Rasthaber - Filistin davasında hamaset deryası Erdoğan İsrail’in silahına demir, sanayisine elektrik, araçlarına yakıt, halkına gıda ve tekstil, ordusuna bilumum teçhizat temin etmeyi sürdürerek Amerikan ortaklığına bağlılığını gösterdi. Şimdi karşılık bekliyor.
Türkiye, F-35 yerine F-16 paketi gibi bir züğürt
tesellisiyle ardı sıra Washington’ın yolunu tutan MİT Başkanı İbrahim Kalın ve
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın temaslarıyla Amerikan stratejik çıkarlarına
uyumlu sayfaya dönüyor. Kalın 4 Mart’tan itibaren CIA Başkanı William Burns ve
diğer yetkililerle görüşmeler yaptı. Fidan da 7-8 Mart’ta Türkiye-ABD Stratejik
Mekanizma Toplantısı çerçevesinde temaslarda bulunacak.
Öncesinde brifing veren Amerikalı yetkililer son altı ayda
iki ülke arasındaki toplantıların yapıcı geçtiğini ve ilişkilerde iyileşme
olduğunu not etti. Amerikan tarafı Türkiye’yi yakın planda tutmanın nedenlerini
gizlemiyor:
- Rusya ile hesaplaşma sürerken Türkiye'nin rolü önemli.
Özellikle Avrupa'ya enerji tedarikinde, Rusya’ya alternatif gaz sevkiyatında.
- Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu’da iş birliğinin
geliştirilmesine ihtiyaç var.
- Çin ile Rusya'nın etkisine karşı koymak için pek çok
fırsat bulunuyor.
- F-16 anlaşması NATO’nun güçlenmesine katkı sağlıyor.
- Türkiye, ABD için pek çok alanda değerli bir ortak.
NATO’nun genişleme stratejisindeki uygun adıma paralel
olarak gelişen zeminde; “Çok geniş alandaki ilişkiler yeniden canlanıyor.”
Amerikalıların dediği bu.
Bu iyileşme ABD’nin İsrail’in Gazze’deki soykırım savaşına
koşulsuz desteğini sürdürürken yaşanıyor. Filistin davasında hamaset deryası
Erdoğan İsrail’in silahına demir, sanayisine elektrik, araçlarına yakıt,
halkına gıda ve tekstil, ordusuna bilumum teçhizat temin etmeyi sürdürerek
Amerikan ortaklığına bağlılığını gösterdi. Şimdi karşılık bekliyor.
***
Belli ki Gazze’deki durum ABD’nin bölgedeki konumunu
erozyona uğratırken Türkiye’nin Amerikan ajandasına eklemlenmesi önemseniyor.
Eli kulağında bir çekilme dışlansa da ABD, Suriye ve Irak’taki askeri varlığını
gözden geçirmek zorunda kalırken Amerikan çıkarlarına gardiyanlık yapacak
Türkiye’den daha münasip bir ortak bulamaz.
ABD açısından İran’ın dengelenmesi önemli bir öncelik.
Sadece Suriye ve Irak’ta değil Güney Kafkasya’da İran’ı çevreleyecek ve
Rusya’nın nüfuzunu geriletecek bir Türk rolü klasik Amerikan yaklaşımındaki
yerini güncelliyor. Tahran da bunun farkında olarak bölgesel müttefiki
Ermenistan’ı Erdoğan’ın düşlerini süsleyen Avrasya koridoru konusunda “Sakın
ha” diye uyarıyor.
ABD yol alabilmek için Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG)
verdikleri destekten kaynaklanan uyumsuzluğu gidermeye çalışıyor. Kolay değil.
Amerikalılar iki istikamette teşvikte bulunabilirler:
- Türkiye’nin içeride Kürt sorunu karşısındaki tercihini
savaştan müzakereye çekerek Suriye’deki Kürtlere karşı düşmanlık siyasetinin
değişmesini sağlamak. Fakat buna izin vermeyen inatçı bariyerin farkındalar.
- İkincisi SDG’yi Suriye ordusuna entegre edecek yani
Fırat’ın doğusundaki özerk yapıyı koruyacak bir formülü gündemlerine alırken
bunu Türkiye’nin de hazmetmesinin sağlanması. Ankara’da iktidarı şekillendiren
mevcut siyasi parametreler bu yolu da açmıyor.
***
Erdoğan’ın tercihi Kürtler Şam’la uzlaşmadan önce Esad’la el
sıkışmak. Şam da SDG’nin özerk statüsünü koruyarak orduya eklenmesini Amerikan
hesabına ‘Truva Atı’ olarak görüyor. Rusya’nın kurduğu, İran’ın da sonradan
eklendiği dörtlü masa, Erdoğan, Suriye’den çekilme şartına yanaşmadığı için
tıkandı. Fakat aşamalı çekilme takvimiyle Şam yolunu açma seçeneği üzerinde
durulduğu, bu minvalde Erdoğan’ın Kahire’ye yaptığı ‘tarihi takla’ ziyaretinde
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi’den arabuluculuk istediği öne
sürülüyor. İddiaya göre TSK’nin kontrolündeki bölgelerin aşamalı olarak teslim
edilmesi ve Türkiye sahasının muhaliflere kullandırılmaması konusunda Sisi
temin edildi. İddiayı Mısırlı kaynaklardan aktaran Aydınlık yazarı Mehmet Yuva.
Benzer bir rol Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve BAE Başkanı Muhammed
bin Zayid’den bekleniyor.
Beri tarafta Türkiye tarafında Fırat’ın doğusunda
IŞİD’lilerin tutulduğu hapishane ve kamplardaki kontrolün Türk ordusuna
bırakılması yönündeki önerisiyle Kürt-Amerikan ortaklığını bitirme fikri
yeniden ısıtılıyor. Erdoğan’ın Amerikalılara IŞİD’e karşı Halk Koruma
Birlikleri (YPG) ile değil Türkiye ve ÖSO ile gidilmesi önerisini anımsatıyor.
Erdoğan bu teklifle eski ABD Başkanı Donald Trump’tan “Tamam Suriye senindir”
sözünü koparmış ve Barış Pınarı Harekatı’nı başlatmıştı. Fakat bu hamlenin
önünü kesen yine ABD ve Rusya olmuştu. Bu süreçte SDG de Rusya ile girdiği
müzakere ile sınır bölgeye Suriye ordusunun dönmesinin önünü açmıştı. Şimdi
2019’dakinden farklı bir denklem var. Fırat’ın doğusunu Türkiye’ye bırakma
önermesinin muhatabı sadece Amerikalılar değil.
***
Hükümete yakın kaynaklar yakın zamanda Türkiye heyetinin
Şam’da yürüttüğü temaslardan hareketle Erdoğan ile Esad'ın Moskova’da bir araya
gelebileceği iddiasını döndürüyor. Fakat Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov,
Antalya Diplomasi Forumu’nda bölgedeki gelişmeler ışığında adım atmanın
imkansızlığına işaret etti. Bu iddialar şimdiye dek çok tüketildiği için bir
niyet veya temenni babından ele alınabilir.
Muhtemel ki Ankara, ABD’nin Kürt çözümünü masasında bulmadan
kendi yolunda buz kırmak istiyor ve Moskova’daki görüşmelerde karşılık
bulamamış önerileri tekrarlıyor. Şam’ın çekilme önkoşulunu garantör ülkelerin
de dahil olduğu yazılı bir taahhütle yumuşattığı söylense de Erdoğan’ın buna
karşı tutumunun değişip değişmediği belirsiz. Net olan şey; Erdoğan 30-40 km
derinliğinde güvenli bölge oluşturma planını sadece Suriye değil Irak’ı da
içerecek şekilde tüm güney sınırlarında hayata geçirme ısrarını sürdürüyor.
Sisi’nin çekilmeyi garanti etmeyen bir kucaklaşmayı Esad’a
kabul ettirmesi abartılı bir beklenti. Sisi’nin en fazla huzursuz olduğu şey
Türk askerinin Arap coğrafyasında ayağına yer açmasıydı. Onlar için Libya ve
Suriye’den çekilmiş bir Türkiye ‘makbul’ olandır.
***
Irak tarafına dönersek; Şii milislerin Amerikan üslerine
artan saldırıları Irak’ı ABD ve İran arasında hesaplaşma arenasına çevirirken
Başbakan Muhammed Şiya el Sudani, el mahkum Amerikalılara “İşiniz bitti, artık
çekilebilirsiniz” dedi. Gerçi Iraklı kaynaklar Sudani’nin içerdeki baskıları
savuşturmak için yalandan pazarlığa girdiğini düşünüyor. Hatta Sudani’nin
Amerikalılarla özel görüşmede ABD güçlerinin kalmasını istediği öne sürülüyor.
Bir ihtimal senaryosu olarak Irak’taki askeri misyonu
yeniden tanımlayacak bir çerçeve anlaşması üzerinde ilerleme sağlanırsa ABD,
bölgesel ortaklarının boşluğu dolduracak katkılarına bakmak durumunda. Bu
noktada Türkiye’den alası yok. 2003’teki işgal sonrası Türkiye’nin Kürtlere el
veren, Sünni Araplara hamilik eden ve İran’a mesafeli Şii Arap unsurlara
yakınlık gösteren rolü de bu tür bir beklenti üzerinden gelişmişti. Bu rol de
zaten ters gitti. Irak’taki siyasi aktörlerin çatışan tercihleri nedeniyle tası
tarağı toplamaları düşük bir ihtimal olsa da ABD ola ki 2011’deki gibi muharip
güçlerini çekerse Suriye’de asker tutması imkânsız hale gelir. Bütün ihtimal
senaryolarında Türkiye’ye birtakım roller biçmemeleri ihtimal dışı.
