Zengezur Koridoru

GİRİŞ: 15.08.2025 13:03      GÜNCELLEME: 15.08.2025 13:03
Rasthaber -  Batı Asya ve Kuzey Afrika'nın Batılı emperyalist ülkeler tarafından işgal edilmesi sonucu Osmanlı'nın hezimete uğrayıp dağılmasıyla 1916 yılında İngiltere ve Fransa'nın dışişler bakanları masaya oturup bölgenin haritasını cetvelle çizip şekillendirmişlerdi. Bunu yaparken "husumet ve çatışmalara sebebiyet verecek sorunlu bölgeler" oluşturmayı ihmal etmediler. Bu şeytanî projenin adı, İngiltere ve Fransa'nın dışişleri bakanlarının isimlerinden çıkarsama, "Skeys-Picot" idi. Bunun bir benzerini ise çok daha önceki yıllarda Güney Kafkasya bölgesinde gördük. Gürcistan, Dağıstan, Ermenisten ve Azerbaycan'ın tarihî literatürde devlet olarak isimleri ve esamesi okunmazken o bölge toprakları, yani Güney Kafkasya bir bütün olarak yüz yıllar boyunca İran Kaçar Hanedanlığı'na aitti. Rus Çarlığı ve İran Kaçar Hanedanlığı arasında patlak veren savaşın akabinde "1828-Türkmençay Anlaşması" ile bölgedeki sınırlar yeniden çizildi ve bu anlaşma sonucu İran Aras Nehri'nin güneyine çekilmiş oldu. Bilâhare bu bölge uzun yıllar Çarlık Rusya'nın işgali altında kaldı. Bugün adına Ermenistan denilen devletin oluşum sürecinde bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi adına İran ve Türkiye'den Ermenistan'a göçler yaşandı ve bu süreçte o bölgede zaman zaman Azerî halkı göçe zorlandı. SSCB döneminde de, bugün Ermenistan diye anılan topraklarda demografik yapının değiştirilmesine ilişkin çabalar devam etti. Ruslar bölgede nüfus dengesini Hıristiyanlar ve Ermeniler lehine çevirecek bir iskân politikası uygulamıştı. Erivan'dan Zengezur'a doğru suni olarak yoğunluk kazandırılan Rus himayesindeki Ermeniler oluşturdukları yeni yerleşkelerle Azerbaycan ile Nahçıvan'ın irtibatını İran sınırına dayanmak suretiyle kesmiş oldular.

Tarihî kayıtlara baktığımızda, bu bölge özellikle 19. yüzyıldan sonra yoğun şekilde Ermeni nüfusuna maruz kalmış. ‘‘Gülüstan’’ (1813) ve ‘‘Türkmençay’’ (1828) antlaşmalarından sonra bölge ülkelerden getirilen Ermeniler Zengezur’un yanı sıra Karabağ’ın çeşitli bölgelerine yerleştirildi. Önemli olan husus, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti döneminde (1918-1920 tarihleri arasında), Zengezur Azerbaycan sınırları içerisinde yer almaktaydı. O dönem Zengezur bölgesi Gence Vilayetinin bir parçasıydı. Kızıl Ordu’nun Azerbaycan'ı işgalinden sonra Zengezur topraklarının büyük bir kısmı 1921 tarihinde Azerbaycan'dan alınarak Ermenistan’a verildi...

1919 yılında Zengezur’daki 222 yerleşim yerinden 116’sı Azerbaycan Türklerine ait idi ve 1920 yılında Zengezur’da yaşayan Türklerin toplam nüfusu kayıtlara göre %70 idi. Bu nüfus oranının demografik açıdan 1931-1986 yılları arasında giderek Ermeniler lehine değiştiğini görmekteyiz. Bu dönemde Ermeniler, Rusların desteğiyle, Azerbaycan Türklerinin büyük bir kısmını ata topraklarından zorla göç ettirmişti. Ayrıca buna ek olarak bölgedeki Azerbaycan Türklerine ait tüm yerleşim birimlerinin adları değiştirilmiş ve yerlerine Ermeni isimleri verilmişti. Sonuçta Zengezur Koridoru Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki kara bağlantısını keserek 43 km genişliğinde stratejik öneme sahip bir bölge olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Zengezur’un Azerbaycan’dan ayrılması sonucu Ermenistan büyük bir koz elde etmiş oldu...

Sovyetler Birliği tarafından Zengezur bölgesinin 30 Kasım 1920’de Ermenistan’a verilmesinin ardından, Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın diğer bölgeleriyle karasal irtibatı tamamen kesilmiş oldu. Ermeniler, o dönem Nahçıvan’ı da ilhak etmek için girişimde bulunmuştu. Ancak, Moskova ve Kars Anlaşmaları'nda yer alan hüküm gereği Nahçıvan, Azerbaycan bünyesinde özerk cumhuriyet olarak farklı bir statüye kavuşmuş oldu. Kara bağlantısı olmayan iki parçalı bir devlet!.. 

Biraz geri dönüp hatırlayacak olursak, SSCB'nin dağılmasıyla birlikte Ermeniler Ruslardan aldıkları silah ve cephanelerle hemen harekete geçip savunmasız Azerî halkına yönelik katliamlar yaparak Dağlık Karabağ’ı işgal etmişti. Özellikle "Hocalı Soykırımı" insanlık tarihine acı bir leke olarak kaydedildi. Söz konusu ettiğimiz "1. Dağlık Karabağ Savaşı" Şubat 1988-1994 tarihleri arasında vuku bulmuştu. Aradan yıllar geçtikten sonra 27 Eylül 2020 – 10 Kasım 2020 tarihleri arasında 44 gün sürecek ve Azerbaycan'ın lehine sonuçlanacak savaş tekrar patlak verdi...

Azerbaycan ile Ermenistan arasında vuku bulan "2. Karabağ Savaşı"nın en dikkat çekici sonuçlarından biri olan Zengezur Koridoru oldu. Zengezur Koridoru Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasının 9. maddesine göre Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantıyı kuracak olan koridordur.

Zengezur, yerel, bölgesel ve kıtalararası açısından da büyük önem taşımaktadır. Koridor sadece Azerbaycan için değil, koridora sınır ülkeleri ve transit geçiş yolu olması hasebiyle dünya çapında birçok ülkenin de ekonomik açıdan kalkınmasına önemli katkı sağlayacak potansiyele sahiptir. Elbette ABD'ye teslim edilmemesi koşuluyla. ABD ekonomik olarak sömürü vantuzlarını ve askerî üsslerini oraya yerleştirirse, oradan bir hayır beklenmemeli. ABD nereye girmiş de orada istikrar ve huzur olmuş? Bölgemizle ilgili olarak olayın bir de şu boyutu var: ABD'nin attığı her adım İsrail çetesinden bağımsız değildir. Bu nedenle diyebiliriz ki, Ermenistan'ın Zengezur Koridoru’nu işletmesi için ABD'ye 99 yıllığına kiraya vermesi durumunda bölge ülkelerine yapılmış bir ihanet olacaktır. Bu şeytanî planı olumlu bir gelişme olarak görmek aymazlıktan başka bir şey değildir. Gerek demiryolu olsun, gerek karayolu olsun, denetim, kontrol ABD'nin elinde olduğu süre bundan sadece Rusya ve İran zarar görmeyecektir. ABD ve dolayısıyla Siyonist çetenin oradaki varlığı koridor üzerinden ticaretini sürdürecek bütün ülkeler için risk taşımaktadır. ABD orada uygulayacağı gümrük mevzuatıyla yol kesen eşkiyaya dönecektir. Uzun yıllardan beri Panama Kanalı'na çökmek istemesinin sebebi de budur. Bildiğiniz üzere Trump ikinci kez işbaşına geldiğinde Kanada, Grönland ve Panama'yı ilhak edeceğini dile getirmişti. Panama Kanalı deniz yolu ile ticaret ve ulaşımın sürdürülmesinde nasıl bir öneme haizse Zengezur Koridoru da kara yolu olarak aynı ehemmiyette bir yapıya sahiptir. Ayrıca bu koridor jeostratejik konumu itibariyle, 46 yıldan beri İran'a uygulanan ambargo ve kıskaç harekâtının daha stabil ve muhkem hâle getirilmesi için ABD ve perde arkasındaki Siyonist çete açısından kaçırılmaz bir fırsat olarak ortaya çıkıyor...

İran'ın çevresindeki ülkelere bakın, ABD üssü olmayan tek ülke Ermenistan'dı, şimdi Zengezur Koridoru bahanesiyle oraya da üsslerini yerleştirmenin hesabını yapıyor. Bakınız bu durum İngiltere'nin Hong Kong'u 99 yıllığına kiralamış olmasına benzemez. İngiltere vadesi dolunca (sömürge zihniyetinden dolayı) Hong Kong'tan çıkmak istemedi. Fakat Çin'in mukavemetiyle karşılaşında sözleşmeye uymak zorunda kaldı. ABD eğer Zengezur Koridoru’na çökecek olursa süresi dolunca çıkmak istemeyeceği bilinen bir gerçek. Böyle bir durumda karşısında Çin değil, 3 milyon nüfusu ile bir lokma canı olan Ermenistan olacak! Neticeyi varın siz düşünün! Ayrıca şunu da bilmiş olalım ki, Zengezur Koridoru’nun işletilmesi sivil yapılanma ile yürütülmeyecektir. ABD güvenlik bahanesiyle oraya askerî karargâh konuşlandıracaktır. Bu durumda Ermenistan Zengezur Koridoru ile birlikte egemenlik hakkını da 99 yıllığına ABD'ye devretmiş olacak. Düşünebiliyor musunuz? ABD Zengezur Koridoru üzerine kuracağı demiryolu ağı, oto yollar, fiberoptik ve enerji nakil hatları vs. ile ulaşım, nakliye ve iletişim kontrolünü eline geçirmiş olacak. Ayrıca ABD (büyük olasılıkla) yapacağı işleri ihalelerle yürütecek. Elbette ki, ihaleyi alacak firmalar (öncelikli partneri) Siyonist çeteye ait olacak. Bildiğiniz üzere ABD 28 Şubat döneminden önce TSK'ya ait F-16 savaş uçaklarının ve tankların bakım ve modernizasyon işini Siyonist çeteye devretmişti. O kapsamda ülke olarak birçok sorunlar yaşamıştık. Merhum Erbakan bu anlaşmaları iptal etmeye kalktığında başına ne gaileler açıldığına hep beraber şahit olduk...

Sayın okuyucumuz, ifade etmek istediğimiz o ki, işin aslında Zengezur Koridoru Ermenistan için son derece öneme haiz stratejik bir yer; fakat Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan büyük şeytan ABD ile yapmayı tasarladığı anlaşma tahakkuk ederse kendi halkına, kendi ülkesine ihanet etmiş olacaktır. Büyük şeytan ABD'nin oraya yerleştirilmesiyle bölge güvenliği teminat altına alınmış olmayacak, aksine bölge diken üzerinde olacak. Zengezur Koridoru’nu ABD'ye teslim etmekle

bölgeye barış ve huzur gelmeyecektir. Nasıl bir aymazlıktır, nasıl bir ufuk darlığıdır ki bir de üstüne üstlük bu şeytanî girişimlerinden dolayı Trump'a Nobel Barış Ödülü verilmesi istenmektedir. (Trump katil Netanyahu'nun en büyük destekçisi, ama hiç önemli değil, biz ona barış ödülü verelim, öyle mi?) Zengezur ismini de değiştirerek "Trump Koridoru" (TRIPP) adını koymak istiyorlar. Yaptıkları üçlü toplantıda bunu ilân ettiler bile. Oysa ABD'nin niyeti bölgeye barış getirmek değil, bölgeye sömürü vantuzlarını yerleştirmek, bölgeye tahakküm etmek, bölgeyi kaos sarmalına sokmak...

ABD'nin Zengezur Koridoru bahanesiyle Güney Kafkasya'ya yerleşmekteki asıl maksadı İran'ı izole edip Astana Süreci'ni ve BRICS konsorsiyumunu akamete uğratmak.

Şeytan ABD Araf Sûresi'nin 17'nci ayetinde belirtildiği üzere çok yönlü çalışıyor...

Şunu bilmiş olalım ki, bugüne kadar ABD nereye girmişse oraya ardı arkası kesilmeyen sorunları da beraberinde getirmiştir. Bunu biz geçmişte Vietnam ve Kamboçya'da gördüğümüz gibi yakın tarihte de Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'de gördük...

Bakınız henüz geç kalınmış değil. 8 Ağustos 2025 tarihinde Beyaz Saray’da gerçekleşen imza töreni "Beyan Mutabakatı" olmaktadır. Yani anlaşma henüz yürürlüğe girmiş değil. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için hem Azerbaycan'ın, hem Ermenistan'ın ön koşulları var. Azerbaycan, Ermenistan’ın Karabağ üzerinde hak talep eden maddenin anayasadan çıkarılması şartını koşuyor. Ermenistan ise, savaş dolayısıyla yerlerinden göç etmek zorunda kalan 150 bin dolayında vatandaşının tekrar kendi meskün mahallerine iskân edilmelerini talep ediyor. Eğer bu şartlar karşılıklı olarak yerine getirilir de imzalar atılırsa vah bölge halklarının başına gelene. Kısacası, çakala tavuk kümesini emanet etmeye benzer bu iş. Bakınız "2. Karabağ Savaşı" sona erdiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan adına "6'lı Konsorsiyum" dediği bir projeden söz etmişti. Görsel ve yazılı medya günlerce bu projenin olumlu sonuçlarından bahsetti. Bu proje hayata geçirilirse başta ekonomi ve güvenlik olmak üzere her türlü ticarî ve sosyal ilişkilerin sürdürülebileceği bir ortamın tesisi söz konusuydu. Bu proje 6 ülke arasında oluşturulacak işbirliği ile hayata geçirilecekti. İlişkilerin eşit koşullarda, mütekabiliyet esasına göre sürdürülmesi ön görülüyordu. Bu bütün ülkelerin menfaatine olan bir durumdu. Gümrük vergileri sıfırlanacak ve serbest dolaşım uygulanacaktı. Bu proje bölgedeki birçok ülkenin de ekonomik açıdan kalkınmasına önemli katkı sağlayacak potansiyele sahipti. Peki bu 6 ülke hangileriydi?

Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan... İlerleyen süreçte bu yapının Avrupa Birliği modeline dönüşüp başta Türkî devletler olmak üzere çevre ülkelerinin de katılımını sağlayacaktı.

(Şahsım adına ifade edecek olursam Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söz konusu ettiği proje beni heyecanlandırmış ve çıktığım televizyon kanallarında bu hususu defaatle dile getirdiğim gibi ayrıca "Altılı Konsorsiyum" adı altında müstakil bir makale yazmıştım.)

Kamuoyumuzun ve bölge halklarının duygu ve beklentilerine tercüman olacak bir öneride bulunacak olursak; büyük şeytan ABD ile imzalar atılmadan Türkiye ve İran diplomatik girişimlerde bulunarak "Altılı Konsorsiyum"u hayata geçirmeye çabalamalıdır. Bu konuda iki açıdan Türkiye'ye büyük ödev düşmektedir. Birincisi, Türkiye, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan devletinin menfaati gereği diplomatik yollarla bu işe el atmalı. İkinci husus ise birincisinden daha önemli olan insanî bir vefanın diyet ve minnet borcu adına yapılmalı. Nedir bu vefa ve minnet borcu? İzah edelim: Türkiye 1932 yılında Nahçıvan’daki soydaşları ile sınır komşusu olmak için İran'dan "Dilucu" adı verilen bölgeyi para karşılığı almak istiyor.

Aralık ilçe merkezine 38 km, Iğdır il merkezine ise 85 km uzaklıkta bulunan bu bölge 36.857 m²'lik bir alanı kapsamaktadır. (Nerede ise Gazze büyüklüğünde bir toprak parçası.) Peki bu teklif karşısında İran ne yapıyor? Büyük bir özveri ve kadirşinaslık göstererek Türkiye'nin teklif ettiği parayı kabul etmiyor ve o bölgeyi kardeş ülke Türkiye'ye karşılıksız olarak (bilâ bedel) bağışlıyor. Bu bağıştan dolayıdır ki, 1932 yılından bu yana kardeş Nahcıvan halkı ile karadan bağlantımız var. (İran'ın yapmış olduğu bu jest mezhep taassubu güden yobazlara nazire olsun!) İran'ın bu "bilâ bedel" jestinden dolayı Aras Nehri üzerine kurulu olan sınır kapısı, "Umut Köprüsü" olarak isimlendirilmiş. İşte bu "Umut Köprüsü" adına bölgede umutsuzluk yaşanmaması için Türkiye çok geç olmadan diplomatik girişimleriyle bu işe el atmalı...

Vefa bunu gerektirir...

Bölge ile ilgili yeni bir gelişme olarak ABD'nin şeytanî atraksiyonlarından dolayı İran diplomatik bir hamle yaparak Azerbaycan'a "Aras Koridoru" teklifinde bulunarak alternatif bir güzergah sundu. Eğer "Altılı Konsorsiyum" tekrar gündeme getirilmeyecekse en azından İran'ın bu teklifi değerlendirilmeli ve kabul görmesi için Türkiye Azerbaycan'a nazikçe diplomatik baskı yapmalı... Vesselâm.


Hazım Koral

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM