İşgalci İsrail ile uzlaşması ve Filistinli silahlı grupları
ülkesinden çıkarması karşılığında Golan Tepeleri'ni iade edecekleri taahhüdünde
bulunmalarına rağmen Beşşar Esat bu alçak teklife yanaşmadı. Peki diğer Arap
ülkeleri ne yaptı. Önce "Yüzyılın Anlaşması" ve sonrasında
"İbrahim Anlaşmaları" ile alçakça, melunca zillet elbisesi giyip
Filistin davasına ve mazlum Filistin halkına tarihin en büyük ihanetinde
bulundular. Sözüm ona ülkemizdeki bir takım aklı evveller bu alçaklığı görmüyor
ama yatıp kalkıp Beşşar Esad'a küfrediyor ve olmadık tezviratlarda
bulunuyorlar. Yok efendim, halkını varil bombaları ile katlediyormuş, yok
efendim halkına kimyasal kullanıyormuş. Birleşmiş Milletler'den komisyon gelip
incelemelerde bulunuyor, rapor tutuyor, böyle bir şeyin olmadığını açıklıyor.
Ki ispat edilseydi kesinlikle Suriye'ye müdahale edilecekti. Buna rağmen
"çamuru at tutmazsa izi kalır" kabilinden hâlâ kimyasal
kullanıldığına dair cahil halk kitlesi içerisinde bunu dillendirenler var.
Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi aleni olarak ABD ve Siyonistlere piyonluk
yapan rejimler dururken Arap Baharı bahanesiyle Suriye'yi kan gölüne
çevirenleri, Suriye'yi yıkıp harabeye çevirenleri, bir milyona yakın insanın
ölümüne sebebiyet verenleri, milyonlarca insanın doğup büyüdüğü toprakları terk
etmesine neden olanları görmüyorlar. Hiç kuşkusuz bu işe sebebiyet verenleri
tarih lânetle anacaktır. Eğer siz rejim değiştirmek istiyorsanız bu işe Suud
haramilerinden başlamalısınız. Siz sadece Kudüs'ün mü esaret altında olduğuna
inanıyorsunuz? Mekke ve Medine de işgal altında. Kurtarma işi için kategorize
yapmak gerekirse bu işe Mekke ve Medine'den başlanmalı, 22 Arap ülkesi
içerisinde ise en sona Suriye konulmalı. Çünkü Suriye Siyonistler ve ABD ile
uzlaşmayan tek Arap ülkesi. Bu denklemi iyi yapmak gerekmektedir. İran İslâm
Cumhuriyeti haricindeki Müslüman ülkelerdeki yönetim şekillerinin istisnasız
hepsi İslâm'ın evrensel hukuk sistemi ile mütenasip değil.. Şu hâlde olayı
şöyle tahlil edelim. Her Müslüman birey, imanının gereği olarak bütün Müslüman
ülkelerin yönetim şeklinin Allah Teâlâ'nın rızasına uygun bir yapı içerisinde
olmasını ister. Ve Müslümanların kendi bulundukları bölge ve sorumluluk
alanlarında, bu işin meşru sınırlar çerçevesinde uğraş ve çabası içerisinde
olma sorumlulukları vardır. Bunun stratejisi nasıl olmalıdır? Devrimsel bir
mücadele verilirken silahlı kalkışma caiz midir? İrşad ve tebliğ çalışmaları
ile halkların bilinç seviyelerini yükseltmek ve topyekûn devrim ayaklanması
yerine marjinal bir grubun lokal bir alanda (Hama kentinde) silahlı kalkışmada
bulunması fıkhen caiz olmamasına rağmen bu yanlışı yapıp 30 bin dolayında
insanın ölümüne sebebiyet verdiler. Bu kanlı girişimde bulunanların akıl
hocaları Merhum Erbakan ve Merhum Humeynî ile görüşüyorlar. Her ikisinden de
cevaz alamıyorlar. Ancak yine de bu kalkışmayı yapıyorlar. Siz Müslüman ahlinin
çocukları olan asker ve emniyet personeline acımasızca kurşun sıkarsanız rejimi
elinde bulunduran Hafız Esad da size tankı ile, topu ile saldırır. Ne yazık ki
aynı tekfirci mantığa sahip olan terör grupları 30 sene aradan sonra aynı
hatayı tekrar ettiler. (İbret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi?) Üstelik
bugünkü terör örgütleri bu işi Suriye topraklarında Siyonistlere alan açmak
için yapıyor. İnsanları koyun gibi boğazlayarak ve çeşitli vahşet örnekleri
sergileyerek Suriye'yi kan gölüne çevirdiler. Diğer taraftan ise işgalci İsrail
askerî birliklerini Golan Tepeleri'ne yığmış saldırmak için teyakkuz hâlinde
bekliyordu. Ayrıca Golan Tepeleri'ne mobil hastaneler kurup tekfirci grupların
yaralı militanlarını tedavi ediyorlardı. Tekfirci gruplara silahı veren ABD'den
başkası değildi. Üstelik bunu İncirlik üzerinden yapıyordu. Anlayacağınız
Siyonist çete Suriye'ye girmesine ramak kala İran ve Hizbullah Suriye'ye girip
işgalci İsrail'e karşı bir tampon bölge oluşturdu. Bu olay Türkiye medyasında
çok farklı lanse edildi. Sayın okuyucumuz, Gazze zaferinden söz ederek Suriye
ve İran denkleminde de bahsetme ihtiyacı hissettik. Şu gerçeği bilmiş olalım
ki, hamasi kınamalarla değil fiilî katkılarla Gazze zaferi kazanılmıştır.
Hepimizin bildiği üzere mazlum Gazze halkı ilk zamanlar işgalci çeteye
direnirken elinde taş ve sapandan başka bir şey yoktu. İran İslâm Cumhuriyeti
mesûllerinin silah/füze yardımı ve Suriye'nin lojistik desteği olmasaydı hiç
kuşkusuz bugün Siyonist işgal çok daha ileri boyutlarda olacaktı. Bakınız en
son saldırılarında Gazze'ye yönelik kara harekatı başlatacaklarını söylediler.
Peki ne oldu da vazgeçtiler? Tel-Aviv, Yafa, Aşkelon ve diğer şehirlere
binlerce füze yağmaya başlayınca panikleyip sığınaklara kapandılar ve kara
harekatında muvaffak olamayacaklarını anlayıp ateşkes ilan etmek zorunda
kaldılar. Bu zaferi İran ve Suriye'ye nispet etmemizin sebebi de budur.
Zaferdeki denklem Suriye ve İran'a ait olmakla birlikte Gazze'nin
civanmert/yiğit evlâtlarının cansiperane mücadelesini asla yabana atmamak
gerekir. Bakınız Siyonist çetenin elinde dünyanın en modern silahları var.
Neden muvaffak olamıyorlar? Çünkü onlar korkak ve ödlek. Ölümden korkuyorlar.
Mavi Marmara baskınında gördük silahsız insanlar karşısında altlarına
yapmışlardı.
Sonuç olarak biz bu zafer için İran ve Suriye'ye teşekkür
etmemiz gerekir ancak Gazze'nin yiğit evlâtlarını alınlarından öpmeliyiz. Asıl
minnet duymamız gereken onlar. Zira onlar bu ümmetin "namus-u ekberi"
için canlarını feda ediyorlar.