İsrail'e Karşı Şov Yapma Zamanı Değil

GİRİŞ: 29.06.2025 12:24      GÜNCELLEME: 29.06.2025 12:24
Rasthaber -  İran İslam Cumhuriyeti ve Siyonist İsrail ve ABD arasında yapılan savaş, iletişim çağında hava saldırı ve savunma teknolojilerinin önemini ortaya koydu.

Hiçbir sebep yokken, durduk yere, hem de nükleer anlaşmada ABD ve AB ülkeleri ile görüşmeler sürdürülürken işgalci İsrail’in saldırılarıyla bu süreç sonuçsuz bırakıldı, açıkça sabote edildi.

  Zalim gaspçı rejim dokunulmazlık kalkanıyla korunması bir yana İslam ülkeleri rejimleri ve liderlerinin pasif, hatta korkak duruşları, saldırganlık ve soykırımı eleştirmekten öteye gidemedikleri ve İsrail ile açık gizli işbirliğine devam etmeleri, İran'a karşı bu savaşı da çok rahat bir şekilde kazanacakları algısı yarattı.

Bizim liderlerimizin bu duruşu sayesinde, iki yıldır Filistin’de yapılan katliam ve soykırım, İsrail’i daha da küstahlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

İki yılla aşkın bir süredir yakarak, bombalayarak, kurşunlayarak, açlık ve susuzluk içinde bırakarak şehit ettiği bunca masum insanların kanının dökülmesinde, bizim liderlerimizin hiç mi sorumluluğu yok acaba?

 İsrail ve destekçileriyle İşbirliğine, ortaklığa devam eden bu liderler ahiret günü nasıl hesap verecekler?

Konuşmaya gelince hepsi bir kral, bir halife, bir şah olabiliyorlar, ama İsrail söz konusu olunca bu rejime karşı sadece piyonluk, kuklalık ve şovmenlik yapıyorlar.

 İşte Müslümanların bu cesaretsizliği, çözümsüzlüğü ve dağınıklığı, genlerinde korkaklık olan siyonistleri cesaretlendirdi ve İran'a saldırmasına teşvik etti.

İlk saldırıda İran’ın üst düzey generalleri ve bilim insanlarından birkaçını şehit ettiler. İranlı casus ve hainlerin de rolü görmezden

Ama baş faktörlerden biri hiç kuşkusuz Direniş Cephesinin ikmal yollarının kesilmesi ve Suriye’nin İsrail müttefiki terör çetelerine verilmesi komplosudur.

ABD-İsrail ve Nifak cephesi bugün İran'a yapılan saldırının ortamını Suriye'de planladılar.

İsmail Haniye, Kasım Süleymani, İsmail Haniye ve Hasan Nasrallah suikastları, ardından terör çetelerinin Suriye'de işbaşına getirilmesi hep bu saldırıya hazırlıktı.

Haliyle İran’ın karşılık vermesiyle işler başka hal almaya başladı. İlk başta, İran’ın eskimiş teknoloji ile donatılmış füzelerini kullanması ve bu füzelerin çoğunun demir kubbe dedikleri sistem tarafından engellenmesi, Müslüman halklar genelinde bir tür hayal kırıklığı yaratmış olsa da savaşın özelikle ikinci yarısından itibaren kullanılan ileri teknoloji ve süpersonik füzelerin isabetli atışları ile işgalci İsrail’e ciddi zararlar vermeye başladı. İşin ilginç yanı ise daha savaşın başlamasından 72 saat geçmemişti ki, katil Netanyahu ABD ve müttefiklerinden yardım istedi. Her ne kadar Trump ilk başta savaşa katılmaya isteksiz yaklaşmış olsa da daha sonra bu olaya farklı yaklaşarak, kendi atadığı istihbarat şefini de yalanlayarak İran’ın nükleer tesislerini bombaladı.

Tabi bu saldırıların ne kadar etkili olduğu da tartışılır. Trump'ın bu aşamada fikir değiştirmesindeki en büyük etken hiç şüphesiz AİPAC baskısıdır.

