Bildiğiniz üzere bu değişim isteği iki kesim tarafından
dillendiriliyordu. Birincisi, İslâm (!) adına ortaya çıkmış olan silahlı terör
örgütleri. İkincisi, büyük şeytan ABD ve Siyonist çete. ABD ve Siyonist çetenin
amacı belli. Şöyle izah edelim, 22 Arap ülkesi içerisinde İsrail'i devlet
olarak tanımayan tek ülke Suriye idi. HAMAS, İslâmî Cihad ve muadil olan diğer
örgütleri terör listesine alan Arap ülkelerinin aksine Suriye bu direniş
gruplarına ev sahipliği yapıyor ve başta muharebe eğitimi olmak üzere her türlü
faaliyet imkânı sunuyordu. Bu durum işgalci İsrail'i ve İsrail'in hamisi
Amerika'yı ziyadesiyle rahatsız ediyordu. Ne yapıp edip bu engel, bu pürüz
ortadan kaldırılmalıydı! Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın talebi
üzerine, dönemin T.C Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam'a gidip Esad'a
ABD'nin tahkim yasalarını sunması ve bu talebin Esad tarafından kabul görmeyişi
ile Hillary Clinton, "İsrail'in güvenliği için Esad rejimi mutlaka
yıkılmalıdır" dedi ve bu şekilde iç savaş için start verilmiş oldu. (Esad
ABD'nin tahkim yasalarını kabul etseydi diğer edilgen/sünepe Arap liderleri
gibi el üstünde tutulurdu. Esad ABD ve Siyonist çeteye karşı dik duruşunun
bedelini çok ağır ödedi.)
Elbette, Esad rejiminin yıkılması için uzun soluklu bir
zaman dilimine ihtiyaç vardı. Çünkü halkın büyük bir kesimi Filistinli direniş
gruplarına sahip çıktığından dolayı Esad'ı destekliyordu. Azınlıkta da olsa
Vehhabî zihniyetine sahip bir grup Esad’a muhalifti ve Esad’ın yıkılmasını
istiyordu. Bunların Filistin diye bir davaları yoktu. Varsa yoksa Esad
gitmeliydi. Esad’ın devrilmesi için söz konusu ettiğimiz bu işe teşne
kullanışlı Vehhabî aparatların varlığı, "nihai hedefe ulaşmak adına"
koşulların oluşması için ABD ve Siyonist çete açısından zamanı beklemeye
değerdi! Yeter ki, terör örgütlerine verilen silahlarla katliam yapılmaya devam
edilsin! Yüzbinlerce insanın ölmesi, milyonlarca insanın topraklarını terk edip
sefalete düçar olması onların umurunda değil. Yeter ki, geç de olsa hedefe
ulaşılsın! Kullandıkları terör örgütlerinin Suriye üzerindeki hesapları Esad
rejiminin yıkılması hususunda kesişiyordu. Evet, onlar da Esad ve rejimine düşmandı
ve bunun için sahadaydılar. Aradaki fark ise, bunlar Esad rejimini yıkıp yerine
şeriat düzeni (!) getirmek istiyorlardı. Kısacası yıkım konusunda hedef aynıydı
ama maksat başkaydı...
İslâm şeriatının en önemli özelliği antiemperyalist bir
önersemesi olmasıydı. Fakat işin ilginç yönü, bu durum ABD ve Siyonist çeteyi
tedirgin etmiyordu. Çünkü onlar aparat olarak kullanacakları örgütlerin
anatomik yapılarını, ruh hâllerini, inanç ve temayüllerini analitik bir şekilde
çok iyi teşhis etmişlerdi. Ayrıca ellerinde "rol-model" olarak
koskoca Suudi Arabistan örneği vardı. Onlar da şeriatla (!) yönetiliyordu ve
ABD'nin sömürü düzenine engel teşkil etmiyordu. Çünkü Suudi Arabistan'daki
şeriat Vehhabî ideolojine sahipti. Terör örgütleri de aynı inanç ve akideye sahip
oldukları için çok rahat kullanışlı aparat hâline getirilebilirlerdi. Bu yüzden
hiç tereddütsüz bir şekilde söz konusu eli kanlı örgütlerle temasa geçildi.
Şimdilerde bunu ABD eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, bir "ting-tang"
(düşünce kuruluşu) olan "ABD Dış İlişkiler Konseyi"nin düzenlediği
konferansta söz konusu terör örgütleriyle nasıl temasa geçtiklerini, onlara
nasıl silah ve eğitim verdiklerini detaylı bir şekilde anlatıyor. Robert Ford,
bunu tek başına yapmadıklarını, İngiltere MI6 ve CIA elemanları ile birlikte bu
işi organize ettiklerini dile getiriyor. Robert Ford, 2023'te terörist
el-Colani'yi, yani bugünkü ismi ile Ahmet eş-Şara'yı rehabilite etme, eğitme ve
onu terör dünyasından normal siyasete aktarma, (teröristken onu bir politikacı
yapmak) misyonuyla İdlib'e gidecek bir ekip kurduklarını açıkladı. Robert Ford,
bu açıklamalarda bulunurken aşağılayıcı, alaycı ve tahkir içerikli bir üslup
kullandığı gözlemlenmektedir. Adam ayrıca bu yaptıklarını gerile gerile
anlatıyor ve gurur duyduğunu söylüyor. Nasıl gurur duymasın ki, yaptıkları az
buz iş geğil. (Bu konferansın videosu haber kanallarında ve sosyal medyada
yayınlandı.)
Net bir şekilde anlaşılan o ki, Şara'yı Şam'a oturtan CIA ve
MI6'dan başkası değildir. İşi şansa bırakmamışlar. Çalışmalar son derece
profesyonelce yapılmış. Şimdi de semeresini devşiriyorlar. ("Şam'ı
fethettik şimdi sıra Kudüs’te" diyenlere nazire olsun.)
ABD'li yetkililer, 2011'den bu yana Suriye’deki rejim
değişikliği için çok yüksek meblalar harcadıklarını dile getiriyorlar. Elbette
hedefe ulaşılması bakımından ABD'nin malî giderleri devede kulak. Artık
emperyalist ABD Suriye'de deveyi havuduyla götürecek bir sistemi oturtuyor.
ABD, Suriye'ye yerleşip sömürü düzenini daha da genişletmek ve kalıcı hâle
getirmek için "tahkim yasaları"
kapsamındaki 8 maddeye 4 madde daha eklemiş oldu. Nasıl olsa Esad’ın
kabul etmediği yasaları Şara'nın kabul etmeye teşne olduğu kendileri tarafından
çok iyi biliniyor. Bu maddelerin bir kısmını aktaracak olursak:
1- "Abraham Sözleşmesi"nin imzalanması. (Bu
birinci madde ile diğer Arap ülkeleri gibi Suriye’ye de zillet elbisesi
giydirilmiş olacak. Bu geçiş sürecindeki kaos ortamını fırsata dönüştüren
Siyonist çete Golan Tepeleri’ni aşıp Suriye'nin güneyinde üç Gazze büyüklüğünde
yeri işgal etmesine rağmen "Abraham
Sözleşmesi" maddelerinde İsrail ile barış masasına oturup diplomatik
ilişkiler geliştirmek ve İsrail'i resmi olarak tanımak var. Bu nasıl bir
pişkinlik, bu nasıl bir küstahlık böyle? Üç Gazze büyüklüğünde toprağı işgal
eden gaspçı çete ile "barış masasına oturun" talimatı veriliyor. Şara
da buna "peki" diyor. Ayrıca İsrail için tehdit oluşturan HAMAS,
İslâmî Cihad ve bunların askerî kanatları olan İzzettin Kassam Tugayları ve
Kudüs Seriyyeleri ile iltisaklı olan diğer muadil grupları "terör
örgütü" listesine alınması şartını Şara'ya ön koşul olarak sundular.
