Yahya Sinvar’dan Sonra Gazze'nin Yönetimi

GİRİŞ: 20.10.2024 15:21      GÜNCELLEME: 20.10.2024 15:21
Rasthaber -   Yahya Sinvar, Aksa Tufanı operasyonunun ardından bu rejimle savaşma ve onu yenme yeteneğini gösterdi ve işte bu yüzden ona “İsrail'in Kâbusu” lakabını verdiler.

Hamas'ın yönetiminin Şeyh Ahmed Yasin'den Abdülaziz el-Rintisi’ye, ondan da Meşal, Haniye ve Sinvar'a devredilmesi her zaman gerekli bir görev değişimi olmuştur. Hamas'ın Şeyh Ahmed Yasin'den Yahya Sinvar'a kadar durdurulamaz gidişatı ve liderliğinin değişmesine rağmen yaklaşık kırk yıldır değişmeyen düşünceleri şunu gösteriyor: Hamas'ın yol haritası ailelere ve kişilere dayalı değil, örgütün amacının güvence altına alınmasına dayalıdır.

Hamas, gerekli geçiş sürecinde çeşitli spekülasyonlara konu oldu ve en önemli spekülasyonlardan biri de Hamas'ın genel sekreter eksikliği nedeniyle yön değiştirmesi oldu. Bu durumlarda düşman Hamas'ı bu şekilde görmekten hoşlandığı için onu bu şekilde tasvir ediyor.

Düşmanın İran İslam Cumhuriyeti’ne yaptıkları ve yapmakta olduğu şey de budur. Bir dönem İran İslam Cumhuriyeti'nin hayatının İmam'ın (r.a) hayatına bağlı olduğu, İmam'dan sonra hızla içeriden çöküşe ve nihayetinde de fiziki çöküşe doğru gittiği propagandası yapılıyordu. Aynı yanlış çizgi İran hükümetleri hakkında da dile getirildi. “Falanca kişi İran İslam Cumhuriyeti'nin son kurşunudur ve İran İslam Cumhuriyeti onunla da vuramazsa çöker” sözünü mutlaka duymuşsunuzdur.

Belki de bunu ilk kez İran’da 1989’da beşinci cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra duyduk. O dönemde bir toplantıda biri şöyle demişti: “Sayın Haşimi, İran İslam Cumhuriyeti'nin son kurşunudur ve eğer o ülkedeki durumu düzeltemezse, başka kimse ülke sorunlarını çözemez, dolayısıyla sistemin devamı Sayın Haşimi'nin politikalarındaki başarısına bağlıdır!”

Geçtiğimiz aylarda İran, 14. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine şahit oldu ve ilginçtir ki 35 yıl önce Merhum Haşimi’yi son kurşun olarak nitelendirenler, bugün Doktor Pezeşkiyan’ı son kurşun olarak nitelendiriyorlar!

Neden bu şekilde analiz ediliyor ve analizde neden bu düzeyde bir hata oluşuyor? Cevap, bunun “Düşmanın gizli hattı” olmasıdır. İlk olarak şunu söylemeliyiz ki, düşman bu şekilde seviyor ve kendi arzularını durumun analizi şeklinde dile getiriyor. İkincisi; düşman, İran İslam Cumhuriyeti'nin durumunu, klasik sistem olan yapısına göre analiz etmeye çalışıyor ve dini ve inkılâbi bir sistemin şeklini, mantığını ve diğerleriyle farklılıklarını anlamaktan aciz. Kur'an-ı Kerim, Zuhruf Suresi'nin 54. ayetinde Firavun'un, müşrik toplumu hakkında ne düşünüyorsa, aynısını imanlı bir toplum hakkında da düşündüğünü belirtmektedir! Peki bunun neticesinde sonuç ne olacak? Hesaplamada hata, eylemde hata ve ardından başarısızlık.

Kur’an-ı Kerim, Firavun'un Mısır'da etrafındaki toplumsal güçlere karşı kazandığı zaferin nedeninin, dönemindeki insanların çoğunlukla yozlaşmış olması ve bu yozlaşmanın onları itaat etmeye zorlaması olduğunu belirtiyor. Daha sonra Firavun gelip aynı formülü imanlı bir ümmete de uygulamak istiyor ve başarısızlığa uğruyor. Firavun bir gün Musa bin İmran'a inanan Sohre’yi şiddetle tehdit etti ve şöyle dedi: “Musa'nın Tanrısına hangi izinle inanıyorsunuz? Ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim ve bedeninizi de çarmıha gereceğim.” Onlar güldüler ve şöyle dediler: “Bu durumda bizi Rabbimize kavuşmak olan amacımıza ulaştırmış olursunuz. Bunlar iki mantık, iki durum ve iki sonuçtur.

İsrail'in çarşamba günü Gazze Şeridi'nde yaptığı şey, Gazze'deki direniş unsurlarına “kana susamışlık" unsurunu da eklemek oldu. Yani artık Filistinli mücahitlerin bu rejimden alacakları yeni bir şey var ve onu yerine getirmek için de meydana çıkacaklar.

Bu yıllarda meydana gelen ve Sinvar, Haniye ve Aruri gibi komutanların boşluğunu dolduran önemli bir olay da “sahaların birleştirilmesi” ve bunun sonucunda dış ve iç komutanın birbirine bağlanmasıdır. Dolayısıyla İsrail'in yapabileceği en fazla şey, insanları uzaklaştırmak ve duvarları yıkmak olabilir ama Umman ile Akdeniz'i birbirine bağlayan ipi kesemez.

Gaspçı rejim Sinvar’ı şehit ederek aslında Batı Şeria'nın kinini suladı ve yeşertti, bu da Haniye, Aruri ve Sinvar’ın şehadetinin idari olarak Hamas'a zarar vermiş olabileceği ama Hamas’ın cihadi boyutunu daha coşkulu ve heybetli hale getirdiği anlamına geliyor. Bu önemli bir konu ve bu nedenle birçok Batılı analist, Sinvar suikastının Hamas hareketini daha aktif hale getirdiğini ve iç saflarını daha koordineli hale getirdiğini söylüyor.

Savaşın başında belirlediği hedeflerde başarısız olan Siyonist rejimin başarı sağlaması gerekiyor ve Hamas ve Hizbullah'ın yetkili ve komutanlarının toplu fotoğraflarını göstererek savaştaki hedeflerini gerçekleştirmeye yaklaştığını iddia ediyor.

Ancak gaspçı rejimin bazı yetkililerinin de belirttiği gerçek şu ki, Şehit Nasrallah ve Şehit Sinvar bir yolun başlangıcı değillerdi ki onların şehadetleri yolun sonu olsun. Şam'da Seyyid Razi'den Gazze'de Sinvar'a kadar yakın zamanda şehit edilen büyük şehitlerin hepsi yolun başlatıcısı değil, devam ettiricisiydiler. Bu nedenle onların şehadetinden sonra durmak yok. Birileri kelime oyunu başlatıp, bazı liderlerin ve bir grup komutanın kaybıyla direnişin yön değiştireceği, gücünün ve hızının azalacağı yönünde bir ufuktan bahsediyor. Eğer böyle bir şeye geçici olarak izin verilse bile ki buna kesinlikle izin verilmeyecektir, cephenin ve direniş hareketlerinin düşmanın operasyonel seviyesinde bir artışla karşı karşıya olduğu bir dönemde, direniş hareketinin gücünü ve yoğunluğunu korumak, hatta arttırmak gerekmektedir. Bu nedenle düşman, devrimci örgütlerin liderlerin şehadetiyle yapısının durumunu anlama konusunda şaşkına ve sıkıntıya düşeceğini zannetmemelidir.

Peki Sinvar’ın bir alternatifi ve onun yerine geçebilecek biri var mı? Bu, bugünlerde sıkça sorulan bir sorudur.

Bu soruyu yanıtlamak için Yahya Sinvar’ın normal bir üyeyken bazı medya kuruluşlarının deyimiyle “Siyonistlerin kâbusu” haline gelen Hamas'ın önde gelen isimlerinden olacak bir konuma nasıl ulaştığını görmek gerekir.

Yahya Sinvar, 1962 yılında Han Yunus’ta mülteci kampında doğdu. İslam İnkılabının zaferi sırasında 16 yaşındaydı, İslam İnkılabından etkilenen 1987 yılındaki ilk Filistin intifadası sırasında ise 25 yaşındaydı ve Hamas kurulduğunda 26 yaşındaydı, Gazze'nin yönetimini siyasi büro başkanından devraldığında ise 50 yaşındaydı. O, Şeyh Ahmed Yasin’in tutkulu bir öğrencisiydi. Sinvar, hayatının 23 yılını İsrail rejiminin korkunç zindanlarında geçirmiş, 12 yıl boyunca Gazze'nin idaresini üstlenmiş, İsmail Haniye'nin şehadeti ile siyasi büronun başına geçmiş ve Hamas’ın lideri olmuştur.

Bu yolu incelediğimizde, onun şehadetinin Hamas'ın devrimci hareketi açısından büyük bir kayıp olarak görülmesine rağmen, günümüz Hamas'ında bu özelliklere sahip veya bu özelliklere yakın en az 10-12 kişinin bulunduğunu görüyoruz. Ayrıca Hamas'ın diğer güçlerden “geleceğin Sinvar’larını” yetiştirme imkânı da var. Yani Hamas çıkmaza girmiş durumda değil.

Bir diğer nokta ise Hamas'ın devrimci hareketinin artık en zor ve ağır dönemini geçirmiş olmasıdır. Aksa Tufanı operasyonunun üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti ve bu, Hamas'ın bu 36 yıl içindeki en zorlu dönemidir. Çünkü hiç bu kadar kuşatmaya, baskıya, bombalamaya ve her türlü zorluğa maruz kalmamıştı. Direnişin bugünkü durumu, halkın idaresinin organize edilebilmesi ve direnişin çok zor şartlarda idaresi, gıda ve füzelerin yönetimi açısından bir yıl öncesine göre daha kolaydır. Bir liderlik zor ve riskli durumlardan geçtiğinde, öğrencilerinin durumu yönetmesi çok daha kolay olur ve çıkmaza girmezler.

Hamas'ın bir yıl boyunca yeraltında yönetilmesi ve Siyonist rejimle savaşın karada yönetilmesi ve aynı zamanda savunma yeteneklerinin genişletilmesi için fırsatlar yaratılması güçlükle yapıldı. Bu zorluklardan elde edilen manevi ve yönetimsel başarılar bugün Hamas'ın yeni liderliğinin sermayesi olmuştur.

İran'da şehitlerin şehit olmasının büyük etkisini, onlarının yolunun güçlü bir şekilde devam etmesiyle gördük. İran’da cumhurbaşkanlığı seçimi ile Recai’nin şehadeti arasında sadece 33 gün var! İran Yargı Erki Başkanı Şehid Beheşti'nin şehadeti ile Cumhurbaşkanı ve Başbakan Recai ve Bahüner’in şehadeti arasında ise sadece iki ay var! 8 yıl süren savaşta önde gelen komutanlar bazen bir gün arayla şehit düştüler. Allah’u Teala Hacı Kasım’ın derecesini yüceltin, o şöyle söylemişti: “Bir operasyonda 41. Sarallah tabur ve bölük komutanlarının neredeyse tamamı şehit olmuş, ancak ordunun operasyonel kabiliyetine, otoritesine ve idaresine herhangi bir zarar gelmemiştir.” Bu, şehit kanının işlerin tutarlı bir şekilde devam etmesi üzerindeki etkisini gösteren bizim tecrübe ettiğimiz bir konudur. İşin sırrı şudur ki, kişi hak cephesinde şehit olduğunda onun yerini Allah doldurur ve Allah-u Teala’nın bulunduğu bir cephe solmaz ve geri çekilmez.

Şehadetten sonra manevi unsurun maddi unsura hâkim olması aslında batıl cephenin silahlarının hak cepheye olan üstünlüğünü ortadan kaldırmakta ve hak cephenin daha hızlı hareket etmesinin önünü açmaktadır.

 Sadullah Zarei

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM