Kendi
milletinin manevi değerlerini 3-5 Amerikan doları karşılığında satıp, Türkiye
medyasında Batı dünyasının borazanlığını yaparak İran İslam Cumhuriyeti’ni,
“molla rejimi” diyerek sözde istihzayla küçük düşürmeye yeltenen medya
kölelerine ve dinden geçinen tapınak rahiplerine de diyecek sözüm yok.
Sözümüz, kendini Hak Ehli’nin sözcüsü
ve liderleri olarak bilmiş, İslam dünyasında saltanat süren ezik ruhlu
zalimlerin, içler acısı kimliklerinin meşruiyetini nasıl da İslam’dan ve İslam
ümmetinden aldığını iddia edenleredir. Sözümüz, bu zalim ve fasitleri İslami
liderler bilerek kabul edipte maddi, manevi ve fikri mustazaflık çukuruna
düşenleredir.
Birinci dünya savaşından sonra
parçalara bölünen İslam dünyasına, Batı dünyası tarafından atanan yerli
müstemleke valilerce ki bu valilik görevleri bugüne kadar süregeldi, İslam’ın
nasıl da Batılı sistemlere evrildiği ve şimdilerde patlayan planların yeniden
uygulanma istendiğidir.
(Burada büyük devrimci İmam Humeyni
tarafından gerçekleştirilen İslam inkılabının akabinde Saddam Hüseyin
yönetimindeki Irak zamanında başlayıp bu günlere gelene kadar devam eden
vekâlet savaşlarını okuyucunun düşünce retoriğine bırakarak direkt konuya
değineceğiz.)
Dünyanın modern eşkıyaları ve onların
İslam toplumlarının içindeki şürekâsı, konuşan canlı Kur’an olan Velayet
İslam’ına karşı 46 yıllık vekâlet savaşından istedikleri gibi bir başarı elde
edemediklerinden, son bir umutla İslam İnkılabının merkezi İran’a saldırdı.
13 Haziran 2025 te terör örgütü Siyonist
rejim tarafından başlatılan savaşın son fitili, 7 Ekim 2023 tarihinde
ateşlenmiş ve nihayet o gün ateşlenen fitil de bugün barut fıçısını patlattı.
Yakın zamanların modern firavunları ve
modernizm ve liberalizm kavramları ile algı oluşturup, insanlığı modern
cahiliye toplumuna dönüştüren demokrasi şaklabanları, kendi diktatörlüklerini
maskelemek adına, demokrasi diye mustazaf düşünceli milletleri bu sihirli
kavramı uydurarak uyuttular.
Böylece cahili eğitim sistemi ve
cahili kültür ile toplumları aldatıp, cahil kitleler oluşturarak, sayıları
milyarları bulan et yığınlarını da uydurdukları demokrasi tanrısına
taptırdılar.
(Bakmayın siz onların kendi aralarında
bir kemik için Türk-Kürt-Arap fark etmeksizin dalaşmalarına, söz konusu
Muhammedi İslam olunca sürü haline gelerek saldırmayı sahipleri tarafından
eğitilerek yetiştirilmişler.)
Yetinmediler, bu tanrının mabetlerinde
kurban edilen zavallı et yığınlarının kadavrasının adını “şehit” ilan ederek,
şehadetle taçlandırdılar.
Adına politikacı ve diplomat denilen
bu katiller sürüsü, dün uluslararası terör listesinde olan ve binlerce insanın
katili olan Colani’yi, Suriye’de başkan ilan etmeleri de onların gerçek kişilik
ve kimliklerinin bir tezahürüdür.
İşte bu demokrasi kavramının ideolojik
tanrılığını üstelenen ABD, terör devleti olarak bilinse de gerçekte
Siyonistlerin oluşturmak istedikleri küresel Siyonizm egemenliğine hizmet eden
geçici sahte bir tanrıcılık aşamasıdır.
Nasıl ki 1917 de dünyaya sosyal
adaleti tesis edeceğiz safsatası uğruna milyonlarca et yığınlarının kurban
edildiği sosyalizm sistemini vakti geldiğinde adeta bir tek kurşun sıkılmadan
kapital dünyaya entegre edildi ise bugün de Kapitalizm’den Siyonizm’e geçiş
aşamasındaki dünya siyasetinin önündeki tek engel de Velayet-i Fakih sistemli İslam’dır.
Ne ilginçtir ki Siyonizmin
egemenliğine, Yahudi ve Hristiyanlardan önce İslam dünyasının politikacıları,
liderleri, bürokrat ve aydınları daha bir gönüllü adanmış ve bunlardan daha da
vahimi İslamcılar da en az bu cenah kadar gönüllülük esasınca Siyonizme hizmet
etmektedirler.
Dün, ‘‘NATO’nun Libya da ne işi var?’’ diyenler, bir gün sonrasında ‘‘NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu
tespit ve tescil etmek için oraya girmelidir.’’ diyecek kadar düşünce
eblehliği gösteren bir dünyada yaşamak, erdemli bireylerin tahammül edebileceği
zillet değildir.
İslam dünyasının tüm kurum ve
kuruluşlarına nüfuz eden Siyonistler, Müslüman milletlerin mali ve idari
egemenliğini ele geçirmiş, toplumsal yaşamın işlevsizleştirilmesi adına hiçbir
gerçek dönüşüm ve değişim yapamayacak kuklaların elinde parya statüsüne
düşürmüştür.
Siyonizmin üretim ünitesi olan terör
şebekesi İsrail’in, meşru devlet olarak tanınması İslam’a ve insanlığa en büyük
ihanet olması yetmezmiş gibi bu bebek katili Siyonistleri ağırlayanlar, İslam
ümmetinin cehalet ve gafletinden faydalanarak, bunlara lojistik destek vermeyi
de ihmal etmiyorlar.
Sadece bu kadar mı?
Bombalanan evler, yıkılan camiler,
masum bebek ve kadınların diri diri yanması için atılan fosfor bombalarının
maliyetini de yine içimizdeki aynı ihanet çeteleri tarafından ABD ve dolayısı
ile İsrail’e ödemek adına “ticari anlaşma” adı altında geri ödenmesine ne
demeliyiz?
Ne yazık ki bugünkü İslam
dünyası, Siyonistler tarafından
eğitilmiş çeteler tarafından yönetilen mahallelerden oluşmaktadır. İslam
dünyasında devlet kavramı iflas etmiştir. Şayet devlet kavramını icra eden
birileri olsaydı, Siyonist terörüne müdahale ederdi. Etmedikleri gibi bu zulmü
dile getiren gençler tutuklanıyor, Müslüman kadınların iffetine saygısızlık yapmayı
güvenlik adı altında yapanlar hakikatte Siyonizme hizmet etmiş olmuyorlar mı?
Bu Siyonizmin mantığıdır. Bu mantığa
göre kendinden olmayanlar gönüllülük esasına dayanarak onlara hizmet etmelidir.
Hizmete aday olmayanların yaşam hakkı yoktur.
Bu cümleden muaf olan İran İslam
Cumhuriyeti’ne gelince, onun da ibiğini Siyonistlerden önce yine İslam
dünyasının içindeki ihanet çeteleri gönüllü olarak zaten yapıyor.
Bunları neden yazdım?
Bilenler biliyor..!
Bilmeyenler de bilmelidir ki Kur’an
mantığında İslam düşmanlarına dost olan Allah’a da düşmandır, Allah’ın resulüne
de düşmandır, müminlere de düşmandır.
Kur’an mantığında müminler, kâfir ve
müşrikleri dost(veli) edinemez. Bu şahısları dost edinenleri, kendilerine
yönetici olarak kabul edenler de onlardan kabul edilir ve bunlar Allah ile
savaş yapıyor olarak bilinir. Hakkı ayakta tutmak ve batılı ortadan kaldırmak
dışında Müslümanların yöneticiliğine aday olanlar dışlanmalı, yetkileri
ellerinden alınmalı, yeri ve zamanına göre geçmiş Mısır Firavunu Enver Sedat
gibi itlaf, İran Şahı Rıza Pehlevi gibi tacı tahtı elinden alınmalıdır.
Hülasa Siyonizmin sermaye kolu
kapitalizm ve vurucu gücü olan ABD ile olan savaşımız, vekâlet savaşı olmaktan
öteye geçmiştir. İslam Cumhuriyeti’ne ve onun liderliğine karşı yapılan terör
saldırıları niteliğinde olan bu savaş, artık “vekâlet” değil, velayetler arası
savaşa dönüşmüştür.
Mekke müşrikleri ile Muhammed nebi
arasındaki savaşın yöntem ve stratejisi ile bugün ABD-İsrail ikizi ve İslam
inkılabı lideri arasındaki savaşta aynı metot ve yöntem ile yapılmaktadır.
İslam inkılabı lideri dedik, çünkü İslam lideri konuşan Kur’andır. Gadiri Hum
velayet bayramında velayetin kalesi olan İran’a saldırı, esasında İran’a değil
velayet makamına yapılmıştır.
İran’ın terör rejimi İsrail’e ait
gizli belgeleri ele geçirdiğinin anlaşılması ile makam ve mevkilerinin
meşruiyetini, yine bu terör rejiminden alanların etekleri tutuşmuş olmalı ki
İslami İran’ın ilahi liderlik makamına karşı, kendi peygamberlerini şehit eden
rezil bir kavme olan sadakat ve bağlılıklarından dolayı sessiz kalıyorlar.
Yetinmiyor “Terör Devleti” ve Siyon Çetesi” İsrail’e alenen yardım ediyorlar.
İslam dünyasının kanını emen bu sülük liderlerin trilyonlarca ABD dolarının,
eşkıya başı Donald Trump’a verilmesi sıradan bir iş değildir. İslam dünyasına
Vela-i Devlet olan İran ve ona bağlı direniş gurupları haricinde ki güç odaklarının
tamamı büyük şeytan ABD ve mutlak şer olan İsrail’in emzikli bebeleridir. Bunun
içindir ki Trump, bu dolarları bombaya dönüştürerek, Muhammedi İslam’ın kalesi
olan İran ve Direniş Cephesi ile savaşıyor. Türkiye’nin, ABD ve İsrail’le birlikte ısrarla Suriye’yi direniş ekseninden
koparmak istemesi bunun içindi!
Trump bilmelidir ki İran, ne oynanacak
kumar masasıdır, ne de aslanın kuyruğu!
Olumsuz
gibi görünen bu tabloya rağmen, İslam dünyası hem korku kabuğunu kırdı hem de
uyanış safhasına girdi. Bu durum dünyanın diğer milletleri içinde geçerlidir.
Onlar da Siyonizmin emrinde olan Liberalizm ve Kapitalizm çehresinin
arkasındaki şeytanın yüzünü görmeye başladı.
Nitekim "Tebük Savaşı" dönüşünde,
İslam peygamberine düzenlenmek istenen suikast girişimi ile bugün İslam
İnkılabı liderine düzenlenmek istenen suikast girişimi planı, aynı düşünceden
beslenenlerin işidir. Sanmayın ki bu düşünce sadece İsrail ve ABD’den
kaynaklanmaktadır. Bilakis; Suud-i Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE ve diğer uydu
devletlerin liderleri bu işe İsrail ve ABD’den daha bir heveslidir.
Bölgede dini kaynaklardan beslenen iki devlet var. İki devletin de dini
kaynakları, küresel değerler manzumesi barındırıyor.
İsrail için yeryüzünün efendisi olmak!
Ve İran!
İran İslam Cumhuriyeti’nin temel kaynağı olan Kur’an!
Şayet İran İslam Cumhuriyeti'nin yıkımı
ile sonuçlanan bir savaş olursa, bu durumda yüzbinlerce İran Devrim Muhafızları
Ordusu ve Gönüllü Halk Seferberlik Güçleri (Besic) mücahitlerinin yeryüzüne
seyahate çıktığını düşünün! Bu seyahat sahnesine, acaba Siyonizme hizmet eden
hangi güç otoritesi dayanabilir?
Tunus, Bahreyn Suud-i Arabistan, Irak,
Ürdün, Yemen, Azerbaycan, Pakistan gibi İslami direniş damarlı coğrafyalarda
Batı destekli yapay rejimlerin akıbetini görür gibiyim.
İslam
dünyasındaki zalimlerin tahtaları, İsrail'in yıkılması ile birlikte yıkılacak.
Var olan bütün tahtlar bunlara İsrail'in korunması için verilmişti ve şimdi
artık o tahtlar ha yıkıldı ha yıkılacak.
Bu
saatten sonra İran savaşı kaybetse de İsrail yıkılacak.
Bölge
sadece İsrail'in yıkılması ile kalmayacak. İslam dünyasının geri kalanlarının
hemen hepsi iç karışıklık darbe ve farklı mücadele sürecine girecek.
Şayet
geçmişte Hayber’in misyonunu üstlenmiş olan Tel Aviv düşerse, yeni rotanın
neresi olduğunu bilmeyenlere söylenecek bir sözümüz yok.
Son
cümle: Zağros Dağları’nın arkasına sıkıştırılarak, dünyadan tecrit edilmek
istenen o muazzam Nur’un ışık huzmesi, Afrika’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan da
Amerika’ya kadar yayılmaya başladı.
Bu
ışık, evrensel adalet sahibinin ayak müjdesinin habercisidir.
Muhammed
CAN