Bundan böyle Filistinli direniş gruplarının Suriye topraklarında faaliyette
bulunmasına asla müsaade edilmeyecek. Nitekim ikinci maddede bu şart daha açık
bir şekilde ifade ediliyor.)
2- Filistinli terör örgütlerinin eğitim kampları ile
ofislerinin kapatılması ve idari kadrosu ile birlikte tüm üyelerinin sınır dışı
edilmesi. (Sayın okuyucumuz az önce ifade ettiğimiz gibi Suriye'nin haricindeki
Arap ülkeleri "Abraham Sözleşmesi" kapsamında Filistinli direniş
gruplarını terör örgütü olarak kabul ettiklerinden dolayı kendi ülkelerinde bu
örgütlere asla faaliyet imkânı verilmemektedir. Şimdi bunun aynısı Şara'dan
istenmektedir. Şara zaten Şam'ı ele geçirir geçirmez Filistinlilere ait eğitim kamplarını
kapatıp silah ve mühimmatlara el koymuştu. Ayrıca Filistinlilere ait olan
Şam'daki ofisler de kapatılmıştı. İdlib'te kapalı kapılar ardında/gizli
yürütülen sözleşmeden dolayı bunlar yapılmıştı. Şimdiki sözleşme uluslararası
arenada resmiyet kazanması için yapılıyor. İdlip'te anlaşmaya varılmamış
olsaydı ABD HTŞ'ye Şam'ı teslim
etmezdi.)
3- Tüm yabancı teröristlerin Suriye'den çıkarılması. Buna,
geçmişte HTŞ saflarında faaliyetlerde bulunan yabancı uyruklu teröristler
dahil. (ABD bunu, Afganistan örneğinde olduğu gibi ileride sorun çıkarmasınlar
diye ihtiyad-i tedbir olarak talep ediyor.)
4- Suriye'nin istikrarı için koordineli çalışmak ve terörle
mücadelede ABD'ye yardımcı olmak. (Yani ABD'nin kendisine ve Siyonist çeteye
karşı güvenlik tehdidi oluşturacak unsurların bertaraf edilmesinde
"patronaj" ve "egemen güç" konumundaki ABD'ye yardımcı
olmak. ABD'nin Suriye'de askerî konuşlanmasını ve sömürü düzeni için
yerleştireceği şirketlerinin güvence altına alınması bu maddeler arasında
bulunmaktadır.)
5- Suriye'nin kuzeydoğusundaki DEAŞ merkezlerinin bertaraf
edilmesindeki sorumluluğu üstlenmek. (Anlaşılan o ki, ABD bundan böyle Suriye
topraklarında IŞİD'e/DEAŞ'a ihtiyaç duymuyor ve bu yüzden Şara'dan bertaraf
edilmelerini isteniyor. Tevekkeli, maşa varken elini ateşe sokmak istemiyor.)
6- Hizbullah ve İran milislerinin Suriye'den ayrılmasının
önemli bir fırsatı olarak terörizme karşı koyma ve kimyasal silahlarla birlikte
uzun menzilli balistik füzelerin ortadan kaldırılması konusunda ABD ve Suriye
çıkar ortaklığının kabul edilmesi.
(Trump Şara'ya açık açık şunu söylüyor: "Hizbullah ve İran
Suriye'yi terk ettiğine göre artık bundan böyle meydan ikimize kaldı. Suriye
üzerinde birlikte kazan kazan yapacağız. Daha açıkçası diğer Arap ülkelerinde
olduğu gibi 9 bana 1 sana yapacağım!"
Sayın okuyucumuz ayrıca şunu da kaydetmiş olalım: Şara Şam'ı
ele geçirdiğinde, "Biz İsrailile barış masasına oturmaya hazırız, bizim
tek düşmanımız İran ve Hizbullah'tır" demişti. Yani ortak düşmanla
birlikte talepler ve vaadler örtüşüyor.)
Tramp'ın koşullu olarak yaptırımları kaldırmasının akabinde
Şara hükümetinden talepleri başka maddelerle birlikte bizim aktardıklarımız
kısaca bu şekildeydi. Bütün bu maddelerden anlaşılan o ki, Tramp'ın Şara'dan
talebi Ortadoğuda ABD politikalarına entegre olmuş, tamamen ABD'nin güdümüne
girmiş esaret altında bir Suriye...
Suud Kralı Muhammed bin Selman'ın huzurunda Tramp tarafından
dile getirilen taleplerin kabul edilmesinden sonra Ahmet eş-Şara sözlerine şu
cümleyi eklemiş oldu: "Suriye'nin doğu ve batı arasındaki ticaretin
kolaylaştırılmasında kritik bir bağlantı görevi üstleneceğini umut
ediyorum." Şara ayrıca, Amerikan şirketlerini Suriye petrol ve gazına
yönelik işletme amacıyla yatırım yapmaya davet etti. Adamlar senin ülkene
çökmüş sen bu beyanatlarda bulunsan ne olur? Şu iki cümle bile Şara'nın
sömürülmeye ne kadar açık olduğunu ortaya koymaktadır. Bildiğiniz üzere Şara
hükümeti başta Lazkiye limanı olmak üzere bütün liman işletmelerini Fransızlara
sattı. Petrol ve madenleri nasıl olsa ABD'ye devrettiler. Ayrıca başta pamuk
üretimi olmak üzere ziraî alanda da ABD ike bir takım anlaşmalara imza
atıldı...
Öte yandan Suudi Arabistan ve Katar Suriye hükümetini kendi
saflarına çekmiş olmanın mutluluğu içerisinde Suriye'nin dış borçlarını kapatma
taahhüdünde bulundular. Diğer taraftan Avrupa Birliği Suriye'ye sömürü vantuzlarını
yerleştirmek için 12 milyar dolarlık yatırım yapma vaadinde bulundu...
Küresel şeytanî güçlerin menfaatine olan bütün bu
gelişmelerden sonra Trump, yukarıda söz konusu ettiğimiz maddelerin tahakkuk
ettirilmesi koşulu ile yaptırımları aşama aşama kaldıracağını söyledi.. Bu
nedenle Trump Şara'ya ev ödevi olarak 180 gün "Probation period"
(deneme zamanı) opsiyonu tanıdı. Sonrasında eğer ev ödevi kusursuz yerine
getirilirse kongre onayı ile "Sezar Yasası" yaptırımları aşama aşama
kaldırılacak. ABD'nin taahhütleri koşullu olarak bu yönde.
Taahhütlerde eksiklik olursa 180 gün daha "probation
period" (deneme zamanı) verilebilir deniyor.
Şara kendisinden istenenlerin çoğunu zaten iş başına geçer
geçmez yerine getirmeye koyulmuştu. Zira daha önce ifade ettiğimiz gibi bu
koşullar kendisine İblib'te iken sunulmuştu, o da bunları can-ı gönülden
koşulsuz olarak kabul etmişti.
Bu son gelişmeler ve Riyad'taki toplantıda Tramp ve Şara'nın
görüşmesi sonucu ABD'nin yaptırımları kaldırma koşulunun neyin karşılığı
olduğunu bariz bir şekilde görmüş olduk.
Bir zamanlar Davutoğlu aracılığı ile Esad’a sunulan ve Esad
trafından kabul edilmeyen tahkim yasalarının kabul edilmesi teslimiyetçi
zihniyetin göstergesinden başka bir şey değildir. Sözde İslâm adına yola
çıktığı ve İslâmî yasaları, yani şeriatı Suriye yönetimine egemen kılacaklarını
söyleyenlerin düştükleri acziyete ve yaptıkları ihanete bakar mısınız? Büyük
şeytan ABD ile iş tutup, onun eğitip donatması ile yola çıkıp sonra Allah
Teâlâ'nın yasalarını o topluma egemen kılmak mümkün müdür? Biz 14 yıl öncesinde
böyle bir şey olmayacağını, olmasının mümkün olmadığını dile getirirken bazı
çevreler ve bazı kadim dostlarımız bize küsmüşlerdi.
