Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a salatu ve salam O’nun Resulü ve
temiz Ehli beytine olsun.
“Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.” (A’raf-23) "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.” (Isra-14)
Ruhun vücutta entegrasyonuyla kendi varlığını gösteren ve
vücuda kimlik ve kişilik veren, insanı hayırda yarıştıracak ve güzel Ahlakla
Ahlaklandıran aktör, “Ena/sois/me/Ben”
derken kimi kastediyorum?
Daha önceki yazılarımızda kimlikten bahsederken; Ten
Rengimizin, ırkımızın, cinsiyetimizin, milliyetimizin ve statümüzün “ben &
kişiliğim” olmadığını, sadece bizlerin yakınlaşması ve tanışması için olduğu,
Allah (cc), katında bir karşılığı olmadığını açıklamıştık. Allah (cc), ölçü
aldığı, benim sahip olduğum “Güzel ahlak”, “hayırda yarışan”, “takvaya
bürünmüş” kişiliğim/ kimliğimdir. İnsanı
insan yapan etiket kimliği değil kişiliğidir. Kişilikten tam olarak kasıt
nedir? ve kimdir?
•Her canlı türünün varlığı, tek bir kapsayanda iç içe girmiş
iki ayrı kapsanandan oluşmuştur. (2 in 1); Vücut / (Benden) ve Ruh / (can) =
canlı türü.
Vücut/Kimlik; Bir türün biyolojik morfolojisi, görme,
işitme, koku alma, tat alma, dokunma ve türeme organlarını barındıran ve
canlıların orijini, etniğinin, sosyal statüsünü, coğrafik & kültürel
tanımlarını üzerinde taşıyan “fiziksel” mükemmel yapılar diyoruz.
Ruh/Kişilik; Mükemmel madde yapı (bedene & vücut), duygu
organlarına ve tüm hücrelere özeliklerin tanımlayarak hayat veren görünmez
belirgin güç. Belirgin ve görünmez bu gücü “Ruhu” oluşturan fragmanlar; “Nefis”
(Duygu; Sevgi & korku & arzu), “Düşünme” (hür irade; İdrak & Akıl
& algı) ve bilmediğimiz & kavrayamadığımız ilahi güç “Can & aşk
& umut”. Can halk dilinde “hayat/yaşam” da diyoruz.
(Bir büyük parantez açarak bunla birlikte diyorum ki; “Sana
ruh hakkında soru sorarlar. De ki: “Ruh rabbimin emrindendir ve size pek az
bilgi verilmiştir.” (Isra-85). Ruh ’un kuranda farklı tanımlamalar vardır. Aynı
zamanda Cebrail (as) mevki ismi/ vahyi makam isimde olabilir. “Muhakkak uyarsın
diye Kullarından seçtiği kimseler üzerine, emrinden ruh ile melekleri indirir”
(Nahl-2) Ruhul emin; “Onu senin kalbine Rûhulemîn indirmiştir” (Sura –197) ve
Ruhul Kudüs; “Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik ve O'nu Ruhul-Kudüs
(Cebrail) ile destekledik” (Bakara-87,253, Maide-102), “De ki: İnsanları
sağlamlaştırmak ve Müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere onu,
Ruhul-Kudüs (Cebrail), Rabbinden hak (ve hikmet) gereğine indirdi” (Nahl, 102))
Ruh, her canlı türünün sahip olduğu morfolojik &
fizyolojik yapılarına göre uyarlanmış şekilde hayat veren bir güçtür. İnsan ile
hayvanlar arasında ki ruh yapısı farklıdır. Bunula birlikte hayvanlar kendi
aralarında morfolojik yapı olarak farklılık arz eder. Havada yaşayan, suda
yaşayan, toprak altında & üstünde yaşayan olarak, fakat insan,
morfolojisinin (fiziksel yapısı) müsaade etmediği bu farklı yaşam şekillerini
“düşünme & duygu” yoluyla aşabilmiştir. İnsanı diğer canlı “türlerde”
ayıran temel özeliği insanın kendin her zamana & ortama göre
güncelleyebilme kapasitesine sahip olmasıdır ki insan ruhu oluşturan düşünme
(idrak & akil) fragmanın bu açıdan çok önemi büyüktür.
Nefis; Vücuttun (biyolojik duyu organları; göz, kulak, ağız,
deri, burun, kalp.) Ruhla birlikteliğinden meydan gelen, ruhumuza virtüel*
şekli/kişilik veren duyu & duygudur. Vücudumuzun morfolojik gelişimine göre
nefsimizde gelişmeye başlar, bebekken vücudumuzun talepleri doğrultusunda
nefsimizin talepleri sınırlıdır, çocukluğumuzda talepler biraz daha artmakta
fakat naifçedir, gençliğimizde talepleri sınır tanımaz ve sorumsuzcadır,
olgunluğumuzda taleplerimiz daha odaklanmış ve bilinçlidir, Yaşlılıkta
taleplerimiz ve eylem alanımızı ne kadar istesek değer kaybeder ve çocukluk
& bebeklik halindeki gibi sınırlıdır. Dolaysıyla nefis, Ruhun bedenle
uyumlu halde birleşmesi & gelişmesini sağlayan ve hayatımıza değer katan
gerçek görünmez ana aktördür. Onun içindir ki Hz. Mevlâna “ya olduğun gibi
görün ya da göründüğün gibi ol” der. Çünkü bende ve ruh her zaman belirli bir
uyumda çalışmayabilir ve kişilik bozukluklarına sebep olur. “Dediler ki:
"Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik” (A’raf-23). *(Fiziksel &
rejide (sert) dokunulur olmayıp görsel olarak var olan. Örnek: elektronik para,
hologram imaj)
Nefsin ne cinsiyeti ne ırkı ne millet nede ekonomik statüsü
vardır. “O, sizi tek bir nefisten yaratandır.” (En-am-98 & Nisa-1). Nefsin
tutuğu taraf yoktur, var olan her ortamda kendi varlık sebebi doğrultusunda
hareket eder. Güzel gördüğünde ister, kötü & çirkin gördüğünde ret eder,
fakat güzel görünen & çirkin görünenin iyimi & kötümü olduğunu ayırt
etmez. “Eğer Biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik.”
(Secde-13)
Nefis hep kötülüğü emrede! Sözü tam olarak doğru
anlaşılmamıştır. Nefsi emretmez, nefis, vücudun gereksinmesinden doğan
talepleri, arzuları, belirler, hatırlatır ve ister. “Rahat yaşamak, eşleşmek,
mal mülk sahibi olmak, korunmak, hür olmak, susamak, acıkmak,..vb.” gibi
duygulardır, bunlar nefsin vücutta belirginleştirdiği hallerdir ki vücut talep
eder & hisseder ve biz, doğal olarak insan varlığımızı sürdürür ve yaşama
bağlanırız. Dikkat etmemiz ve ayırt
etmemiz gereken nüans, “kötü” tanımı veya “denge ayarı” nasıl ve hangi araçla
yaptığımızdır. Bilgisayar benzetmesiyle örneklersek, Programları tanımlanmış ve
entegre edilmiş, çalışmağı orkestra eden ana kart vardır (Ruh) ve ana karta
(ruh) entegre edilmiş, gelişime hazır kullanım aplikasyonlar; nefis, (duyu
&duygu), düşünce (idrak -akıl)” ve de insanın zere kadar yaptığı &
niyet edipte yapamadığı tüm aksiyonları (amelleri) kayıt altına alan hafız
kartı mevcuttur. “(Artık) Her bir nefis,
yanında bir sürücü ve bir şahit ile gelmiştir.” (Kaf-21), “Oku şimdi kitabını!
Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” (Isra-14)
Rahat yaşamak, mal mülk sahibi olmak, eşleşmek, tanınmış
olmak, güçlü olmak ...vs. insanların doğal yapısı ve gerekliliktir. Fakat
insan, nefsini (duyu & duygu), düşünme (idrak & akıl etme & niyet
etme) uygulamalarını kullanmak için temel/referans aldığı “terminoloji &
kodlama” bağlı olarak tanımlayacaktır. İki farklı örnekle “iyi & kötü”
algılamasının açkılarsam:
1-) Sizin elinizde yeşil yazan bir kalem var, siz yeşil
yerine o kalemle kırmızı yazmanız gibi. Nasıl mı? Mevlâna'nın dediği “ya
olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol”.
2-) Her yapının başlangıcı Bir'dir (1) yani var olmadır.
Örnek verirsek; bizler sayı saymaya başladığımızda 1,2,3 ...sonsuz pozitif ve
reeldir. Sıfır diyerek başlamayız çünkü sıfır biziz ve “bir” diyerek başlarız.
Fakat bizler birin altında inme şansımız yoktur, çünkü sıfır biziz, yani sayı
saymaya başlayanız. Çocukken oyun oynarken bir seçme yaparken derdik “Oo!
Allah’tan başlayacağım kim çıkacağını bilmiyorum bir iki, üçler yaşasın
dörtler...vs” sıfır her şeyi var eden yokluktur, sonsuzluktur, sonsuzluksa ne
evveli ne ahiri olmayan tektir, yani rakamsal olmayan Bir’dir. Biz, sıfır (0)
ile sadece bilinmeyeni algılamamız için görselleştirmişiz mesela; 1-1=0,
aslında mutlak sıfır (0) =1. Mesela,
1'den 9 kadar saydığımızda 9'dan sonraki bilinmeyen 1ci “0” dır. Yani “10” dur
ve her defasında bunu katlayarak gidersek 2.ci “0” 20, 3.cü ”0” 30 vs. Eğer
1'den 10 kadar var olan rakamların sayısını hepsini 1+1+1+1+1+1+1+1+1+1
toplarsak = 10 dur. Yani sıfır (0) =
rakamsal olmayan 1 olduğunu görürüz.
Diğer bir konu ise; -1,-2,-3.... Dediğimizde ki “negatif”
değer gerçek bir değer değildir yine yokluğu/eksikliği algılamamız negatif (-)
görsel değer kullanmamızı sağlamaktadır. Buda bizlerin Aynı değeri
niyetlerimize göre kavramamız/ algılamamız sağlamaktadır. Her şeyin asli tektir
fakat bizler görsel & duygusal algılarımızı “konumumuza & niyetimize”
göre farklı kılmaktayız. Mesela ben size 100TL verirsem siz + 100 algılarken
bense – 100 algılarım. Fakat konuştuğumuz değer “100” aynıdır, ama
algılamalarımız konumlarımızda ötürü farklıdır.
Buradan şu neticeyi çıkarıyoruz, Aslında kötü yoktur fakat
onu kötü yapmak bizim kendimize referans olarak alacağımız kodlamamızın
oluşturduğu niyetlerimize ve algılamalarımıza bağlıdır. (İlahi kodlama &
terminolojinin gerekliği, insanın hür & eşit yaşamasını sağlamaktadır).
Dolaysıyla Nefis, “beni” oluşturduğum andan itibaren; ya “benim aleyhime”
çalışacak” ya da “Benim Lehime” çalışacaktır. O, “nefsi”, yaşam serüvenimde
(dünya oyununda) yukarda belirtiğimiz gibi hangi terminoloji & kodlama ve
de niyetle kullanacağıma bağlıdır.
• Ben mi
ona hizmet edeceğim! Yoksa
• Bana
rağmen kendine mi hizmet edecek! Yoksa
• O’mu bana
hizmet edecek!
“Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir
yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük
fazlın kendisidir.” (Fatir-32)
Bir örnek vererek açıklarsak; siz çok güçlü ve hızlı koşan
bir vahşi at binmişsiniz,
1-) Atınızı hâkim olduğunuzu sanıyorsunuz ve kötü niyetli
işlerinizin peşinde koşturuyorsunuz; “Kötü olarak işledikleri kendisine
çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah Katında kabul görecek)?”
(Fatir-8)
2-) Eğer, kendinizi atınızı bırakırsanız o at sizi kendi
istediği yere götürü; siz, onun doğasına hizmet edersiniz. “Kendileri Allah'ı unutmuş,
böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın.”
(Hasr-19)
3-) Atınıza gerçekten hâkim olursunuz, Atınızla hayır ve
güzellik peşinde koşarsınız o at sizi yüceltir ve yüksek makam çıkarır; size
hizmet eder. “Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis” (Fecr-27)
Neticede, bu üç durumda nefis aynı işi görmektedir.
Farklılığı oluşturan uygulamadaki bizlerin kavraması, algılaması ve
niyetleridir.
Bazı insanlar nefsi Allah’la birleştirirler ki doğru
değildir. “Allah isteseydi ben hırsız olmazdım!” Gibi. Nefis, Allah’ın elinde
tuttuğu fakat benim hizmetime /emrime verdiği bir (uygulama) güçtür. “Sana gelen iyi şey Allah’tan, kötü şey
nefsindendir” (Nisâ -79). Yukarda açıkladığımız gibi nefsin doğası gereği kural
tanımaz, niyetin & Düşünce (İdrak & akıl) ona yolunu gösterecek. “İşte
Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki akıl erdiresiniz.” (Bakara-242), “Size
ayetlerimizi açıkladık; belki düşünürsünüz.” (Al’i İmran- 118), “Peki, sana
Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi
midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.” (Rad-19)
Yunus Emre’nin, “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir
/ Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır” der.
Hacı Bayram-ı Velî’nin, “Bayram özünü bildi / Bileni anda
buldu / Bulan ol kendi oldu / Sen seni bil sen seni” der.
Hz. Ali'nin: "Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama
en büyük âlem sende gizlidir.”
Bütün sözlerin barındırdığı ana tema özetle şudur; “Kendini
bilen (her şeyin yaratanı) Allah'ını bilir”. İnsan, kendindeki ilahi kodlamayı,
“Evet, Rabbim Allah’tır” keşfetmesiyle varlığının özünü kavrar. “Ben varsam,
beni var edende vardır/ Eğer, ben birsem, biri var eden benim gibi olmayan Biri
vardır.” Rakamsal “bir” var eden rakamsal olmayan “tek”tir.
Kanımca, Fransız Filozof & düşünür Descart’in
“Düşünüyorsam ben varım” sözünde aslında aradığı hakikat;
“Düşünüyorum”, Çünkü idrak/ akıl ediyorum. Neyi idrak/ akıl
ediyorum? Hayatımın varlığını. (Ruhumu)
“Düşünüyorum”, Hayatımın varlığı “benim”, Fakat Bedenim
kalıcı değil! öyleyse bu dünyada bende kalıcı değilim! (Ruhum)
“Düşünüyorum”, Eğer bu hayat (ruh) bu bedenle sınırlanmışsa!
Yapma gerekenlerde sınırlanmıştır! (Kurallar/kodlama)
“Düşünüyorum”, Sınırlanmak (kurallar/ kodlama), benim en
iyisini yapma/seçme sorumluluğunu getirir.
“Düşünüyorum”, Beni var eden sorumluluk (düşünce)’in asılı
tektir. Aslında Descart’in aradığı ilahi kodlama Tevhittir.
Diğer bir örnek, ünlü Fransız yazar Victor Hugo der ki:
"Je m'ignore ; je suis pour moi-même voilé, DIEU seul sait qui je suis et
comment je me nomme : Kendimi bilmiyorum; kendi kendimi perdelemişim, kim
olduğumu ve adımın ne olduğunu, yalnızca Allah bilir." İlahi kodlamayla kendi varlığını
tanımlamasıdır. Ayrıca Peygamberimize yazdığı uzun “Muhammed” şiirinde; “Ey
insanlar, O'ndan başka rehberim yoktur. Onsuz bir değerim olmazdı." Victor
Hugo.
Âdem atamız, cennete yasak ağıca yaklaşmasıyla nefsini
tanıdı ve “ilahi kodlama & tanımlamasını” bildi, Allah (cc), yönelerek;
“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, “Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm,
hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. (Allahım!)
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bize doğru yolu
göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin (Muhammed ve Al-i
Muhammed) yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların (şeytan ve
hizmetkârlarının) yolunu değil” diyerek af dilemiştir. Mutlaka olarak
nefsimize, Düşüncemize (hür irademiz & idrakimiz), duygularımıza (sevgi
& korku) ilahi sevgi & rızasını kazanmak için ilahi kodlama &
terminolojiyi” tanıtmalıyız, öğretmeliyiz ve uygulatmalıyız doğru yolda
kullanalım.
Bir örneklemeyle açıklama yaparsak, bilgi sayar oyunlarında
her şeyden önce, oyunun kuralları gereği, oyuna başlamadan oyun şartlarını ve
kurallarını kabul ediyor olmamız gerekir, oyununa bu şartla oynuyoruz.
Kendimize bir görsel oyuncu seçeriz ve o seçtiğimiz oyuncuya isteğimiz
görüntüyle (ikon), istediğimiz karakterlerle oluşturup ona bir gizli isim
(Pseudo) veririz. Oyunda artık o isim “Ben” olurum ve oyun “kuralları &
kodlaması” dahilinde başardıkça yeni özelliklere sahip olurum ya da kaybettikçe
sahip olduğum özellikleri yitiririm. Oyun sonunda yaptığım aksiyonlara
karşılığında aldığım puanlarla kazanırım/ kaybederim. “Her nefis, kazandıklarına
karşılık bir rehinedir.” (Mudessir-38)
Allah (cc), bizler daha dünyaya gelmeden, oyundaki
“ikonumuzu” belirlendiğinde ve ruhumuz ikonumuza tayin edilip zimmetimize
geçirildiğinde “Rabbin kim?” (İlahi kodlama) sorusuna muhatap kılmıştır. Bizde
“Rabbimiz Allah’tır” diyerek onayladık. “Hani Rabbin, Ademoğullarının
sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler
kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim? demişti de (Bizler) evet
(Rabbimiz 'sin), şahit olduk" demiş(tik).”
Allah (cc), bize bu soruyu neden muhatap kıldığında bize cennete
yukarıda belirtiğim gibi açıklamıştı çünkü “(Bu,) Kıyamet günü: "Biz
bundan habersizdik" dememeniz içindir.” (Araf-172). Oyun sonunda oyuncular
sahip oldukları ikon (beden) ve isim (nefis) gösterilerek hesaplamalar yapılır
ve sonuçlar verilir. “Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahit ile
gelmiştir.” (Kaf-21) “Nihayet oraya geldiklerinde vaktiyle yaptıklarından
dolayı kulakları, gözleri ve derileri onların aleyhine şahitlik eder”
(Fussilet-20)
Özet olarak; Allah (cc) bize “üflediği” ruhun gücü sınırsız,
buna karşın bizlere var ettiği vücut mükemmel olmasına rağmen sınırlıdır. Bu
iki zıt yapının birlikteliği “sınırsız güç ve sınırlı beden” bizim dünyada ki
kişiliğimizi “Beni/Nefsi” oluşturdu. Şayet bizlere Rabbiniz kimdir? sorusuna
muhatap kalmasaydık, ruhumuz, dolayısıyla nefsimiz üzerinden bizlerin hesap
verme /geri dönüşüm yapma gibi bir gereksinmemiz, mecburiyetimiz olmayacaktı. O
zaman ne hayatın ne yaşamın hiçbir anlamı nede şeytanın bize saldıracak hiçbir
kapısı olmayacaktı.
Son söz; Ruhun insana kazandırdığı en değerli özeliği
nefistir. Nefis kötüye (negatif) kullanan ne nefsin kendisi ne şeytanın
oyunlarıdır, herkes oyunda ki rolünü yapmaktadır. Bizler, sadece sahip
olduğumuz ve her türlü canlı yaratıklardan ayıran en belirgin özeliğimiz
düşüncemiz (hür irade; idrak & aklı & niyet)lerimizdir. Düşüncelerimizi
başkalarının hizmetine kiraya vererek “ilahi kodlama & terminolojiye” itaat
etmememizin & keşfetmememizin bir sonucunda nefsimiz Allah rızası için
kullanmamaktayız. Yoksa kötü nefis iyi nefis yoktur. Fakat nefsin iyi
kullanıcısı ve kötü kullanıcısı vardır. “(Allahım!), Bize doğru yolu göster.
Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların
ve sapmışların yolunu değil” (Fatiha)
Nefsimizle nasıl Allah rızasını kazanabiliriz?
• Sık sık
tövbe etmek, “Yaratan rabbinize tövbe ederek nefsiniz terbiye edin” (Bakar-54)
• Her zaman
Rabbimize şükür etmek, nankörlükten & ihanetten korunmak. “Size rızık
olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar bize zulmetmedi,
ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.” (A’raf-160 & Bakar-57)
• Kıskançlıktan
(haset), bencilikten korunmak. “Kıskanarak nefislerini ne kötü şeye karşı
sattılar” (Bakara-90)
• Cahillerle
mücadeleye girmemek, ciddileşmemek. “Nefsine ihanet edenlerle mücadeleye girme”
(Nisa-107)
• Her türlü
kötülükten (sihir, büyü, şehvet, kibir, iftira, yalan..vs.) uzak durmak. “Nefis
rabbimin esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emreder” (Yusuf-53)
• Allah’ın
düşmanlarını (kafirler & müşrikler & münafıklar) dost edinmemek.
“Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin
kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür!” (Maide-80)
• Her türlü musibet karşısında sabır etmek. “Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” (Yusuf-38)Hakikati sahiplenmek & savunmak, “Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı,” (Hud-101)
• Allah'ın sevdiklerini sevmek ve yüceltmek, Allah'ın yerdiklerini yermek onlardan uzak durmak ve Allah'ın rızasını kazanmak, “İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır.” (Bakara-207)
Ey Nefis!
Ey Nefis! “La ilahe” de ki kendini tanı,
Ey Nefis! “İllallah” de ki Rabbini bil, ortak koşma ve
ahdini hatırla,
Ey Nefis! “Muhammed'in Rasulullah” de ki kurtuluş yoluna
kavuş,
Ey Nefis! “Pak Al-i Muhammed'e tabi ol” ki kurtuluş yolundan
katiyen sapma.
“Tevhit/ İlahi kodlama + Kuran kerim/ İlahi terminoloji = La ilahe illallah Muhammedîn Resulüllah”
Mustafa Kemal TASPINAR
25 Nisan 2021