Suriye'de Tezgâh Yerine Oturdu

GİRİŞ: 01.07.2025 09:18      GÜNCELLEME: 01.07.2025 09:18
Rasthaber -  Suriye'de rejim değişikliğine yönelik talep ve bu amaç uğruna verilen 13 yıllık iç savaşın akabinde Halep, İdlib, Hama ve Humus kentlerinden sonra (8 Aralık 2024 tarihinde) başkent Şam'ın HTŞ terör örgütü tarafından ele geçirilmesiyle hedefe ulaşılmış oldu.

Bildiğiniz üzere bu değişim isteği iki kesim tarafından dillendiriliyordu. Birincisi, İslâm (!) adına ortaya çıkmış olan silahlı terör örgütleri. İkincisi, büyük şeytan ABD ve Siyonist çete. ABD ve Siyonist çetenin amacı belli. Şöyle izah edelim, 22 Arap ülkesi içerisinde İsrail'i devlet olarak tanımayan tek ülke Suriye idi. HAMAS, İslâmî Cihad ve muadil olan diğer örgütleri terör listesine alan Arap ülkelerinin aksine Suriye bu direniş gruplarına ev sahipliği yapıyor ve başta muharebe eğitimi olmak üzere her türlü faaliyet imkânı sunuyordu. Bu durum işgalci İsrail'i ve İsrail'in hamisi Amerika'yı ziyadesiyle rahatsız ediyordu. Ne yapıp edip bu engel, bu pürüz ortadan kaldırılmalıydı! Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın talebi üzerine, dönemin T.C Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam'a gidip Esad'a ABD'nin tahkim yasalarını sunması ve bu talebin Esad tarafından kabul görmeyişi ile Hillary Clinton, "İsrail'in güvenliği için Esad rejimi mutlaka yıkılmalıdır" dedi ve bu şekilde iç savaş için start verilmiş oldu. (Esad ABD'nin tahkim yasalarını kabul etseydi diğer edilgen/sünepe Arap liderleri gibi el üstünde tutulurdu. Esad ABD ve Siyonist çeteye karşı dik duruşunun bedelini çok ağır ödedi.)

Elbette, Esad rejiminin yıkılması için uzun soluklu bir zaman dilimine ihtiyaç vardı. Çünkü halkın büyük bir kesimi Filistinli direniş gruplarına sahip çıktığından dolayı Esad'ı destekliyordu. Azınlıkta da olsa Vehhabî zihniyetine sahip bir grup Esad’a muhalifti ve Esad’ın yıkılmasını istiyordu. Bunların Filistin diye bir davaları yoktu. Varsa yoksa Esad gitmeliydi. Esad’ın devrilmesi için söz konusu ettiğimiz bu işe teşne kullanışlı Vehhabî aparatların varlığı, "nihai hedefe ulaşmak adına" koşulların oluşması için ABD ve Siyonist çete açısından zamanı beklemeye değerdi! Yeter ki, terör örgütlerine verilen silahlarla katliam yapılmaya devam edilsin! Yüzbinlerce insanın ölmesi, milyonlarca insanın topraklarını terk edip sefalete düçar olması onların umurunda değil. Yeter ki, geç de olsa hedefe ulaşılsın! Kullandıkları terör örgütlerinin Suriye üzerindeki hesapları Esad rejiminin yıkılması hususunda kesişiyordu. Evet, onlar da Esad ve rejimine düşmandı ve bunun için sahadaydılar. Aradaki fark ise, bunlar Esad rejimini yıkıp yerine şeriat düzeni (!) getirmek istiyorlardı. Kısacası yıkım konusunda hedef aynıydı ama maksat başkaydı...

İslâm şeriatının en önemli özelliği antiemperyalist bir önersemesi olmasıydı. Fakat işin ilginç yönü, bu durum ABD ve Siyonist çeteyi tedirgin etmiyordu. Çünkü onlar aparat olarak kullanacakları örgütlerin anatomik yapılarını, ruh hâllerini, inanç ve temayüllerini analitik bir şekilde çok iyi teşhis etmişlerdi. Ayrıca ellerinde "rol-model" olarak koskoca Suudi Arabistan örneği vardı. Onlar da şeriatla (!) yönetiliyordu ve ABD'nin sömürü düzenine engel teşkil etmiyordu. Çünkü Suudi Arabistan'daki şeriat Vehhabî ideolojine sahipti. Terör örgütleri de aynı inanç ve akideye sahip oldukları için çok rahat kullanışlı aparat hâline getirilebilirlerdi. Bu yüzden hiç tereddütsüz bir şekilde söz konusu eli kanlı örgütlerle temasa geçildi. Şimdilerde bunu ABD eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, bir "ting-tang" (düşünce kuruluşu) olan "ABD Dış İlişkiler Konseyi"nin düzenlediği konferansta söz konusu terör örgütleriyle nasıl temasa geçtiklerini, onlara nasıl silah ve eğitim verdiklerini detaylı bir şekilde anlatıyor. Robert Ford, bunu tek başına yapmadıklarını, İngiltere MI6 ve CIA elemanları ile birlikte bu işi organize ettiklerini dile getiriyor. Robert Ford, 2023'te terörist el-Colani'yi, yani bugünkü ismi ile Ahmet eş-Şara'yı rehabilite etme, eğitme ve onu terör dünyasından normal siyasete aktarma, (teröristken onu bir politikacı yapmak) misyonuyla İdlib'e gidecek bir ekip kurduklarını açıkladı. Robert Ford, bu açıklamalarda bulunurken aşağılayıcı, alaycı ve tahkir içerikli bir üslup kullandığı gözlemlenmektedir. Adam ayrıca bu yaptıklarını gerile gerile anlatıyor ve gurur duyduğunu söylüyor. Nasıl gurur duymasın ki, yaptıkları az buz iş geğil. (Bu konferansın videosu haber kanallarında ve sosyal medyada yayınlandı.)

Net bir şekilde anlaşılan o ki, Şara'yı Şam'a oturtan CIA ve MI6'dan başkası değildir. İşi şansa bırakmamışlar. Çalışmalar son derece profesyonelce yapılmış. Şimdi de semeresini devşiriyorlar. ("Şam'ı fethettik şimdi sıra Kudüs’te" diyenlere nazire olsun.)

ABD'li yetkililer, 2011'den bu yana Suriye’deki rejim değişikliği için çok yüksek meblalar harcadıklarını dile getiriyorlar. Elbette hedefe ulaşılması bakımından ABD'nin malî giderleri devede kulak. Artık emperyalist ABD Suriye'de deveyi havuduyla götürecek bir sistemi oturtuyor. ABD, Suriye'ye yerleşip sömürü düzenini daha da genişletmek ve kalıcı hâle getirmek için "tahkim yasaları"  kapsamındaki 8 maddeye 4 madde daha eklemiş oldu. Nasıl olsa Esad’ın kabul etmediği yasaları Şara'nın kabul etmeye teşne olduğu kendileri tarafından çok iyi biliniyor. Bu maddelerin bir kısmını aktaracak olursak:

1- "Abraham Sözleşmesi"nin imzalanması. (Bu birinci madde ile diğer Arap ülkeleri gibi Suriye’ye de zillet elbisesi giydirilmiş olacak. Bu geçiş sürecindeki kaos ortamını fırsata dönüştüren Siyonist çete Golan Tepeleri’ni aşıp Suriye'nin güneyinde üç Gazze büyüklüğünde yeri işgal etmesine rağmen  "Abraham Sözleşmesi" maddelerinde İsrail ile barış masasına oturup diplomatik ilişkiler geliştirmek ve İsrail'i resmi olarak tanımak var. Bu nasıl bir pişkinlik, bu nasıl bir küstahlık böyle? Üç Gazze büyüklüğünde toprağı işgal eden gaspçı çete ile "barış masasına oturun" talimatı veriliyor. Şara da buna "peki" diyor. Ayrıca İsrail için tehdit oluşturan HAMAS, İslâmî Cihad ve bunların askerî kanatları olan İzzettin Kassam Tugayları ve Kudüs Seriyyeleri ile iltisaklı olan diğer muadil grupları "terör örgütü" listesine alınması şartını Şara'ya ön koşul olarak sundular. Bundan böyle Filistinli direniş gruplarının Suriye topraklarında faaliyette bulunmasına asla müsaade edilmeyecek. Nitekim ikinci maddede bu şart daha açık bir şekilde ifade ediliyor.)

2- Filistinli terör örgütlerinin eğitim kampları ile ofislerinin kapatılması ve idari kadrosu ile birlikte tüm üyelerinin sınır dışı edilmesi. (Sayın okuyucumuz az önce ifade ettiğimiz gibi Suriye'nin haricindeki Arap ülkeleri "Abraham Sözleşmesi" kapsamında Filistinli direniş gruplarını terör örgütü olarak kabul ettiklerinden dolayı kendi ülkelerinde bu örgütlere asla faaliyet imkânı verilmemektedir. Şimdi bunun aynısı Şara'dan istenmektedir. Şara zaten Şam'ı ele geçirir geçirmez Filistinlilere ait eğitim kamplarını kapatıp silah ve mühimmatlara el koymuştu. Ayrıca Filistinlilere ait olan Şam'daki ofisler de kapatılmıştı. İdlib'te kapalı kapılar ardında/gizli yürütülen sözleşmeden dolayı bunlar yapılmıştı. Şimdiki sözleşme uluslararası arenada resmiyet kazanması için yapılıyor. İdlip'te anlaşmaya varılmamış olsaydı ABD  HTŞ'ye Şam'ı teslim etmezdi.)

3- Tüm yabancı teröristlerin Suriye'den çıkarılması. Buna, geçmişte HTŞ saflarında faaliyetlerde bulunan yabancı uyruklu teröristler dahil. (ABD bunu, Afganistan örneğinde olduğu gibi ileride sorun çıkarmasınlar diye ihtiyad-i tedbir olarak talep ediyor.)

4- Suriye'nin istikrarı için koordineli çalışmak ve terörle mücadelede ABD'ye yardımcı olmak. (Yani ABD'nin kendisine ve Siyonist çeteye karşı güvenlik tehdidi oluşturacak unsurların bertaraf edilmesinde "patronaj" ve "egemen güç" konumundaki ABD'ye yardımcı olmak. ABD'nin Suriye'de askerî konuşlanmasını ve sömürü düzeni için yerleştireceği şirketlerinin güvence altına alınması bu maddeler arasında bulunmaktadır.)

5- Suriye'nin kuzeydoğusundaki DEAŞ merkezlerinin bertaraf edilmesindeki sorumluluğu üstlenmek. (Anlaşılan o ki, ABD bundan böyle Suriye topraklarında IŞİD'e/DEAŞ'a ihtiyaç duymuyor ve bu yüzden Şara'dan bertaraf edilmelerini isteniyor. Tevekkeli, maşa varken elini ateşe sokmak istemiyor.)

6- Hizbullah ve İran milislerinin Suriye'den ayrılmasının önemli bir fırsatı olarak terörizme karşı koyma ve kimyasal silahlarla birlikte uzun menzilli balistik füzelerin ortadan kaldırılması konusunda ABD ve Suriye çıkar ortaklığının kabul edilmesi.  (Trump Şara'ya açık açık şunu söylüyor: "Hizbullah ve İran Suriye'yi terk ettiğine göre artık bundan böyle meydan ikimize kaldı. Suriye üzerinde birlikte kazan kazan yapacağız. Daha açıkçası diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi 9 bana 1 sana yapacağım!"

Sayın okuyucumuz ayrıca şunu da kaydetmiş olalım: Şara Şam'ı ele geçirdiğinde, "Biz İsrailile barış masasına oturmaya hazırız, bizim tek düşmanımız İran ve Hizbullah'tır" demişti. Yani ortak düşmanla birlikte talepler ve vaadler örtüşüyor.)

Tramp'ın koşullu olarak yaptırımları kaldırmasının akabinde Şara hükümetinden talepleri başka maddelerle birlikte bizim aktardıklarımız kısaca bu şekildeydi. Bütün bu maddelerden anlaşılan o ki, Tramp'ın Şara'dan talebi Ortadoğuda ABD politikalarına entegre olmuş, tamamen ABD'nin güdümüne girmiş esaret altında bir Suriye...

Suud Kralı Muhammed bin Selman'ın huzurunda Tramp tarafından dile getirilen taleplerin kabul edilmesinden sonra Ahmet eş-Şara sözlerine şu cümleyi eklemiş oldu: "Suriye'nin doğu ve batı arasındaki ticaretin kolaylaştırılmasında kritik bir bağlantı görevi üstleneceğini umut ediyorum." Şara ayrıca, Amerikan şirketlerini Suriye petrol ve gazına yönelik işletme amacıyla yatırım yapmaya davet etti. Adamlar senin ülkene çökmüş sen bu beyanatlarda bulunsan ne olur? Şu iki cümle bile Şara'nın sömürülmeye ne kadar açık olduğunu ortaya koymaktadır. Bildiğiniz üzere Şara hükümeti başta Lazkiye limanı olmak üzere bütün liman işletmelerini Fransızlara sattı. Petrol ve madenleri nasıl olsa ABD'ye devrettiler. Ayrıca başta pamuk üretimi olmak üzere ziraî alanda da ABD ike bir takım anlaşmalara imza atıldı...

Öte yandan Suudi Arabistan ve Katar Suriye hükümetini kendi saflarına çekmiş olmanın mutluluğu içerisinde Suriye'nin dış borçlarını kapatma taahhüdünde bulundular. Diğer taraftan Avrupa Birliği Suriye'ye sömürü vantuzlarını yerleştirmek için 12 milyar dolarlık yatırım yapma vaadinde bulundu...

Küresel şeytanî güçlerin menfaatine olan bütün bu gelişmelerden sonra Trump, yukarıda söz konusu ettiğimiz maddelerin tahakkuk ettirilmesi koşulu ile yaptırımları aşama aşama kaldıracağını söyledi.. Bu nedenle Trump Şara'ya ev ödevi olarak 180 gün "Probation period" (deneme zamanı) opsiyonu tanıdı. Sonrasında eğer ev ödevi kusursuz yerine getirilirse kongre onayı ile "Sezar Yasası" yaptırımları aşama aşama kaldırılacak. ABD'nin taahhütleri koşullu olarak bu yönde.

Taahhütlerde eksiklik olursa 180 gün daha "probation period" (deneme zamanı) verilebilir deniyor.

Şara kendisinden istenenlerin çoğunu zaten iş başına geçer geçmez yerine getirmeye koyulmuştu. Zira daha önce ifade ettiğimiz gibi bu koşullar kendisine İblib'te iken sunulmuştu, o da bunları can-ı gönülden koşulsuz olarak kabul etmişti.

Bu son gelişmeler ve Riyad'taki toplantıda Tramp ve Şara'nın görüşmesi sonucu ABD'nin yaptırımları kaldırma koşulunun neyin karşılığı olduğunu bariz bir şekilde görmüş olduk.

Bir zamanlar Davutoğlu aracılığı ile Esad’a sunulan ve Esad trafından kabul edilmeyen tahkim yasalarının kabul edilmesi teslimiyetçi zihniyetin göstergesinden başka bir şey değildir. Sözde İslâm adına yola çıktığı ve İslâmî yasaları, yani şeriatı Suriye yönetimine egemen kılacaklarını söyleyenlerin düştükleri acziyete ve yaptıkları ihanete bakar mısınız? Büyük şeytan ABD ile iş tutup, onun eğitip donatması ile yola çıkıp sonra Allah Teâlâ'nın yasalarını o topluma egemen kılmak mümkün müdür? Biz 14 yıl öncesinde böyle bir şey olmayacağını, olmasının mümkün olmadığını dile getirirken bazı çevreler ve bazı kadim dostlarımız bize küsmüşlerdi.

ABD'nin  Suriye hükümetinden imtiyazlar isteyeceği daha işin başında belliydi. Kaba tabirle, ABD sağmayacağı ineğin önüne ot koymaz." ABD öteden beri diğer Arap ülkelerini sağmal inek gibi kullandığı gibi şimdi de Suriye'yi "sağmal inek" listesine katmış oldu. İmtiyazlar istemesindeki maksat zaten bu yönde. ABD kopardığı imtiyazlarla Suriye'de kamusal alanın her yönünü vahşi kapitalizmin kriterlerine uygun bir şekilde dizayn etmek için kolları sıvamış vaziyette. Trump Suriye'de iyi iş kotardığını gerile gerile dile getirirken Şara'ya yönelik methüsenalarda bulunmaktan da geri durmadı. (Her talebi kabul edip "evet" diyen neden takdir edilmesin? Hatırlayın Tramp, kısa süre önce bir başka ülkenin siyasî liderine yönelik methüsenalarda bulunmuştu.) Trump, ABD'nin Suriye'deki varlığını o kadar ileri boyutlara taşıdı ki, şimdi askerî yapılanmayı da buna dahil etmek istemektedir. Anlaşılan o ki, İdlib’te HTŞ adı ile bir terör örgütü olarak kuluçkaya yatıldığı zaman ABD'nin vermiş olduğu silah ve mühimmatın yanısıra muharebe eğitimi de verildiği gibi, bu sefer terör örgütü olarak değil, devlet yapılanması olarak askerî dizayn için imtiyaz istenmektedir...

Sayın okuyucumuz Suriye'deki gelişmelerle ve son durumla ilgili açıklamalarımızdan sonra diyeceğimiz o ki, biz "perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" metaforunu kullanarak 15 Mart 2011 tarihinden itibaren Suriye'deki iç savaş kalkışmasının ABD ve Siyonist çeteye hizmet amacıyla olduğunu ve eğer terör örgütleri emellerine ulaşırlarsa işin bu şekilde sonuçlanacağını defalarca yazdığımız makalelerimizde ve TV kanallarında dile getirdik. Ne yazık ki, terör örgütlerine umut bağlayan aklıevvel bazı dostlarımız bizimle yollarını ayırıp, adeta bize, yani savunmasını yaptığımız "Direniş Cephesi"ne düşman kesilmişlerdi. Bu kadim dostlarımıza Temel fıkrasında geçtiği üzere Karadeniz lehçesi ile sormuş olalım: "Demiş idum, dinlemeduniz, ha şindi ne oldi?"

Bu ülkeye şeriat getireceklerini iddia ederek iç savaş çıkaranlar, 1 milyon dolayında insanın ölümüne sebebiyet verip 7-8 milyon insanın doğup büyüdüğü toprakları terk etmelerine vesile oldular. Şimdi sormak lazım: Bütün bunlar Suriye'yi ABD ve İsrail'e peşkeş çekmek için miydi?

Sonuç olark ifade edecek olursak, Suriye'yi Filistin davasında bağımsız bölgesel aktör olmaktan çıkarıp, diğer Arap ülkeleri gibi Batı ve İsrail'in iradesine tabi, etkisiz ve güdülen bir devlete dönüştürmeyi hedefleyen bir proje hayata geçirilmiş oldu. Dolayısıyla HTŞ terör örgütü lideri Ahmet eş-Şara'nın bu senaryoda sadece kullanışlı bir aparat olduğu ortaya çıktı. Öylesine kullanışlı bir aparat ki, uzun yıllardan beri "Direniş Cephesi"ni Suriye topraklarında etkisiz hâle getiremeyen ABD bu işi HTŞ terör örgütü aracılığı ile başarmış oldu. Bu yüzden başlığımızda, "Suriye'de tezgâh yerine oturdu" metaforunu kullandık.

Ali Erdem Koral

YORUMLAR

REKLAM