ABD'nin Suriye
hükümetinden imtiyazlar isteyeceği daha işin başında belliydi. Kaba tabirle,
ABD sağmayacağı ineğin önüne ot koymaz." ABD öteden beri diğer Arap
ülkelerini sağmal inek gibi kullandığı gibi şimdi de Suriye'yi "sağmal
inek" listesine katmış oldu. İmtiyazlar istemesindeki maksat zaten bu
yönde. ABD kopardığı imtiyazlarla Suriye'de kamusal alanın her yönünü vahşi
kapitalizmin kriterlerine uygun bir şekilde dizayn etmek için kolları sıvamış
vaziyette. Trump Suriye'de iyi iş kotardığını gerile gerile dile getirirken
Şara'ya yönelik methüsenalarda bulunmaktan da geri durmadı. (Her talebi kabul
edip "evet" diyen neden takdir edilmesin? Hatırlayın Tramp, kısa süre
önce bir başka ülkenin siyasî liderine yönelik methüsenalarda bulunmuştu.)
Trump, ABD'nin Suriye'deki varlığını o kadar ileri boyutlara taşıdı ki, şimdi
askerî yapılanmayı da buna dahil etmek istemektedir. Anlaşılan o ki, İdlib’te
HTŞ adı ile bir terör örgütü olarak kuluçkaya yatıldığı zaman ABD'nin vermiş
olduğu silah ve mühimmatın yanısıra muharebe eğitimi de verildiği gibi, bu
sefer terör örgütü olarak değil, devlet yapılanması olarak askerî dizayn için
imtiyaz istenmektedir...
Sayın okuyucumuz Suriye'deki gelişmelerle ve son durumla
ilgili açıklamalarımızdan sonra diyeceğimiz o ki, biz "perşembenin gelişi
çarşambadan bellidir" metaforunu kullanarak 15 Mart 2011 tarihinden itibaren
Suriye'deki iç savaş kalkışmasının ABD ve Siyonist çeteye hizmet amacıyla
olduğunu ve eğer terör örgütleri emellerine ulaşırlarsa işin bu şekilde
sonuçlanacağını defalarca yazdığımız makalelerimizde ve TV kanallarında dile
getirdik. Ne yazık ki, terör örgütlerine umut bağlayan aklıevvel bazı
dostlarımız bizimle yollarını ayırıp, adeta bize, yani savunmasını yaptığımız
"Direniş Cephesi"ne düşman kesilmişlerdi. Bu kadim dostlarımıza Temel
fıkrasında geçtiği üzere Karadeniz lehçesi ile sormuş olalım: "Demiş idum,
dinlemeduniz, ha şindi ne oldi?"
Bu ülkeye şeriat getireceklerini iddia ederek iç savaş
çıkaranlar, 1 milyon dolayında insanın ölümüne sebebiyet verip 7-8 milyon
insanın doğup büyüdüğü toprakları terk etmelerine vesile oldular. Şimdi sormak
lazım: Bütün bunlar Suriye'yi ABD ve İsrail'e peşkeş çekmek için miydi?
Sonuç olark ifade edecek olursak, Suriye'yi Filistin
davasında bağımsız bölgesel aktör olmaktan çıkarıp, diğer Arap ülkeleri gibi
Batı ve İsrail'in iradesine tabi, etkisiz ve güdülen bir devlete dönüştürmeyi
hedefleyen bir proje hayata geçirilmiş oldu. Dolayısıyla HTŞ terör örgütü
lideri Ahmet eş-Şara'nın bu senaryoda sadece kullanışlı bir aparat olduğu
ortaya çıktı. Öylesine kullanışlı bir aparat ki, uzun yıllardan beri
"Direniş Cephesi"ni Suriye topraklarında etkisiz hâle getiremeyen ABD
bu işi HTŞ terör örgütü aracılığı ile başarmış oldu. Bu yüzden başlığımızda,
"Suriye'de tezgâh yerine oturdu" metaforunu kullandık.
Ali Erdem Koral