Şara ABD’yle teröre karşı savaşacak

Önceki yazımızda “ABD’ye vize İsrail’den geçer” başlığını tercih etmiştik. Doğru bir başlık kullandığımızı teyit ettiler. Mart 2015’te o vakitler “El-Colani” denilen teröristin lideri olduğu ve El-Kaide/DEAŞ ile organik bağı olan El-Nusra örgütü, Mart 2015’te “Fetih Ordusu”na dâhil oldu. Fetih Grubu, Suriye, İsrail, Ürdün bölgesinde savaşan silahlı örgütlerin oluşturduğu “Güney Cephesi” isimli grubun başarısından ilham almıştı.

Birçok mahalli ve yabancı kaynaklar “Fetih Ordusu’nun 2015’te Suudi-Türkiye-Katar işbirliği ve koordinasyonuyla” kurulduğunu iddia etmişlerdi. 13 Ekim 2018’de İstanbul’da “Suudi Veliaht Muhammed Bin Selman’ın emriyle Türkiye’ye gönderilen özel bir tim tarafından infaz edilen”, Medine doğumlu, Suudi El-Arabiye gazetesi eski direktörü, Suudi Hanedanlığı hakkında çarpıcı iddialar ortaya atan, 2017’de Suudi Arabistan’dan kaçan Cemal Kaşıkçı, Fetih Ordusu’nun bir “Suudi-Türkiye istihbarat oluşumu” olduğunu iddia etmişti.

TERÖR-TALAN-TAKSİM

Fetih Ordusu’nu oluşturan grupların tümü BM ve Uluslararası Camia tarafından terör örgütleri olarak listelenmişlerdi. Bunlar; Ahrar-El Şam, El Nusra Cephesi, Liva el-Hak, Şam Lejyonu, Cund-el Aksa, Ceyş el-Sünni ve Ecned el-Şam olarak açıklanmıştı. Fetih Ordusu, Mart 2011’de başlayan 3 T amaçlı “Terör, Talan ve Taksim” savaşı sonrasında İdlib, Mart 2015’e kadar Esad’ın yönetimindeki Suriye Ordusu’nun kontrolünde kaldı. Başta Türkiye’ye sınır İdlib olmak üzere Türkiye, Lübnan, Irak, İsrail ve Ürdün sınır bölgelerinin Suriye Devleti’nin kontrolünde kalması demek Suriye’ye taşınacak yabancı savaşçılar, silah, gümrük kapıları, ticaret ve para desteğinin aksaması ve Suriye için tasarlanan planların darbe almasına sebep olacaktı.

Suriye’nin 3 T’yi engellemesi demek ABD, İngiltere ve İsrail’in bölge için BOP ve BİP çerçevesinde şekillenen arzularının rafa kalkması demekti. Bu asla kabul edilebilecek bir sonuç olmayacaktı.

Bu sebeple legal, illegal, terör listesinde veya değil sahadaki tüm örgütler en gelişmiş silahlarla ve büyük bütçelerle desteklendi. Ekim 2017’de Katar eski Başbakanı Hamad Bin Casim yaptığı açıklamada: “Suudi Arabistan, Suriye dosyasını Katar’a bıraktı

Doha bu dosyayı elde etti ve Katar’ın bu dosyanın kendisine bırakıldığına ilişkin birçok delil bulunmaktadır. Katar’ın Suriye’deki silahlı gruplara verdiği askeri destek, ABD’yle işbirliği yapılarak Türkiye’ye ulaşıyor ve her şey Amerika, Türkiye ve Arabistan güçlerince paylaştırılıyordu. ABD, Körfez ülkelerinden Esad’ın devrilmesi için 1 trilyon dolar bütçe talebinde bulundu. Bu hedef için Katar 137 milyar dolar harcadı.” demişti. Fetih Ordusu’na ABD yapımı optik olarak izlenebilen TOW füzeleri verildi ve El-Nusra’nın ardından HTŞ İdlib ve çevre bölgelerine hakimiyet sağladı. Süreç içinde İHA ve SİHA’lar dahil muhtaç olduğu tüm silahlar, paralar ve ticaret altın tepside sunuldu.

NETANYAHU YARALILARI İYİLEŞTİRDİ

Netanyahu yönetimi Güney Cephesi’nde savaşanlara hastanelerini açtı, işgal ettiği Golan’da askeri eğitim ve silah verdi. Suriye’nin güneybatısındaki Golan Tepeleri ve Kuneytra cephesinde, İsrail’in sadece “ılımlı” muhaliflere değil, Nusra Cephesi’ne yönelik desteği Birleşmiş Milletler raporlarına bile girdi. Tüm bu çıplak gerçekler ortadayken dönemin Başbakanı Davutoğlu, “İdlib’i Fetih Ordusu değil muhalifler ele geçirdi.” dedi. Davutoğlu, “Bir el, Esad’ın yaşamasını istiyor, aynı Sisi gibi. Esad’ın da ailesinin de İsrail’e hiçbir zararı olmadı. Esad yönetiminde de her iki yönetimde de İsrail’e dönük hiçbir zararı olmadı.” demişti. Davutoğlu’nun bu çıkışına mahalli ve yabancı saha uzmanları, “Davutoğlu Suriye sahasında İsrail’le aynı tarafta olduğunu gizlemek için gerçeği ters-yüz ediyor.” demişlerdi.

DÜNE KADAR TERÖRİSTTİ

Fiiliyatta, Suriye’deki gelişmeler ve mevcut Suriye tablosu tüm çalışmaların, inşa edilen örgütlerin, harcanan yüzlerce milyar dolarların, taşınan savaşçıların, devrim şiarı altında ekilen mezhepçi fitnenin, Suriye milletinin tüm ayarlarını alt üst eden, bir arada yaşama imkanına en büyük zararı veren söylem ve eylemlerin Netanyahu’nun lehine işlediğini ve çıkarlarına hizmet ettiğini ispat etti. En nihayet, Mayıs 2025’e kadar başına milyonlarca dolar ödül konulmuş aranan bir terörist idi. Suudi’nin para ile kazandığı naz ve Türkiye’nin ricalarıyla Trump tarafından Riyad’da kabul gördü.

Kendisiyle bir araya gelmek, hasbihal etmek, röportaj yapmak, aynı kadraja girmek ve hele ki onu medya üzerinden pazarlamak ancak kelli felli istihbaratçılara mahsustu. Şimdi ABD ve BM’de Hollywood yıldızları gibi parlatılıyor. ABD ve Batı’yı seven, İsrail ile barışmak isteyen, onların düşmanlarını düşman kabul eden, evrim geçirmiş, karanlık ve cürüm dolu geçmişiyle bağını koparmış, tek amacının barış, işbirliği ve dostluk olduğunu anlatan, mütevazı, Suriye’nin bölünmesine karşı ılımlı bir “Sünni Müslüman” olarak tanıtılıyor. ABD’nin 1979’dan itibaren Suriye’ye uyguladığı ambargoları, ablukaları haklı buluyor, ABD’nin iddialarını destekliyor, Hafız Esad’ın ABD, Batı ve İsrail’i tehdit eden uluslararası terör örgütlerine sponsorluk yaptığını ve terörizmi teşvik ettiğini ama artık terörist baba ve oğul Esad’ın gittiklerini ambargo, abluka ve yaptırımların kaldırılmasını rica ediyor. Bu talebi de onu misafir eden Concordia adlı platformda onunla röportajı yapan, Ahmet Şara’yı “Merhaba Beyefendim” diye hitap eden eski CIA Başkanı David Petraeus’a söylüyor. Türkiye medyasının çoğu da, “Kral öldü yaşasın yeni Kral!” ve her dönemin yalakaları ile Şam yeniden “Sünni Emevilerin başkenti oldu!” diye gurur duyanlar ile Ahmet Şara medyası, 58 yıl sonra “ABD’ye ayak basan ilk Suriye Başkanı, Washington’u fetheden Reis” propagandalarıyla bayram havası yaşatmaya çalışıyor. En mutlu müjdeyi ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi ve eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey verdi; “Beklentimiz Ahmet Şara’nın da SDG gibi bizimle teröre karşı birlikte çalışmasıdır.”

ABD’NİN ASKERİ OLURSANIZ KAPILAR AÇILIR

Kıssadan hisse azılı terörist de olsanız ABD’nin askeri, memuru ve casusu olmayı kabul ettiğinizde komutan, bakan, başbakan ve Reis-i Cumhur da Süslüman da olabilirsiniz. Suudi’de doğan, İngiliz vatandaşı olan Müslüman Kardeşler Örgütü mensubu İbrahim Olabi, Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi olarak atanabilir. Esas amaç Ahmet Şara ile İsrail ve ABD arasında yapılan güvenlik ittifaklarının geçmişte Suriye lehine alınan 142 ve 2454 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarının İsrail lehine alınan yeni güvenlik antlaşmaları ile değiştirilmesi ve o koltuğa oturtulan İngiliz vatandaşı İbrahim Olabi’nin buna itiraz etmemesidir.

Aksi durumda ABD’yi eleştiren, karşısında yer alan ve şahsi veya resmi sermayesinin çıkarlarına zarar veren Hz. Musa da İsa da Hz. Muhammed de olsa “terörist” olarak damgalanır ve başına ödül konulurdu. Bir önceki yazımızda, “ABD’ye vize ve ABD’de kabul edilmek için İsrail’in oluru ve onayı gerekir.” demiştik. Medyada bir bayram havası var ki sormayın; Devletler Filistin’i tanıyormuş. Ahmet Şara Suriye’nin bir karışını dahi vermeyecekmiş. Bir karışı kendine kaldı gerisini İsrail ve ABD aldı diyemiyorlar.

Bu devletlerin yöneticilerinde haya bile kalmamış. Abbas gelmezse veya BM oturumu İsviçre’ye taşınmazsa biz de yolcuyuz diyemediler. Tebrikler toprağı ve halkı olmayan Filistin’i kabul ettiler. Tebrikler artık Şam’da İsrail’in güvenliğini korumakla mükellef ve ABD ile terörizme karşı savaşmaya hazır bir Sünni Emevi devleti var.

Not: Gelecek yazıda İsrail’in Ahmet Şara-Esaad Şeybani ikilisinden elde ettiği güvenlik antlaşmaları ile Suriye Sahil bölgesi için İsrail’in Rusya’dan taleplerini değerlendireceğiz.

Aydınlık

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın