Rasthaber - Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, nükleer politikasına paralel olarak, son zamanlarda Kral Abdülaziz şehrinde nükleer reaktör de dahil olmak üzere yedi stratejik proje yürütüyor.
Suudi Arabistan'daki ilk araştırma reaktörünün Muhammed bin Selman tarafından açılması, Suudi nükleer faaliyetlerinin doğası hakkında Washington ve Riyad arasında hala bir anlaşmanın bulunmadığı bir durumda meydana geldi. Böylece Suudiler, reaktörün açılmasıyla birlikte iki taraf arasında müzakerelere yol açan herhangi bir sonuca bakılmaksızın, kararlarını uygulamak için Mısır'da olacaklarına dair bir mesaj gönderdi. Amerikalılar Suudi Arabistan'ın ihtiyacı olan tüm nükleer teknolojilerini Amerikan şirketlerinden almaları konusunda ısrar ediyor.
Bu konuda Mehr muhabiri Profesör Frank Von Hippel ile aşağıdaki röportajı gerçekleştirmiştir:
Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Asistanı Von Hippel, bilim ve teknoloji alanında nükleer silahların kontrolü ve nükleer silahların yayılmasını önleme, enerji politikası ve politika dengelerini içeren bilim ve teknolojiye dayanıyor. Hippel Princeton Üniversitesi'ne katılmadan önce, 10 yıl boyunca temel parçacık fiziğini araştırmaktan sorumluydu ve özelliklede proliferasyon ve silahsızlanma, atom enerjisi ve optimizasyonun geleceği üzerine teknik çalışmalar yaptı. Hippel 1993 yılında, değerli araştırması için MacArthur kuruluşundan burs almayı başardı. Oxford Üniversitesi'nden doktora derecesine sahip olan Hippel halen Uluslararası Bölünebilir Malzemeler Paneli'nin Yönetim Kurulu üyesidir.
-Muhabir: Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri ile nükleer faaliyetler konusunda hâlâ bir anlaşması yokken, Abdulaziz şehrindeki nükleer araştırma reaktörünü başlattı. Bazıları bunun Suudi Arabistan'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne ABD olmadan da nükleer faaliyetlerine devam edeceğine dair bir mesaj olduğuna inanıyor. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
-Hippel: Ben Suudi Arabistan'ın nükleer teknolojiye olan ilgisinden endişe duyuyorum. İlgi alanının bir kısmı enerji üretimi ile ilgili olabilir. Ancak günümüzde bunu yapmak için çok daha ucuz yollar var (özellikle Suudi Arabistan'da güneş enerjisi kullanımı).
Suudi Arabistan'ın nükleer enerjiye olan ilgisi, nükleer teknolojinin bir kısmının ikili kullanıma sahip olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu teknolojiler nükleer silah seçeneği sunuyor.
-Muhabir: Riyad ABD ile yaptığı Uranyum'u zenginleştirmek ve yeniden üretmeyi içermeyen anlaşmada “altın standart” istediği bir dönemde Suudi Arabistan uranyumu zenginleştirmek ve yeniden üretmekte ısrar ediyor. 123 Anlaşması'na göre Amerika Birleşik Devletleri nihayet Riyad'ın talebini reddedecek mi?
-Hippel: Trump Hükümeti bu konuda bölünmüştür. Dışişleri Bakanlığındaki bazı çalışanlar, nükleer silahların yayılmasını engellemeye ve “altın standart” uranyum zenginleştirme ve yenilemeye destek olmaktadırlar. Enerji Bakanlığı'ndaki bazı çalışanlarsa, ABD nükleer reaktör endüstrisinden kalanların Suudi Arabistan reaktörüne satılması için nadir bir maddi fırsat sağlayabileceğinden endişe ediyorlar.
Amerika nükleer endüstrisinde ABD yönetimine destek verenler, Ocak ayının başında Demokratlar tarafından kontrol edilecek bir oda olan Temsilciler Meclisi'nde standart dışı bir altın anlaşma için büyük bir mücadele olacağını düşünüyorum. Senato'nun bu konuda Temsilciler Meclisi'ne katılıp katılamayacağını bilmiyorum.
-Muhabir: Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletler'iyle Washington'un Birleşik Arap Emirlikleri ile imzaladığı anlaşmaya benzer bir nükleer anlaşma yapmayı kabul eder mi?
-Hippel: Suudi Arabistan çeşitli şekillerde bu tür bir anlaşma istemediğini gösterdi. Suudi Arabistan'da bir uzlaşma var, bu da Suudi Arabistan'ın İran'ın nükleer anlaşmayla kısıtlaması devam edene kadar Suudi Arabistan'ın anlaşma ile sınırlamayı kabul ettiği anlamına geliyor.
İran'ın doğal olarak yapabileceği şeyi yapması Suudi Arabistan'da memnuniyetsizliğe neden oluyor. Bu benim kabul ettiğim, İran'ın ulusal zenginleştirme programını Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin katılabileceği çok uluslu bir programa dönüştürmesini tercih etmelerinin nedenlerinden biridir.
Bu sorunu Amerika Birleşik Devletleri'nde de gündeme getirdim. Ulusal zenginleştirme programımız özelleştirildi ve iflas edince, şu anda ABD Urenco merkezine bağlı tek bir zenginleştirme endüstri tesisine sahiptir.
-Muhabir: ABD, Suudi Arabistan'la olası bir anlaşmanın koşullarını tanımlamaya çalıştığı takdirde Riyad'ın Rusya, Çin veya Güney Kore ile işbirliği yapmaya istekli olabileceğinin farkındadır. Washington bu sorunu nasıl çözecek?
-Hippel: Ben uzman değilim, ama Suudi Arabistan'ın ABD ile 123 anlaşmasını imzalamaması durumunda Güney Kore'nin nükleer santrallerini Suudi Arabistan'a satabileceğini düşünmüyorum.
Bu, Güney Kore'nin ABD'ye bağlı birçok nükleer reaktörünün tasarımından kaynaklanıyor. ABD, Rusya'yı veya Çin'i önleyemez, mesela Rusya'nın İran'daki Buşehr reaktörlerini kurmasını engelleyemedi.
Ben Çin veya Rusya'nın Suudi Arabistan'ı zenginleştirme veya yeniden işleme teknolojisiyle donatılabileceğinden şüpheleniyorum, ancak eğer Kuzey Kore bu ülkelerinden istifade ederse, Suudi Arabistan'ın da bu ülkelerden istifade etme olasılığı var.
Bu, Suudi Arabistan'ın El-Hagi Protokolüyle anlaşmayı reddetmesinin sebeplerinden biridir ve bu beni üzüyor. Buda Suudi Arabistan'ın nükleer faaliyetlerinden bazılarını gizlemeye çalışabileceğini gösteren önemli işaretlerden biridir.
-Muhabir: Bazıları, ABD'nin, İsrail'e karşı güç dengesini değiştirebilecek zenginleştirme gibi stratejik bir ayrıcalığı Suudi Arabistan'a vermeyi asla kabul etmeyeceğini söylüyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Hippel: İsrail, İran zenginleştirme programına açıkça karşı çıktı. İsrail'in Suudi Arabistan'ın "altın standart" 123 anlaşması için mücadele edip etmeyeceğini bilecek kadar konuya hakim değilim.
Elbette İsrail'in ya da Amerika Birleşik Devletleri'nin nükleer silahlarının mantıklı liderler tarafından kullanılabileceğini düşünmüyorum. Ancak, tamamen mantıklı olmayan liderler için endişeliyim. ABD ve Rusya'da Nükleer silahların bazılarının tetik halinde olması gerçekten endişe verici bir durumdur. Ayrıca istenmeyen ve giderek daha fazlalaşan hacker saldırılarının yanlış alarmları konusunda da endişeliyim.