11 Nisan günü 23 ülke İran'a karşı meydana çıktı ve sahayı
kaybetti. İran Cumhuriyeti'nin sahadaki komutanı Tuğgeneral Hacızade'nin
yorumuyla, bu karşılaşmada İran kapasitesinin sadece %20'sini kullanmıştır.
Bu bağlamda söylenecek birkaç şey var:
1. Muhtemelen şu meşhur ifadeyi duymuşsunuzdur: İsrail
tehdit altındayken "önleyici saldırı" veya "önleyici
savaş"a başvurur ve düşmanı harekete geçmeden önce askeri sahadaki oyundan
çıkararak ve saldırıya uğramadan saldırıyı püskürtür. Önleyici saldırı,
Amerikalıların 2003 yılında Irak'a yapılan saldırıyı meşrulaştırmak için resmen
ortaya attığı bir terimdir. Elbette bundan önce İsrail rejimi 1967 Haziran
Savaşı'nı bu temel üzerine kurdu ve Arap ordularına önleyici bir saldırı düzenleyerek
Haziran Savaşı'nın galibi olarak kabul edildi. İran, bu konunun farkında
olarak, özel girişimleriyle önleyici saldırıyı işgalci rejimin erişiminin
dışında tuttu ve İsrail'in bu oyuna dahil olmasını engelledi. Bu, İran'ın
gelişmiş silahlarla onu destekleyen Batı cephesine karşı ilk askeri zaferiydi.
2. İran İslam Cumhuriyeti, bu savaşta Batı ülkelerinin yoğun
baskısı, tehditleri ve saldırıdan vazgeçmesi için verilen vaatlere karşı
direndi ve onları reddetti. Gerçekte bu savaşta, İran karar verdiğinde hiçbir
engel onu kararını uygulamaktan alıkoyamayacağını kanıtladı. Halbuki son 100
yılda, çok güçlü bir ülke olsa bile bu tür koşullarda kararından vazgeçmiş ve
ulusal menfaatlerinş böyle bir baskı altında kurban etmişti. Mısır, 1973
Savaşı'nda Sina Yarımadası'nı ve Taba bölgesini geri almayı başardıktan sonra,
Amerika ve Sovyetler Birliği'nin baskısıyla geri adım attı ve kazandığı zaferi
İsrail rejimine teslim etti. Bu nedenle, Batı ülkelerinin yoğun siyasi
baskısına karşı bu direniş, İran için başka bir büyük zaferdi. Artık düşmanlar
şunu gayet iyi biliyor: İran'ın iradesini kırmak mümkün değil.
3. Bu savaşta İran, işgalci rejimin nükleer tesislerinin 20
kilometre uzağında yer alan ve aslında kalbi olarak kabul edilen en önemli hava
üssü Nevatim'e saldırmak ve aynı zamanda Şeyh Dağı'nın batısında yer alan
rejimin istihbarat üssü Şelah'a bir tokat atmak istiyordu ve başka hiçbir
askeri hedefi yoktu. Öncelikle, İran'ın askeri hedefi, füzeleri bu iki üsse
yaklaşana kadar Batı'nın güçlü ve çok katmanlı istihbarat sistemlerinin ve
hatta efsanevi istihbarat sistemlerinin ve Batı askeri stratejistlerinin hesaplarının
gözünden gizli kaldı. İkincisi, İran, düşmanların beş güçlü savunma sistemini
delerek bu iki üssü büyük bir şiddetle vurarak onları fiilen devre dışı
bıraktı. Bu, Batı ve yandaşları için büyük bir itibar kaybıydı. Aynı zamanda
İran'ın olağanüstü operasyonel gücünü kanıtladı. Bu nedenle, Batılılar ağır
başlıklı İran füzelerinin (yaklaşık 500 kg savaş başlığı hacimli) İsrail'in
askeri ve istihbarat üslerine nüfuz ettiğini inkar etmeye çalıştılar. Ancak
elbette başaramadılar ve zamanla itiraf ettiler. Aslında bu savaşta,
düşmanların savunma sistemlerinin İran'ın füzelerine zarar verebilse de, atılan
silahları kontrol edemediği kanıtlandı. Bu, İran İslam Cumhuriyeti için büyük
bir askeri zaferdi.
4. Bu savaşta Batı ve savunma ve saldırı sistemleri, İran'ın
askeri oyununa yakalandı. İran, yaklaşık 200 savaş uçağı ve en az beş Batı ve
rejim savunma sistemini İHA'larıyla oyalamayı ve füzelerinin hedefe doğru
yolunu açmayı başardı. Batı ve siyonist rejim, İran'ın balistik ve seyir
füzeleri hedef noktalarına çok yaklaşana kadar İran'ın blöf oyununu
anlamadılar. Bu blöf oyununda yaklaşık dört milyar dolar harcadılar ki bu
rakamın sadece 1.5 milyar dolarını itiraf ettiler. Oysa İran'ın bu
operasyondaki askeri masrafı 200 milyon dolardan daha azdı. Yani İran, çok
düşük bir maliyetle işgalci rejime ve aptal Batılı destekçilerine çok ağır bir
maliyet yükledi. Bu da İran için büyük bir zafer ve Cumhuriyet-i İslamî İran'ın
askeri liderliğinin keskin zekasının bir işaretiydi.
5. İran bu savaşta büyük bir ahlaki zafer de kazandı.
Batılılar, İran'ın saldırısını İsrail rejimini izolasyondan çıkarmak için bir
araç olarak kullanmaya çalışıyorlardı. Ahlaki unsur, düşmana karşı savaşı
meşrulaştırmak anlamına gelir ve bu, savaşlarda hayati ve kader belirleyici bir
unsurdur. Bu unsur konusundaki yenilgi saldıran ordunun kesin yenilgisidir.
Öyle ki, işgalci rejim Gazze'ye saldırdığında, tüm askeri analistler rejimin
Gazze halkı ve direniş örgütleri karşısında kesin bir yenilgisinden bahsettiler.
Amerikalılar ve Avrupalılar, İran'ın ya bir rejim
konsolosluğuna ya da birkaç sivil veya ekonomik tesise saldıracağını ve bununla
da savaşın meşruiyeti açısından terazi kefesinin işgalci rejim lehine ağır
basacağını ve sonraki askeri eylemlerine ahlaki meşruiyet kazandıracağını
düşünüyorlardı. İran, bu tür yerlere saldırmaktan kaçınarak ve rejimin en
önemli askeri üssüne odaklanarak - ki bu üs, Şam'daki İran konsolosluğuna
yapılan saldırıda da önemli rol oynamıştı - rejimi ve Batı'yı etkisiz kıldı ve
dünyayı İran'a hayran bıraktı. Bu nedenle, İran'ın yanıtı çok sert ve Almanya
ve İngiltere dışişleri bakanlarının deyimiyle "orantısız" olmasına
rağmen, işgalci rejimin ahlaki izolasyondan kurtulmasına hiçbir katkı
sağlamadı. Bu da İran için bir başka stratejik zaferdi.
6. İran, bu savaşta gerçek bir savaş alanında (tatbikat
değil) kendi imkanlarını sahada test etme, karşı tarafların savunma
kapasitesini gerçekçi bir şekilde değerlendirme ve askeri yeteneklerini
geliştirmenin ve düşmanlarının yeteneklerini aşmanın yollarını bulma fırsatı
yakaladı. İran, bu savaşta ülkenin farklı bölgelerine atış noktaları dağıtarak
ve silahlarının örneklerini sahaya sürerek mekansal ve silahlı yeteneklerini
değerlendirdi ve düşmanın zayıf noktalarını ve boşluklarını belirledi.
Genel olarak, bu savaşta, İslam İnkılabı Rehberi'nin tam
olarak ifade ettiği gibi, İran Silahlı Kuvvetleri "İran milletinin
iradesinin uluslararası alanda ortaya çıkışını kanıtladı."