Roma’da Kıyamet Masası Ya Anlaşma Ya Savaş!

GİRİŞ: 20.04.2025 22:06      GÜNCELLEME: 20.04.2025 22:06
Rasthaber -  Gazeteci yazar Fehim Taştekin sosyal medya hesabı youtube kanalında İran ve ABD arasında 2. Turu düzenlenen müzakere görüşmelerini değerlendirdi.

Taştekin’in değerlendirmesi şu şekilde;

Roma son yılların en kritik diplomatik olaylarından birine ev sahipliği yapıyor. Dünya ya ABD ile İran arasına bir anlaşmaya tanık olacak ya da İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırmasıyla tetiklenecek büyük bir savaşa tanıklık edecek.

ABD ile İran 12 Nisan'da Umman'ın başkenti Maskat'ta bir araya gelmişti. İlk buluşmaydı. Bugün Roma'da ikinci kez müzakere masasına oturdular.

Tabii masaya karşılıklı oturmadılar. Dolaylı müzakerelerden bahsediyoruz. Ara bulucu yine Uman.

Taraflar Roma'daki Uman Büyükelçiliği'nde farklı odalarda oturdu. Uman Dışişleri Bakanı taraflar arasında mekik dokudu. Taleplerini, yanıtlarını böyle iletti.

Karşılıklı olarak görüşmeler Amerikan heyetini 18 saatlik uçuş zahmetinden kurtarmak için Maskat'tan Roma'ya alınmıştı. Amerikan heyetine özel temsilci Steve Witkoff başkanlık ediyor. İran heyetine başkanlık eden ise Dışişleri Bakanı Irakçi.

Müzakereleri başlatmak için Dini Lider Hameneyi’ye mektup yazmıştı Trump. İran'a açıkça tehditte de bulunmuştu. Yani bir taraftan müzakere, müzakere olmazsa tehdit.

İran ya ABD ile anlaşacak ya da hiç görülmemiş düzeyde bombalanacak demişti Trump. Obama döneminde 2015'te 5 artı 1 grubuyla nükleer anlaşma imzalanmıştı. Trump işbaşı yaptığı zaman ilk döneminde 2019'da bu anlaşmayı çöpe atmıştı.

Yeni bir anlaşmanın da şu hedefleri içermesi gerektiğini söylüyordu. Hala söylüyor yani söylüyordu derken talepler hala geçerli uranyum zenginleştirme programına kilit vurulacak diyor. Yani tamamen çöpe atın anlamına geliyor.

Balistik füze programının sınırlandırılmasını istiyor. Bu talep İsrail'e ulaşan uzun menzilli füzelerin üretilmemesi ve mevcut füzelerin sökülmesi anlamına geliyor. İran ayrıca Orta Doğu'daki vekil güçlere desteğini kessin deniliyor.

Yani direniş ekserinin fişini çekeceksin diyorlar. Böylece Hizbullah, Hamas, İslami Cihat, Ensarullah ve Haşdi Şabi gibi örgütler terk edilecek. İran tehdit ve dayatmalar altında müzakereyi reddetti.

Bu tutumundan vazgeçmiş değil. Yaptırımların tamamen kaldırılmasını garanti altına alan bir anlaşmaya karşılık sadece uranyum zenginleştirme programını sınırlandırmayı müzakere edebiliriz diyor. Yani kilit vurmaktan bahsetmiyor buna kesinlikle yanaşmıyor. 

Savunma sistemleri dahil başka ulusal konularda müzakere yapılmayacak diyor. Bu konulara kapıyı kapatıyor. İranlıların stratejik bir yönelimi var.

Bununla ilişkili olarak da öne sürdükleri ya da dillendirdikleri argüman şöyle özetlenebilir. Tahran zaten nükleer silah peşinde değil. Ayetullah Hameneyi'nin atom silahlarının geliştirilmesini ve kullanılmasını yasaklayan fetvası geçerliliğini koruyor.

Nükleer program barışçıl. İran atom bombası peşinde olmadığına dair her türlü güvenceyi verebilir. Bu konuda müzakereye hazır.

Fakat Trump'ın askeri müdahale seçeneğini masada tutmasına rağmen Tahran'ın müzakereye girmiş olması bir geri adım olarak da değerlendiriliyor. Bu rejimin içeride hem siyasi hem ekonomik hem de sosyal olarak sıkışmış olmasından kaynaklanıyor. İran siyasi yelpazesi için de İsrail, Filistin ve direniş ekseni etrafında yoğun bir tartışma dönüyor.

İçerideki sorunlar dış politikalara bağlanıyor. Reformcu Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan hükümetinin de yaslandığı liberal sol, ılımlı liberal muhafazakar kanatlar mevcut dış politikanın İran'ı tecrit ettiğini, ekonomik sorunları büyüttüğünü ve çok ağır faturalara neden olduğunu düşünüyor. Haliyle Amerikalılarla uzlaşmanın tavsiye edildiği, savunulduğu geniş bir cephe var İran'da.

Ve bunlar yani işte devrim karşıtı bir cephe değil. Bunlar sistemin içindeki cepheden söz ediyoruz. İktidara gelenler de yani sadece reformcu iktidarlardan bahsetmiyoruz.

Bütün başarısızlıkları yaptırımlara bağlıyor ve faturayı rejimin radikal muhafazakar koruyucularına da kesiyor. Yani diyorlar ki işte burada tökezlediysek nedeni yaptırımlar. Para yoksa nedeni yaptırımlar. Yatırım yoksa nedeni yaptırımlar. Bu yüzden Ayetullah Hamaney 2015'te olduğu gibi bir kez daha müzakereler yeşil ışık yakmak durumunda kaldı. Sadece bu da değil işte dünyaya şirket yönetir gibi hükmetmeye çalışan bir emlak kralı Trump var.

Onun aklını çelecek bir teklifte de bulundular ya da bulunmasına bu teklifin yapılmasına Ayetullah Hamaney göz yumdu diyebiliriz. Neydi o teklif? Mealen şu ABD yaptırımları kaldırırsa İran'da yatırım alanları Amerikalı şirketlere açılabilir. Yani milyarlarca dolarlık yatırım alanlarından söz ediyoruz.

Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan 9 Nisan'da Ayetullah Hamaney’in Amerikalı yatırımcıların İran pazarına girmesine itirazının olmadığını söyledi. Oldukça şaşırtıcı bulundu bu. Yine Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi de Washington Post için kaleme aldığı bir yazıda İran ekonomisini Amerikan girişimleri için trilyon dolarlık bir fırsat olarak tanımladı.

Trump'ın iş adamı, yapıcı iş adamı ve barış yapıcı iddiasına ya da kişiliğine seslenen bir yazıydı. Tehdidi bırak, yaptırımları kaldır, sonlandır, yatırıma gel diyen bir yaklaşım bu. Trump'ın çok iyi anlayacağı bir dil aslında. 

İran'da devrim muhafızları ve dini lidere bağlı medyanın dilinde de önemli bir değişim var. Hem müzakerelere hem de Amerikan yatırımlarına olumlu bakan yayınlar dikkat çekiyor. Bu açıdan da bir U dönüşü olarak bu gelişmeler algılanabilir.

Ayetullah Hamaney 2015'teki anlaşmadan önce de Amerikalıların İran'da ekonomik, siyasi ve kültürel olarak nüfus sahibi olmalarına asla ve asla izin vermeyeceklerini söylüyordu. Müzakereye kapıyı kapattıklarını vurguluyordu. İranlılar büyük bir fırtınanın yaklaştığını görüyor ve müzakereye girmenin kendilerine manevra alanı açacağını da öngörüyor.

