Tarihî kayıtlara baktığımızda, bu bölge özellikle 19.
yüzyıldan sonra yoğun şekilde Ermeni nüfusuna maruz kalmış. ‘‘Gülüstan’’ (1813)
ve ‘‘Türkmençay’’ (1828) antlaşmalarından sonra bölge ülkelerden getirilen
Ermeniler Zengezur’un yanı sıra Karabağ’ın çeşitli bölgelerine yerleştirildi.
Önemli olan husus, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti döneminde (1918-1920
tarihleri arasında), Zengezur Azerbaycan sınırları içerisinde yer almaktaydı. O
dönem Zengezur bölgesi Gence Vilayetinin bir parçasıydı. Kızıl Ordu’nun
Azerbaycan'ı işgalinden sonra Zengezur topraklarının büyük bir kısmı 1921
tarihinde Azerbaycan'dan alınarak Ermenistan’a verildi...
1919 yılında Zengezur’daki 222 yerleşim yerinden 116’sı
Azerbaycan Türklerine ait idi ve 1920 yılında Zengezur’da yaşayan Türklerin
toplam nüfusu kayıtlara göre %70 idi. Bu nüfus oranının demografik açıdan
1931-1986 yılları arasında giderek Ermeniler lehine değiştiğini görmekteyiz. Bu
dönemde Ermeniler, Rusların desteğiyle, Azerbaycan Türklerinin büyük bir
kısmını ata topraklarından zorla göç ettirmişti. Ayrıca buna ek olarak
bölgedeki Azerbaycan Türklerine ait tüm yerleşim birimlerinin adları
değiştirilmiş ve yerlerine Ermeni isimleri verilmişti. Sonuçta Zengezur
Koridoru Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki kara bağlantısını keserek 43 km
genişliğinde stratejik öneme sahip bir bölge olarak ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Zengezur’un Azerbaycan’dan ayrılması sonucu Ermenistan büyük bir
koz elde etmiş oldu...
Sovyetler Birliği tarafından Zengezur bölgesinin 30 Kasım
1920’de Ermenistan’a verilmesinin ardından, Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın diğer
bölgeleriyle karasal irtibatı tamamen kesilmiş oldu. Ermeniler, o dönem
Nahçıvan’ı da ilhak etmek için girişimde bulunmuştu. Ancak, Moskova ve Kars
Anlaşmaları'nda yer alan hüküm gereği Nahçıvan, Azerbaycan bünyesinde özerk
cumhuriyet olarak farklı bir statüye kavuşmuş oldu. Kara bağlantısı olmayan iki
parçalı bir devlet!..
Biraz geri dönüp hatırlayacak olursak, SSCB'nin dağılmasıyla
birlikte Ermeniler Ruslardan aldıkları silah ve cephanelerle hemen harekete
geçip savunmasız Azerî halkına yönelik katliamlar yaparak Dağlık Karabağ’ı
işgal etmişti. Özellikle "Hocalı Soykırımı" insanlık tarihine acı bir
leke olarak kaydedildi. Söz konusu ettiğimiz "1. Dağlık Karabağ
Savaşı" Şubat 1988-1994 tarihleri arasında vuku bulmuştu. Aradan yıllar
geçtikten sonra 27 Eylül 2020 – 10 Kasım 2020 tarihleri arasında 44
gün sürecek ve Azerbaycan'ın lehine sonuçlanacak savaş tekrar patlak verdi...
Azerbaycan ile Ermenistan arasında vuku bulan "2.
Karabağ Savaşı"nın en dikkat çekici sonuçlarından biri olan Zengezur Koridoru
oldu. Zengezur Koridoru Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes
antlaşmasının 9. maddesine göre Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti
arasında bağlantıyı kuracak olan koridordur.
Zengezur, yerel, bölgesel ve kıtalararası açısından da büyük
önem taşımaktadır. Koridor sadece Azerbaycan için değil, koridora sınır
ülkeleri ve transit geçiş yolu olması hasebiyle dünya çapında birçok ülkenin de
ekonomik açıdan kalkınmasına önemli katkı sağlayacak potansiyele sahiptir.
Elbette ABD'ye teslim edilmemesi koşuluyla. ABD ekonomik olarak sömürü
vantuzlarını ve askerî üsslerini oraya yerleştirirse, oradan bir hayır
beklenmemeli. ABD nereye girmiş de orada istikrar ve huzur olmuş? Bölgemizle
ilgili olarak olayın bir de şu boyutu var: ABD'nin attığı her adım İsrail
çetesinden bağımsız değildir. Bu nedenle diyebiliriz ki, Ermenistan'ın Zengezur
Koridoru’nu işletmesi için ABD'ye 99 yıllığına kiraya vermesi durumunda bölge
ülkelerine yapılmış bir ihanet olacaktır. Bu şeytanî planı olumlu bir gelişme
olarak görmek aymazlıktan başka bir şey değildir. Gerek demiryolu olsun, gerek
karayolu olsun, denetim, kontrol ABD'nin elinde olduğu süre bundan sadece Rusya
ve İran zarar görmeyecektir. ABD ve dolayısıyla Siyonist çetenin oradaki
varlığı koridor üzerinden ticaretini sürdürecek bütün ülkeler için risk
taşımaktadır. ABD orada uygulayacağı gümrük mevzuatıyla yol kesen eşkiyaya
dönecektir. Uzun yıllardan beri Panama Kanalı'na çökmek istemesinin sebebi de
budur. Bildiğiniz üzere Trump ikinci kez işbaşına geldiğinde Kanada, Grönland
ve Panama'yı ilhak edeceğini dile getirmişti. Panama Kanalı deniz yolu ile
ticaret ve ulaşımın sürdürülmesinde nasıl bir öneme haizse Zengezur Koridoru da
kara yolu olarak aynı ehemmiyette bir yapıya sahiptir. Ayrıca bu koridor
jeostratejik konumu itibariyle, 46 yıldan beri İran'a uygulanan ambargo ve
kıskaç harekâtının daha stabil ve muhkem hâle getirilmesi için ABD ve perde
arkasındaki Siyonist çete açısından kaçırılmaz bir fırsat olarak ortaya
çıkıyor...
İran'ın çevresindeki ülkelere bakın, ABD üssü olmayan tek
ülke Ermenistan'dı, şimdi Zengezur Koridoru bahanesiyle oraya da üsslerini
yerleştirmenin hesabını yapıyor. Bakınız bu durum İngiltere'nin Hong Kong'u 99
yıllığına kiralamış olmasına benzemez. İngiltere vadesi dolunca (sömürge
zihniyetinden dolayı) Hong Kong'tan çıkmak istemedi. Fakat Çin'in mukavemetiyle
karşılaşında sözleşmeye uymak zorunda kaldı. ABD eğer Zengezur Koridoru’na
çökecek olursa süresi dolunca çıkmak istemeyeceği bilinen bir gerçek. Böyle bir
durumda karşısında Çin değil, 3 milyon nüfusu ile bir lokma canı olan
Ermenistan olacak! Neticeyi varın siz düşünün! Ayrıca şunu da bilmiş olalım ki,
Zengezur Koridoru’nun işletilmesi sivil yapılanma ile yürütülmeyecektir. ABD
güvenlik bahanesiyle oraya askerî karargâh konuşlandıracaktır. Bu durumda
Ermenistan Zengezur Koridoru ile birlikte egemenlik hakkını da 99 yıllığına
ABD'ye devretmiş olacak. Düşünebiliyor musunuz? ABD Zengezur Koridoru üzerine
kuracağı demiryolu ağı, oto yollar, fiberoptik ve enerji nakil hatları vs. ile
ulaşım, nakliye ve iletişim kontrolünü eline geçirmiş olacak. Ayrıca ABD (büyük
olasılıkla) yapacağı işleri ihalelerle yürütecek. Elbette ki, ihaleyi alacak
firmalar (öncelikli partneri) Siyonist çeteye ait olacak. Bildiğiniz üzere ABD
28 Şubat döneminden önce TSK'ya ait F-16 savaş uçaklarının ve tankların bakım
ve modernizasyon işini Siyonist çeteye devretmişti. O kapsamda ülke olarak
birçok sorunlar yaşamıştık. Merhum Erbakan bu anlaşmaları iptal etmeye kalktığında
başına ne gaileler açıldığına hep beraber şahit olduk...
Sayın okuyucumuz, ifade etmek istediğimiz o ki, işin aslında
Zengezur Koridoru Ermenistan için son derece öneme haiz stratejik bir yer;
fakat Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan büyük şeytan ABD ile yapmayı
tasarladığı anlaşma tahakkuk ederse kendi halkına, kendi ülkesine ihanet etmiş
olacaktır. Büyük şeytan ABD'nin oraya yerleştirilmesiyle bölge güvenliği
teminat altına alınmış olmayacak, aksine bölge diken üzerinde olacak. Zengezur
Koridoru’nu ABD'ye teslim etmekle
bölgeye barış ve huzur gelmeyecektir. Nasıl bir aymazlıktır,
nasıl bir ufuk darlığıdır ki bir de üstüne üstlük bu şeytanî girişimlerinden
dolayı Trump'a Nobel Barış Ödülü verilmesi istenmektedir. (Trump katil
Netanyahu'nun en büyük destekçisi, ama hiç önemli değil, biz ona barış ödülü
verelim, öyle mi?) Zengezur ismini de değiştirerek "Trump Koridoru"
(TRIPP) adını koymak istiyorlar. Yaptıkları üçlü toplantıda bunu ilân ettiler
bile. Oysa ABD'nin niyeti bölgeye barış getirmek değil, bölgeye sömürü
vantuzlarını yerleştirmek, bölgeye tahakküm etmek, bölgeyi kaos sarmalına
sokmak...
ABD'nin Zengezur Koridoru bahanesiyle Güney Kafkasya'ya
yerleşmekteki asıl maksadı İran'ı izole edip Astana Süreci'ni ve BRICS
konsorsiyumunu akamete uğratmak.
Şeytan ABD Araf Sûresi'nin 17'nci ayetinde belirtildiği
üzere çok yönlü çalışıyor...
Şunu bilmiş olalım ki, bugüne kadar ABD nereye girmişse
oraya ardı arkası kesilmeyen sorunları da beraberinde getirmiştir. Bunu biz
geçmişte Vietnam ve Kamboçya'da gördüğümüz gibi yakın tarihte de Afganistan,
Irak, Libya ve Suriye'de gördük...
Bakınız henüz geç kalınmış değil. 8 Ağustos 2025 tarihinde
Beyaz Saray’da gerçekleşen imza töreni "Beyan Mutabakatı" olmaktadır.
Yani anlaşma henüz yürürlüğe girmiş değil. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için
hem Azerbaycan'ın, hem Ermenistan'ın ön koşulları var. Azerbaycan,
Ermenistan’ın Karabağ üzerinde hak talep eden maddenin anayasadan çıkarılması
şartını koşuyor. Ermenistan ise, savaş dolayısıyla yerlerinden göç etmek zorunda
kalan 150 bin dolayında vatandaşının tekrar kendi meskün mahallerine iskân
edilmelerini talep ediyor. Eğer bu şartlar karşılıklı olarak yerine getirilir
de imzalar atılırsa vah bölge halklarının başına gelene. Kısacası, çakala tavuk
kümesini emanet etmeye benzer bu iş. Bakınız "2. Karabağ Savaşı" sona
erdiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan adına "6'lı Konsorsiyum" dediği bir
projeden söz etmişti. Görsel ve yazılı medya günlerce bu projenin olumlu
sonuçlarından bahsetti. Bu proje hayata geçirilirse başta ekonomi ve güvenlik
olmak üzere her türlü ticarî ve sosyal ilişkilerin sürdürülebileceği bir
ortamın tesisi söz konusuydu. Bu proje 6 ülke arasında oluşturulacak işbirliği
ile hayata geçirilecekti. İlişkilerin eşit koşullarda, mütekabiliyet esasına
göre sürdürülmesi ön görülüyordu. Bu bütün ülkelerin menfaatine olan bir
durumdu. Gümrük vergileri sıfırlanacak ve serbest dolaşım uygulanacaktı. Bu
proje bölgedeki birçok ülkenin de ekonomik açıdan kalkınmasına önemli
katkı sağlayacak potansiyele sahipti. Peki bu 6 ülke hangileriydi?
Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan...
İlerleyen süreçte bu yapının Avrupa Birliği modeline dönüşüp başta Türkî
devletler olmak üzere çevre ülkelerinin de katılımını sağlayacaktı.
(Şahsım adına ifade edecek olursam Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
söz konusu ettiği proje beni heyecanlandırmış ve çıktığım televizyon
kanallarında bu hususu defaatle dile getirdiğim gibi ayrıca "Altılı
Konsorsiyum" adı altında müstakil bir makale yazmıştım.)
Kamuoyumuzun ve bölge halklarının duygu ve beklentilerine
tercüman olacak bir öneride bulunacak olursak; büyük şeytan ABD ile imzalar
atılmadan Türkiye ve İran diplomatik girişimlerde bulunarak "Altılı
Konsorsiyum"u hayata geçirmeye çabalamalıdır. Bu konuda iki açıdan
Türkiye'ye büyük ödev düşmektedir. Birincisi, Türkiye, Nahçıvan Özerk
Cumhuriyeti ve Azerbaycan devletinin menfaati gereği diplomatik yollarla bu işe
el atmalı. İkinci husus ise birincisinden daha önemli olan insanî bir vefanın
diyet ve minnet borcu adına yapılmalı. Nedir bu vefa ve minnet borcu? İzah
edelim: Türkiye 1932 yılında Nahçıvan’daki soydaşları ile sınır komşusu olmak
için İran'dan "Dilucu" adı verilen bölgeyi para karşılığı almak
istiyor.
Aralık ilçe merkezine 38 km, Iğdır il merkezine ise 85 km
uzaklıkta bulunan bu bölge 36.857 m²'lik bir alanı kapsamaktadır. (Nerede
ise Gazze büyüklüğünde bir toprak parçası.) Peki bu teklif karşısında İran ne
yapıyor? Büyük bir özveri ve kadirşinaslık göstererek Türkiye'nin teklif ettiği
parayı kabul etmiyor ve o bölgeyi kardeş ülke Türkiye'ye karşılıksız olarak
(bilâ bedel) bağışlıyor. Bu bağıştan dolayıdır ki, 1932 yılından bu yana kardeş
Nahcıvan halkı ile karadan bağlantımız var. (İran'ın yapmış olduğu bu jest
mezhep taassubu güden yobazlara nazire olsun!) İran'ın bu "bilâ bedel"
jestinden dolayı Aras Nehri üzerine kurulu olan sınır
kapısı, "Umut Köprüsü" olarak isimlendirilmiş. İşte bu
"Umut Köprüsü" adına bölgede umutsuzluk yaşanmaması için Türkiye çok
geç olmadan diplomatik girişimleriyle bu işe el atmalı...
Vefa bunu gerektirir...
Bölge ile ilgili yeni bir gelişme olarak ABD'nin şeytanî atraksiyonlarından dolayı İran diplomatik bir hamle yaparak Azerbaycan'a "Aras Koridoru" teklifinde bulunarak alternatif bir güzergah sundu. Eğer "Altılı Konsorsiyum" tekrar gündeme getirilmeyecekse en azından İran'ın bu teklifi değerlendirilmeli ve kabul görmesi için Türkiye Azerbaycan'a nazikçe diplomatik baskı yapmalı... Vesselâm.