Hiçbir sebep yokken, durduk yere, hem de nükleer anlaşmada
ABD ve AB ülkeleri ile görüşmeler sürdürülürken işgalci İsrail’in
saldırılarıyla bu süreç sonuçsuz bırakıldı, açıkça sabote edildi.
Zalim gaspçı rejim dokunulmazlık
kalkanıyla korunması bir yana İslam ülkeleri rejimleri ve liderlerinin pasif,
hatta korkak duruşları, saldırganlık ve soykırımı eleştirmekten öteye
gidemedikleri ve İsrail ile açık gizli işbirliğine devam etmeleri, İran'a karşı
bu savaşı da çok rahat bir şekilde kazanacakları algısı yarattı.
Bizim liderlerimizin bu duruşu sayesinde, iki yıldır Filistin’de
yapılan katliam ve soykırım, İsrail’i daha da küstahlaştırmaktan başka bir işe
yaramamıştır.
İki yılla aşkın bir süredir yakarak, bombalayarak,
kurşunlayarak, açlık ve susuzluk içinde bırakarak şehit ettiği bunca masum
insanların kanının dökülmesinde, bizim liderlerimizin hiç mi sorumluluğu yok
acaba?
İsrail ve
destekçileriyle İşbirliğine, ortaklığa devam eden bu liderler ahiret günü nasıl
hesap verecekler?
Konuşmaya gelince hepsi bir kral, bir halife, bir şah
olabiliyorlar, ama İsrail söz konusu olunca bu rejime karşı sadece piyonluk,
kuklalık ve şovmenlik yapıyorlar.
İşte Müslümanların bu
cesaretsizliği, çözümsüzlüğü ve dağınıklığı, genlerinde korkaklık olan
siyonistleri cesaretlendirdi ve İran'a saldırmasına teşvik etti.
İlk saldırıda İran’ın üst düzey generalleri ve bilim
insanlarından birkaçını şehit ettiler. İranlı casus ve hainlerin de rolü
görmezden
Ama baş faktörlerden biri hiç kuşkusuz Direniş Cephesinin
ikmal yollarının kesilmesi ve Suriye’nin İsrail müttefiki terör çetelerine
verilmesi komplosudur.
ABD-İsrail ve Nifak cephesi bugün İran'a yapılan saldırının
ortamını Suriye'de planladılar.
İsmail Haniye, Kasım Süleymani, İsmail Haniye ve Hasan
Nasrallah suikastları, ardından terör çetelerinin Suriye'de işbaşına
getirilmesi hep bu saldırıya hazırlıktı.
Haliyle İran’ın karşılık vermesiyle işler başka hal almaya
başladı. İlk başta, İran’ın eskimiş teknoloji ile donatılmış füzelerini
kullanması ve bu füzelerin çoğunun demir kubbe dedikleri sistem tarafından
engellenmesi, Müslüman halklar genelinde bir tür hayal kırıklığı yaratmış olsa
da savaşın özelikle ikinci yarısından itibaren kullanılan ileri teknoloji ve
süpersonik füzelerin isabetli atışları ile işgalci İsrail’e ciddi zararlar
vermeye başladı. İşin ilginç yanı ise daha savaşın başlamasından 72 saat
geçmemişti ki, katil Netanyahu ABD ve müttefiklerinden yardım istedi. Her ne
kadar Trump ilk başta savaşa katılmaya isteksiz yaklaşmış olsa da daha sonra bu
olaya farklı yaklaşarak, kendi atadığı istihbarat şefini de yalanlayarak İran’ın
nükleer tesislerini bombaladı.
Tabi bu saldırıların ne kadar etkili olduğu da tartışılır.
Trump'ın bu aşamada fikir değiştirmesindeki en büyük etken hiç şüphesiz AİPAC
baskısıdır.
AIPAC (American Israel Public Affairs Committee), yani
Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi, Amerika Birleşik Devletleri'nde
faaliyet gösteren güçlü bir (hatta en güçlü desek yanlış olmaz) Yahudi lobi
örgütüdür. Bu örgüt yüz milyonlarca dolar ile kampanyalar ve bağış adı altında
Amerikan senatosu ve vekillerine destekte bulunuyor. Geçtiğimiz seçimlerde
Trump'a loby bahanesi altında iki yüz dokuz milyon dolar destekte bulunduğu iddia
ediliyor. Devasa bir rakam. Bir tür kör döngüdür aslında. Amerika devleti, her
yıl devlet kasasından milyarlarca dolar İsrail’e yardım ediyor. Bu yardımların bir
kısmı AİPAC kasasına koyuluyor. Bu kasadan Amerikan senatörlerine, kampanya
bahanesi ile, ödenekler yapılıyor. Bu ödenek sayesinde senatörler ve başkanları
İsrail lehine oy kullanıp kararlar alıyorlar. Kör döngü, para aklama veya
devleti sömürme, seç beğen al.
Peki ne oldu da nükleer tesisler bombalandıktan 24-36 saat
sonra Trump'ın hitabetlerinde yumuşama görüldü? İran Amerika ya misilleme
yapacağını açıkça ilan etti ve kararını korkmadan icra ederek Amerika'nın Batı
Asya bölgesindeki Katar’daki El-Udeyd üssünü füzelerle vurdu.
Öte yandan İsrail saldırıyor fakat her saldırdığında,
savunmada yetersizliği de artıyordu. Aldığı zarar verdiği zarardan fazlaydı,
maddi olarak kat kat fazla idi. İran’ın her fırlattığı füzenin maliyeti
ortalama iki yüz bin dolar civarı iken İsrail’in demir kubbesinden çıkan her
bir füzenin maliyeti iki buçuk milyon dolar. Savaşın sekizinci gününde, İran’ın
bir ara fırlattığı tek füzeye bile, demir kubbe 12 tane füze ile karşılık verdi
ve buna rağmen isabet etmesine engel olamadı.
Wall Street Journal da geçen bir habere göre, savaş boyunca
demir kubbenin günlük maliyeti neredeyse 300 milyon dolar idi. Aynı zamanda
Amerikan medyası ve kamuoyunda Trump'a karşı ciddi eleştiriler oluştu. Hatta
Amerika'da halk İran ve Filistin bayrakları ile sokaklara bile çıktı.
Amerika'da impeachment denilen, yani başkanı görevden alma prosedürü muhalifler
tarafından açıkça dillendiriliyor idi artık. Çin tarafından da ciddi uyarılar
gelmeye başladığında artık yumuşamaktan ve barışçıl konuşmaktan başka çaresi
kalmamış gibi oldu.
İran ciddi manada
siyonistlere zarar veriyordu artık. Bu savaşı çok akıllıca, sabır ile ilerletiyor
ve böylelikle savaş uzun bir süreye yayılıyordu. Bu savaş bir on gün daha devam
etseydi İsrail ciddi bir hayatta kalma krizi yaşardı büyük ihtimalle. Bu
savaşın hiç kuşkusuz gerçek galibi İran İslam Cumhuriyeti’dir. Ateşkesten bir
gün sonra yapılan NATO zirvesinde Trump bile bunu itiraf etti. Trump İran’ın
füzeleri İsrailli darmadağın ediyordu diyordu.
Evet savaşın galibi
kesinlikle İrandır. Çünkü ateşkesi isteyen taraf İsrail'in ta kendisiydi. Hatta
sosyal medyada Siyonistlerin ilk yaptığı ateşkes teklifini İran’ın reddettiği
söyleniyor .İran dışarıda herkes tarafından mağdur kabul edildi, sempati oluştu
İran'a karşı, Ayetullah Hamanei'nin cesaretine, mütevazi duruşuna Amerikalılar
bile hayran kaldı. Sadece savaşı değil, gönülleri de kazandı. Attığı füzelerle
siyonistlerin etrafında oluşan o hayali dokunulmazlık zırhını da yıktı. Ve
bunları sadece füze atarak yaptı. Birde uçakları olmuş olsaydı mesela. Rusya’dan
veya Çin'den dördüncü veya beşinci nesil uçaklar alabilmiş olsalardı bugün bu
savaşı belki de hiç konuşmuyor olacaktık. Veya çok daha farklı bir savaştan
bahsediyor olacaktık. Bence bu savaştan Türkiye ve Pakistan gibi, bütün Müslüman
ulus devletler, ders çıkarması lazım. Füzeleri olup ta doğru düzgün savaş
uçakları olmayan ülkeler, savaş uçaklarına, hava savunma sistemlerine yatırım
yapması lazım. Veya uçakları olup ta
füzeleri olmayan ülkeler, mesela ülkemiz Türkiye, daha yeni yeni füzelere
yatırım yapmaya başlamıştır. Türkiye’nin en uzun menzilli füzesi Atmaca
füzesidir, menzili sadece 280 km. Hatay’ın en ücra köşesinden fırlatsan bile
İsrail sınırına yetişmiyor.
Bu savaş bir
dönüm noktası olabilir. İsrail uluslararası arenada hiç bu kadar zayıf düşmemiş
idi. Bu zayıflığı bütün Müslüman ülkeler bir fırsat bilip, uluslararası arenada
tüm ağırlıklarını kullanarak, mazlum Filistin, özelikle Gazze halkını bu
zülümden kurtarmaları lazım. Tabiri caiz ise, İsrail şuan düşmüş, düşene bir
tekme de sen at gibi hareket etmek lazım. En azından diplomatik, ekonomik baskı
uygulanması gerekir.
Ama nerede o cesaret, nerede o cüret? Petrol bizde, gaz
bizde, kömür bizde, Hürmüz, Bab'ul Mendeb, Çanakkale ve İstanbul boğazları gibi
su yolları boğazları bizde, daha ne istiyorsunuz? Am gel gör ki bu kaynaklar İsraillin
bütün muttefikleri tarafından kullanılıyor. Biraz da bu imkanları kendi
halklarınız için kullanın artık. Ama kullanmayacaklar, çünkü bizdeki en büyük
sorun, bağımlılık yapan bu koltuk sevdasıdır. Bizim başımıza ne geliyorsa bu
sevdadan dolayı geliyor işte. İşte tam da bu sevda, bu bağımlılık, İslam
ümmetinin ilerlemesini engelledi.
Tarihten bugüne kadar, koltuğa oturan hemen hemen herkes, yerini
pekiştirmek, emri altındaki insanların isyanını engellemek için ellerinden ne
geliyorsa onu yaptılar ve halen yapıyorlar. Yaptıkları en başarılı işlerden
biride bu kutsal dinin takipçilerini cahil bırakmak oldu. İlim ve bilimden uzak
tutarak sindirilmeyi kolaylaştırdılar. "Hiç bilen ile bilmeyen bir olur mu"
diyor Allahu Teala Zümer süresinin dokuzuncu ayetinde. Yani öğrenen ile
öğrenmeyen, araştıran ile araştırmayan, ilgilenen ile ilgilenmeyen, sorgulayan
ile sorgulamayan, vesaire vesaire İşte bunları yapmıyoruz, yaptığımızda da engelleniyoruz.
Biraz önce keşke İran uçaklara yatırım yapsaydı dedim. Bu
cümle bile acı bir gerçeği gizliyor aslında. Neden kendimiz kendi uçaklarımızı
üretmiyoruz? Neden teknolojik açıdan İslam ümmeti Batı emperyalizmine göre daha
geride? Neden onların ekonomik düzeni bize göre daha güçlü? Maalesef bu sorunların tamamının temeli bize
hakim resimlerdir. Koltuk sevdasında, rejimleri korumak için kuklalık yapmada
gizli! Gerçekten çok yazık.
Bu sorunlardan kurtulmanın ilk aşaması Kuran’ın ilk emrini
uygulamakla başlar, OKU ile başlar, oku yani kendini eğit, oku yani kendini
geliştir. Oku ki güçlenesin, güçlen ki gerçek manada bağımsız olasın, bağımsız
ol ki hiç kimse sana emri vaki yapamasın. Ancak o zaman İslam ümmeti hak ettiği
gerçek değeri kazanabilir. Ancak o zaman ezilmekten, ölmekten, acizlikten,
yokluktan kurtulabiliriz. Ancak o zaman gerçek kurtarıcıyı beklerken her birimiz
kendi çapımızda bir görevimizi yapmış oluruz.
Vesselam.
Hacı Mustafa Selçuk
26/06/2025