Savaş özlenen bir durum değildir ama dünya kuruldu kurulalı
insanlık hiçbir dönemde savaştan vareste olmamıştır.
Bölgesel veya küresel çapta egemenlik kurmuş devletler,
imparatorluklar geçiş dönemlerinde çıkan savaşlar sonrasında yıkılmış ve yerine
yenileri geçmiştir.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde de yine bir geçiş
dönemine girmiş bulunuyoruz. Dünya muhtemel köklü değişikliklerin olacağı bir
sürece girmiş bulunuyor. Dünya üzerinde sulta kurmuş sistemin değişeceği,
Amerikan imparatorluğunun yıkılacağı bu geçiş döneminin de sancısız, savaşsız
sonuçlanacağı beklenmemelidir.
ABD ve müttefikleri tarafından 2.Dünya Savaşı sonrasında
kurulan askeri, ekonomik, kültürel, teknolojik ve idari mekanizmalar veya
uluslararası sulta sistemi bir süredir çatırdamaya başlamış bulunuyor.
Bu geçiş döneminin sancılı veya en sancılı geçeceği
bölgelerden biri de hiç kuşkusuz Batı Asya bölgesidir. Batı Asya bölgesi dünya
kuruldu kurulalı dünyanın belirleyici merkezi olagelmiş ve bundan sonra da
dünyanın geleceğini belirlemede tayin edici, belirleyici konumunu koruyacaktır.
Bunda Direniş Ekseninin önemli bir rolü olacaktır.
Çöküşe geçmiş tek kutuplu sulta sistemine karşı dünyanın
çeşitli bölgelerinde yeni güç odakları ortaya çıkarken Direniş Ekseni’’nin Batı
Asya bölgesinde üstlendiği misyon bölge halklarının geleceği bakımından oldukça
önemlidir.
Bu bölgenin insanları olarak fert fert her birimizin
üstleneceği görevler vardır. Safların netleştiği bu zamanda yapacağımız tercih
hem kendi geleceğimiz hem de bölgemizin kaderi, geleceği bakımından belirleyici
öneme sahiptir. Tercih sadece kendini şu veya bu safta görmekle sınırlı olmayıp
ait olduğunu düşündüğü saftaki görevlerini idrak ve ifa etmeği de gerektirir.
Biz vazifemizin idrakinde olarak hareket etmeliyiz, zafer de yenilgi de
Allah’ın takdirindedir. Vazifesini hakkıyla yerine getiren mümin için ister
kazansın ister kaybetsin yenilgi yoktur. Zaferden çok vazifemizi yerine getirmeye
sevinmeliyiz. Yenilgiden çok vazifemizi yerine getirmediğimize üzülmeliyiz.
Bizler dünyadaki ve ahiretteki yerimizin bu dünyada
kazanılacağına inanan müminler olarak inanıyoruz ki, dünya üzerindeki gelişmeler
SÜNNETULLAH doğrultusunda ilerlemektedir ve bundan kaçış yoktur.
“Allah’ın öteden beri süregelen sünneti(yöntemi) budur.
Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın” Fetih-23
Sünnet Kur’an-ı Kerim’de siret, yol, yöntem, gidişat
anlamlarında olup tekrar ve sürekliliğe işaret eder. Sünnetullah (Allah’ın
sünneti) denildiğinde kevni (doğal, yaratılış) ve teşrii(toplumsal) tüm
alanlarda her zaman geçerli ve yürürlükte olan ilahi kanunlar, yöntemler
anlaşılır.
Sünnetullah mutlaka tahakkuk edecektir. Bu mücadele hiç
kuşkusuz taraflardan birinin yenilgisiyle sonuçlanacaktır. Hak cephesinde
yerini alanlar hakkın batıla, mazlumun zalime galip geleceğine kesin olarak
inanıyorlar. Ama bu süreçte hak cephesinin zaferi birtakım şartlara bağlıdır.
Ayrı bir ifadeyle Allah’ın “İMDAT veya YARDIM” Sünnetinin hakk cephesi lehine
tahakkuk etmesi, gerçekleşmesi birtakım şartlara bağlıdır. Burada dikkat
edilmesi gereken nokta şu ki, Sünnetullah hem hak cephesi hem de batıl cephesi
için geçerlidir. Koşulları yerine getiren haklı da olsa haksız da olsa
sünnetullah onun lehine tahakkuk eder. Ama haklı olanı kemale, olgunluğa,
dünyada ve ahirette kurtuluşa götürürken batıl ve haksız olanı daha bir
saptırır. Allah(cc) hak ve batıl yol seçimi tercihini insanlara bırakmıştır.
Allah’ın sünnetinde/yönteminde bir değişiklik olmayacağına
göre, biz kendimizi değiştirmek zorundayız. İmdat sünnetinin tahakkuk etmesinin
şartlarından biri DEĞİŞİM’dir. “Şüphesiz
ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu
değiştirmez” Ra’d/11
İmdat sünnetinin tahakkuk şartlarından biri İSTİKAMET veya
DİRENİŞ’tir. “Kuşkusuz, Rabbimiz Allah’tır, deyip, sonra sebat gösterenlere
melekler inerler (ve şöyle derler): Korkmayın ve üzülmeyin ve size vaadedilen
cennet müjdesiyle sevinin. Biz dünya hayatında da ahirette de sizin
dostlarınızız…” Fussilet/30 ve 31.
İmdat sünnetinin şartlarından biri de Allah’a, Allah‘ın
dinine, Allah‘ın kullarına ve özellikle de meydanda canlarından geçmeye hazır
olanlara, evleri barkları yıkılanlara, yurtlarından sürülenlere yardım
etmektir. “Ey İman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, Allah da size
yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar -düşmana karşı sarsılmanızı
önler-.” Muhammed/ 7
Zikrettiğimiz ayetler sadece birkaç örnek olup Kur’an-ı
Kerim baştan sona ilahi sünnetleri hatırlatan ayetlerle doludur. Mümin kişi bu
çetin mücadelede kararlı, azimli, sabırlı olmanın yanı sıra diliyle, kalemiyle,
malıyla cihad görevini yerine getirmekle mükelleftir.
Direniş Cephesi dostları bilmelidirler ki, gün geçtikçe
şiddetlenen bu mücadele önümüzdeki aylar ve yıllarda daha geniş çapta ve daha
zor şartlarda devam edecektir. Uluslararası sulta sisteminin temsilcisi
siyonist çeteler rejiminin algı operasyonları, psikolojik üstünlük kurma
manevralarına kanmamalı, kendi bölgemizde halkı bu konuda aydınlatmalı, bu
daldaki zaafları/eksiklikleri gücümüz oranında gidermek için çaba
sarfetmeliyiz.
Her hâlükârda zafer inananlarındır, bundan bir zerre
şüphemiz yoktur. Düşmanların korktuğu “hilal” bugün tüm müminleri, gerçek Müslümanları
kucaklayarak “dolunaya” dönüşürken Allah’tan dileğimiz bize vazifemizi idrak ve
ifa etmeyi inayet buyursun.
Ziya Türkyılmaz