AIPAC (American Israel Public Affairs Committee), yani Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi, Amerika Birleşik Devletleri'nde faaliyet gösteren güçlü bir (hatta en güçlü desek yanlış olmaz) Yahudi lobi örgütüdür. Bu örgüt yüz milyonlarca dolar ile kampanyalar ve bağış adı altında Amerikan senatosu ve vekillerine destekte bulunuyor. Geçtiğimiz seçimlerde Trump'a loby bahanesi altında iki yüz dokuz milyon dolar destekte bulunduğu iddia ediliyor. Devasa bir rakam. Bir tür kör döngüdür aslında. Amerika devleti, her yıl devlet kasasından milyarlarca dolar İsrail’e yardım ediyor. Bu yardımların bir kısmı AİPAC kasasına koyuluyor. Bu kasadan Amerikan senatörlerine, kampanya bahanesi ile, ödenekler yapılıyor. Bu ödenek sayesinde senatörler ve başkanları İsrail lehine oy kullanıp kararlar alıyorlar. Kör döngü, para aklama veya devleti sömürme, seç beğen al.

Peki ne oldu da nükleer tesisler bombalandıktan 24-36 saat sonra Trump'ın hitabetlerinde yumuşama görüldü? İran Amerika ya misilleme yapacağını açıkça ilan etti ve kararını korkmadan icra ederek Amerika'nın Batı Asya bölgesindeki Katar’daki El-Udeyd üssünü füzelerle vurdu.

Öte yandan İsrail saldırıyor fakat her saldırdığında, savunmada yetersizliği de artıyordu. Aldığı zarar verdiği zarardan fazlaydı, maddi olarak kat kat fazla idi. İran’ın her fırlattığı füzenin maliyeti ortalama iki yüz bin dolar civarı iken İsrail’in demir kubbesinden çıkan her bir füzenin maliyeti iki buçuk milyon dolar. Savaşın sekizinci gününde, İran’ın bir ara fırlattığı tek füzeye bile, demir kubbe 12 tane füze ile karşılık verdi ve buna rağmen isabet etmesine engel olamadı.

Wall Street Journal da geçen bir habere göre, savaş boyunca demir kubbenin günlük maliyeti neredeyse 300 milyon dolar idi. Aynı zamanda Amerikan medyası ve kamuoyunda Trump'a karşı ciddi eleştiriler oluştu. Hatta Amerika'da halk İran ve Filistin bayrakları ile sokaklara bile çıktı. Amerika'da impeachment denilen, yani başkanı görevden alma prosedürü muhalifler tarafından açıkça dillendiriliyor idi artık. Çin tarafından da ciddi uyarılar gelmeye başladığında artık yumuşamaktan ve barışçıl konuşmaktan başka çaresi kalmamış gibi oldu.

 İran ciddi manada siyonistlere zarar veriyordu artık. Bu savaşı çok akıllıca, sabır ile ilerletiyor ve böylelikle savaş uzun bir süreye yayılıyordu. Bu savaş bir on gün daha devam etseydi İsrail ciddi bir hayatta kalma krizi yaşardı büyük ihtimalle. Bu savaşın hiç kuşkusuz gerçek galibi İran İslam Cumhuriyeti’dir. Ateşkesten bir gün sonra yapılan NATO zirvesinde Trump bile bunu itiraf etti. Trump İran’ın füzeleri İsrailli darmadağın ediyordu diyordu.

 Evet savaşın galibi kesinlikle İrandır. Çünkü ateşkesi isteyen taraf İsrail'in ta kendisiydi. Hatta sosyal medyada Siyonistlerin ilk yaptığı ateşkes teklifini İran’ın reddettiği söyleniyor .İran dışarıda herkes tarafından mağdur kabul edildi, sempati oluştu İran'a karşı, Ayetullah Hamanei'nin cesaretine, mütevazi duruşuna Amerikalılar bile hayran kaldı. Sadece savaşı değil, gönülleri de kazandı. Attığı füzelerle siyonistlerin etrafında oluşan o hayali dokunulmazlık zırhını da yıktı. Ve bunları sadece füze atarak yaptı. Birde uçakları olmuş olsaydı mesela. Rusya’dan veya Çin'den dördüncü veya beşinci nesil uçaklar alabilmiş olsalardı bugün bu savaşı belki de hiç konuşmuyor olacaktık. Veya çok daha farklı bir savaştan bahsediyor olacaktık. Bence bu savaştan Türkiye ve Pakistan gibi, bütün Müslüman ulus devletler, ders çıkarması lazım. Füzeleri olup ta doğru düzgün savaş uçakları olmayan ülkeler, savaş uçaklarına, hava savunma sistemlerine yatırım yapması lazım.  Veya uçakları olup ta füzeleri olmayan ülkeler, mesela ülkemiz Türkiye, daha yeni yeni füzelere yatırım yapmaya başlamıştır. Türkiye’nin en uzun menzilli füzesi Atmaca füzesidir, menzili sadece 280 km. Hatay’ın en ücra köşesinden fırlatsan bile İsrail sınırına yetişmiyor.

     Bu savaş bir dönüm noktası olabilir. İsrail uluslararası arenada hiç bu kadar zayıf düşmemiş idi. Bu zayıflığı bütün Müslüman ülkeler bir fırsat bilip, uluslararası arenada tüm ağırlıklarını kullanarak, mazlum Filistin, özelikle Gazze halkını bu zülümden kurtarmaları lazım. Tabiri caiz ise, İsrail şuan düşmüş, düşene bir tekme de sen at gibi hareket etmek lazım. En azından diplomatik, ekonomik baskı uygulanması gerekir.

Ama nerede o cesaret, nerede o cüret? Petrol bizde, gaz bizde, kömür bizde, Hürmüz, Bab'ul Mendeb, Çanakkale ve İstanbul boğazları gibi su yolları boğazları bizde, daha ne istiyorsunuz? Am gel gör ki bu kaynaklar İsraillin bütün muttefikleri tarafından kullanılıyor. Biraz da bu imkanları kendi halklarınız için kullanın artık. Ama kullanmayacaklar, çünkü bizdeki en büyük sorun, bağımlılık yapan bu koltuk sevdasıdır. Bizim başımıza ne geliyorsa bu sevdadan dolayı geliyor işte. İşte tam da bu sevda, bu bağımlılık, İslam ümmetinin ilerlemesini engelledi.  Tarihten bugüne kadar, koltuğa oturan hemen hemen herkes, yerini pekiştirmek, emri altındaki insanların isyanını engellemek için ellerinden ne geliyorsa onu yaptılar ve halen yapıyorlar. Yaptıkları en başarılı işlerden biride bu kutsal dinin takipçilerini cahil bırakmak oldu. İlim ve bilimden uzak tutarak sindirilmeyi kolaylaştırdılar. "Hiç bilen ile bilmeyen bir olur mu" diyor Allahu Teala Zümer süresinin dokuzuncu ayetinde. Yani öğrenen ile öğrenmeyen, araştıran ile araştırmayan, ilgilenen ile ilgilenmeyen, sorgulayan ile sorgulamayan, vesaire vesaire İşte bunları yapmıyoruz, yaptığımızda da engelleniyoruz.

Biraz önce keşke İran uçaklara yatırım yapsaydı dedim. Bu cümle bile acı bir gerçeği gizliyor aslında. Neden kendimiz kendi uçaklarımızı üretmiyoruz? Neden teknolojik açıdan İslam ümmeti Batı emperyalizmine göre daha geride? Neden onların ekonomik düzeni bize göre daha güçlü?  Maalesef bu sorunların tamamının temeli bize hakim resimlerdir. Koltuk sevdasında, rejimleri korumak için kuklalık yapmada gizli! Gerçekten çok yazık. 

Bu sorunlardan kurtulmanın ilk aşaması Kuran’ın ilk emrini uygulamakla başlar, OKU ile başlar, oku yani kendini eğit, oku yani kendini geliştir. Oku ki güçlenesin, güçlen ki gerçek manada bağımsız olasın, bağımsız ol ki hiç kimse sana emri vaki yapamasın. Ancak o zaman İslam ümmeti hak ettiği gerçek değeri kazanabilir. Ancak o zaman ezilmekten, ölmekten, acizlikten, yokluktan kurtulabiliriz. Ancak o zaman gerçek kurtarıcıyı beklerken her birimiz kendi çapımızda bir görevimizi yapmış oluruz.

 Vesselam.               

  Hacı Mustafa Selçuk

                                           26/06/2025

YORUMLAR

EBU HUSEYIN 1 gün önce
GUZEL BIR YORUM ELINE SAGLIK.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM