İt Ürür Kervan Yürür

GİRİŞ: 08.10.2022 17:59      GÜNCELLEME: 08.10.2022 17:59
Rasthaber -  Başlığımızın daha açık izahı, köpek kervana afkurup durur fakat kervan hiç umursamadan vakarla yoluna devam eder.
Peki böyle bir başlık neden kullandık, böyle bir girizgâh neden yaptık? İlerleyen satırlarda ana konu olarak izah etmeye çalışacağız.
Konuya kısmen öncesinden girelim: Büyük şeytan ABD'nin ve Siyonist çetenin piyonu olan Şah'a ve onun despot rejimine karşı uzun yıllar verilen mücadeleden sonra Rabbimiz'in lütfu ile 11 Şubat 1979 yılında İslâm Devrimi zafere ulaşmıştı. Şah ve avanesi ise ülkeyi terk edip uşaklığını yaptığı Amerika'ya kaçmıştı. İran'da vuku bulan bu devrimle birlikte başta ABD ve Siyonist çete olmak üzere emperyal güçlerin sömürü vantuzları/kolları İran coğrafyasından kesilmiş oldu.

 Kuyruk acısıyla kıvranan emperyalist güçler derhâl harekete geçerek bu devrimi yıkmanın yollarını aramaya koyuldular. Tek dertleri sömürü hortumlarını tekrar bu ülkenin zenginliklerine uzatmaktı. Fakat devrim lideri İmâm Humeynî ve yeni yönetim erki büyük bir basiretle emperyalistlerin her türlü komplo, saldırı ve entrikalarına karşı tedbirli davranıp gard aldılar. 

Mecburdular teyakkuz hâlinde olmaya zira "düşman kavî dost bi ferma" idi. Evet, düşmanın her türlü konvansiyonel silahlarıyla birlikte atom başlıklı füzeleri de vardı. Düşman her an saldırabilirdi. Nitekim Tebes Çölüne çıkarma yaptı ama muvaffak olamadı. Düşman, başaramadı diye geri çekilmedi, bu sefer Saddam maşasını kullandı. "Dost bi ferma" derken, komşu ülkelerin kayıtsızlığını, dostluk kapılarını açmayışlarını, ümmet bilinciyle dayanışmaya girmeyişlerini, hatta Saddam gibi savaşanı kast etmiş olduk. Şunu da teslim etmiş olalım ki, son 20 yıldır Türkiye'nin İran ile dostluk ve dayanışma ilişkisi iyi düzeyde. Batılıların bütün dayatmalarına rağmen nükleer enerji konusunda Türkiye İran'ı desteklemektedir.

 ABD ve avanesinin ambargoları ise devrimin ilk gününden beri devam etmektedir. Bundan dolayı İslâm nizamının yönetim erki ve cefakâr İran halkı bir hayli sıkıntılara maruz kalmaktadır. Dış düşmana karşı mücadelesi yetmiyormuş gibi içerideki hain piyonlar devrimin ilk yıllarında birçok sabotajlar yaptılar ve bir parti binasını havaya uçurup  aralarında  yargı erki başkanı, bakanlar ve  milletvekillerinin bulunduğu 72 kişiyi şehid ettiler. Düşman hala da hem içten ve hem dıştan olmak üzere yedi koldan saldırılarını mütemadiyen/kesintisiz bir şekilde devam ettirmektedir...

Az önce ifade ettiğimiz gibi, içeriden yıkamadıkları rejimi dışarıdan yıkmak için Saddam zalimini İran'ın üzere saldırttılar. 8 yıl süren bu tahmilî savaşta 1 milyon dolayında insan öldü ve düşman bir karış mesafe kat edemedi. Bildiğiniz üzere İran'ın gelişiminin önünü almak için uyguladıkları ambargolarla emellerine ulaşamayınca bilim adamlarına sürekli suikastlar yaptılar. Bu süreç içerisinde birçok bilim insanını öldürdüler. Kesintisiz bir şekilde sürdürdükleri suikastlarla en son Kudüs Gücü Komutanı General Hacı Kasım Süleymanî'yi (en alçakça bir yöntemle) katlettiler/şehid ettiler. 

Şimdi Türkiye'de bazı gazeteci müsvetteleri var ki, kin, nefret ve hamasi duygular içerisinde en pespaye bir şekilde ve en alçakça tezviratlarla İslâm Cumhuriyeti'ne iftiralar atmaktadırlar. Şu son olaylardan dolayı yazdıkları makaleler öylesine tiksinti verici çirkinlikte ki, okuduğunuzda mideniz bulanacak ve şaşkınlık içerisinde kalacaksınız. Öteden beri FETÖ ve bu terör örgütünü destekleyen kalemşörler her fırsatta İslâm Cumhuriyeti'ne dil uzatmaktan geri durmuyorlardı. Şimdilerde onların bıraktığı yerden karalamalara devam eden ar ve namus yoksunu, alçaklıkta dibe vurmuş gazetecilere tanık olmaktayız.
Neymiş efendim, "İran'ın eli kanlı molla rejimi emperyalist ülkeler tarafında desteklenip ayakta duruyor"muş. İran İslâm Cumhuriyeti mesullerinin ve İran halkının devrimin ilk gününden beri emperyalist saldırılara, emperyalistlerin entrikalarına nasıl maruz kaldıklarını bütün dünya görüyor ama izan ve insaf yoksunu aşağılık gazeteciler bunun tam tersini söyleyebiliyor. 
Neymiş efendim, İran emperyalist ülkelerle işbirliği içerisindeymiş ve İran'ın  Şiî yayılmacılığına emperyalist ülkeler yardım ve yataklık ediyormuş! Onun için mi IŞİD ve benzeri terör örgütlerini ABD kurup destekliyor? Bu nasıl bir yaman çelişki? 
Büyük şeytan ABD İslâm Cumhuriyeti'ni yıkmak için elinden geleni yapmıyor mu?
 İçerideki piyonlarına her yıl bütçeden 20 milyar dolar fon aktarmıyor mu? 
Bu yetmezmiş gibi bölgede terör örgütlerini finans edip 50 bin TIR dolusu silahı vermedi mi? Böylesi şeytanî bir küstahlıkla müttefik olduğu Türkiye'yi Suriye ve Irak sınırlarında zora sokmadı mı?
Bu eşgüdümlü plânın bir parçası olarak İran'ın Suriye ve Irak'taki varlığını sonlandırmak için kendi kurup finans ettiği teröristleri alana sürmedi mi? 
Fakat bütün bu gerçekliğe karşılık söz konusu gazeteciler bunun tam tersi tezviratlarda bulunmaktadır. Yahu bu alçaklık ve melunluk değil de nedir?

Başlığımıza istinaden ana konuya gelelim: Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan'ın 24.09.22 tarihinde yazmış olduğu "İran'da Nizam Değişir mi?" isimli makalesinden birkaç paragraf aktarımda bulunmak istiyoruz. Makale başlığındaki soruya en aptal insanın gülüp geçeceği şu akıl dışı tezviratla cevap veriyor: 

"Bu yüzden nizamın değişip değişmeyeceğine dair cevabım 'emperyalistler istemeden asla' oldu." 
Emperyalistler sabah akşam, her Allah'ın günü İslâm nizamını yıkmak için bin çeşit saldırı ve komplolarla çabalayacak ve bütün dünya bu saldırıların "sömürü yitimi gerekçeleriyle" veya "kuyruk acısıyla" olduğunu  Emperyalistler sabah akşam, her Allah'ın günü İslâm nizamını yıkmak için bin çeşit saldırı ve komplolarla çabalayacak ve bütün dünya bu saldırıların "sömürü yitimi gerekçeleriyle" veya "kuyruk acısıyla" olduğunu bilecek ama sen kalkıp bu satırları yazacaksın. Yuh artık, yazıklar olsun.. Bakınız bu izan yoksunu vatandaş müstekreh yazısına nasıl devam ediyor:

"İran’ı bütün İslam âleminde 'açık bir yara' olarak tutan emperyalist dostları artık nizamdan sıkılır, İran’ın Pers ve daha önemlisi Şii yayılmacılığına dayalı eli kanlı mollalarına artık ihtiyaç duymamaya başlarsa evet, İran’da nizam değişir. Aksi takdirde İran’daki o akıl, izan ve İslam dışı nizam asla değişmez."
 İran, emperyalistlerin Irak, Suriye, Afganistan ve Yemen'de ki varlığını sonlandırmak için canla başla çalışacak, oralara her türlü askerî mühimmat ve hatta muharrib güç yollayacak sen kalkacaksın, "...eli kanlı mollalarına artık ihtiyaç duymamaya başlarsa evet, İran’da nizam değişir." diyeceksin. Ya Allah aşkına İslâm Cumhuriyeti kurulduğu ilk günden bu yana ABD, Batılı müttefikleri ve içerideki İslâm ve insanlık düşmanı piyonlar bu nizamı yıkmak için canla başla çalışmıyorlar mı? Bu nasıl bir alçakça tezvirat böyle? İslâm adına kurulmuş bu müesses nizama sırf mezhebî saikle yaklaşarak bu nizamın, İslâm nizamı olmadığını iddia etmekte neyin nesi? Senin Muaviye ve Yezid'ten ne farkın var?
 Onlar Ehl-i Beyt'e savaş açmışlardı. Sen de onların ardılı olarak klavyenle bu savaşı sürdürüyorsun.
Çok yazık. "Pers yayılmacılığı ve Şiî yayılmacılığı" öyle mi?
Bosna ve Filistin'e yaptığı yardımlar, verdiği silahlar Pers ve mezhep yayılmacılığı amacıyla mı yapıldı? 
Yuh artık. Bakınız İran İslâm Cumhuriyeti'nin Filistinli, Bosnalı, Yemenli, Lübnanlı, Iraklı, Afganistanlı, Suriyeli ve daha birçok coğrafyada yaşayan Müslümanlara yapmış olduğu silah ve mühimmat yardımlarıyla ümmet açısından çok büyük faydası oldu. Bunu hangi izan ve insaf sahibi insan inkâr edebilir?
 Bunu nasıl görmezden geliyorsun? Ümmet olarak biz İslâm Cumhuriyeti'ne şükran ve minnet duymalıyız. İslâm ümmetinin zulme uğrayan bölgelerinde "Direniş Cephesi" oluşturan İslâm Cumhuriyeti ile gurur duymalıyız. Dualarımız onlarla olmalı değil mi? Aksine söz konusu bu yazar müsvettesi ha bire İslâm nizamına saldırıp ha bire çamur atıyor...

Bakınız Netanyahu diyor ki: "Biz Gazze'de Hamas ve İslâmî Cihad'a karşı savaşırken aslında İran'a karşı savaşıyoruz. Çünkü onlara silahı İran veriyor." Gazeteci, Netanyahu'a soruyor: "Bana üç düşman ülke ismi sayar mısın? Natanyahu diyor ki: "İran, İran, İran." Demek oluyor ki Siyonist çetenin bir tek düşmanı var, o da İran İslâm Cumhuriyeti. Yine aynı şekilde ABD'nin eski başkanı Donald Trump, Kasım Süleymanî'yi şehid ettiklerinde, "Kasım Süleymanî Irak ve Suriye'de bizim binlerce askerimizi öldürdü" demedi mi? Netanyahu ise, "Gelmiş geçmiş en büyük düşmanımızdan kurtulduk" demedi mi?  Ama İsmail Kılıçarslan bunun tam tersini söylüyor:
"Bugün Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, hatta Filistin davasında bile emperyalist dünyanın en kullanışlı aparatı İran’dır. Mollalar, 'ne pahasına olursa olsun' diyerek çıktıkları 'Şii yayılmacılığı' yolunda ümmeti perişan eden bir akıl hastalığı üretmişlerdir. Milyonlarca masumun kanları ellerindedir."

Bakınız bu densiz, 8 yıldan beri mazlum Yemen halkını ABD ve Siyonist çetenin buyruğu üzerine bombalayan Suudi Arabistan'ı ve yedeğindeki 9 Arap ülkesini görmüyor ama İran'ın mazlum Yemen halkına, Suriye ve Filistin halkına yaptığı yardımları "kullanışlı aparat" olarak yorumluyor. Ya böyle hezeyan, böyle saçmalık olur mu? Bu adamı acilen tımarhaneye yatırmak lazım. Bakınız, "Milyonlarca masumun kanı ellerinde" sözünden kasıt IŞİD teröristleri ile ABD ve Siyonist çetenin askerleridir. Ancak onlar yine de milyonla ifade edilmemeliydi. Abartmış. 
Bu gibilerinin tek karın ağrısı IŞİD'in Irak ve Suriye'den temizlenmesidir. Bu gibiler zannediyorlardı ki, ismine Irak Şam İslâm Devleti dedikleri (IŞİD) terör ve katliam organizasyonu Irak ve Suriye'de iktidara gelip hilafet devleti kuracaktı. Buna İran ve Hizbullah engel oldu. Onların karın ağrısı, onların hadsiz bir şekilde iftiralar atıp çıldırmaları  bu yüzden. Bu yüzden İran İslâm Cumhuriyeti'ne fütursuzca düşmanlık beslemektedirler ve bu yüzden akıl ve mantık dışı absürt iftiralar atıyorlar. Sormak lazım 8 yaşındaki çocuğun boynunu keserken tekbir getirenler mi İslâm devleti kuracak? Esir aldıkları insanları demir kafeslerin içerisine tıkıştırıp suda boğanlar mı, yoksa insanları benzinle yakanlar mı İslâm devleti kuracak? Genç kızlara cihad nikahı adı altında tecavüz edenler mi, yoksa kadınları köle pazarında satanlar mı İslâm devleti kuracak? Kısacası din adına insanlık dışı vahşet örnekleri sergileyen mutasyona uğramış  bu canavar sürüsü mü İslâm devleti kuracak? 
Evet, kurarlardı, ama testere ile insanları kesen Suud rejiminden bin beter bir devlet kurarlardı. Ahiretini berbat eden, insanlık onurunu ayaklar altına alan akıl hastası bay İsmail Kılıçarslan sen bu inkâr edilemez hakikatleri görmüyor musun? Evet, İsmail Kılıçarslan bu yalın gerçeği görmediği gibi İslâm Cumhuriyeti'nin, İslâm ümmetine bahşettiği izzet ve şerefi de görmüyor ve bu müesses nizamın bütün fedakârlıklarını da görmeyip, yönetim erki için, “Şii yayılmacılığı' yolunda ümmeti perişan eden bir akıl hastalığı üretmişlerdir." diyebiliyor. 

ABD ve Siyonist çetenin paralı ve gönüllü piyonları  İslâm Cumhuriyeti'ne ne kadar kin ve nefret beslese de ve bu nefretlerini medya vasıtasıyla kussa da, İslâm ümmetinin "Direniş Cephesi"ne olan gönül bağına engel olamayacalardır. Çatlasanız da, patlasanız da kininle gebereseniz de emellerinize ulaşamayacaksınız...

Bakınız, İslam Cumhuriyeti ile gönül bağı olanlar için bu küstah kişi ne diyor: "Türkiye’deki gönüllü yahut resmi İran ajanları ile eli kanlı rejimin dangalak destekçileri.."
"Dangalak" sözünü bizzat kendisine iade ediyoruz. Ya sen nasıl yazar olmuşsun? Bu ahmaklıkla, bu dangalaklıkla nasıl yazar olunur? Demek olunuyormuş. Ümmet bünyesinde ayrıştırıcı/ötekileştirici ve düşman kamplara bölücü yazılar yazmasına rağmen Yeni Şafak Yayın Kurulu bu ve Yusuf Kaplan gibilerine nasıl müsaade ediyor? Anlamış değiliz. Demek oluyor ki onlar da aynı düşünceye sahip. Hadi bir zamanlar Hürriyet ve Milliyet gibi İslâm düşmanı seküler gazeteler üç gün geçmiyordu ki İslâm Cumhuriyeti aleyhine bir iftira yazısı ve manşeti yayınlamasınlar. Hadi onlar İslâm düşmanı, peki size ne oluyor? Siz bu halkın mütedeyyin kesimini temsil etmiyor musunuz? Kustuğunuz iğrençlik ve ektiğiniz nefret tohumları neyin nesi? Nasıl da böyle alçalabiliyorsunuz? Bilindiği üzere Türk Ceza Kanunu'nda şöyle bir madde var: "Din, bölge, mezhep, etnik köken ve sınıf ayrımı gözeterek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek..." Bu densizler, bu iftiracılar, bu kışkırtıcılar, bu halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenler böyle bir suçun karşılığı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olduğunu bilmiyorlar mı?
Efendim bazıları da "basın özgürlüğü var" diyecek. Evet basın özgürlüğü var ama bu özgürlük hiç kimseye iftira atarak kin ve düşmanlığı körükleme hakkı vermiyor. Özellikle bu söz konusu ettiğimiz yazarlar mezhep üzerinden kin ve nefretlerini kusmaktadırlar. Tutturmuşlar bir "Şiî yayılmacılığı" ve "Şiî hilâli" diye bir şey dolu dizgin gidiyorlar...

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi daha devrimin ilk gününden itibaren başta ABD olmak üzere bütün Batılı emperyalist ülkeler İslâm nizamını yıkmak için var gücüyle çabalıyor. Sen nasıl olur da bunun tam tersini iddia edersin? Sen bu yazıları büyük olasılıkla fonlandığın taraftan sipariş üzere yazıyorsun. Bunun başka izahı olamaz...
Şu hadsizin bir de makalesinin sonundaki öneri ve temennilerine bakalım:
"Bu fasit daireyi kırmanın, kırabilmenin yegâne yolu 'yaşam tarzı dayatmalarına' değil, 'politik olana' itiraz etmek olabilir yani. Olabilir olmasına da gördüğüm ve anladığım kadarıyla İran’ın seküleri de bizim sekülerden farksız. 'Peşinde olduğum yaşam tarzı hayata geçsin de Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ne olursa olsun' diyor, başka da bir şey demiyor."

Sahi Suriye'de, Irak'ta ve Yemen'de neler oluyor, kimler oralarda masum ve savunmasız insanların kanını döküyor? İslâm Devleti olmanın sorumluluğu adına o bölgelerdeki kötülükleri ve kaos ortamını bertaraf etmek ve oralarda kan dökenleri tesirsiz hâle getirmek için hareket eden İran'ın oradaki varlığından neden rahatsız oluyorsun? ABD ve terör örgütlerine karşı savaştığı için mi rahatsız oluyorsun? Müteşekkir olacağına rahatsızlık duyuyorsun. Gerçeklere kör olmak böyle bir şey. Çok yazık...
Hadsiz ve insaf yoksunu yazar hezeyanlarına şöyle devam ediyor:
"Haddizatında ben, sadece İran’ın değil, dünyanın tüm sekülerlerinin en büyük sorunlarından birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Büyük ve hakiki olanla ilgilenmeyi reddedip, küçük ve önemsiz olanın peşine düşüyorlar sürekli. Senin ülken dünyanın dört bir yanında kan akıtmaya devam ederken başında örtü olsa ne olur olmasa ne olur? Senin ülken emperyalistlerin en kullanışlı aparatı haline gelmişken sokakta bira içsen ne olur içmesen ne olur?"
"Hah. At buradan manşeti T24, gönlünce hem de. 'Yeni Şafak yazarı sokakta bira içilme özgürlüğünü önemsiz buldu' diye yaz kocaman puntolarla." (Burada demek istediği şu ki, "ben sokakata bira içilmesine zinhar karşı değilim." Ne kadar da rengini belli ediyor? Zaten bir İslâm düşmanı olarak neden sokakta bira içilmesine karşı olsun ki?)
"Senin ülken dünyanın dört bir yanında kan akıtmaya devam ederken başında örtü olsa ne olur olmasa ne olur?" Dünyanın dört bir yanında değil ama İslâm coğrafyasının dört bir yanında ABD askerlerinin ve ABD piyonu teröristlerin kanını akıtmaya devam ediyor, bu doğru. Ama senin maksat ve hedef güttüğün tezvirat başka. Sen, "Müslümanların kanını döküyor" diyorsun. Afganistan, Irak ve Suriye'yi kan gölüne çeviren ABD askerleri mi Müslüman, yoksa IŞİD teröristleri mi Müslüman? Bakınız son söz olarak ne diyor?
"Son söz: Değişimi ne yönde istediklerinden bağımsız olarak değişim isteyen İran halkının sonuna kadar yanındayım. Dünyanın en tehlikeli ve eli kanlı rejimlerinden birinin, belki de birincisinin göreceği her türlü zararı memnuniyetle karşılarım çünkü."
 Evet, sayın okuyucumuz, böylesine kin ve nefret dolu İslâm düşmanlarının muhatabı olmaktayız ve böylelerine reddiye yazmak zorunda kalıyoruz. Zira, bizim insanlarımızın "algı ve basiret eksiği olanları" bu gibilerinin tesirinde kalabiliyor ne yazık ki.. Reddiyemizi buna istinaden yazma ihtiyacı hissettik...
Başlığımızda ne demiştik: "İt ürür kervan yürür."  

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM