Röportajın tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz:
Fars: Suriye ve İsrail’de şu an yaşanan olayların
temel nedenleri nedir? Orada tam olarak ne oluyor?
Pakayin: Bismillahirrahmanirrahim.
Gerçek şu ki, Suriye meselesi çok önemli bir konudur ve Batı
Asya’daki diğer gelişmelerden ayrı değerlendirilemez. Bu gelişmeler doğrudan
siyonist rejimin kötülükleri, Gazze’deki soykırım, Yemen’in gösterdiği direniş
ve bu süreçte kararlılıkla direnen Hizbullah ile ilgilidir.
Bugün açıkça görülüyor ki, Beşşar Esad Suriye’den
ayrıldıktan sonra, geçmişi oldukça kötü olan, terör gruplarını desteklediği
bilinen ve ne yazık ki Türkiye’nin de desteğini almış olan Culani Suriye’de
iktidara geldi. Bu durum Suriye’deki istikrarsızlığı daha da artırdı.
Bana göre Türkiye burada bir hesap hatası yaptı ve Amerika
ile siyonist rejimin gelecekteki planlarını doğru analiz edemedi. Bu
istikrarsızlık, siyonist rejim için bir fırsat yarattı. Çünkü siyonist rejim
güvenlik sınırlarını genişletmeye çalışıyor ve Suriye’nin daha fazla kısmını
işgal etmeye yöneldi.
Bu rejim daha önce Golan Tepeleri’ni işgal etmişti ki, bu
tepe üzerinden direniş cephesinden veya Suriye’den bir saldırı gerçekleşmesin.
Şimdi ise sınırlarını mevcut sahte sınırlarının ötesine taşıyarak Suriye
topraklarına giriyor.
Görünüşe göre siyonist rejim, istikrarlı bir Suriye yerine
istikrarsız bir Suriye’yi tercih ediyor. Çünkü istikrarsızlık koşullarında bu
rejime yönelik tehditlerin daha az olduğunu düşünüyor.
Amerika’nın stratejisi de tam olarak budur; yani farklı
Amerikan hükümetleri, her zaman siyonist rejimin güvenliğini sağlamak için
çalışmış ve bu onların Batı Asya’daki stratejik önceliklerinden biri olmuştur.
İleride işgal karşıtı bazı gruplar oluşabilir ve bu gruplar
siyonist rejime karşı operasyonlar gerçekleştirebilir; bu da rejimin
güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye atar.
İran İslam Cumhuriyeti, Suriye’deki gelişmeleri yakından
takip ediyor. Türkiye gibi diğer bölgesel aktörlerle müzakere halinde ve
diplomatik olarak Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı üzerinden
Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklemeye çalışıyor.
Fars: Suriye bağlamında, İsrail-Suriye sınırındaki
Dürzîlerin ve sınırdaki diğer toplulukların rolüne de değinmek istiyorum.
Onların mevcut durumdaki etkisi nedir?
Pakayin: Evet, Dürzîler Müslüman bir kabiledir ve
farklı bölgelerde varlık göstermektedirler. Aralarında da bazı görüş
ayrılıkları var. Bazıları siyonist rejimi destekliyor ve kabileler arası
çatışmalarda bu rejimin desteğini arıyor.
Ancak bir kısmı –ki bunlar şerefli Dürzîlerdir– tamamen
karşı duruyor ve ülkelerinin toprak bütünlüğünü savunuyorlar. Bu ikinci grup
işgale karşıdır.
Genel olarak kabile savaşları bugün Suriye’de istikrarsızlık
faktörlerinden biridir ve siyonist rejim bu çatışmaları kışkırtmada birinci
dereceden rol sahibidir.
Fars: Son zamanlarda İran ile Avrupa ülkeleri
arasında bazı müzakerelerin olacağı konuşuluyor. Bu müzakereler hangi çerçevede
gerçekleşecek ve İran’ın yaklaşımı nedir?
Pakayin: Bakın, biz her zaman Avrupa ülkeleriyle
müzakereleri memnuniyetle karşıladık ve İran ile Avrupa arasındaki meselelerin
diplomasi yoluyla çözümünün tehdit ve korkutmaya kıyasla çok daha iyi olduğuna
inanıyoruz.
Avrupalılar da artık çok iyi biliyorlar ki İran, baskı,
tehdit ve zorlamalarla hiçbir taviz vermez ve hiçbir kısıtlamayı kabul etmez.
Avrupalıların iddiası, İran’ın nükleer bombaya ulaşmaması
gerektiğidir. Eğer gerçekten bu konuda bir endişeleri varsa, bu konuda oturup
konuşabiliriz. Onları ikna edebilir ve böyle bir şeyin olmayacağına dair
güvence verebiliriz.
Gerçek şu ki, hem Ayetullah Hamanei’nin nükleer silah
üretimini yasaklayan fetvası hem de İslamî inançlarımız ve savunma doktrinimiz
gereği, biz hiçbir zaman nükleer silah üretme peşinde olmadık ve olmayacağız.
Dolayısıyla Avrupalılar da tehditlerden vazgeçmeli ve
psikolojik operasyonlar ve abartmalarla –örneğin tetik mekanizması tehdidi
gibi– bize baskı uygulamaya çalışmamalıdır.
Tabii ki müzakereler için net bir tarih henüz belirlenmiş
değil. Ancak umuyoruz ki Avrupalılar kendi çıkarlarını Amerika’nınkinden
ayırsınlar ve bağımsız olarak müzakerelere katılsınlar. Bence bu durumda
İran’ın barışçıl nükleer programı hakkında Avrupa ile daha kolay bir uzlaşma
sağlanabilir.
Fars: Bu bağlamda, ABD ile doğrudan bir müzakere
gündemde mi? Böyle bir zemin var mı?
Pakayin: Bana göre şu anda ABD ile doğrudan müzakere
için uygun bir zemin yok. Her ne kadar biz her zaman müzakere ilkesini
desteklesek ve aktif bir diplomasi izlesek de, şu an bu tarz bir görüşme için
uygun bir ortam oluşmuş değil.
Bir dönem Amerikalılar müzakere talebinde bulundu ve biz de
Trump’ın Ayetullah Hamanei’ye gönderdiği mektuptan sonra, Ummanlıların
arabuluculuğuyla, Umman’da dolaylı müzakereleri kabul ettik.
Trump ikinci dönem iktidara gelmeden önce sürekli olarak
İran’ın sorununu 24 saatte çözebileceğini söylüyordu ve müzakere sözü
veriyordu. Bazıları da iyimser davranarak Trump’ın iktidara gelmesiyle
yaptırımların kalkacağını ve belki de diplomatik ilişkilerin yeniden
kurulacağını düşünüyordu.
Ancak iktidara geldikten sonra farklı bir yaklaşım
sergiledi. Başlangıçta sadece İran’ın nükleer bomba peşinde olmamasının kendisi
için önemli olduğunu söyledi, fakat kısa bir süre sonra İran’ın nükleer
programının tamamen sıfırlanması gerektiğini yeniden gündeme getirdi.
Kendisi ve danışmanları birçok çelişkili açıklama yaptılar.
Hatta dolaylı müzakereler başladıktan sonra, üçüncü turdan itibaren Trump’ın
gerçek niyetleri ortaya çıktı. Başlangıçta konuyu sınırlı tutmak isteyen Bay
Witkoff daha sonra Amerika’nın İran’ın tüm nükleer faaliyetlerini durdurmasını
ve sıfırlamasını istediğini duyurdu.
Bu da iyimser olanların bile Amerikalıların yalan
söylediğini ve niyetlerinin sadece nükleer müzakereyle sınırlı olmadığını
anlamasına neden oldu.