LAF DEĞİL EYLEM
Bu türden propagandanın merkezi, küresel ölçekte medyayı
kontrol eden emperyalist/ siyonist odaktır. Bu odağın amacı, beşinci kol
faliyetiyle çeşitli toplum kesimlerinde tereddütler oluşturmaktır. Oysa savaş
başladıktan sonra artık iki taraf vardır. “Ne o, ne bu” gibi bir politikanın
izlenmesi bu aşamadan sonra mümkün değildir. Lafta böyle deseniz bile
eylemleriniz, taraflardan birinin lehine saf tuttuğunuzu ortaya koyar. Bugün,
İsrail’in ya da İran’ın yanında olmak dışında üçüncü bir seçenek bulunmuyor.
Ama Türkiye’nin menfaatleri gereği zorunlu seçenek bellidir. Türkiye’nin
devlet ve millet olarak İsrail saldırganlığının karşısında yekvücut
davranmasından başka çare yoktur. Çünkü bu saldırı sadece İran’a değil,
Türkiye’ye karşı da yapılmaktadır. O nedenle, eğer amaç İsrail’i caydırmak
ise, adresi belirsiz “uluslararası toplum”u göreve çağırma türünden
açıklamalarla bu sağlanamaz. Çünkü İsrail’i cesaretlendiren o “uluslararası
toplum” denilen mekanizmadır. Şunu unutmayalım: Bu niteleme, Atlantik
emperyalizminin küreselleşmeci saldırgan kanadının kod adıdır.
GELİŞEN DÜNYAYI BOĞMAK…
Bugün ABD başta olmak üzere dünya ölçeğinde mevzi
kaybetmekte olan bu kanat, savaşları yaymak ve böylece hükümranlığını yeniden
kazanmak amacındadır. Atlantik İttifakı’nın bu kanadının yönlendiriciliğinde,
İsrail’deki Netanyahu Hükümeti’nin 7 Ekim 2023 sonrası stratejisinde ana
hedef, Batı Asya’da kargaşalığın sürmesini sağlamaktır. Çünkü göreli
istikrar ve anlaşmalarla içine girilecek yol, gelişen dünya ülkeleri
cephesinin lehine bir sonuç yaratacaktır. Böyle bir durumda, Türkiye, Suudi Arabistan,
Mısır ve diğer ülkelerin Kuşak ve Yol Girişimi, BRICS, Şanghay İşbirliği
Örgütü gibi Atlantik dışı ekonomik, siyasal platformlara yönelimi hızlanarak
sürecektir. Bu da, gelişen dünya ülkeleri cephesinin güçlenmesine neden
olacaktır. İsrail ise, bu durumda iki devletli çözüme razı olmak zorunda
kalacaktır. O nedenle Atlantikçi küreselleşmeciler gelişen dünya cephesini
zayıflatmak, Irak’ın bölünmüşlüğünü kalıcılaştırmak, merkezi bir otorite
oluşumunu önleyerek Suriye’yi bölmek, İran’da rejimi devirip ülkeyi parçalamak
ve Türkiye’de istikrarsızlık ve kargaşa yoluyla bölünme zemini oluşturmak
amacındadır. Netanyahu ise kendi Hükümetini sürdürmek için bu stratejinin
aleti olarak sahnededir.
İLK ADIM
Küresel ölçekteki saflaşmada da, bölgesel düzeyde de
Türkiye’nin nesnel olarak dahil olduğu kutup bellidir. Gelişen dünya
ülkeleri cephesi. Türkiye ve gelişen dünya ülkelerinin hepsi için, önceki
dönemde izledikleri “zaman kazanmaya oynama” diye tarif edilebilecek
politikanın bugünkü şartlarda uygulanma şansı kalmamıştır. Mevcut şartlar,
Atlantik saldırganlığı karşısında kararlı eylemlere girişmeyi zorunlu
kılmaktadır. Bu eylemleri, ön alarak gerçekleştirmek, sonrasında daha ağır
bedellerin ödenmesi, bunun ötesinde telafisi mümkün olmayan sonuçların ortaya
çıkması ihtimalini ortadan kaldıracaktır. Atlantik kutbunun Türkiye için
milleti dağıtan, devleti çürüten, giderek yıkan bir süreç olduğu son 70
yıllık uygulamayla apaçık ortadadır. Türkiye, Atlantik’e bağımılığından
kurtulduğu ölçüde ekonomik, siyasi, kültürel bütün alanlarda feraha
eriyor. İsrail’i caydırmak, daha ötesinde boyunun ölçüsünü vermek için
gerekli olan, kınamalar yapmak, karanlığa kurşun sıkmak değil, aşamalı bir stratejiyle
eyleme geçmektir. İlk adım, İsrail’in gözü-kulağı olarak işlev gören
Kürecik’i denetim altına almaktır.
aydınlık