İsrail’e Atfedilen Efsanelerin Sonu

GİRİŞ: 27.06.2025 14:44      GÜNCELLEME: 27.06.2025 14:44
Rasthaber -  Netanyahu Hükûmeti’nin İran’a yönelik azgın saldırısının sonunda karşı karşıya kaldığı manzara, İsrail’e atfedilen efsanelerin buharlaşıp uçmasını, henüz savaş tam olarak sona ermiş görünmese de şimdiden sağlamış durumda. İsrail, İran’a saldırır saldırmaz heyecana kapılıp “bakın dememiş miydik, İsrail Suriye’den sonra İran’ı da dümdüz edecek, zaten Rusya ve Çin de bir şey yapmıyor” diye, güya İsrail saldırganlığına karşı çıkan, gerçekte Atlantik’in küreselleşmeci saldırgan kanadının sahaya sürdüğü siyonist varlığın gönüllü propagandacılığını bilinçli veya bilinçsiz şekilde üstlenenler oldu.

Şu noktaların altını bir kez daha çizelim: Suriye’de geçen yılın sonundaki rejim değişikliğiyle Rusya ve İran’ın mevzi kaybettiği doğrudur. Ancak buna bakarak, Suriye, Lübnan ve Irak’ta Tahran ile müttefik olan kuvvetlerin gerilemesinin sonucunda, İran’ın İsrail’in saldırısı karşısında duramayacağı iddiası doğru değildir. Bunun, siyonist propaganda olduğu son 12 gün içinde net bir şekilde anlaşılmıştır. Öte yandan, ABD’deki nesnel değerlendirmeciler ve Tel Aviv’deki devlet kurumları, Suriye’de ortaya çıkan yeni durumun, görünüşte İsrail’in lehine, fakat stratejik düzlemde ise aleyhine bir tabloya yol açtığını saptamaktadır.

İSRAİL SALDIRISININ ARKASINDAKİ ASIL ETKENLER

Bu bakış açısından değerlendirilecek olursa, İsrail’in İran’a saldırısı yeni bir yayılma girişimi değil, köşeye sıkışan İsrail’in çaresizce başvurmak zorunda kaldığı riskli bir hamledir. 22 aydır kadın-çocuk demeden binlerce insan öldürmesine rağmen el kadar Gazze’yi ele geçiremeyen İsrail’in hamlesinin asıl amacı, ABD’yi askeri olarak Batı Asya sahasında savaşa dahil etmektir. Çünkü, ABD’siz bir İsrail yok hükmündedir. Yine, İsrail’i sahaya süren Atlantik’in küreselleşmeci saldırgan kanadı ise Rusya ve Çin başta olmak üzere gelişen dünya ülkelerini, İran üzerinden erken bir hesaplaşmaya zorlamak amacındadır. ABD devlet kurumları içinde ağırlığını sürdüren bu kanat, aynı zamanda, ABD’nin deniz aşırı müdahalelerini sınırlamayı hedefleyen Trump yönetimini köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadır.

Peki, İran’ın nükleer tesislerini bombalamasıyla ABD savaşa dahil olup, bazılarının iddia ettiği gibi Trump Netanyahu’ya teslim mi olmuş oldu? Bu kestirmeci, altı boş yorumların da doğru olmadığı gün gibi ortadadır. Saldırıdan bir gün sonra ateşkes masasının kurulması bile tek başına bunu göstermektedir. Durumu özetle şöyle tarif etmek mümkündür: ABD ile İsrail arasında işbölümüne dayanan ve adım adım uygulanan planlı bir strateji değil, yukarıda bahsettiğimiz küresel ölçekteki ve ABD içindeki sert mücadelenin sonucunda ortaya çıkan manzaradır söz konusu olan.

İSRAİL’İN KAYIPLARI, İRAN’IN KAZANÇLARI

12 günlük savaşın sonunda ortaya çıkan şudur: İsrail’e atfedilen efsaneler, ağır kayıplarına rağmen aslanlar gibi savaşan İran tarafından sona erdirilmiştir. İsrail’in yenilmezlik efsanesi ve demir kubbe ve ABD askeri desteği ile bütün bölgedeki saldırılara karşı caydırıcılık iddiası bu savaşın sonunda tamamen çökmüştür. İran’ın demir kubbeyi aşan füzeleri başta Netanyahu hükümeti olmak üzere İsrail devletini perişan etmiştir. İran, ABD’nin bölgedeki en büyük üssüne de füzeler yollayarak, Washington’a boyun eğmeyeceğini göstermiştir.

1979’dan bu yana ağır ekonomik ambargolarla ve siyasi dışlanma ile mücadele eden İran, kendi gücüne güvenerek egemenliğini koruma kararlılığını başarıyla ortaya koymuş ve ABD ile İsrail’i geriletmiştir. “NATO’dan çıkarsak NATO bize saldırır ve yeniliriz” diyenlere ders olsun!

Üstelik ABD ve İsrail’in 1979’dan beri Batı Asya’da yalnızlaştırmaya çalıştığı İran, 12 günlük savaşın sonunda bölgedeki Arap ve Müslüman dünyanın büyük desteğini kazanmıştır. Yıllardır, mezhep ayrılıkları üzerinden körüklenen İran düşmanlığının yerine, sadece halklar değil devletler düzeyinde de İran’a destek artmıştır. Yine, Netanyahu rejim değişikliği hayali kurarken İran, İsrail saldırganlığına karşı kendi ülkesi içinde birliğini kuvvetlendirmiştir.

Bir çift söz de günümüzün savaşlarının artık biçim değiştirdiğini savunan ve NATO’ya ve ABD’nin teknolojik üstünlüğüne tapanlara: Siyasetin şiddet araçlarıyla devamı olan savaşı, dün olduğu gibi bugün de ölmeyi göze alanlar kazanır. Yıllardır kelle koltukta savaşan halkları ve onların milli devletlerini, salt teknolojik üstünlüğüyle dize getirebilecek bir güç yoktur.

aydınlık

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM