Türkiye’de Gereksiz Hamaset Üreten Ve Sadece Direniş Oyunu Oynayan Bir Kitle Var!!

GİRİŞ: 04.11.2023 23:37      GÜNCELLEME: 04.11.2023 23:37
Rasthaber -  Nasrullah’ın konuşması tek kelimeyle karar merkezinin velayet-i Fakih olduğu ve onun stratejilerine aykırı fevri bir tepkinin beklentinin olmasının mümkün olmadığı ve bu haliyle onun yapacağı konuşma öncesi yüksek beklentilere girenlerin ve bu beklentiyi gereksiz şekilde oluşturanların velayet-i fakihe bağlılıktan bir şey anlamadıklarının ifşası olmuştur. Hareketin İmam Humeyni ve Rehber Hamaney'in çabalarıyla geldiği noktadan bahsetmesi bu esası vurgulamak içindir.

Öyle ya İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan diplomatik görüşlerin devam ettiği ve barış ateşkesi dillendirdiği bir zamanda Nasrullah’ın bunun aksine en azından dünya kamuoyunun gözü önünde agresif bir çıkış yapmayacağını basiretli analizcilerin tahmin etmesi gerekirdi.

Hele ki Rehber Hamaney’in

“Amerika'dan kapsamlı bir yardım gelmezse Siyonist rejim birkaç gün içinde felce uğrayacaktır" İslam dünyası da Siyonist rejimle ekonomik işbirliğini keserek bu rejime karşı harekete geçmeli ve "Gazze'deki bombalama ve suçun derhal durdurulması" konusunda ısrar ederek hak cephesi ile batıl cephesi arasındaki bu yüzleşmede üzerine düşen önemli görevleri yerine getirmelidir." dediği bir zamanda..

Hamas’ın Siyonist rejime yeterli olduğunu ve ABD’den kapsamlı bir yardım gelmezse Filistin savaşçılarının İsrail’i felce uğratacağını vurgulayan sözleri söylenmişken Seyyid Nasrullah’ın bu sözleri desteklercesine İsrail yönetimini hiç muhatap almaması ve onları “aptallar” diye küçümseyerek  ABD’ye onun gemilerine karşı hazır olduklarını ve onlara mukabil silahlar hazırladıklarını söylemesi beklenir ve İslam Devriminin Dinamiklerini oluşturan İmam Humeyni’nin “Büyük Şeytan” diye tanımladığı ABD’nin ana hedefleri olduğunu vurgulaması direnişin ezeli projesi üzerinde yürüdüğünü göstermesi gerekirdi ve bariz şekilde de öyle oldu.

Bunun yanında 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunun planlayıcısı ve uygulayıcılarının %100 Filistin direniş örgütlerinin olduğunu söylemesi, Kassam Tugayları komutanlarının operasyonun güvenliği açısından bunu kimseye haber vermediklerini bunun doğru bir karar olduğunu ve bundan alınmadıklarını bilakis başarılarından gurur duyduklarını söylemesi bu mücadelenin Filistin halkının mücadelesi olduğunu ve tek başlarına İsrail’i yenebileceklerine olan güvenini vurgusunu ön plana çıkarmış olması çok doğru bir yönlendirmedir ve direnişin Suriye, Irak, Yemen ve diğer coğrafyalarda uyguladıkları değişmez politikalarına ne kadar bağlı olduğunun göstergesi olmuştur.

Kısacası İsrail ile mücadelede Filistin direniş örgütlerinin başarılı olduklarını ama savaşın genişleme ihtimaline karşın kendilerinin tetikte ve direnişi destekleme hazırlıklı olduklarını mesajlarını da vermiş oldu.

Buna rağmen Gazze savaşına kayıtsız kalmadıklarını daha ikinci gün atıkları füzeler ile savaşa girdiklerini sınıra yakın yerlerde dikkat çekici eylemler yaparak İsrail Güvenlik kalkanının ve ordunun büyük çoğunluğunu oraya yönlendirerek Gazze’nin yükünü hafiflettiklerini de belirterek İsrail’in en büyük korkusunun da Hizbullah olduğunu vurgulamış oldu.

Sadece bu acıdan baktığımızda bile Hizbullah, Gazze savaşında daha ilk günden beri çok etkin bir unsur olmuştur.

Daha ilk gün ABD Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili, Hizbullah’ı Hamas’ın yanında İsrail’e karşı ‘ikinci bir cephe açma’ yönünde ‘yanlış bir karar’ vermenin sonuçları konusunda uyarmış ve bu ihtimalden derin endişe duyduğunu ifade etmişti.

Benzer bir açıklama da İsrailli yetkililerce daha ilk gün sık sık tekrarlanıyordu.

Bu Hizbullah’ın 2016 savasında kazandığı zaferle ve ondan sonraki tüm Gazze savaşlarında Filistin direniş örgütlerine verdiği destek ile kendini dünya hegemonyasına ispatlamış olmasındandır.

 Bu yüzden İsrail gaflete uğradı ve bu yüzden kara harekatını geciktirdikçe geciktirdi.

Hizbullah’ın varlığı bile tek başına Gazze savaşında yeterli bir unsurdur.

Seyyid Nasrullah bunun bilincinde olmanın verdiği eminlik ile bu yüzden muhatabını ABD olarak karşısına aldı ve “eğer sen daha fazla dahil olursan ben de daha fazla dahil olurum” mesajını verdi.

Böylelikle Nasrullah direnişin lokomatifi İran’ın konjektürel siyasetine ters düşmeyerek ilkesel direniş metoduna sadık kaldı.

Öyle ya direnişin rehberi İsrail için bir ömür biçmişti. Bu süre henüz tamama ermeden yapılacak fevri bir hareket tıpkı Uhut’da sabırsız okçuların mevzileri terk ederek yaptıkları gibi bir hata olacaktır ve savaşın sonucunu değiştirip zaferi erteleyecektir.

Hasan Nasrullah’tan böyle bir tecrübesizlik beklenir miydi? Hayır elbette!

Ama Türkiye’de direnişi ve onun liderlerini yeterince iyi analiz edebilen bir kitle yok. Seküler ulusalcı Kemalist ideolojileri sebebiyle ya da mezhepçi milliyetçi düşünceleri sebebiyle İran’a ve direnişe bakanları anlamak mümkün. Sahip oldukları önyargı ve ideolojik körlükleri asla gerçeği doğruyu görmelerine müsaade etmez.

Ancak bir kitle var ki İran’a sempati duyuyorlar, direnişe bağlı olduklarını iddia ediyorlar. Velayet-i Fakih taraftarı olduklarını söylüyorlar. Ama tahlilleri ve tespitleri bazen fazla duygusal bazen de işlerine geldikleri gibi yapıyorlar. Bu konuda ön plana çıkmış kurumsallaşmış olanlar bile en son Nasrullah konuşması hakkında doğru öngörülerde bulunamadılar ve gereksiz bir hamaset ürettiler. Dolayısı ile İran düşmanlarına tetikte bekleyen sinsilere koz verdiler. Çünkü onların yaptıkları basiretsiz tepki ve hamaset beklentileri yükseltti olmayacak hayallere sevk etti insanları. Olayları lokal ve duygusal değerlendirdiler bütünü göremediler söylenmiş sözleri unuttular.

Rehber, İsrail boykotundan İsrail’e diplomasinin ve ekonomik işbirliğinin kesilmesinden İslam devletlerinin Filistin’e yardım etmesinden ve Müslüman olmayan ülkelerin halklarının vicdanlarının harekete geçirilmesinden bahsederken ve Abdullahiyan’ın BM de ABD radyo ve gazetecilerini barış ateşkes ve savaşın durdurulması sivil katliamının engellenmesi konuşmalarını yaparken bizimkiler burada öyle bir hava estirdiler ki Nasrullah topu tüfeği alıp İsrail’e  saldıracak cihat fetvası verecek ABD donanmasını yerle bir edecek hamaset ile dolu bir konuşma yapıp cihad ilan edecekti.

Bu camianın 7 Ekim’den bu yana miting gösteri ve slogandan öteye gitmeyen tavırları, İsrail ile her türlü diplomasiyi ve ekonomik işbirliğini sürdüren AKP rejiminin Filistin duyarlılığı yükselen halkı sahte mitingler ile gazını alıp asıl yapması gerekenleri unutturma çabasına destek olmaktan öteye varmadı.

Öyle ya öncelikle yapılması gereken Türkiye’nin İsrail ile diplomasisini sonlandırması elçisini çekmesi ve onların elçilerini de sınır dışı etmeleri gerekmez miydi? Tüm ticareti sonlandırıp akaryakıt gıda ve bilhassa Manavgat suyunu kesmesi daha etkin bir yaptırım olmaz mıydı?

Peki direnişin temsilcisi olduğunu söyleyen kurum TV ve STK’lardan hangisi AKP’den bunu isteyen bir talepte bulundu. İsrail konsolosluğuna iki km mesafede slogan atıp bayrak yakıp havai fişek patlatmak yerine AKP önünde böyle bir eylem yapan Camiadan bir kuruluşa rastladınız mı?

Rehbere bağlı olduğunu söyleyenler rehberin:

“İslam dünyası da Siyonist rejimle ekonomik işbirliğini keserek bu rejime karşı harekete geçmeli” sözünü işitip neden kendi hükümetlerine bunun için baskı yapmazlar acaba bu söz Bolivya ya da Nijerya’yı mı kapsıyor sadece?

İşlerine gelince Rehber hiçbir şey söylememişken her şeyi ile direnişe zarar veren bir partiye destek için Rehber adına çıkarım yapanlar rehberin bu acık sözü doğrultusunda neden kıllarını kıpırdatmıyorlar.

Türkiye’de Siyonizm’e ve Emperyalizme karşı Hizbullahi bir direnişin olması mümkün değildir. Ancak direnişten nemalanan ve aslında direnişin bu coğrafyada yeşermesini engellemekten başka bir işe yaramayan bazılarının kendilerini öyle gösterdikleri bir tiyatral bir gösteriden ibarettir her şey.

O yüzden Nasrullah’ı tekrar tekrar dinleyin.

Vessellam..

 

Fatih Bilgin

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM