İran, yaptığı bu operasyonu kontrollü ve sınırlı tutmak
zorunda kaldı. Zira 7 Ekim "Aksa Tufanı"nından sonra bölgeye gelen
ABD, İngiltere ve Fransa'ya ait savaş gemileri İran'dan gelecek her hangi bir
saldırıyı önlemek için büyük bir teyakkuz hâlinde/eli tetikte bekliyor
olmalarından dolayıydı. En azından bizim düşüncemiz bu yönde. İran Siyonist
çeteye darbe vurmuştu vurmasına ama olayın birde kamufle ve perdeleme yönü
vardı. Siyonist çete dünya kamuoyu nezdinde (olmayan) itibarını kollamanın derdine
düşmüş ve basına görüntü ve yayın yasağı getirmişti. Türkiye kamuoyunda ise
mezhep taassubu güden fitneci bazı çevreler İran'ın İsrail ile "danışıklı
dövüş" ve "tiyatro" yaptığını iddia etmeye başlamıştı. (Devrimin
ilk gününden itibaren İran'a yönelik itibar cellatlığının son versiyonlarından
biri de bu tezvirat metaforuydu.)
ABD ve Avrupa ülkeleri Siyonist çete lideri Netanyahu'ya
geçmiş olsun dileklerini bildirerek tıpkı 7 Ekim'de olduğu gibi İsrail ile
dayanışma içerisinde olacaklarının taahhüdünde bulundular. "İsrail'in
kendisini savunmaya hakkı var" diyerek her türlü desteğe hazır olduklarını
dile getirdiler. Bu beyanatlara misilleme olarak İran Genel Kurmay Başkanı,
"Eğer Amerika devreye girip bize saldıracak olursa, bölge ülkelerinde
bulunan ABD üslerini vururuz" tehdidinde bulundu. Bu tehdit karşısında ABD
geri adım atmak zorunda kaldı. Siyonist çete lideri Netanyahu ise ısrarla
ABD'nin İran'a saldırmasını istiyordu. Çünkü Siyonist çete nezdinde tek
tehlikeli düşman ülke İran'dı. (Gazeteci Netanyahu'ya soruyor, "Bize üç
düşman ülke ismi sayar mısın?" Netanyahu cevap veriyor: "Bir İran,
iki İran, üç İran.")
İran bu misilleme operasyonunda Tel Aviv, Hayfa, Aşkelon,
Nakab ve Kudüs kentlerinde bulunan Siyonist işgal çetesinin askerî tesislerini
vurmuş oldu. (Operasyon öncesi Hizbullah "Demir Kubbe"nin etkisini
kırmak için yüzlerce füze fırlattı.)
Uluslararası arenada İran'ı haklı kılan diğer bir husus ise,
aradan 2 hafta geçmesine rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden bir
kınama mesajı bile çıkmamış olmasıydı. İran misilleme hakkını kullandıktan
sonra ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya her ne kadar Siyonist çeteye destek
mesajları vermiş olsalar da fiilî bir girişimde bulunmaktan kaçındılar.
İran bu operasyonda 300 SİHA ve 100 seyir/balistik füze
kullandı. İran, bu saldırısıyla sadece askerî üsleri hedef alarak kontrollü
nokta atışı yaptı. İran, aslında etki gücü yüksek Fettah-2 hipersonik füzeler
kullanabilirdi. İran, bir yönüyle bu ilk operasyon ile prova yaptı diyebiliriz.
İran, 57 Müslüman ülke içerisinde değerli yalnızlığını göz önünde bulundurarak
stratejik anlamda bu dar kapsamlı operasyonla yetindi. Daha kapsamlı bir
operasyon yapacak olsa kendisine arka çıkacak bir başka Müslüman ülke yok. Oysa
düşman cenahında Haçlı-Siyonist ittifakı kolektif irade sergiliyor. Bütün
"Atlantik İttifakı" karşısında duruyor; ayrıca Müslüman ülkelerin bir
kısmı bu şer ittifakına lojistik sağlamaya hazır bekliyor. Onlar birlik olmuş,
İran ise tek başına.
Hiç kuşkusuz, Gazze'yi yardımsız-naçar bırakanlar İran'ı da
yalnız bırakacaklardır. İran, Filistin davasına sahip çıkma adına bir Müslüman
ülke olarak sahada tek başına da olsa bu operasyon ile düşmana korku salmayı
başardı. İşin en acı veren yönü ise, İran'ın fırlattığı SİHA ve füzeleri
İsrail'den önce Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün'ün
engelleme çabasına girmesiydi. Bu nasıl bir ihanettir böyle? Filistin davasına
sahip çıkmıyorsunuz bari sahip çıkana engel olmaya çalışmayın. (Elbette ki,
"Abraham Sözleşmesi" kapsamında yapılan "askerî işbirliği
anlaşması" gereği katil Siyonist çeteyi savunmak zorundalar.)
2. Sadık Vaad operasyonuna gelince:
31 Temmuz 2024 tarihinde HAMAS Lideri İsmail Haniye
Tahran'da alçakça suikasta uğrayıp şehid olmuştu. Akabinde 27 Eylül 2024
tarihinde Beyrut'un Dahiye kasabasında Hizbullah Lideri Seyyid Hasan Nasrallah
yine alçakça bir suikastle şehid edilmişti. Bu namertçe ve kalleşçe yapılan
suikastlara misilleme olarak
İran, 1 Ekim 2024 tarihinde Siyonist çetenin askerî ve
stratejik hedeflerine yönelik füzeli saldırılar gerçekleştirdi. Vurulan
hedefler arasında MOSSAD karargâhı başta olmak üzere Nevatim, Ramon ve Golan
Tepeleri’nde bulunan askerî üsler vardı. Bu üslerde tank ve zırhlı araçlar
bulunuyordu. Söz konusu üsler etkin vuruşlarla büyük oranda tahrip oldular.
Ayrıca Domina Nükleer Santralı'nda bazı tesisler de vuruldu. İranlı askerî
yetkililer füzelerin büyük oranda hedefine başarıyla ulaştığını açıkladı.
Bu saldırı sonrası İran’ın farklı şehirlerindeki halklar ile
Ürdün, Irak ve Gazze halkları sevinç gösterileri yaptı.
Ensarullah, Hizbullah, Haşdi Şabi, HAMAS ve İslamî Cihad
mesulleri bu başarıyı kutladı. Öte yandan, İsrail’i destekleyen ülkeler
arasında ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Kanada İran’ın saldırısını
kınadı...
İşgalci İsrail ABD ve diğer Batılı ülkelerin desteğine
güvenerek 26 Ekim 2024 tarihinde, İran’ın saldırılarına karşılık olarak,
Tahran, Huzestan ve İlam illerinde bulunan bazı askeri merkezlere hava
saldırısı düzenledi. Bu durumda İran'a tekrar misilleme hakkı doğmuştu. Ancak
İran 3. Sadık Vaad operasyonundan söz etmesine rağmen "stratejik
sabır" taktiği ile kendisini rölantiye aldı. Aradan aylar geçtikten sonra
bir de baktık ki, misillemeye muhatap olmadığından dolayı kendisinde özgüven
oluşan şirret İsrail 13 Haziran gecesi sabaha karşı İran'a geniş kapsamlı bir
saldırıda bulundu. Eş zamanlı olarak İran'ın içerisine sızmış olan MOSSAD
ajanları nokta atışları yaparak başta Genel Kurmay Başkanı Muhammed Bakırî ve
Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami olmak üzere komuta
kademesinden birçok üst düzey general ile çok sayıda nükleer bilim insanı şehid
edildi. (HAMAS Lideri İsmail Haniye suikastinde olduğu gibi bu durumu da bazı
askerî stratejistler "güvenlik zafiyeti" olarak değerlendirdi.) Bu
ani gelişme karşısında dünya nefesini tutmuşken bizdeki bazı aklıevvel kişiler
İran'ı tahkir edercesine yorumlar yapmaya başladılar. Yapılan yorumlarda
gördüğümüz üzere İran'ın vurulmasına Siyonistlerden daha çok içimizdeki bazı
piyonlar sevinmişti. Mezhep taassubu güden bazı cemaat müntesipleri ise Cuma
namazı çıkışında cami önlerinde tatlı dağıttılar. Ne kadar acı değil mi?
Müslüman bir ülkeye Siyonist çete saldırı yapıyor, suikastlerle en değerli
insanlarını katlediyor, mezhep yobazları mutluluklarını izhar etmek için kalkıp
tatlı dağıtıyor.
Akşam olduğunda ise bu aklı müşevveş nesebi gayri sahih
zümrenin hevesleri kursaklarında kaldı. İran öyle bir misillemeye girişti ki,
bu ne 1. Sadık Vaad ve ne de 2. Sadık Vaad operasyonlarına benziyordu. İran
öyle bir vuruyordu ki, buna "tiyatro" ve "danışıklı dövüş"
demek mümkün değildi. 12 gün süren bu savaşta İran "Demir Kubbe"yi
kevgire çevirerek işgal topraklarında en stratejik noktalardan vurmadık yer
bırakmadı. İran, bu operasyonu etki gücü yüksek hipersonik füzelerle
gerçekleştiriyordu. İran’ın 12 gün içerisinde vurduğu stratejik noktaların
listesini çıkaracak olursak şöyle bir sıralama yapabiliriz:
1- Savunma Bakanlığı binası.
2- Başkanlık binası.
3- Netanyahu'nun konutu.
4- Askerî Planlama Ve Yönetim Merkez binası.
5- Hayfa Nükleer Enerji Santralı.
6- Nükleer Araştırmalar yerleşkesi.
7- Weizmann Bilim Enstitüsü, nükleer, fizik-kimya, yapay
zeka ve biyo teknoloji alanlarındaki faaliyetleriyle savunma teknolojilerine
büyük katkı sağlayan merkez.
8- MOSSAD karargâhı.
9- Uzun menzilli hava operasyonlarında kullanılan ve
F-35'lerin konuşlandığı en büyük üslerden biri olan Negev çölündeki Ovda Hava
Üssü.
10- Rafael Savunma Sanayi Tesisleri.
11- Demir Kubbe için hava savunma sistemlerinin
geliştirildiği, ayrıca ileri teknoloji, füze ve radar sistemlerinin
tasarlandığı Kippat Barzel Hava Üssü.
12- İsrail ithalatının % 40'ının yapıldığı Hayfa Limanı.
Hayfa Limanı ticarî yük taşımacılığının yanı sıra askerî ve lojistik
faaliyetlerde kullanılıyordu.
13- İsrail'in en büyük petrol rafinerisi Pazam.
14- ABD Büyükelçilik binası.
15- Rişon Lezion Araştırma Geliştirme Merkezi. Bu merkezde
yüksek teknoloji adına ARGE çalışmaları yürütülüyordu.
16- Tel Aviv'deki borsa binası.
17- Askerî istihbarat ve casus ağının bulunduğu komuta
merkezi.
18- Tel Nof 8 Hava Üssü. Burası sadece bir üs değil, aynı
zamanda pilot eğitim merkezi. Buradaki tahribat çok yüksek.
19- 6. Hava Üssü. Burası da pilot eğitim merkezi olmaktadır.
20- İleri teknoloji ve çip üretim merkezi.
21- Ben Goriyon Hava Limanı.
22- Hayfa limanına yakın doğalgaz tesisleri.
23- Nevatim Hava Üssü.
İran'ın 23 adet stratejik merkezi vurmasıyla işgalci İsrail
tarihinde ilk defa böylesine kapsamlı ve sarsıcı bir darbe yemiş oldu. Dehşete
kapılan Siyonist çete, etki gücü yüksek bu darbelerden dolayı ısrarla ABD'nin
savaşa dahil olmasını istemesi tam bir fiyasko olarak değerlendirilmektedir.
ABD'nin göstermelik bir operasyonla yetinmesi Siyonist çeteyi hayal kırıklığına
uğrattı ve çaresizlik içerisinde ateşkes talebinde bulunmak zorunda kaldı...
Bu 12 günlük süreçte Siyonist çetenin elit tabakası Kıbrıs
ve Mısır'a tahliye edildi. Aksa Tufanı sürecinde Refah sınır kapısını kapalı
tutup mazlum ve çaresiz Gazze halkına gıda ulaşımını engelleyen Mısır hükümeti
İran'ın bu saldırısında sınır kapısını Siyonist çete vatandaşlarına açıp onları
tatil beldesi olan Sharm El-Sheyh’teki lüks otellere yerleştirdi ve bu şekilde
güvenliklerini sağlamış oldu.
