Ehlibeyt (as) İmamlarının Siyasi Hayatı

GİRİŞ: 10.08.2023 19:00      GÜNCELLEME: 10.08.2023 19:00
Rasthaber -  Bismillahirrahmanirrahim

Siyasetin önemi ve yeri

Siyaset, toplumu yönetme, insanların toplumsal işlerini yoluna koymak için müdüriyet yapma ve toplumda dengeyi, düzeni sağlama sanatıdır. Siyaset yçnetim ve müdüriyet mühendisliğidir.

Siyaset, insanın toplumsal hayatı olduğu için vardır. İnsanın toplumsal hayatının en önemli ve hassas bölümünü oluşturur. Siyaset, iktidarı ele geçirmek için ihtilaf ve kavgaların, güç savaşlarının olduğu tehlikeli bir alandır.

Siyasetin önemi kimseye gizli değildir, özellikle de günümüzde sosyal bilim dallarında ilerlemiş beşer toplumları, elde ettiği tecrübelerle denediği yönetim sistemleri dikkate alındığında siyasetin ne kadar zor badireler atlattığı görülecektir. Siyaset aslında korkulan ve uzak durulan alanlardan biridir. Mayınlı tarla gibidir; insanın ne zaman üzerine basıp yok olacağı belli olmaz.

Batı dünyası son iki-üç yüz yılda büyük aşamalar kat etmiş ve en mükemmel siyasi sitemi bulmaya çalışmıştır.

İslam dünyası hem teorik, hem de pratik olarak zengin öğretilere sahip olmasına rağmen maalesef peygamber sonrası pratik olarak ve tarihin beli bir döneminden sonra da teorik olarak siyaset alanında yönetme, idare, müdüriyet yeteneğini kaybetmiş beşeri siyaset öğretilerine mahkum olmuşlardır.

 İmamların (as) Siyasi Siretlerinin Önemi

Hidayet önderlerinin beşerin hayatının her alanında siretleri, yöntemleri vardır; ilmi siretleri, ahlaki siretleri, muaşeret siretleri, ekonomik siretleri ve siyasi siretleri vs.

Masum İmamların vazifelerinden biri beşeri toplumu yönetmek olduğundan siyaset alanındaki siretleri toplumun ihtiyaçlarının en önemli bölümünü oluşturur.

Hidayet önderlerinin sözleri, amelleri ve onayları/takrirleri hatasız olduğundan dolayı hak ve hüccettir. Bundan dolayı her alandaki siretleri iyice idrak edilmelidir.

İmamların fıkıh, itikat, ahlak, ibadet alanındaki sözleri dikkatlice hayata yansıtıldığı gibi siyaset alanındaki davranış ve sözleri de toplumsal yaşamda pratize edilmelidir.

İmamların siyasi siretleri beşerin toplumsal hayatının en önemli alanının oluşturmaktadır.

Siyaset biliminden habersiz birinin bunları anlaması zordur. Sadece fıkıh, kelam, ahlak okumak yetmiyor. İmamların siyasi siretlerinde, tefsir edilmesi gereken bir olayı hikaye gibi anlatmak yarardan çok zarar verecektir.

Bazen insan kendi görüşünü ispat etmek için heva hevesine uyarak imamın bir davranışını yanlış yorumlamış olabilir.

Masumların siyasi stratejilerinin ne olduğunu söyleyebilmek için yeterli bilgiye sahip olmak gerekir. Peygamberler tarihini ve imamların tarihini dikkatli ve analitik okumak gerekir. Tarihi okumada sağlam analizler sunma yeteneğine sahip değilsek bu alanda uzmanlara müracaat etmek en sağlam yoldur.

Masumların söz ve tavırlarının bazıları söylenir bazıları söylenmezse bu büyük bir hata ve günahtır. Bazen insan isteği doğrultusunda olan bir hadisi nakleder ama görüşüne ters düşen bir hadisin varlığını bildiği halde onu nakletmekten kaçınırsa sağlıklı analiz yapamaz.

Hidayet önderleri siyasi ilkeleri hayatlarında gösterdikleri gibi kendi siyaset doktrinlerini de her alanda beyan etmişlerdir.

İmamların siyasi siretinde hakim güç ve iktidara karşı tavırları, inananların nasıl davranması gerektiği konuları kendi zamanlarında önemli olduğu gibi gaybet zamanında siyasi siretin en önemli konularındandır.

Bizim bu panelden asıl amacımız İmamların siyasi hayatlarındaki siretini incelemek, ders alıp günümüzde hayatımıza yansıtabilmek olmalıdır.

İmamların 250 yıllık dönemde hayatlarının çeşitli alanlarında siretleri vardır; İtikadi hayatları, Fıkhi hayatları, Ahlaki hayatları ve Siyasi hayatları. İlk üç hayattaki siretleri ayrı alanda incelenmesi gerekir, bundan dolayı birkaç cümlede kısaca belirtip geçelim. Asıl konumuz İmamların siyasi hayatındaki siretleridir.

İmamların itikadi hayatı her şeyin temelini oluşturur. Din ideolojisinin temel ve esası Akaid’dir. İnsanın dünyaya, varlık alemine bakış açısı onun ideolojisinin temelini oluşturur. Şehid Ustad Mutaharri’nin dediği gibi, “bir ideolojinin temelini onun dünyaya bakış açısı oluşturur; ya Tevhidi dünya görüşüne sahiptir veya materyalist dünya görüşüne.”

İmamlarin fikhi ve ameli hayatı itikatın amele yansıması ve pratize edilmesi, Tevhidi düşüncenin zahirde tecelli ve tezahürdür.

İmamların Ahlaki ve irfani hayatı itikadi ve fıkhi hayatının güvencesi, sigortası ve teminattir. İmamların ahlaki sireti insanlara güven vermiş, onları kendilerine cezb etmiştir. İnsanları imamlara en fazla cezb eden Onların ahlaki hayatları olmuştur.

İmamların siyasi hayatı iki alanda ele alınmalıdır; kendileri devlet adamı olup din devletini ellerinde bulundurdukları dönemdeki siretleri ve ikincisi tağuti sistemlerdeki siyasi tutumları.

Perspektif belirleme

Dünyada gelişen olayları değerlendirmek için bir perspektif, bakış açısı gerekmektedir. Herkesin olayları analiz ve değerlendirmesi onun perspektifine bağlıdır.

Dolayısıyla herkes kendisine bir Siyasi perspektif belirlemelidir. Eğer siyasi değerlendirme, yorum ve analiz itikad, fıkıh ve ahlaki değerler eksenli olursa buna VELAYİ perspektif denir. Velayi perspektifi de İmamların siyasi sireti belirler.

Bütün siyasi gelişmelere Velayi perspektiften bakılırsa İmamların gördükleri görülecektir, yaptıkları yapılacaktır. Yüzlerce Velayet takipcisi Velayi perspektiften bakarsa hepsi aynı şeyi görecek ve aynı şekilde analiz edecektir. Müslümanlar arasında hatta Ehlibeyt dostları arasında aynı olay hakkında siyasi analiz farkı varsa kaynağı olaylara farklı perspektiflerden bakmalarıdır.

Velayi perspektif nedir?

Velayi perspektifin ne olduğu imamların 250 yıllık siyasi sireti öğrenilmeden mümkün değildir. İmamları siyasi sireti Raesulullah’ın (saa) irtihalinden sonra başlıyor.

Ehlibeytin Siyasi Sireti

Resulullah (saa) kendisinden sonra birtakım miraslar bırakmıştır. Peygamberin bıraktığı miras ile bıraktığı emanet farklı şeylerdir. Peygamberin emaneti “Kur’an ve Ehlibeytidir“.

Resulullah'ın (saa) bıraktığı miraslar nelerdir?

Resulullah'ın (saa) mirasları

A) Din ve Şeriat (din hukuku); 124 bin peygamberin getirip Resulullah’ın (saa) kemale ulaştırdığı din bir miras olarak bırakılmıştır.

B) Kur'an; bütün peygamberelere indirilen vahyi içinde barındırp koruyan Kur’an insanların hayat manifestosunu beyan eden bir miras olarak bırakılmıştır.

C) Sünnet; Resulullah’ın (saa) sözleri, amelleri, takrirler dini tebyin eden bir kaynak olarak miras bırakılmıştır.

D) İslam Devleti; Resulullah (saa) tarafından kurulan, şeriat hukukunu adalet üzere yönetip uygulayan din devleti miras olarak bırakılmıştır. Bu miras diğer üç mirası pratize etme mekanizması, toplumun müdüriyet ve yönetim sistemidir.

Peygamberin bu miraslarını alacak mirasçının görev ve vazifeler nelerdir?

Bu soru cevabı verilmesi gereken ve imamların siyasi siretini belirleyen en önemli sorudur.

Resulullah’ın (saa) bıraktığı mirasların mirasçısı, varisi olacak kişinin üç önemli görev vardır. Bu arada hatırlatmak gerekir ki,  bu görevleri yerine getirme gücü ve liyakati varsa varis olabilir aksi takdirde mirasçı olamayacağı gibi gaspçı olacaktır. 

a) Koruma/ muhafaza; Resulullah’ın (saa) bıraktığı miraslar kıyamete kadar korunmalı, yok edilmesi engellenmeli ve her dönemde muhafızı olmalıdır.

b) Tefsir, tebyin; Resulullah’ın (saa) bıraktığı miraslar kıyamete kadar dünyaya gelecek insanların tümüne tefsir edilmeli, bütün yönleriyle tebyin edilmeli açıklanmalıdır.

c) Pratize ve uygulama; Resulullah’ın (saa) mirasları kıyamete kadar bütün toplumlarda pratize edilmeli, beşer toplumları bu öğretilerle yönetilmelidir.

Resulullah’ın (saa) bıraktığı miraslar ve bu miraslar hakkında yapılması gereken vazifenin ne olduğu açıklandıktan sonra “bu mirasların mirasçısı kim olacak” sorusu ortaya çıkıyor.

Peygamberin bıraktığı mirasların sahibi ve mirasçısı hakkında iki ekol ortaya çıktı; “Gadir Hum Ekolü” ve Sakife Ekolü.”

Gadir Hum Ekolünün mimarlığını henüz hayattayken bizatihi Resulullah‘ın (saa) kendisi Allah’ın emriyle yapmıştı. Sakife Ekolü ise Resulullah’ın (saa) irtihalinden hemen sonra sahabeden bir bölümünün oluşturduğu Senato ile ortaya çıkmıştır.

Sakife ekolü miraslardan sadece dördüncüsünü sahiplendi. Diğer üç mirası sahiplenecek ne ilmi donanıma sahiptiler, ne yeterli fıkhi bilgileri vardı, ne de ahlaki değerlerle donanmışlardı. Dolayısıyla ilk üç miras hakkında yapılması gereken işleri yapacak kapasiteye sahip değillerdi.

Gadir Hum Ekolü ise Resulullah’ın (saa) bıraktığı mirasların hepsini korumak, tebyin ve tebliğ görevini üstlenebilecek ve pratize edebilecek liyakat ve donanımına sahipti.

Sakife ekolü mühendisleri miraslardan sadece dördüncüsünü yani “din devletini“ gasp ettiler. İmameti gasp edemediler, yani eğer mirasların hepsini gasp etmiş olsalardı o zaman Gadir Hum’u tamamen devre dışı bırakmış olacaklardı, ama sadece din devletini, siyasi otoriteyi ele geçirerek hilafeti oluşturdular.

Dikkat edilmesi gereken konulardan biri şudur; imamet gasp edilecek bir şey değildir, çünkü imamların ilmi, din ve şeriat hakkındaki engin bilgileri ve sahip oldukları ahlaki sıfatları gasp edilecek bir olgu değildir. Örneğin bir doktorun tıbb alanındaki bilgiler gasp edilemez ve sadece bir hastanende doktorluğunu icra etmesi engellenebilir.

İmamların, mirasların dördüncüsünün/din devletinin gasp edilmesinden sonra yapmaları gereken iki iş vardı: birincisi diğer üç mirası; Din ve Şeriatı, Kur’an ve sünneti korumak, tebyin etmek ve pratize etmek. İkincisi gasp edilen dördüncü miras/din devletini gasp edenlere karşı siyasi tavır ve sireti belirlemek.

İmamların siyasi siretleri de işte burada başlıyordu. Yani gasp edilen dördüncü miras hakkındaki siretleri İmamların siyasi hayatlarının kefiyetini, nasıl geliştiğini göstermektedir.

İmamların 250 yıllık siyasi siretlerinde ilk siyasi siretleri taağuti sisteme karşı tavırları olmuştur.

Taağut sisteminin tanımı

Siyasi öğretileri itikat, ahlak ve fıkıh belirlerse o siyasi öğretiler ilahi olur. Siyasi otorite bu öğretilerle oluşturulur.  Devlet kurumları itikad, fıkıh ve ahlak üzerine kurulursa o yönetim ve müdüriyet sistemi “din devletidir”.

Siyasi öğretiler itikad, fıkıh ve ahlak kaynaklı değilse ve siyasi otorite beşeri öğretiler ile oluşturulmuş ise o sistem tağuttur. Din ve Şeriat eksenli olmayan her sistem tağuttur. İster halifelik olsun ister krallık ve şahlık olsun, isterse demokrasi olsun fark etmez.

Siyasi otorite insanların hayatına yön verir itikat, ahlak ve fıkıh/hukuk öğretilerini belirlerse o sistem tağuttur.

İmamların tağuti sistemlere karşı her zaman ve her sistem için geçerli olan kulli ve genel siyasi ilkeri şöyle açıklayabiliriz;

Tağutlara Kö.arşı Siyasi ilkeler

- Din ve şeriat eksenli olmayan her sistem tağuttur.

- Hiçbir tağuti sistem onaylanamaz, meşru görülemez.

- Mirasların yok olma ve tahrif olma tehlikesi yoksa, sistem meşru görülmeyecek şekilde yardımcı olunabilir.

- Mirasların hepsinin yok olma tehlikesi varsa desteklenemez, yardım edilemez, yanında yer alınamaz, ayakta kalması için güçlendirilemez.

- Tağutları meşru gösterecek her düşünce ve amel Tevhidi düşünceye ihanettir.

- Din devletinin oluşması için ortam hazırlamalı, gasp edilen din devletinin tekrar tesis edilmesi için mücadele verilmeldir.

Bu ilkeler sadece Sakifenin doğurduğu halifelik, daha sonra saltanata dönüştürülen Emevi diktatörlüğü ve Abbasi diktatörlüğü ile sınırlı değildir. Bütün zamanlarda din ve şeriat ekseninde olmayan siyasi sistemlerin hepsi için geçerlidir.

 

İmamların dördüncü miras olan din devletini gasb edenlere karşı tavır, tutum ve stratejileri nelerdir?

Masum imamlar 250 yıllık siyasi siretlerinde üç temel strateji belirlemiş ve siyasi siretlerini bu strateji ile devam ettirmişlerdir.

Siyaset biliminde en önemli konulardan birisi zamanın şartlarına göre strateji belirlemek olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Bundan daha önemlisi “Hakikatleri beyan etmede zamanlamayı” doğru yapmaktır.

İmamların siyasi hayatında siyasi siretleri 4 çeşittir;

1-Quud; oturmak, ayağa kalkmak, ayaklanmak veya kıyam etmek karşıtı olarak kullanılır. Yani İmamlar'ın oturmak stratejisini izlemeleri, kıyam etmemeleri sessiz kalıp hiçbir şey yapmamak anlamında değildir. Oturmalarının yanısıra bazen İslam'ın maslahat gereği dinin tamamen yok olmaması, tahrifleri engellenmesi için halifelere yardımda bulunmuşlardır.

 Resulullah (saa) sonrası gasb edilen dördüncü miras, yani din devletini ele geçirmek için kıyam etmemişlerdir. Hz. Ali (as) din devletini ele geçirmek için neden kılıç kuşanıp kıyam etmediğini Nehc-ul Belağa’da beyan etmiştir.

Quud yani Resulullah’ın (saa) bıraktığı mirasların ilk üçünü korumak için gasp edilen dördüncüsünü almak için kıyam etmeyip oturmaktır. Eğer kılıç çekip hakkı olan din devleti mirasını almaya kalksa idi öteki üç mirası da kaybedecek; din şeriatı, Kur’an ve sünnet kökünden yok olacaktı. Hz. Ali (as) ve İmam Hasan’ın (as) siyasi siretinde bu konuya genişce değinilecektir.

2-Kıyam; Quud’un tam tersine ayağa kalkmaktır, mirasların yok olmasını engellemek için kıyam etmektir. Mirasların yok olmaya yüz tuttuğu bir zamanda tebyin, tebliğ ve irşaddan hiç biri mirasların yok olmasını engelleyemiyorsa artık toplumsal tıkanma ve siyasi çıkmaz var demektir. Bu durumda tek seçenek kıyamdır. Bu stratejiyi uygulayan sadece İmam Hüseyin‘dır (as).

3-Sükut; Sessiz kalmak, yeni bir yapılanma, dini ilkeleri, öğretileri yeniden inşa etmek için susmaya denir. Yani iktidarların yanında yer almadıkları gibi onların hiçbir işlerine mudahale etmemişlerdir. İmam Seccad (as) ve İmam Rıza’nın (as) sözlü ve ameli siretinde bu net olarak beyan edilmiştir.

4-Takiyye: Takiyye, mirasları korumak, tefsir ve tebyin etmek ve pratize ortamını oluşturmak yolunda tecrübe kazanmak için yapılması gerekeni gizlice yapmaktır. Takiyye stratejisi İmam Seccad (as) dönemiyle başlamıştır.

Resulullah (saa) bıraktığı mirasçıların sıfatlarını beyan ederken Ehlibeytin sahip olduğu 4 sıfatı çeşitli zamanlarda açıklamıştı.

1- Ehlibeyt'in mahbubiyeti,

2- Ehlibeyt‘in ilmi merceiyeti,

3- Ehlibeyt‘in masumiyeti,

4- Ehlibeyt‘in velayeti

Bu dört özellik Resulullah'ın (saa) fani dünyadan göçüşü sonrasınfa Sakife ekolü tarafından toplumda en düşük dereceye indirilmişti. Kerbela kıyamı işte bu düşüşün sonucunda meydana geldi.

İmam Seccad (as) ile başlayan Takiyye döneminde bu dört özellik tekrar tesis edilmeye başlandı. Çünkü din devletini tekrar inşa etmek için bu dört sıfatın toplum tarafından kabul edilmesi gerekir.

Bu tane aşama birbirini tamamlayan bazen birlikte bazen ayrı ayrı ortaya koyulması dereken duruşlardır. İmamların hayatı tek tek incelendiğinde bu hususlar daha iyi anlaşılacaktır. Genel bir açıklama şöyle olabilir:

Hz. Ali’nin (as) halifeler zamanındaki duruşu, takip ettiği siyaseti “Quud‘dur“. Yani kılıç çekip kıyam etme dönemi değildir. Oturma sürecinin başlangıcıydı. Kendi halifeliği dönemi ise ayağa kalkma, adaleti icra etme dönemidir.

İmam Hasan (as) 6 aylık halifeliğinin başlangıcında “kıyam” ediyor, barıştan sonra “Quud” ve İmam Hüseyin (as) İmam Hasan’ın (as) şehadetiyle başlayan imametinin ilk 10 yılında “quud”, Muaviye’nin ölümü ile de “Kıyam” ediyor. Resulullah (saa) buyuruyor: “Hasan ve Hüseyin imamdırlar ister quud etsinler ister kıyam etsinler.”

İmam Seccad’in (as) imamet dönemi “Sukut” süreci ile başladı.

İmam Seccad'dan(as) sonra “Takiyye” stratejisi devreye girmiştir.

Bu merhale ve süreçlerin şemisyesi altında sabır, sulh, ilim, dua, kültürel ve fikri mücadele, eğitim öğretimin vb. her birisi birer strateji, yöntem, araç ve vesilelerdir.

Dini Siyaset İlkelerini Belirleme ve Karşı Stratreji Geliştirme

Masum imamların iktidarda oldukları zaman belirledikleri ve izledikleri siyasi siret, iktidarda olmadıkları dönemdeki siretle çok farklıdır.  Çünkü iktidardayken dini siyasi doktrinini beyan etmek, ilahi hükümleri uygulamak ve adaleti hakim kılmak için liderlik ederler. Yani kendileri “siyaset ve strateji belirlemek” zorundaydılar.

Tağutların hakim olduğu dönemlerde ise “anti strateji geliştirmek” zorundaydılar. Fasık, facir, zalimlerin hakim olduğu bir sistemde görevin ne olduğunu, nasıl davranılması gerektiğini öğretir, adalet devletine ulaşma sürecinde inananların vazifelerini sözleriyle veya amelleriyle gösterirler.

İnsanın bireysel görevin yanı sıra toplumsal vazifeyi de beyan ederken dikkat edilen nokta şudur; evrensel adalet devletine giden süreç göz önünde bulundurulmalıdır çünkü sadece bireysel ve zamansal maslahat öncelikli olmayabilir, bireysel ve bölgesel faydalar küresel maslahata feda edilmesi gerekebilir.

İmamların siyasi siretleri birbirinden ayrı olduğu gibi bazen bir imamın kendi döneminde de farklı siyasi duruşu vardır. Elbette bu siyasi duruşlar birbirinden kopuk değildi. Bir sürecin devamıdır, tamamlayanıdır.

Hz. Ali'nin (as) halifeler dönemindeki siyasi sireti ile kendisi halife olduğu zamandaki sireti çok farklıdır.

İmam Hasan’ın (as) 6 aylık İslam ümmetinin lideri olduğu dönemdeki siretiyle barış sonrası sireti aynı değildir.

İmam Hüseyin'in (as) 10 yıllık Muaviye döneminde takip ettiği siyaset ile Muaviye‘nin ölümüyle başlayan sireti yüzde yüz farklıdır.

İmamlar siyasi strateji belirlemede nihayi hedefe ulaşmadaki her bir sürecin ve merhalenin aşılmasında bütünsellik ve küresellik gözardı edilmemelidir. Zahirde yanlış görünen bir tavrın, küresel bakışta geleceğe yönelik doğru olduğu anlaşılır veya cüzi/zamansal/bireysel olarak bakıldığında yanlış olarak görülen bir duruş bütünsel bakıldığında ne kadar doğru olduğu görülmektedir.

İmamların Siyasi Hayatlarında Ortak İlkeler:

a) İmamın tanınması: İmamlar (as) kendilerinin imam olduklarını söylemeleri gerekir. İnsanlar, imamların toplumun önderi, lideri, dini otorite olduğuna inandığı gibi siyasi otorite olduğunu da bilmesi gerekir. İmam, imametini gizleyemez.

İmamlar, imam olduklarını kendi zamanlarındaki inananlara söyleyip hücceti tamamlamaları gerektiği gibi kendilerinden sonra gelecek imamı da tanıtmalıdırlar. Müslümanlardan kimse “ben zamanımın imamını tanımıyorum, kimse bana tanıtmadı” diyemeyecek bir şekilde beyan edilmesi gerekir.

b) Tağutun tanınması: İmam'ın (as) kendi zamanında imamet ve velayetinin pratize edilmesini engelleyen hakim sitemin meşru olmadığını söylemesi gerekir. İnsanlar imamların önderliğinden yararlanma haklarının gasb edildiğini bilmezler ve zamanın hakiminin gayrı meşruluğu imam tarafından beyan edilmezse insanlar beşeri sistemleri meşru görüp onlara itaati kendilerine caiz, hatta bazen farz göreceklerdir.

Hakim ne kadar zalim olursa olsun İmamın (as) sessiz kalma hakkı yoktur. Maslahat gereği susuyor, bir şey yapmıyorsa bunun hikmetini kesin belirtmeleri gerekir. Böylece İnsanlar imamın sessizliğinin ne için olduğunu anlamalıdırlar; maslahat mı, takiyye mi, hakikat mı, farz mı, haram mı?

 İmamların siyasi siretlerinde belirsizlik, karışıklık kesinlikle söz konusu değildir. Asıl sorun imamların siyasi siretlerine Velayet doktrini penceresinden bakamamaktır.

Masumların değişmez ortak siretlerinden biri kendi zamanlarındaki siyasi otoriteyi meşru görmemektir.

- Beşeri sistemlerin meşru olduğu algısı oluşturacak bir söz, davranış ve tavir içinde olmamışlardır. Tağutun iktidarında isteyerek resmi bir görev almamışlardır.

- Onların güçlenmesini sağlayacak destek ve yardımda bulunmamışlardır, bulunanları kınamışlardır.

- Tağutların kendi aralarındaki iktidar savaşlarında tarafsız kalmayı seçmişlerdir.

- İktidarla ilişkilerini güncel maddi menfaatler değil, adalet devletine zemin hazırlayacak ve nihayi hedefe giderken sürecin hızlanmasına yardımcı olacak şekilde oluşturmuşlardır.

- İmamlarla uğraşmadıkları ve onlardan bir şey talep etmedikleri zaman iktidarları kendi hallerine bırakmış, kendi siyasi doktrinlerini öğretmişlerdir.

c) Dinin maslahatı: İmamların siretinin genel hatlarını dinin maslahatı oluşturur. Dinin maslahatına evrensel ve bütünsel olarak bakılır. Tavir ve davranışları, siyaset ve stratejileri bu genel hattın ekseninde gerçekleşir. İmamlar kendi zararlarına da olsa zamansal, geçici maslahatları için dinin, velayetin maslahatını feda etmezler. Resulullah’ın (saa) bıraktığı mirasların maslahatını korumak öncelikli vazifedir.

Siyasi Strateji Belirlerken Dikkat Ettikleri Noktalar:

a) Zamanın şartlarını tanıma: İmamların siyasi duruşlarının farklı oluşu, her birisinin farklı strateji belirlemelerinin nedeni stratejilerini zamanın ve mekanın şartlarına göre belirlemeleriydi.

Reel siyaset belirlemede takındıkları tavır ve davranış zamanın gereksinimine göre değişik olmaktadır. Zamanı tanıma, zamanın şartlarını ve gereksinimlerini tanıma her lider için gerekli olan bir kuraldır.

Dolayısıyla İmamların siyasi stratejileri tanımanın şartlarından biri, İmamların zamanlarının şartlarını tanımaktır.

İmamların siyasi duruşları ve stratejileri zamanın iktidarının siyasi yapısına ve hakim gücün siyasetine ve gidişatına göre belirlenir. 250 yıllık imamet döneminde İmamların farklı siyasi stratejiler belirlemelerinin hikmeti budur.

Hedef bir olmasına rağmen neden farklı siyasi tavır sergileniyor?

Resulullah (saa) sonrasında halifeler, Emevi ve Abbasi sultanlarının siyasi, itikadi ve ekonomik alanda onlarca değişik uygulamaları ve projeleri karşısında onlarca farklı strateji belirlenmesini gerektiriyordu.

İmamların stratejileri birbirini tamamlayan ve İslam siyaset doktrinini oluşturmada her birisi bir temel taşı oluşturuyordu. Bu temel taş olan stratejiler birbirinden bağımsız, birbirine paralel projeler değildi hedefe doğru ilerleyen sürecin gereğidir.

İmamların siyasi sireti incelenirken, topluma hakim zamanın iktidarının siyasi yapısı da tanınmalıdır. Hangi imam hangi dönemde yaşadı, hangi şartlarda, hangi hakim otoritenin siyaset anlayışı neydi? Bilinmesi gerekir.

 b) Zamanlama: Siyasi duruş belirlemede önemli noktalardan biri zamanlamayı iyi yapmaktır. Zamanı gelmeden bir tavır sergilemek yarar yerine zarar verebilir, istenmeyen durumlar oluşturabilir. Nasıl bir duruş sergilenmesi tesbit edilmiş, vazifenin ne olduğu belirlenmiş ama bunu beyan edip ortaya koyma zamanlaması yanlış yapılırsa niyet doğru da olsa istenilen sonuca varılamaz. İmamların siyasi siretinde bu noktayı ne kadar incelikle gözettikleri görülmektedir. “Her kelamın bir yeri, her yerin bir kelamı vardır“, sözü bir ilkedir.

c) Hangi öğretinin öncelikli olduğu: İmamların siyasi siretinde önemli noktalardan biri hangi dini öğretinin önceliğinin olduğudur; bazen ibadi bir konu siyasi bir konudan öncelikli olabildiği gibi bazen siyasi bir konu ibadi ve ahlaki konudan öncelikli olabilir. Fıkıhta “Ehem- muhim“, “Evleviyet“ yani öncelik hangisindedir konusu bunları beyan etmektedir. İmamların siyasi siretinde bu konunun bilinmesi gerekir.

Toplumun kapasitesini göz önünde bulundurma

Siyaset doktrininde kapasiteyi göz önünde bulundurmak

Siyasi düşüncenin ilke ve temelleri siyaset felsefesinin en esaslı konusu olup siyasetçilerin üzerinde durdukları önemli konulardan biridir.

Vahiy, sünnet ve masum imamlara dayanan İslam siyaset ilkeleri de Müslüman düşünür ve siyasetçilerin üzerinde kafa yordukları önemli konulardandır.

Ammar bin Ebi Ahvas İmam Sadık’a (as) Ehlibeyt (as) ile Emevilerin arasındaki kavganın ne olduğunu sorunca İmam Sadık (as) Ehlibeyt (as) ile Emevilerin arasındaki ihtilafın siyasi düşünce tarzı, devlet idaresi ve İslam ümmetinin müdüriyeti olduğunu beyan ederek şöyle buyurur: “ Emevilerin siyasi düşünce temelini, yönetim ve idareleri metodunu kılıç zoru, baskı ve zulüm oluşturuyordu. Bizim devlet anlayışımız ise dostluk, ülfet, vikar/tahammul, güzel ahlak, takiyye, takva, (halkla) iyi ilişkiler/metanet ve içtihad oluşturmaktadır. İnsanları inandığınız dininize davet edin“. El- Hisal/ 354, el-Kafi/ c.2,S.42, bihar-ul Envar/ c.66, S.169, H.11

Emeviler baskı, zulüm, adaletsizlik ile hükümet ediyorlardı. Topluma zorbalıkla musallat olmuşlardı. İktidar ve güç musallat olmaya vesile olmuştu.

Siyasi iktidar ve gücü elde bulundurmak yönetim ve müdüriyet için yeterli değildir.

Toplumun idaresinde yetki sizin elinizdeyse riayet etmeniz gereken temel ilkeler vardır; halkla iyi ilişkiler, dostluk, ülfet, takva, takiyye, mudara ve içtihad müdüriyetin olmazsa olmazlarıdır.

 Takiyyeden burada maksat şudur: Ehlibeyt düşüncesinde takiyye, bulunulan ortamı iyi tanımak ve kapasiteleri göz önünde bulundurmaktır; herkese aynı davranılmaz ve her yerde aynı şekilde hareket edilmez. Sınıflandırmak gerekir, hesap kitaplı davranılmalıdır. Buhranlı dönemlerde farklı, rahat ortamda farklı davranılmalıdır; “kim ne derse desin ben bildiğimi söylerim”, “ne olursa olsun ben hakkı söylerim” gibi düşünceler müdüriyet/idare siyasetinde, siyaset stratejisinde doğru değildir. İnsan nerde ne zaman ne kadar söylemesi gerektiğini ayarlamalıdır. Sözün doğru olması yeterli değildir. Şartlara riayet etmek de siyasetin bir parçasıdır. Halkın kapasitesi göz önünde bulundurulmalıdır, haddinden fazla baskı ve yüklenmeden kaçınılmalıdır.

Takkiye mücadelede aklaniyeti ortaya koymak ve görevin ne olduğunu belirlemektir.

Siyaset biliminde bazen siyasi meşruiyetten konuşulunca dini ve ahlaki meşruiyet gerekli olmadığı söylenerek devre dışı bırakılır ve siyasi ve sosyolojik meşruiyetin yeterli olduğu iddia edilir.

Ehlibeyt’in (as) siyasi düşüncesinde siyasi meşruiyeti dini meşruiyetten ayırmak mümkün değildir. Bu ikisi birbirinin olmazsa olmazıdır. Siyasi iktidarın meşruiyetinin temelini din oluşturmalıdır. Kanunlar, yasalar, antlaşmalar, toplumsal ilişkiler, hak-hukuk, özgürlükler bu temel üzerine inşa edilmelidir.

Masumların stratejilerinin farklılığının hikmeti

İmamların farklı zamanlarda, farklı şekilde davranmaları imamın kişiliğinden kaynaklanan kişiye özel bir durum değildir. O İmamın özelliği o olduğundan değildi, hangi imam olsaydı o şartlarda aynısını yapardı. Yani İmamların değişik strateji uygulamaları İmamın özelliği değil zamanın şartlarının oluşturduğu durumdu.

İmamların farklı stratejileri peygamberlerin farklı şeriatlara sahip olmaları gibidir.

Bütün peygamberlerin ortak oldukları şey dindir/paradigma, ayrıldıkları nokta şeriatlarıdır /doktrin.

İmam Hasan barışçıl, İmam Hüseyin kıyamcı değildi; İmam Hasan‘ın zamanının şartları barışı gerektiriyordu, İmam Hüseyin’in zamanının şartları kıyamı gerektiriyordu.

İmamların yerleri değiştirilirse yapılan, uygulanan ve takip edilen strateji değişmeyecektir; İmamın bu zamanda izhar etmesi gereken özelliği ortaya çıkacaktır. İmamlar insan-ı kamil olduklarından bütün kemal sıfatlara sahiptirler zamanın şartlarına göre ve gereksinimine göre en uygun sıfat zahir olacaktır. Barış mı, kıyam mı, ibadet mi, ilim mi, eğitim-öğretim mi, siyaset mi, sabır mı..... bunları zamanın şartları belirler.

Gaybet zamanında iki şeyin iyice bilinmesi gerekir; birincisi Masumların sahip oldukları tek paradigma/dünya görüşü ve 14 farklı doktrini tanımak,

İkincisi zamanın şartlarının ne olduğunu tanımak. Bu ikisini tanıdıktan sonra hangi İmamın doktrininin bizim zamanımızda uygulanması gerektiğini tespit etmek zor olmaz.

Bizim sorunumuz işte budur, biz bunun ikisini de bilmiyoruz.

Kendi kafamıza göre (Batı kültürü doktrini ekseninde, ona uyumlu) strateji ve doktrin belirliyoruz. Herkes farklı yol takip ettiğinden tek hedefe sahip olmamıza rağmen ihtilafa düşüyoruz.

İmamların (as) Siyasi Siretleri

Hidayet önderlerin beşerin hayatının her alanında siretleri vardır; ilmi siretleri, ahlaki siretleri muaşeret siretleri, ekonomik siretleri ve siyasi siretleri…..vs.

Masumların vazifelerinden biri beşer toplumunu yönetmek olduğundan siyaset alanındaki siretleri beşer toplumunun en önemli konusunu oluşturmaktadır.

Hidayet önderlerinin sözleri, amelleri ve onayları/takrirleri hatasız olduğundan dolayı hak ve hüccettir. Bundan dolayı her alandaki siretleri iyice idrak edilmelidir.

İmamların fıkıh, itikat, ahlak, ibadet alanındaki sözleri dikkatlice hayata yansıtıldığı gibi siyaset alanındaki davranış ve sözleri de toplumsal yaşamda pratize edilmelidir.

İmamların siyasi siretleri beşerin toplumsal hayatının en önemli alanını oluşturmaktadır.

Siyaset biliminden habersiz birinin bunları anlaması zordur. Sadece fıkıh, kelam, ahlak okumak yetmiyor. İmamların siyasi siretlerinde, tefsir edilmesi gereken bir olayı hikaye gibi anlatmak yarardan çok zarar verecektir.

Bazen insan kendi görüşünü ispat etmek için heva hevesine uyarak imamın bir davranışını yanlış yorumlamış olabilir.

Masumların siyasi stratejilerinin ne olduğunu söyleyebilmek için yeterli bilgiye sahip olmak gerekir. Peygamberler tarihini ve imamların tarihini dikkatli ve analitik olarak okumak gerekir. Kişi tarihi okumada sağlam analizler sunma yeteneğine sahip değilse bu alanda uzmanlara müracaat etmek en sağlam yoldur.

Masumların söz ve tavırlarının bazıları söylenir bazıları söylenmezse bu büyük bir hata ve günahtır. Bazen insan isteği doğrultusunda olan bir hadisi nakleder ama görüşüne ters düşen bir hadisin varlığını bildiği halde onu nakletmekten kaçınırsa sağlıklı analiz yapamaz.

Hidayet önderleri siyasi ilkeleri hayatlarında gösterdikleri gibi kendi siyaset doktrinlerini de her alanda beyan etmişlerdir.

İmamların siyasi siretinde hakim güç ve iktidara karşı tavırları, inananların nasıl davranması gerektiği konuları kendi zamanlarında önemli olduğu gibi gaybet zamanında siyasi siretin en önemli konularındandır.

İncelenecek konular:

Siyasi sirette tağutlardan kaçınılmasının gerekliliği hakkında akli ve nüakli deliller.

‐ Ayetler ve hadisler

- Akli deliller

- Pratikte uygulama ve topluma yansıması.

İmamların hayatında tağutlarla işbirliği, destek, yardım ve meşru görüntüsü veren olaylar ve tefsiri

- Hz. Ali (as) ve halifeler

- Hz. Hasan (as) ve Muaviye

- İmam Rıza (as) ve Veliahd konusu

- İmam Kazım (as) ve Ali bin Yaktin.

8- Sanevi hükümler

- Maslahat

- Barışçıl olmak

- Taviz vermek

Mektebin maslahatını dini otorite Mirasçı belirler. Peki bölgesel menfaat ve maslahatlar için tağutlarla işbirliği yapılabilir mi?

Bütün menfaat ve çıkarlar, maslahatlar Hz. Mehdi velayeti ile ölçülmelidir.

Bireysel, toplumsal, bölgesel menfaat, maslahat ve çıkarları kim belirleyecek?

- Mektebe ve miraslara zarar veriyor,

- Maslahat ve miraslara zarar veriyor,

- Tağutun meşru görülmesi ve onaylanması algısı oluşuyor,

-Tağutun velayetten korkmamasına sebep oluyor ve

- Tağutun güçlenmesini sağlıyor ise,

Tağutlarla işbirliği caiz değildir.

Sabahattin Türkyılmaz

Not: Bu makale 5 Ağustos 2023 tarihinde TAYDER’de düzenlenen panelde sunulmuştur.

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM