Washington ve Tel Aviv’in bu amaçla işbölümü yaptığı
anlaşılıyor. ABD müzakere yoluyla, İsrail askeri yolla İran’ın nükleer
programını durdurmaya çalışıyor. Üstelik Netanyahu yönetimi,
İsrail halkının bir bölümünün de karşı olduğu bu saldırıya meşruiyet
sağlayabilmek için, İran’ın elindeki zenginleştirilmiş uranyumla birkaç gün
içinde, bir düzine nükleer silah yapabileceğini iddia ediyor!
Oysa gerçek şu: İsrail’in nükleer silahları var ama
İran’ın yok. İsrail’in nükleer silahları olduğunu nükleer
fizikçi Dr. Vanunu’nun MOSSAD operasyonuna mal olan
açıklamalarından ve hatta bazı ABD belgelerinden biliyoruz. İran’ın nükleer
silahı olmadığını da yine ABD belgelerinden biliyoruz.
TRUMP’IN SÖZLERİNİN ANLAMSIZLIĞI
ABD, Obama döneminde İran’la nükleer
anlaşma yapmış ama daha sonra Beyaz Saray’a yerleşen Trump,
İsrail’in de isteğiyle o anlaşmadan çekilmişti. Aynı Trump,
başkanlığının ikinci yılında, çekildiği anlaşmayı yeniden yapmak için İran’la
masaya oturmuş durumda ve altıncı oturum bu pazar günü Umman’da yapılacaktı.
Açık ki ABD yönetimi açısından bu müzakereler,
İsrail’in saldırısını perdeleme aracıydı.
Trump’ın 12 Haziran gece saldırısından önce “İsrail
saldırabilir” diyerek aslında İran’ı İsrail’e karşı uyardığı iddiası,
bir anlam ifade etmiyor. Hatta Trump’ın birbirini tutmayan tüm
sözlerinin de anlamı yok; İsrail’den İran’a saldırmamasını sosyal medya
mesajıyla isteyen de o, İran yanıt verdiği takdirde İsrail’i koruyacağını
söyleyen de o, hatta saldırıdan sonra “İranlı şahinler sert
konuşuyordu, hepsi öldü” diyerek İranlı yetkilileri tehdit eden de o, Tahran
yönetimine “gelip masaya oturmazsan daha kötüsü olacak” diyen de o.
ABD'NİN ASIL ROLÜ
Trump yönetimi ile ABD kurulu düzeni arasındaki
çelişmelerden ve hatta Trump ile Trump yönetimi arasındaki
çelişkilerden hareketle ABD’nin bu saldırıdaki sorumluluğunu görememek, hatta
ABD’nin bu saldırıda hiçbir rolünün olmadığını iddia edebilmek, en hafifinden
siyasi saflıktır.
İsrail bu saldırıyı ABD desteğiyle, ABD istihbaratıyla ve
ABD olanaklarıyla yaptı: 200 İsrail uçağının aynı anda İsrail’den hareket
etmesi pek olası değil, belli ki bazıları önceden bölgedeki ABD üslerinde
konuşlandı. Daha da önemlisi, ABD sayesinde bölge ülkelerinin hava sahasını
kullanabildi.
Trump’ın İran yönetimine karşı “ABD dünyanın en güçlü
ve en öldürücü silahlarını yapar. İsrail’in elinde bu silahlardan çok var, daha
fazlası da yolda” demesi, zaten tek başına her şeyi açıklıyor.
AVRUPALILARIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Ya Avrupa’ya ne demeli? İkiyüzlülükte sınır tanımıyorlar:
İsrail’i kurban ilan ediyorlar, kendisini savunma hakkı olduğunu söylüyorlar.
Bu “çok demokrat” Avrupalılar, İran’ın İsrail’e yanıt hakkına
karşı da “itidal çağrısı” yapıyorlar!
İsrail’i “kurban” gibi göstermeye çalışmak
da nihayetinde bir insanlık suçudur. Çünkü kurban dedikleri İsrail,
Filistinlilere soykırım yapıyor, Lübnan’ı bombalıyor, Yemen’i vuruyor,
Suriye’yi işgal ediyor ve İran’a saldırıyor.
Ama çok liberal Avrupalılara göre İran saldırgan, İsrail
savunmada!
BÖLGE ÜLKELERİ NE YAPMAMALI?
Netanyahu hükümeti de Trump yönetimi
de kendi ülkelerinde, ülkenin yarısıyla kavgalı durumdalar. Trump yönetimi,
her ne kadar İsrail’in ABD’den ayrı İsrailcilik yapmasını istemiyorsa da İran
karşıtlığında çıkarları örtüşüyor.
Gazze’de Hamas’ın zayıflamasını, Lübnan’da Hizbullah’ın
gerilemesini ve Suriye’de Esad yönetiminin yıkılmasını, tarihi bir fırsat
olarak görüyorlar. Ve bu fırsatı, öncelikle İran’da bir rejim değişikliği
zemini oluşturmakta kullanmaya çalışıyorlar. Rejimi değişen bir İran’ın da üçe
bölünebileceğini hesaplıyorlar.
Bölge ülkeleri tarihi bir tutum alma kararıyla karşı
karşıyadır. ABD ve İsrail’in hesaplarına aldanarak, dahası bu
hesaplardan kendilerine pay düşeceğini varsayarak, bir yandan itidal çağrısı
yapıp bir yandan da ABD-İsrail’in İran’ı vurmasından memnun olup kazanç
bekleyenler, yarın kendi rejim ve sınırları konusunda bedel ödemek zorunda
kalabileceklerini mutlaka göz önünde bulundurmalıdırlar!
Bir zarı Netanyahu, diğer zarı Trump attı
ama yere kaç kaç düşecekleri belli değil çünkü.
cumhuriyet