Suudi Arabistan hükümetinin duyurduğu Vizyon 2030 Planı
sosyal ve kültürel alanlarda da dönüşümü amaçlamaktadır. Bu kapsamda birkaç
yıldır bu ülkenin Selefiliğiyle bağdaşmayan etkinlikler düzenleniyor. Ancak bu
etkinlikler bu kadar ileri gitmemişti. Eğlence etkinlikleri Suudi kamuoyunun
tepkisini çekti. Öyle ki bu ülkenin mevcut durumunu ‘’Cehalet Çağına Dönüş’’
olarak nitelendiriliyor.
Selefilik ile Laiklik
Selefilik, dindar ve Batı karşıtı görünümüne rağmen laiklik
projesi doğrultusunda hareket eder ve gerçek İslam'ı zayıflatmaktan başka bir
amacı yoktur. Tarihsel araştırmalar, Batı Asya'daki Selefi akımlarının
oluşumunun Batı ülkelerinin sömürge stratejilerinin bir parçası olduğunu
gösteriyor. Selefi akımları, sömürgeci güçler tarafından bazı dini öğretilerden
yararlanarak ve bunları çarpıtarak İslam toplumlarında dinin konumunu
zayıflatmak için bir araç olarak kullanılmıştır. Sömürgeci devletler bu
yaklaşımla iki temel hedefi izlemiştir: Birincisi, şiddeti temsil eden Selefi
akımını İslam'ın sembolü gibi tanıtmak ve İslam’ın yayılmasını önlemek için
İslam dininden korkutucu bir imaj sunmak. İkincisi, mezhep çatışmalarını
kışkırtarak Müslümanlar arasında derin uçurum yaratılarak, İslam devletlerinin
güçlerinin zayıflatılmasına zemin hazırlamak.
Bu politikanın açık bir örneği IŞİD gibi grupların bölgede
ortaya çıkmasıdır. IŞİD, yüzeysel ve radikal bir dini görüşle İslam'ın imajını
çizmek ve Müslümanları yok etmek için kurulmuştur. Bu gruplar, ayrım gözetmeden
sivilleri öldürerek ve insani krizler yaratarak Müslüman toplumları içeriden
yok etmekle kalmadı, aynı zamanda dünyaya gerçekçi olmayan ve şiddet içeren bir
İslam imajı da sundu. Aslında Selefilik dini bir hareket olarak değil, Batı'nın
İslam ülkeleri üzerindeki egemenliğini sürdürme aracı olarak hizmet yapmıştır.
Din kisvesi altında, laiklikle tutarlı sonuçlar doğuran; insanları dinden
uzaklaştıran Selefilik sömürgeci güçlerin çıkarlarına hizmet eden ve bölgeyi
istikrarsızlaştıran bir araçtır. Bu nedenle, Selefilik ve laiklik arasında
hiçbir fark yoktur, tam aksine birbirine bağdaşıyor ve İslam ile İslam
toplumunu zayıflattığı söylenebilir.
Radikalizmi Radikalizmle Telafi Etme Girişimi
Suudi Arabistan'daki son gelişmeler, Riyad hükümetinin
küresel imajını yeniden inşa etmek için radikal değişiklikler aradığını
gösteriyor. Bu süreç, 11 Eylül olayı ve IŞİD gibi terör örgütlerinin ortaya
çıkmasının ardından daha da ivme kazandı. Suudi Arabistan'ın imajı ciddi bir
darbe aldığı için ülkede bazı radikal tedbirlere başvuruldu.
Suudi Arabistan'ın resmi kimliği olan İslam'dan uzaklaşma
süreci, bu ülkenin son dönemdeki eylemlerinde açıkça görülüyor. Suudi Müslüman
toplumunun dini ve sosyal değerleriyle çelişen moda festivalleri, konserler ve
kültürel etkinliklerin düzenlenmesi bu çabanın bir parçası ancak bu
değişiklikler kademeli ve dengeli bir adım olarak değil, radikal bir yaklaşım
şeklinde takip ediliyor.
Bu yeni politikaların iki ana hedefi var: Birincisi, Suudi
kimliği ile Selefiliği destekleme arasında mesafe yaratmak, ikincisi ise
bölgedeki ana müttefik olarak Batı'nın desteğini kazanmak.
Suudi Arabistan'ın dindar ve muhafazakar bir ülke imajını
değiştirmenin çok zaman gerektirdiğini fark eden bazı Suudi yetkililer,
dramatik ve son derece radikal tedbirlerle bu süreci hızlandırmaya karar
vermiş, bunun sonucunda İslami kimlikle çatışma, daha da derinleşmeye
başlamıştır. Ancak bu tür radikal yaklaşımlar yalnızca Suudi Arabistan'da
kalıcı değişikliklere yol açmakla kalmayacak, muhtemelen bölgede ve İslam
aleminde daha olumsuz tepkilere de yol açacaktır.?
Riyad'ın Değişim Kumarı
Bazı Suudi yetkililer, özellikle turizm ve ekonomik
altyapısının geliştirilmesi alanında Türkiye ve BAE'nin ekonomik modellerini
takip ederek, Suudi Arabistan'ı petrol ekonomisinden çıkarıp daha çeşitli bir
ekonomik modele taşımak istiyor. Bu kapsamda düzenlenen uluslararası
festivallerle turist çekmeye ve oluşturulan ekonomik serbest bölgeler gelir
elde etmeye çalışıyorlar ancak Suudi Arabistan ile BAE ve Türkiye arasında bu
konuda temel farklılıklar var.
İslam dünyasının en kutsal mekânı olan Kâbe ve Peygamber
Efendimizin (s.a.v) Mezarı ve Türbesi Suudi Arabistan'da bulunuyor ve dini
konumu nedeniyle turizm gelirinin büyük bir kısmını Müslümanlardan ve Hac
törenlerinden elde etmektedir. Dolayısıyla ülke daha laik bir politikaya doğru
ilerlemek isterse, dünya Müslümanlarının sert tepkileriyle karşılaşabilir ve
aynı zamanda önemli gelirlerini kaybedebilir.
"Kuyu Kazma Kendin Düşersin"
Bazıları Suudi Arabistan'ı laik bir ülke yapmaya çalışıyor.
Onlar yeni reformların güçlerini pekiştirmeye yardımcı olabileceğine inanıyor.
Ancak laiklik yolunu izleyen bazı İslam ülkelerinin tarihi, bu yaklaşımın İslam
toplumunda olumsuz siyasi ve sosyal sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Bunun
açık bir örneğini İran tarihinde görmek mümkündür. Muhammed Rıza Şah Pehlevi,
Batı'nın ilgisini çekmek ve kişisel gücünü güçlendirmek amacıyla Şiraz Sanatı
Festivali ve kültürel değişimler gibi radikal tedbirleri hayata geçirdi. Bu
girişimler başlangıçta modern ve seküler bir imparatorluk imajı yaratmaya
yönelikti. Ancak ülkede sert tepkilere yol açarken dini ve siyasi sorunlar
yarattı. Bunlar hızla büyük sosyal ve siyasi değişikliklere yol açtı ve
nihayetinde 1979 İslam Devrimi'ni getirdi. Dini değerlerinin kademeli olarak
ortadan kaldırılmasına direnen İran halkı, referandumda yüzde 98 ile İslam Cumhuriyeti
lehine oy kullandı.
Suudi Arabistan örneğinde, bu ülke laikliği büyük bir
muhalefet olmadan başarıyla uygulayabilse bile, laik bir toplumda vatandaşların
ve siyasi grupların doğal olarak kimliği ve kariyeri laiklik ve çağdaş
değerlere bağlı isimler arayacakları unutulmamalıdır.
Diğer ülkelerde yaşanan benzer olaylar, radikal tedbirlerin iktidarın varlığını sürdürmesine katkı sağlamayacağını, tam tersine iç krizlere ve istenmeyen gelişmelere yol açacağını göstermiştir.
(Tesnim Haber Ajansı'ndan tercüme edilmiştir)