Ekonomik Direniş Mümkün Mü?

GİRİŞ: 03.05.2025 19:12      GÜNCELLEME: 03.05.2025 19:12
Rasthaber -  Dünya sistemini yöneten güçler savaşları artık sadece tanklarla, uçaklarla yürütmemektedir. Modern çağın en etkili silahlarından biri ekonomik tahakkümdür. Küresel kapitalist düzen; faiz, borçlandırma, tüketim bağımlılığı ve dijital para mekanizmalarıyla sadece Müslüman coğrafyaları değil, tüm insanlığı bir sömürü ağına mahkûm etmiş durumdadır. Peki, bu ekonomik sömürü düzenine karşı İslami bir duruş, hatta ekonomik bir direniş mümkün müdür?

Bugün Afrika'dan Asya'ya kadar birçok İslam ülkesi, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlara bağımlı hale gelmiş, ekonomik kararlarını bile bağımsız alamaz duruma gelmiştir. Geleneksel sömürgecilik, toprak işgaliyle halkı boyunduruk altına almayı hedeflerken, 20. yüzyılın ortalarından itibaren bu yöntem yerini daha sofistike, daha görünmez ve daha kalıcı bir tahakküm biçimine bırakmıştır. Bu durum tam anlamıyla “yeni sömürgecilik (neo-kolonyalizm)”tir. Topraklar Müslümanların olabilir, ancak politikalar başkalarının kontrolündedir. Servet ümmete ait görünse de sistemin dizginleri emperyalistlerin elindedir. Artık silahlar yerini anlaşmalara, kurşunlar faizli kredilere, tanklar ise borçlanma anlaşmalarına bırakmıştır.

Dünya Bankası, IMF, OECD gibi küresel finans kurumları, özellikle İslam ülkelerine “yardım” adı altında dayattıkları programlarla bu ülkeleri ekonomik bağımlılığa mahkûm etmektedir. Bu bağımlılık yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda ahlaki ve zihinsel bir işgal niteliği taşımaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teala (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Faiz yiyenler, kıyamet günü kabirlerinden, başka türlü değil, ancak şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkacaklardır. Bunun sebebi, ‘Alış-veriş de tıpkı faiz gibidir’ demeleridir. Hâlbuki Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır.” (Bakara, 275)

Bu ayet, yalnızca bireysel ekonomik ilişkileri değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal bağımsızlığı da temelinden ilgilendirmektedir. Zira faizle işleyen sistemler, toplumları zayıflatır, bağımlı hale getirir. Faiz ve enflasyon, birbiriyle bağlantılı iki büyük uçurumdur. Faiz, bir anlamda toplumsal fuhuştur. Bu düzenin mimarları, faiz mekanizmasını bir silah gibi kullanmaktadır. Faizli borçlanma sistemleri, özellikle gelişmekte olan İslam ülkelerinin yerel kaynaklarını, üretimini ve halkını doğrudan etkilemekte; alınan borçlar, üretim artışı sağlamadığı gibi, faiz ödemeleri yerli sermayeyi eritmektedir. İmam Cafer-i Sadık (as) bu gerçeği şu ifadeyle buyurmaktadır:

“Allah bir kavmi helak etmeyi irade ettiğinde, aralarında faiz aşikâr olur.”

Yeni sömürgecilikte yalnızca para değil; aynı zamanda ekonomik irade teslim alınmaktadır. Bu sistemin işleyişinde ülkeler para politikalarını bağımsız yürütemez, üretim stratejileri dış dikteyle şekillenmekte ve eğitimden medyaya kadar ekonomi merkezli bir teslimiyet yaygınlaşmaktadır. Bu durumu İmam Humeyni (ra) şöyle tanımlamaktadır: “Bir milletin bağımsızlığı sadece topraklarıyla değil, düşüncesiyle ve ekonomisiyle mümkündür.” Bugün İslam dünyasının en büyük sorunu yalnızca Batı’ya borçlu olmak değil, aynı zamanda onun ekonomik düşünce tarzını sorgulamadan içselleştirmiş olmaktan geçmektedir. 2023 verilerini baz aldığımızda:

·         50’den fazla İslam ülkesi toplamda 7 trilyon dolardan fazla dış borca sahiptir.

·         Bu ülkeler, yılda yaklaşık 400 milyar doları sadece faiz ödemelerine ayırmaktadır.

·         Bu rakam, İslam dünyasında yıllık yapılan toplam zekât tahminlerinin (300 milyar $) üzerindedir.

Bu tablo, ümmetin servetinin mazlumlara değil, emperyal merkezlere aktığını açıkça ortaya koymaktadır. İslami direnişin en temel cephelerinden biri, ekonomik bağımsızlıktır. Bu mücadele, sadece bir tercih değil; Kur’an’ın, Ehl-i Beyt’in ve İslam çizgisinin bize miras bıraktığı ahlaki ve yapısal temellerle mümkün gözükmektedir. Faize dayalı finans sistemlerinden uzak durmak, üretim odaklı kalkınma politikaları geliştirmek, Batı merkezli para birimlerine bağımlılığı azaltmak bu mücadelenin ana yapıtaşlarıdır. Ayrıca, sadaka, zekât ve humus gibi İslami ekonomik araçların aktif bir şekilde devreye alınması da elzemdir.

Faizsiz finans kurumlarının desteklenmesi, yerli üretimin teşvik edilmesi ve tüketim yerine ihtiyaç merkezli iktisadi bakış açısının yeniden inşası, ekonomik direnişin temel adımlarını oluşturmaktadır. İslam ülkeleri arasında ekonomik işbirliklerinin ve ortak pazarların oluşturulması, sadece ticari değil; aynı zamanda stratejik bir sorumluluktur. İmam Humeyni'nin "Mustazafların yanında olmak" ilkesi, bu noktada tekrar hatırlanmak gerekmektedir. O, İslami bir düzenin ancak ekonomik adaletle mümkün olacağını savunmuş ve devrimin bu temelde ayakta kalabileceğini vurgulamıştır. İslam ekonomisi yalnızca teknik değil; aynı zamanda ahlaki bir sistemdir. Kul hakkı, adalet, paylaşım, merhamet gibi kavramlar bu sistemin ruhunu oluşturmaktadır. Bugün ümmetin karşılaştığı ekonomik saldırılara karşı en büyük silahımız bu ahlaki ve paylaşımcı düzendir. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Kanaat, tükenmeyen maldır.” (Nehcü’l-Belağa, Hikmetli Sözler 57)

Bu söz, kapitalist sistemin dayattığı sınırsız tüketim hırsına karşı durmanın da bir tür cihat olduğunu göstermektedir. Küresel sistemin İslam coğrafyasına yönelik yeni sömürgeci yöntemlerine karşı koymanın yollarından biri, ekonomik bağımsızlık mücadelesidir. Bu mücadele, ümmetin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda zihinsel ve ahlaki özgürlüğünü de teminat altına alacaktır. “Ekonomik cihat, sadece bir tercih değil; ümmetin geleceği için kaçınılmaz zorunluluktur.”

Hamd, Allah’a mahsustur.

Ali Ekber Karagöz

 

KAYNAKÇA

  • Kuran-ı Kerim, Bakara Suresi, 275
  • Nehcü’l-Belağa, Hikmetli Sözler 57
  • Allâme Meclisi, Biharü’l-Envar
  • IMF ve Dünya Bankası 2023 dış borç istatistikleri
  • İmam Humeyni, Velayet-i Fakih Ders Notları
  • İslami Ekonomi ve Finans Üzerine Raporlar (IDB, 2022-2023)

 

 

YORUMLAR

EBU HUSEYIN 22 saat önce
"Ekonomik Direnişten" daha çok kapitalist sistemi çökertmek mümkün mü? demek lazım. Kurulan sistem, kapalı bir döngü içinde tek yönlü testere gibi hep kendine yontmaktadır. ABD doları ekonominin lokomotifi olmuş, değeri olmayan kağıt (abd dolarıyla) FED kontrolüne bağlı olarak yönetilen vahşi kapitalist sistemin var. Doları çökertmek ABD'nin hükmünü çökertmek olacaktır. Fakat tüm dünya ülkelerinin ABD dollar rezervlerinin olması bunuda önüne gecen bir engeldir. Bizler, TCMB bile kendi dolar rezerveleriyle övünmekte yada azaldığı zamanda ekonomi kötüye gidiyor denmekte. Ortada dünyayı yöneten çökertilmesi gereken bir sosyal ekonomik sistem var. Bu sistem öylesine olmuş ki bizlerin bile (senin benim ve cevremizin) kılcal damarlarına kadar işlemiş. Karsımızda ki sorun 4 başlı bir yıllan - Dünya, -toplum, -- Aile, - ena (ben). Dünya, tüm ticari alış verişlerimiz (ihracat ithalat) bu sisteme bağlı, Toplum (ülke), ülke olarak tüm ekonomik alışı verişimiz bu sistemle yürümekte, Aile, birbirimizle olan iliskilerimiz yine bu sistem içinde yürümekte, (ena)kisisel olarakta banka hesabım, alış verişim yine bu sistem içinde yürümekte. Bu sistem kimi kazandırmakta? şu anda dünya daki en çok borçlu olan ülke olan ABD'yi kazandırmakta. ulkenin bu kadar borç batağında olmasina rağmen nasıl dünyaya hükmetmekte? Netice olarak; Kapitalizim sistemi çökmedikçe yeni bir sistem inşaası mümkün degil. bunu çökertmek için yukardaki 4 başlı yıllanı öldürmek gerekiyor ki o da sen, ben, bizler, toplumlar sıfırdan baslamak için! Bu Arad teknolojiyi (her yönüyle) unuttuk onada sahip olabilmek gerekiyor.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM