İran’da Nükleer Anlaşmayı destekleyen batı yanlıları uzun
süredir İran'ın bu anlaşmada ihlal edilen haklarını dile getirmeyip, hâlâ Biden
ve Trump'la yeniden müzakere söylemlerini dillerinde dolandırırken, ABD’nin “Responsible
Statecraft” dergisi Amerika'nın bu anlaşmadaki ihlalini telafi etmesi
gerektiğini vurguladı.
Quincy Enstitüsü'ne bağlı bu yayın organı şunları yazdı: ‘ABD'nin
o zamanki başkanı Donald Trump'ın İran’la nükleer anlaşmadan çekilmesinin
üzerinden altı yıl geçti, bu kararın feci sonuçları hâlâ artıyor. İran'ın
nükleer silah üretme kabiliyetine her zamankinden daha yakın olduğu gerçeğiyle
birlikte, bunun artık Orta Doğu'da kötüleşen güvenlik durumunun risklerini
nasıl önemli ölçüde artırdığını da dikkate almamız gerekiyor.
Trump daha iyi bir anlaşma sözü verdi ancak bunun yerine
geri alınması imkânsız olabilecek daha maliyetli bir hata yaptı. Trump'ın
kararını tam olarak anlamak için şu hususlara dikkat edin:
ABD ve İran anlaşmaya vardıklarında, İran'ın nükleer silah
yapmaya yetecek kadar bölünebilir malzeme üretmesinin yaklaşık bir yıl süreceği
tahmin ediliyordu ve İran'la müzakere yapan ülkeler, bu sürenin olası ihlallere
karşılık vermek ve bomba üretimini engellemek için yeterli olduğu
değerlendirmesinde bulundu. İran yeterli miktarda bölünebilir malzeme elde etse
bile İran'ın teslim edilebilir bir nükleer silah üretmesi bir yılı daha
alabilirdi. Mayıs 2018 itibarıyla anlaşma kârlıydı ve çoğu kişi tarafından
büyük bir başarı olarak değerlendirildi.
Daha sonra Trump tek taraflı olarak anlaşmadan çekildi ve
şimdi çok daha kötü bir durumdayız. İran nükleer silah üretme niyetinde
olmadığını söylüyor ve ABD istihbaratı şu anda Tahran'ın silah konusunda
herhangi bir girişimini görmüyor ancak Tahran'ın, eğer istenirse bombaya
yetecek kadar bölünebilir malzeme üretebilmesi için bir yıl değil, yalnızca
birkaç haftaya ihtiyacı olduğu düşünülüyor. Aynı zamanda müfettişlerin olası
ihlalleri zamanında tespit etme yeteneği de azaldı ve Amerikalı bir yetkilinin
İran hakkında söylediği gibi, “Onlar üretmenin eşiğine kadar gidecekler.”
Daha da kötüsü, Trump'ın gidişiyle ABD-İran ilişkileri o
kadar zarar gördü ki, anlaşmanın eskisi gibi yeniden canlandırılması mümkün
görünmüyor. Taraflar arasındaki ilişkileri istikrara kavuşturmaya yönelik her
türlü girişim, İsrail ile İran arasında doğrudan ateş açılması nedeniyle ciddi
şekilde karmaşık hale geldi. Sivil bir yaklaşıma her zamankinden daha fazla
ihtiyacımız olduğu gibi, diplomatik çözüm ihtimali de bir o kadar uzak
görünüyor.
Daha da kötüsü, artan gerilim Tahran'ı nükleer stratejisi
konusunda siyasi bir karara yaklaştırabilir. İran'ın bomba yapması riski ve
İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırması riski, bölgede daha geniş bir
askeri çatışmaya yol açabilir.
Tabii ki böyle olmasına gerek yoktu. Bu anlaşma Trump vazgeçene
kadar işe yaradı ve eğer Trump çekilmeseydi bugün de işe yarayabilirdi. Tahran,
Nükleer Anlaşmaya uymak için nükleer programını önemli ölçüde sınırlamayı kabul
etti. İran, düşük zenginleştirilmiş uranyum stokunu 300 kilogram azaltmayı,
uranyum zenginleştirme oranını yüzde 67,3'e sınırlamayı, çalışan santrifüj
sayısını üçte iki oranında sınırlamayı ve 15 yıl boyunca hiçbir zenginleştirme
tesisi kurmama taahhüdünü kabul etti.
Fordow zenginleştirme tesisinin uranyum zenginleştirmesi
yasaklandı ve zenginleştirme yalnızca Natanz tesislerinde mümkün hale geldi. İran,
çok daha az plütonyum üretecek ve kullanılmış yakıtını yurtdışına gönderecek
başka bir nükleer tesis tasarlamayı kabul etmişti. Ayrıca, ajansın denetimi
altında ek önlemlerin geçici olarak uygulanmasına da karar verildi.
Trump'ın görevden ayrılmasından bir yıl sonra İran,
anlaşmanın şartlarını yavaş yavaş ihlal ederek misilleme yapmaya başladı. Uranyum
stok tavanı kaldırıldı, zenginleştirme oranı %3 sınırının üzerine çıkarıldı ve yasaklı
tesislerdeki faaliyetleri yeniden başlatıp genişletti. İran'ın ilerlemelerinin
çoğu Amerika ve İsrail'in provokatif eylemlerine yanıt olarak gerçekleşti. 2020'nin
başlarında Trump yönetimi, Kudüs Gücü komutanı İranlı Tümgeneral Kasım
Süleymani'ye suikast düzenledi ve bundan kısa bir süre sonra Tahran,
anlaşmadaki zenginleştirme taahhütlerine artık bağlı kalmayacağını duyurdu. Ancak
buna rağmen diğer tarafların taahhütlerine dönmeleri ve yaptırımların
azaltılmasına ilişkin taahhütlerini yerine getirmeleri durumunda İran'ın da anlaşmaya
uymaya geri döneceğini duyurdu. 2020'nin sonlarında İranlı nükleer bilim adamı Muhsin
Fahrizade, Tahran yakınlarında İsrail tarafından suikasta uğradı.
Bunun hemen ardından İran parlamentosu nükleer programı
hızlandıracak bir yasayı onayladı.
İran, Natanz'a zarar veren bir sabotaj operasyonundan birkaç
ay sonra, 2021'in başlarında Fordow'da uranyumu yüzde 20'ye, ardından Natanz'da
yüzde 60'a kadar zenginleştirmeye başladı. O tarihten bu yana İran,
zenginleştirilmiş uranyum üretimini istikrarlı bir şekilde artırdı. İran
nükleer programını istikrarlı bir şekilde ilerletiyor ve silah kapasitesinin eşiğinde
bir devlet olmaya her geçen gün daha da yaklaşıyor. İran yıllarca daha gelişmiş
santrifüjler çalıştırdıktan sonra, geri dönüşü mümkün olmayan bir teknolojik
bilgi birikimine ulaştı ama daha da önemlisi İran'la kapsamlı bir anlaşmaya
varma siyasi fırsatını kaybettik. İran’la nükleer anlaşma Rusya ve Çin'in aktif
desteği olmadan mümkün değildi. Ancak bu ülkeler artık bu konularda Batı ile
aynı çizgide değil ve İran, Rusya'yı Ukrayna ile savaşında aktif olarak
destekliyor ve Çin'e petrol satıyor. İran'ın ABD'nin yaptırımlarını
kaldırılmasına eskisi kadar ihtiyacı yok.
Genellikle şu söyleniyor: “Nükleer anlaşma İran-ABD
ilişkilerindeki tüm sorunları çözmese de İran'ın nükleer bombasını denklemden
çıkararak önemli bir sorunu çözdü.” Bu üzücü hikâyeden alınacak dersler açık:
Anlamlı bir nükleer anlaşma yaratmak, onu yok etmekten çok daha zor. İran'la
varılan anlaşma gerçekten dikkate değer bir başarıydı ve eğer Amerika daha iyi
bir anlaşma hayalinden vazgeçip anlaşmaya sadık kalsaydı bugün durumumuz çok
daha iyi olurdu. Trump'ın (Mike Pompeo ve John Bolton'un yardımıyla) Nükleer
Anlaşmadan çekilme kararı tarihi ve mutlak bir başarısızlıktı. Artık krize yeni
bir diplomatik çözüm bulma ihtimali göz korkutuyor. Ama bunun için çabalamalıyız,
çünkü bunun alternatifleri çok daha kötü.”
Şehit Reisi’nin Asaletini Kötüye Kullanmak Ve Nükleer
Anlaşma Hükümetinin Kayıplarının Yansımaları
İran’da Hükümet Bilgi Konseyi Başkanı, hükümetin, satıcıların
vurgunculuk yapmasını önlemek için araba fiyatlarını arttırdığını iddia etti.
İran’da yeni hükümetin göreve başlamasının yüzüncü gününün arifesinde bir
programa konuk Hükümet Bilgi Konseyi Başkanı İlyas Hazreti şunları söyledi: “Pezeşkiyan’ın
tüm ekonomik programları mahrum ve yoksul kesimleri destekliyor.
Geçtiğimiz 90 gün boyunca cumhurbaşkanı kadınlara yönelik
güvensizlik duvarını ortadan kaldırmayı, kuşak farkını göreceli adalete dönüştürmeyi
ve etnik uçurumu sonlandırmayı başardı. Ekonomik ve cerrahi konu en önemli konulardır.
Bunun için önemli bir gereklilik vardır ve o da dış politikadır. Bize ambargo
uygulanana ve FATF çözülene kadar hiçbir şey yapılamaz. Uluslararası sorunların
çözümü için eyleme geçilmesi gerekiyor. Bu iki sorunun çözümü için de en acil
olan üçüncü bir konu var ki o da güveni yeniden canlandırmak, tek yürek olmak,
dayanışmayı oluşturmaktır.
Temel reform ekonomiktir ve ekonomik sorunların çözümü için
ülke içinde umut yaratılması gerekmektedir. Sayın Pezeşkiyan 90 günde yeni
yeniliklere başladı. Yaptığı ilk şey, yönetimin üst kademelerinde kadınları
kullanmak istediğini söylemek oldu. Dolayısıyla bu tabuyu yıktı ve kadına
yönelik güvensizlik duvarını yıktı. İkinci adım kuşak sorunu ve kuşak farkıdır.
Artık yöneticilerin çoğu 90’lı ve 2000’li doğumlu gençlerden oluşuyor; Yeni
hükümet yöneticilerinin yüzde 60'ından fazlası genç. Sorunu çözmek için hikâyenin
özüne ulaşabileceğimiz yerden başlamalıyız. Eğer toplumsal umut yoksa ve sosyal
sermaye en aza indirilmişse, o zaman geri kalan kısımlar da düzeltilmeyecektir.
Sayın Pezeşkiyan, “Bir enkaz aldık dememeliyiz” dedi.
Muhtemelen merhum Reisi’nin anne ve babası onun ardından saygın birisi
cumhurbaşkanı olduğu için ona dua etti. Bugün 20 bin megavatlık elektrik
dengesizliğiyle karşı karşıyayız, bu da üretim ve tüketim miktarlarının
birbirine çok uzak olması anlamına geliyor. Sonuç olarak bir şeyler
düşünmeliyiz, sorunları halının altına süpüremeyiz.’
İlyas Hazreti, hükümet tarafından arabaların fabrika fiyatına
yapılan zamlarla ilgili şunları söyledi: ‘Piyasanın rekabetçi hale gelmesi
lazım, ayrıca arabaların fabrika fiyatının artırılması konusu da 13 ay önceki
kararla ilgiliydi ama yapılmamıştı, araba fiyatının enflasyonuna göre yüzde
oranında artırılması gerekiyordu. Elbette belki arabanın piyasadaki fiyatı bir
miktar artacak ama pek bir fark olmayacak. Şu anda piyasa fiyatı ile fabrika
fiyatı arasındaki farkın azalmasını, bir artış olursa adım adım artmasını istiyoruz.
Hükümet, satıcıların vurgunculuk yapmasını önlemek için araba fiyatlarını
artırdı.
Sayın Pezeşkiyan ekonomik programlarına başladığına bunların
hepsinde mahrumlara ve yoksullara destek verme konusu vardı ve buna dayalı
olarak özel sınıfların ciddi şekilde desteklenmesi gerekiyor.’
İlyas Hazreti, dizel yakıtın durdurulması konusuna ilişkin
ise şunları söyledi: ‘Farklı yıllarda elektrik eksikliğini telafi etmek için
dizel yakıt normal hale geldi ama bu yıl Pezeşkiyan elektrik kesintisi
olduğunda bazı şeyler yapmamız gerektiğini söyledi ve bunlar; Fabrikaları
kapatmak, yakıt tüketimini durdurmak, elektrik kesintilerini katmanlara bölerek
tüketimin azaltılmasını yönetmek ve daha fazla elektrik üretmeye çalışmaktır.’
Sayın İlyas Hazreti’nin tuhaf açıklamaları hakkında şunu
söylemek gerekir ki, göstermelik ve siyasi işlerle, yan oyunlarla,
kutuplaştırmalarla halkta gerçek bir umut yaratılması mümkün değildir. Bu tür
iç sorunların Nükleer Anlaşma ve FATF'e bağlanması ve anlaşmayı bozan
Batılılarla yapılan sonuçsuz müzakereler, halkın umudunu güçlendirmediği gibi aynı
zamanda zarar veriyor. Çünkü bunun anlamı eylemsizlik ve sorunları arka plana
atmaktır.
Araba, ekmek, süt ürünleri, su, gaz, para birimi vb.
konularda hükümetin her hafta bir veya iki düzensiz fiyat artışı yaptığını
açıklayıp sonra kelime oyunuyla insanların rahatlatılacağı izlenimini yaratmak
ve insanları umutlandırmak mümkün değildir!
Santrallerin kışlık yakıt depolaması için planlama yapmayıp,
santrallerin faaliyetlerini ve elektrik üretimini azalttıktan sonra hikâyeyi
çarpıtıp, “hava kirliliğini azaltmak için dizel yakıt yakılmasını durdurmak”
adı altında halka fatura kesmemek sonra da Sayın İlyas Hazreti’nin Gazetesi İtimad’da
“Gökyüzü daha mavi olacak/ Dizel yakıt, santrallerin elektrik üretim
portföyünden çıkarılacak” manşetini atmak mümkün değildir.
Bu büyük bir çelişkidir ve olayın aslı; santralin yakıt
depolamasındaki eksiklik, elektrik üretimindeki azalma ve elektrik kesintileri
ve karanlıktır!
Sayın Hazreti felsefe yapmak ve hükümet için teoriler uydurmak
yerine, gazetesindeki bu yalanları açıklığa kavuştursun. Umut var ve siyasi tartışmalarla
insanlara umut vermeye gerek yok.
Sayın Hazreti “Bir enkaz devralmadık” iddiası ile hem halkın
aklına hakaret ediyor hem de bu yalan iddiasıyla “Biz o kadar asil insanlarız
ki, böyle bir iddiada bulunmadık ve böyle bir iddia gündeme getirmedik” diyerek
halkı minnet altında bırakıyor!
Eğer ortada gerçekten de onurlu bir medya olsaydı Sayın
Hazreti’nin gazetesi tarafsız bir şekilde Ruhani ve Reisi hükümetinin ekonomik
büyüme oranlarını, iki hükümetteki döviz artış miktarını, hükümetlerin ilk günlerindeki
cari açıklarını ve her iki hükümetin hazine stoku miktarını, Ruhani hükümetinin
son üç yılındaki ve Reisi hükümetinin üç yıllık petrol ihracatı miktarını, petrol
ihracatının durumunu, katliamın durumunu veya korona hastalığının kontrol
altına alınmasını ve aşı konusunu ve iki hükümet yetkililerinin aşı sağlamanın
mümkün olup olmadığı konusundaki konuşmalarını veya elektrik tüketimindeki
artış miktarını ve her iki hükümetteki üretim dengesizliğinin artış veya azalış
miktarını, mali ve bütçe dengesizliklerinin durumunu ve Sayın Ruhani'nin
hükümet üyelerinin Sayın Reisi'ye sunduğu nihai raporun hikayesini (devlet
çalışanlarının aylık maaşlarının ödenmesinin mümkün olmadığı konusunu), Ruhani
hükümetinde yaratılan mali yükümlülüklerin hacmini ve bunun önemli bir kısmının
Şehit Reisi hükümetinde ödenmesini ve Ruhani hükümetinin 7 milyon tonluk buğday
ithalatına rağmen bu yıl buğday ithalatında kendi kendine yeterli hale
gelindiğini bir kıyaslasın ve karşılaştırsın ve ondan sonra “Nükleer anlaşama”
hükümetinin iflas eden performansına rağmen bu gazetede bu performansın büyütülmesinden
dolayı ve halka verdiği zarardan dolayı özür dilesin ve Sayın Reisi’ye büyüklük
gösterip biriken tüm bu sıkıntıları yeni hükümetin omzuna yüklemediği için
teşekkür etsin!
Belki Sayın Hazrei bu yoğun günlerde gazetesinin içeriğine
bakmaya çok fazla zaman ayırmıyor. Ancak kendisine, o televizyonda “Hükümetin satıcıların
vurgunculuğunu önlemek için araba fiyatlarını artırdığını” iddia ederken, İtimad
gazetesinin “Otomobil piyasasına gece şoku” başlıklı haberinde şöyle yazdığını
hatırlatalım: “Otomobil üreticileri birliği sekreterinin birinci başkan
yardımcısına yazdığı, otomobil fiyatlarında yüzde 70-80 oranında artış talep
eden mektubun medyada yayınlanmasından sadece iki gün sonra, iki büyük otomobil
üreticisi, ürünlerinin taban fiyatını bir gecede %30 artırdı. Pazartesi sabahı
iki otomobil şirketi, Rekabet Kurulu'nun Piyasa Düzenleme Yönergesine göre
ürünlerinin fiyatlarında ayarlama yaptıklarını açıkladı.”
İran Hodro ve Saipa'nın yayınladığı tablolar, İran Hodro grubundan Da’na'nın fiyatının 200 milyon tümen, Saipa grubundan Şahin’in fiyatının ise 129 milyon tümen arttığını gösteriyor. Birçok alıcı, bu %30'luk fiyat artışının önceki havalelerine etkisinden endişe ediyor. Ayrıca bu fiyat artışı arabanın fabrika fiyatıdır ve buna sigorta, katma değer vergisi ve birkaç şey daha eklenmemiştir ve bu hesapla fiyatlar araba üreticilerinin mevcut tablolarından daha yüksek olacaktır. Tüm İran otomobilleri arasında fabrika ürünlerindeki fiyat artışına en fazla tepkiyi “Tara Otomatik V4” otomobil gösterdi ve fiyatları son 24 saatte yaklaşık 52 milyon tümen daha pahalı hale geldi. İran Hodro'nun diğer popüler ürünleri arasında yer alan “Dena Plus Turbo Otomatik Opsiyonel” açık pazarda 40 milyon tümenlik artışla 1 milyar 40 milyon tümene ulaştı.