ABD’nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford, El Mecelle’deki
yazısında ABD’nin Irak ve Suriye'deki askeri varlığının geleceğinin belirsizlik
olduğunu söylüyor. Ford, Erbil Havalimanı’ndaki lojistik merkezin, Suriye'deki
Amerikan askeri varlığının sürdürülmesi açısından hayati olduğunu hatırlatarak
“Irak, ABD askerlerini, Erbil'den çıkarmaya karar verirse, bu aynı zamanda
ABD’nin Suriye'den çekilmesi anlamına gelecek” diyor. ABD Dışişleri Bakan
Yardımcısı Vekili Victoria Nuland, 28 Ocak'ta Ankara'daki temasları sırasında
ABD'nin Suriye'den ayrılma gibi bir planının olmadığını ama Pentagon'un olası
tahliye planlarını oluşturmaya başladığını söylemişti. Ford çekilmeye dair
lojistik hazırlıklarla bunun için gereken siyasi kararı ayırmak gerektiğini de
vurguluyor. Amerikalı yetkililerin Suriye’deki ortaklarına burada sonsuza kadar
kalmayacağını söylediklerini de aktarıyor. Savunma Bakan Yardımcısı Dana
Stroul’ın aralıkta görevi bırakmasını da “ABD ordusunun Suriye'deki rolünün
başlıca savunucularından birinin ortadan kalkması anlamına geliyor” diye
yorumluyor. “ABD nihayetinde Suriye'den ayrıldığında, SDG büyük stratejik
ikilemlerle karşı karşıya gelecek. Buna karşın Türkiye'nin YPG’ye karşı
süregelen politikasının değişmesi pek mümkün görünmüyor” deyip ekliyor:
“ABD, Suriye'den ayrıldıktan sonra bir yanda YPG-SDG, diğer
yanda Rusya ve Suriye hükümeti arasında kapsamlı bir anlaşmaya varılması
gerekecek. Ancak böyle bir anlaşma, beraberinde çetrefilli üç zorluğu
getirecek. Birincisi, Haseke ve Deyr el Zor’da güvenliğin geleceği. Zira Suriye
ordusu, Suriye'nin doğusunu kontrol edebilecek personele sahip değil. Suriye
ordusunun IŞİD’i kontrol altına almak için YPG ve SDG’ye ihtiyacı var. Ancak bu
durumda Şam’ın YPG ve SDG ile anlaşması gerekecek. İkincisi petrol gelirlerinin
geleceği. Üçüncüsü yerel yönetim meselesi; Haseke ve Deyr el Zor üzerinde
merkezi otoritenin kabul edilmesi… Biden'ın, Irak ve Suriye'de giderek daha
riskli hale gelen bir askeri misyonu sürdürmek için İran'la daha büyük bir
savaşa girmek isteyeceğine ihtimal verilmiyor… Biden, mecbur olmadığı halde
Suriye’den ve Irak'tan çekildiği için Kongre'de sert şekilde eleştirilecek…
Başkanlık seçimlerinden sonra ister Biden kalsın ister Trump yeniden seçilsin,
göreve gelecek olan başkan geri çekilme için daha fazla siyasi alana sahip
olacak.”
Yani çekilme bugün olmasa da seçimden sonra kaçınılmaz hale
gelebilir.
***
Her halükarda Suriye ve Irak ısınıyor. Gazze’de ateşkes
sağlanırsa gündemin buraya kayacağı anlaşılıyor. Suriye dosyasını yönetmiş
Sedat Önal’ın Washington Büyükelçiliği’ne, Ahmet Yıldız’ın da BM Daimi
Temsilciliği’ne atanması gündemin odağına işaret ediyor.
Beri tarafta Irak’ta üsler ve askeri operasyonlar
Türkiye’nin Bağdat’taki siyasi aktörleri nezdindeki konumuna zarar veriyor.
Bağdat’ta yabancı güçlerin çekilmesi yönünde yükselen hassasiyetin hedefinde
ABD’den sonra Türkiye yer alıyor. Buna mukabil burada farklı bir
değerlendirmenin devreye girdiğini görüyoruz: Türkiye’nin operasyon baskısı
merkezi güçlere Kürdistan bölgesinde kontrol kanalları açma fırsatı yaratıyor.
Ankara-Bağdat diyaloğunun yönü iş birliğine doğru evriliyor.
***
Geçen ay önce MİT Başkanı Kalın, ardından Savunma Bakanı
Yaşar Güler ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak’ın Bağdat ve Erbil’de
yürüttüğü temaslar, sonra Haşd el Şaabi Heyeti Başkanı Falih el Feyyad ve Irak
Ulusal Güvenlik Konseyi Müsteşarı Kasım el Araci’nin Ankara’da ağırlanması
sıcak bir bahar ve yaza işaret ediyor.
Erdoğan 4 Mart’taki konuşmasında "Irak sınırlarımızı
güven altına alacak çemberi tamamlamak üzereyiz. Bu yazın meseleyi kalıcı
olarak çözüme kavuşturmuş olacağız” diyerek kapsamlı bir harekâtın sinyalini
verdi. Irak tarafındaki operasyonlarda ABD ile sorun yaşanmasa da Washington’la
yakaladıkları yeni ivmeyi Suriye tarafında bir rızaya dönüştürme beklentisi
artıyor.
GAZETEDUVAR