Sığınaklarda yaşayan normal halk ise Yahudi olmayan sezon
işçilerini yanlarına almadı. Bu nedenle sığınak kapılarında arbede yaşandı.
Siyonist çetenin mantığı bu...
Ayrıca öte yandan, elit tabaka haricindeki halka yurtdışı
çıkışı yasaklandı. Çünkü halkın canlı kalkan olarak kullanılması gerekiyordu.
Buna rağmen 1 milyon dolayında insan yüksek meblalar ödeyerek deniz yoluyla
(yat ve botlarla) kaçmayı başardı. Diğer halk ise 12 gün boyunca sığınaklardan
çıkmadı. Gün içinde sığınaklardan dışarı çıkan insanlar karşılarında enkaz
yığınlarını görünce büyük şoklar yaşadılar ve kameralar karşısına geçip,
"Sorry İran" (Özür dileriz İran, yeter bizi bombalama İran, bizi
affet İran) diyerek gözyaşları içerisinde feryad figan ağlamaya başladılar.
Aynı şekilde Tel Aviv ve diğer şehirlerdeki tahribatı ve
enkaz yığınlarını gören Amerika'daki Siyonistler İran'ın saldırıları durdurması
için sokak ve caddelerde miting yapıp, "Sorry İran, sorry İran" (Bizi
affet İran, bizi affet İran) diyerek gözyaşları içerisinde slogan attılar. 20
aydır Gazze'de yaşanan vahşet ve soykırıma sessiz kalanlar şimdi salya-sümük
feryad ediyorlar...
Her şeyden önce İsrail Filistin toprakları üzerine çökmüş
gayri meşru bir varlıktır ve oradan sökülüp atılmalıdır. Denizden nehire bütün
Filistin toprakları Filistinlilere aittir. Merhum İmâm Humeynî, "İsrail
İslâm coğrafyasına saplanmış bir hançerdir, mutlaka oradan sökülüp
atılmalıdır" diyerek İslâm Cumhuriyeti mesullerine sorumluluk hedefini
göstermişti. İran, devrimin ilk gününden itibaren bunun uğraş ve çabasını
vermektedir. "3. Sadık Vaad" operasyonu bu yolda verilen mücadelenin
sona yakın aşamasıdır.
İslâm ümmeti olarak hiç kuşkusuz bu savaşın son destinasyon
olmasını ve İsrail'in zevali ile sonuçlanmasını isterdik. Ancak bu 12 gün süren
savaş ileri bir aşamada çok farklı/çok acı bir manzara karşımıza çıkarabilirdi.
Bakınız, öncelikle her koşulda Siyonist çetenin varlığını korumaya yeminli
büyük şeytan Amerika var karşımızda. Ki bildiğiniz üzere bu melun Amerika'nın
geçmişteki canavarca işlemiş olduğu toplu katliamlardan dolayı sicili bozuk.
Teslim olmuş Japonya'ya iki tane atom bombası attı. ABD, Vietnam'da 6 milyon
dolayında insanı katletti. ABD, Saddam zalimini piyon olarak kullanıp Irak
ordusunu İran'a saldırttı ve 8 yıl süren bu savaşta 1,5 milyon insanın ölümüne
sebebiyet verdi. ABD, Afganistan'da 1.5 milyon insanı katletti. ABD, Irak'ta
1,5 milyon insanı öldürdü. ABD, Libya'da 500 bin insanın hayatını sonlandırdı.
ABD, terör örgütlerine silah ve mühimmat tedarikiyle Suriye iç savaşını çıkardı
ve 13 yıl içerisinde 1 milyon dolayında insanın öldürülmesine aracı oldu. ABD,
böylesine sicili bozuk canavar bir ülke. İran ateşkese razı gelmeyip İsrail'e
darbe vurmaya devam etseydi başta Tahran olmak üzere birkaç şehire atom bombası
atılmayacağının garantisini kimse veremezdi. Hiç kuşkusuz bu canavarlığı
İsrail'den önce ABD yapardı. Çünkü geçmişte yaptıkları gelecekte yapacaklarının
teminatıdır. ABD öylesine eli kanlı katil bir devlet ki, kendisine muhalefette
olan hiçbir ülke güvende değildir. Buna kendisine piyonluk yapan ülkeler de
dahil. (Saddam ABD'ye 8 yıl piyonluk yaptı, sonra akîbeti ne oldu?)
ABD, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ne Birleşmiş
Milletler'i dinler ne uluslararası sözleşmeleri dikkate alır. Fuzulî'nin dediği
gibi: "Düşman kavî, dost bi vefa." (Düşman güçlü, dost vefasız.) Dost
öylesine vefasız ki, İran'ın fırlattığı füzeleri Siyonist çeteden önce
engelleme çabasına giriyor. Bu durum karşısında İran tek başına ne yapsın?
Ancak bu kadarını yapabildi. İran bi iznillah zor olan bir işi başardı. 77
yıllık Siyonist çetenin yenilmezlik imajını yerin dibine geçirdi. İran bu zafer
ile sadece İslâm ümmetine değil, vicdanı hür halklara moral kaybağı oldu. Soykırımcı
Siyonist katil sürüsünden sadece Müslümanlar değil her vicdan sahibi insan
nefret ediyor. Bu zafer erdem sahibi her insanın yüreğini serinletti. İtalyan
arkadaşım Salvadore Martella bu 20 aylık süreçte defalarca beni arayıp, mazlum
Gazze halkına sahip çıkmayan İslâm ülkelerini eleştirip durdu. TV
programlarımda bu arkadaşımın haklı eleştirisini dile getirmiştim. Şimdi ise
memnuniyetini bildirmek için beni arayıp şahsımda İran'ı tebrik etti. Arkadaşım
Salvadore'nin en çok eleştirdiği ise Filistin'in çevresindeki işbirlikçi/hain
Arap ülkeleriydi...
İran'ın fırlattığı füzeleri ABD ile koordineli bir şekilde
hareket eden Arap ülkeleri engelleme çabasına girdi. Eğer fırlatılan füzeler
ilk engelleri aşarsa bu sefer ABD Irak'taki üslerini devreye sokuyor. Buradan
kurtulanlar Ürdün hava sahasına girince bu sefer Suudi Arabistan ve Ürdün'ün
patriot hava savunma sistemleri ateşleniyor. Eğer burası da geçilirse Kızıl
Deniz'deki ABD savaş gemilerindeki patriotlar engel oluşturmaya çalışıyor. Yine
aynı anda, eş güdümlü olarak Akdeniz'deki İngiliz ve Amerikan gemileri devreye
girip füzeleri vurmak için harekete geçiyor. Bu sefer, bu engelleri aşan
füzeler işgal topraklarının hava sahasına girince "Demir Kubbe"
engeli ile karşılaşıyor. Kısacası Atlantik Paktı'nın oluşturduğu koalisyon
güçlerinin ve bunlara hempalık yapan Müslüman bölge ülkelerinin engelleme
çabalarını yara yara geçmeye çalışan İran füzeleri oldukça fire vermesine
rağmen bütün bu badireleri aşarak bi iznillah hedefine ulaşmayı başarıyordu.
İran bu süreçte sadece işgalci İsrail'e karşı değil, yedi düvel küresel şer
cephesine karşı savaştı. Ayrıca az önce ifade ettiğimiz gibi Müslüman ülkelerin
bir kısmı Siyonist çeteye destek oldu. Kürecik ile, akaryakıt sevkiyatıyla ve
ticareti kesmemekle destek olduğu için söz konusu ülkelerin arasına Türkiye'yi
de eklemek zorundayız...
1967 (6 Gün Savaşı) ve 1973 (Yum Kippur Savaş) dahil olmak
üzere işgalci İsrail 77 yıllık tarihinde ilk defa böylesine şiddetli bir darbe
yemiş oldu. Hatırlayacağınız üzere, 6 Gün Savaşı'nda İsrail 4 Arap ülkesini
tarumar edip dize getirmişti. Saldırıyı başlatan taraf Arap ülkeleri olmasına
rağmen aynı zillet manzarasını "Yum Kippur Savaşı"nda da görmüştük.
İsrail özellikle Yum Kippur baskısından sonra benzeri bir saldırıya maruz
kalmamak için ABD ve İngiltere'nin katkılarıyla askerî envanterini olağanüstü şekilde
güçlendirmişti. Bu güçlü donanım sayesinde İsrail uluslararası arenada adete
"yenilmezlik" imajına sahip olmuştu. Bu yüzden bölgedeki Arap
ülkeleri İsrail'e teslim bayrağını çekip onun varlığını kabul etmiş ve en son
her alanda dayanışma içerisinde olacaklarının ve Filistin'in yok edilmesini
içeren "Abraham Sözleşmesi"ne imza atmış oldular. Bir tek Suriye
hükümeti Siyonist çeteye teslim bayrağını çekmemişti. Onu da alaşağı ettiler ve
yeni hükümet "Abraham Sözleşmesi"ne büyük bir pişkinlik ve teslimiyet
içerisinde imza attı. Karşılarında tek engel İran kalmıştı. Ne yapıp edip
İran'ı da bertaraf etmeliydiler! Özellikle "Aksa Tufan"ı başlamasıyla
İran hedef tahtasına oturtulmuş oldu. Çünkü "Direniş Cephesi"ni
konsolide eden İran'dan başkası değildi. İsrail bu nedenle İran'ın Şam'daki
Büyükelçilik binasını vurdu, ardından bizzat İran'a saldırılarda bulundu. İran
stratejik sabır göstererek iki misilleme hakkını yumuşak bir taktikle
geçiştirdi. Yukarıda söz konusu ettiğimiz gibi bazı aklıevveller bu palyatif
durumu "tiyatro" ve "danışıklı dövüş" diye yorumladı.
İsrail tuzağa çekildiğinin farkında olmadan 13 Haziran sabahı İran'a yönelik
hava saldırısında bulundu. Sonrasında olanlar oldu ve şirret İsrail tarihinde
ilk defa öylesine bir darbe yedi ki bunun şokundan kurtulması mümkün
olmayacaktır. İran için ise bu bir başlangıç. Çünkü İran, devrimin ilk gününden
itibaren İsrail'i haritadan silmeyi hedefine koymuş. İran, "3. Sadık
Vaad" operasyonunu ile adeta bu işin provasını yapmış oldu. Bütün dünya
bunun başarılı bir prova olduğunu gördü. Şimdi sadece İslâm ümmeti değil,
İran'a dünyanın erdem sahibi bütün halkları hayranlık duymaktadır. Soykırımcı
canavara vurduğu darbe İran'a onurlu bir itibar kazanırdı. İran, bu 12 günlük
savaşta dünya kamuoyu nezdinde takdir edilmeyi fazlasıyla hak etti. Artık ümmet
İran'ın nihai zaferi için dua etmektedir. Rabbim Kûr’ân-ı Kerim'de müjdelediği
üzere o günleri de gösterecektir inşAllah...
Peki şirret İsrail bu savaşla neyi hedefliyordu? Bildiğiniz
üzere kan içici Netanyahu saldırı öncesi İran halkına İslâmî rejime karşı
ayaklanmalarını önerip durdu. Netanyahu, İran'ın içindeki muhalifleri
kışkırtarak/provake ederek aklı sıra iç isyan başlatacaktı. Gördük ki, bu
şeytanî provakasyonlar karşısında İran halkı daha da kenetlenmiş oldu. İsrail
halkı yurtdışına kaçma derdine düşerken İran halkı ise yurdışında olanlar
ülkelerine dönüş yaptı. İsrail bu konuda tam bir sükutu hayale uğradı. İsrail'in
ikinci amacı uranyum tesislerini imha etmekti. Amerika imdadına yetişmesine
rağmen muvaffak olamadılar. Üçüncü olarak İsrail İran'ın füze rampalarını
tesirsiz hâle getirmek istiyordu. Bunda da emeline ulaşamadı. İsrail bu savaşta
büyük bir fiyasko ile hezimete gark oldu.
İsrail eğer ilerleme kaydetseydi asla ateşkes talebinde
bulunmazdı. İsrail baktı ki, kesintisiz bir şekilde füze akışı devam ediyor ve
darbe üzerine darbe yeniyor, alelacele ateşkes çağrısında bulundu. Nihayetinde
bu 12 günlük savaş İran'ın zaferiyle sonuçlanmış oldu. Elbette ki bu zafer,
nihai zafer için kilometre taşıdır. Asıl zafer yakın bir gelecekte inşAllah...