Bir taraftan da İsrail'in saldırırız diye tutturması var. Ayrıca İran'ın bazı stratejik dosyalarda paslaştığı Rusya, Ukrayna'da ABD ile müzakereye girmiş durumda. Yani orada henüz tablo netleşmediği ama bir anlaşma ihtimali var. Trump bunu çok istiyor. Çin'de büyük bir ticaret savaşıyla karşı karşıya bu gelişmeler İran'ın yalnızlığını biraz daha arttıracak yeni uluslararası koşullara işaret ediyor.

Yani küresel güney üzerinde çok durulan bir konsept. Amerikan hegemonyasını dengeleme iddiası taşıyor. Ancak bu konsept Trump'ın hedefe koyduğu herhangi bir ülke için sağlam bir dayanak ya da dayanışma da sunmuyor.

İran, Trump'ın çekilme kararından sonra nükleer anlaşmayı korumayı vaat etmiş olan Avrupalılara bakıyor. Onların da stratejik olarak bağımsız olamadıklarını görüyor. Onlara bel bağlayamayacağını da anlıyor. Çünkü Avrupalılar, anlaşmanın taraftarı olan Avrupalılar, Amerikan yaptırımlarını bypass edecek mekanizma önermişlerdi ama bunu çalıştıramadılar. Şimdi Trump yönetimi AB'ye baskı yapıyor. Ne diyor? Tetik mekanizmasını işletin diyor. Yani demek istiyor ki İran anlaşmaya uymadı. Haliyle Avrupalılarda yaptırımlara geri dönmeli. Peki anlaşmadan çekilen kim? Amerikalılar.

Avrupalılar eğer anlaşmanın tetik mekanizması maddesini kullanacaksa en geç temmuz başında buna başlamaları gerekiyor. Çünkü ihlal halinde 3 aylık önlem öngörüyor bu mekanizma. Ve bu mekanizmanın süresi de Ekim’de doluyor.

Bu müzakereye girerken Amerikan tarafında peki herhangi bir geri adım yok mu? İranlıların geri adımından söz ettik. Belki birkaç noktada var. Birincisi İran nükleer program dışında başka herhangi bir şeyi konuşmayacağını söyledi.

Buna rağmen Amerikalılar müzakereye girdiler. İkincisi Trump dolaylı değil, doğrudan müzakere şartı koştu. Bu da olmadı.

Üçüncüsü görüşme yeri olarak Birleşik Arap Emirlikleri'ni önerdi. Hem Amerikalıların hem İsrail'in müttefiki İran tarafsızlığına güvendiği için de Umman'da ısrar etti. Geçmiş görüşmeler de Umman aracılığıyla yapılmıştı.

Sadece Maskat'ta 4 tur halindeki görüşmeler bittikten sonra Irakçi ile Witkoff arasında bir sohbet oldu. Ayaküstü bir sohbet. Uman Dışişleri Bakanlığı'nın gözetiminde oldu. 

Doğrudan müzakere değil ama doğrudan temas diyebileceğimiz bir durum. Bu da görüşmeler iyiye gidiyor diye iyimserliğe neden oldu ama müzakereler dolaylı yürütülüyor. İranlı kaynaklara göre Witkoff'un getirdiği bir taslak vardı ve bu taslak İran'ın nükleer programının çökertilmesine atıf yapmıyordu.

Ayrıca müzakerelerin ters gitmesi halinde açık bir askeri saldırı tehdidi de içermiyordu. Haliyle İranlıların gösterdiği hassasiyete Amerikan tarafının da dikkat ettiğini söyleyebiliriz şu aşamada. Roma'daki görüşmelerde de Amerikan tarafı sadece nükleer konuyu gündeme getirdi.

Bunu söyleyen İran Dışişleri Bakanı. Bir sonraki görüşmenin yine Umman’da olması kararlaştırıldı. Yani herhangi bir şekilde Birleşik Arap Emirlikleri vs. başka bir adres söz konusu değil. Taraflar görüşmelerin olumlu geçtiğini söylüyor ama iyimserlik için henüz çok erken bunu söyleyebiliriz. Peki orta yol bulunabilir mi? Yani bir anlaşma ihtimali ne kadar var? Trump, İsrail adına yapılan dayatmaların sonuç getirmeyeceğini görüyor. Bu dayatmayı tabii kendisi yapıyor. Kapının İsrail'in istediği şekilde askeri hesaplaşmaya açılmasını da istemiyor. Fakat nükleer programla ilgili herhangi bir uzlaşmayı İsrail'i susturacak bir çıktığı olarak görebilir.

Bunu barış yapıcı, başkan imajı için de uluslararası alanda kullanabilir. Üzerinde durulan olası çözüm şu. İran'ın nükleer programının silaha dönüşmemesini sağlayacak bir doğrulama programının geliştirilmesi, bir mekanizmanın kurulması. Buna her iki tarafta sıcak bakabilir. Dini liderin danışmanı Ali Şemhani müzakere heyetinin teslimiyet değil dengeli bir anlaşma hedefiyle Roma'ya gittiğini söyledi. Heyetin 9 ilkeye dayalı kapsamlı bir anlaşma için tam yetkiye sahip olduğunu da vurguladı.

Şemhani'nin sözlerinden bu ülkelerin şunlar olduğunu anlıyoruz. Karşılıklı güvencelerin verilmesi, yaptırımların tamamen kaldırılması, anlaşmanın dengeli olması, tek taraflı taleplerden kaçınılması, Libya modelinin dayatılmaması, tehdit dilinden uzaklaşılması, sürecin hızlı ilerlemesi, İsrail gibi sorun çıkaran tarafların etkisinin sınırlandırılması, yatırımların önünü açacak düzenlemelerin sağlanması. Yani bunları ben kendim açıklamaya bakarak sıralıyorum. Belki birebir aynı şeyler olmayabilir.

İsrail, müzakereci yaklaşıma tepkili, sinir oluyorlar. Bunun bu şekilde konuşulmasını istemiyorlar. Çünkü bu saldırı seçeneğini bertaraf ediyor. İsrail, İran'ın nükleer tesislerini, bombalama planlarını Amerikalılara iletti. New York Times'a göre saldırı ve manevra planları aylardır değerlendiriliyordu.

Gazeteye konuşan Amerikalı yetkililere göre İsrail önümüzdeki Mayıs ayında İran'a saldırmak için Washington'dan yardım istedi. Bu yardım saldırının birlikte koordine edilmesi ve yürütülmesini içeriyor en başta. İkinci olarak İran'ın misillemelerine karşı İsrail'in mutlak surette korunmasını öngörüyor ya da talep ediyor.

Trump 7 Nisan'da Beyaz Saray'da Netanyahu'yu ağırladı. Bu konu gündeme geldi. Fakat saldırı planına hayır dedi. 

Herhangi bir saldırıyı desteklemeyeceğini vurguladı. Bunun yerine Tahran'la doğrudan görüşeceğini açıkladı. İsrail'de medyanın aktardığı bilgilere bakılırsa Netanyahu kısmı bir saldırıda hala ısrar ediyor.

Netanyahu müzakereyle anlaşma seçeneğini ancak Libya usulü bir çözüm getirirse eyvallah diyor. Yani Nereden çıktı diyeceksiniz bu Libya modeli de nedir? Malum Kaddafi 2003'de Irak'ın başına gelenleri görünce işgal edilmişti malum. Bush yönetiminin olası bir askeri müdahalesini bertaraf etmek ve yaptırımlardan kurtulmak için Amerikalılarla anlaştı.

Nükleer programı çöpe attı. Elindeki kitle imha silahlarını imha etti. İmha süreci 2004'te başlamıştı.

Netanyahu Trump'la görüşme sonrasında bu modeli kendince tanımladı. Şöyle dedi Trump'la İran'ın nükleer silahlara sahip olmaması konusunda hemfikiriz. Bu anlaşma yoluyla sağlanabilir. Ancak anlaşma Libya tarzı olursa. Neymiş Libya tarzı onu kendisi söylüyor. Amerikan gözetimi ve infazı altında içeri girerler, tesisleri havaya uçururlar, tüm teçhizatı sökerler. İkinci olasılık ise askeri seçenektir.

Netanyahu istediği gönlündeki seçeneği çözümü böyle, ideal çözümü böyle tarif ediyor. Yani diyor ki ya Libya modeli ya da savaş. Peki diyelim ki müzakereler çöktü ve Trump da Netanyahu'nun dediği noktaya geldi. Yani İsrail, İran'ın nükleer tesislerini bombaladı. O zaman ne olacak? İran ne yapacak ne yanıt verecek? Tabii ki hep konuştuğumuz senaryolar ama tekrar edelim. İran geçen Ekim'de 300 küsur füze ve SİHA ile hatırlarsanız İsrail'e misilleme yapmıştı.

O misillemede gözettiği sınırlamaları, kısıtlamaları kaldırır. Hem hedef açısından hem de saldırının ölçüsü açısından. Yani atış serbest moduna geçebilir. Aynı zamanda binlerce füzeyi birden İsrail'e gönderebilir. Sadece İsrail değil Amerikan üslerini, uçak gemilerini, savaş gemilerini de hedef alabilir. Bölgede çok sayıda Amerikan üssü var.

Hürmüz Boğazı'nı kapatabilir, dünya petrol piyasalarını çıldırtabilir. Saldırı için üssü açmaya kalkışan komşuları da hedefe koyabilir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve ötekiler.

Dahası İran MPT'den yani nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasında çekilebilir. Bu MPT anlaşması çok önemli. BM'nin ani ve anlık denetimlerine izin veriyor İran. Mesela İsrail. Böyle dertleri yok. İsrail'in nükleer programı ya da atom silahıyla ilgili politikası ne inkar ne teyit. Hiç kimse de denetleyemiyor. Hiç kimse, yani Birleşmiş Milletler dahil, hiç kimse İsrail'e bu anlamda laf edemiyor, dokunamıyor vesaire. Ama İran, MPT anlaşmasıyla denetimi açmış durumda.

Anlık denetimler ve habersiz denetimler yapılabiliyor. Birkaç hafta içinde de İran eğer saldırıya uğrarsa onlarca nükleer silah üretebilir. Yani nükleer silahla ilgili fetva yeni duruma göre değişebilir. Bu potansiyel olarak konuşulan bir şey. Böylece Amerikalılar ve İsraillerin korktukları da başlarına gelir. Orta Doğu'da dehşet dengesi kurulur.

Uluslararası Atom Enerjisi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na ya da kurumuna göre İran %60 oranında zenginleştirilmiş 274.8 kilogram Uranyuma sahip şu anda. Bunun atom bombası için gereken %90'lık zenginleştirmeye kısa sürede ulaşması mümkün. Değerlendirmeler bu yönde.

Saldırılar tabii ki yer altındaki tesisleri etkilemeyecektir. Programı geciktirebilir ama yok edemez. Bu da aynı zamanda Amerika'da yapılan bir değerlendirme.

Halbuki geriye dönüp baktığımız zaman 2015'te zenginleştirme oranı %20 idi. Ve anlaşmayla İran bunu %3.5 ile sınırlandırmayı kabul etmişti. ABD anlaşmadan çekildi.

İran da ayağını frenden kaldırdı. Bölge ülkeleri de müzakerelerin çökmesi ve savaşın patlak vermesi ihtimalini dışlamıyor. Tabii sadece İran'a saldırı olunca bu mesele sadece İran'dan ibaret olmayacak, sınırlı kalmayacak.

Ateş bacayı sarmış gibi bakıyoruz diplomatik bazı hamleler geliyor. Suudiler mesela Suudiler hem Yemen'e karşı olası bir kara harekatına hem de İran'a karşı bir saldırıya dahil olmayacakları konusunda Tahran'a güvence vermeye çalışıyor. Tabi direniş ekseninin toptan çökmesini dört gözle bekliyorlar.

Sadece Suudiler değil diğer komşu ülkelerde. Ama yangının kendilerine sıçramasından da korkuyorlar. Suudi yönetimi ülkeyi bölgenin yatırım merkezine dönüştürmek için uğraşıyor. Milyarlarca dolar saçıyor. Çatışma ortamı bütün bu planları, yatırımları alt üst edebilir.

O yüzden de oldukça temkinliler, dikkatliler. Tam da Roma görüşmelerinin öncesinde Tahran'a dikkat çekici bir ziyaret gerçekleştirildi. 17 Nisan'da Suudi Savunma Bakanı Prens Halit Bin Selman Tahran'a gitti.

Temasları İran Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri gibi üst düzey yetkililerle sınırlı kalmadı. Cumhurbaşkanı ve dini liderle de görüştü. İlişkiler, iki ülke ilişkileri 2016'da kopmuştu.

2023'te normalleşmişti. İki ülke arasında önce Irak, sonra Çin arabuluculuk yapmıştı. Pekin mutabakatı dediğimiz mutabakat sağlanmıştı.

Bu barış Pekin'in de ABD'ye attığı en önemli goldü bölgede. Amerikan hegemonyası Körfez'de işte İran-Suud gerilimden besleniyor. Pekin'de bunu biraz değiştirmiş oldu. Halit Bin Selman yaklaşık 19 yıl sonra dini liderle görüşen ilk üst düzey Suudi yetkili oldu. Ayetullah Hamaneyi ile görüşen son yetkili kimdi? 2006'da Dışişleri Bakanı Suud Bin Faysal idi. Ayetullah Hamaneyi ilişkilerin güçlendirilmesinin her iki ülke için de faydalı olacağını ve iki ülkenin birbirini tamamlayabileceğini vurguladı.

Bölgedeki kardeşlerin birbirleriyle iş birliği yapmaları başkalarına bağımlı olmaktan çok da iyidir dedi. Biraz iğneledi yani Suudileri. Prens de Kral Selman'ın mesajını Ayetullah Hamaneyi’ye iletti.Tüm sektörlerde işbirliği yapmak amacıyla geldim dedi.

Tabii bir temas da İran'dan geliyor. Nereye? Moskova'ya. İşte Ayetullah Hamaneyi nükleer müzakereler hakkında Putin'e bir mektup gönderdi. Roma'ya gitmeden önce mektup Irakçi tarafından iletildi. Putin bilgilendirildi bu anlamda.

Irakçi'ye göre mektup İran'ın Rusya'yı stratejik bir ortak olarak gördüğü mesajını içeriyor. 500 yıllık ilişkilere atıfta bulunuyor. İki ülke kısa süre önce kapsamlı stratejik işbirliği anlaşması imzaladı ama bu anlaşma birimiz hepimiz hepimiz birimiz için türünden bir dayanışmayı beraberinde getirmiyor.

Irakçi Moskova'dan da mesaj verdi. Herhangi bir tehdit ve saldırı karşısında kendimizi kararlılıkla savunacağız dedi. Tabii Rusya'da ne isteniyor tam olarak bilmiyoruz.

Muhtemelen dayanışma isteniyor. ABD anlaşmaya varılmaması halinde olası askeri hamle için şimdiden Orta Doğu'ya yığınak yapıyor. Askeri varlığını güçlendiriyor.

İsrail de bu müzakerenin çökmesi ihtimaline binaen pusuda bekliyor. Amerikalıları dürtüyor, sıkıştırıyor. Saldırının tek seçenek olduğunu savunuyor vs.

İranlar müzakere ustası bunu biliyoruz. Bu da görüşmeleri uzatan bir faktör olayı karşımıza çıkabilir. Biz de bunları izleyeceğiz, bekleyeceğiz ve göreceğiz nereye gidiyor.

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM