Bu minvalde Mehr Haber Ajansı Avukat Emin Güneş ile bir
röportaj gerçekleştirdi:
1. İmam Humeyni'nin
(r.a) düşüncesini ve Doğu ve Batı'ya bağımlılık teorisini reddetmedeki rolünü
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merhum İmam Humeyni (r.a) İslam İnkılabını gerçekleştirmeden
önce iki kutuplu bir dünyada yaşıyor ve üçüncü bir alternatifin varlığını
sadece hayal ediyorduk.
Küresel emperyalizm insanlık için kapıları sadece birbirine
açılan iki hapishane inşa etmişlerdi. İnsanlar, içinde yaşadıkları yoksulluk ve
sefaletten kurtuluş için kapitalizm hapishanesinde yaşıyorsa Sosyalizmi,
Sosyalist hapishanede yaşıyorsa kapitalizmi kurtuluş kapısı sanıyordu. Oysa
birinin diğerinden farkı yoktu. Ezilenler, her yerde eziliyorlardı.
Bizim dünya diyebileceğimiz İslam âlemi de bu cendere
arasında sıkışmış kalmıştı. Ekseriyetimiz kapitalizmin zorbalığı altında
olduğumuzdan bizler de sosyalizmi iyi bir şey zannediyorduk. Gençlerimiz,
Marks’ın Daskapital’ini okuyordu. Öyle ki koca koca İslam âlimleri İslam
sosyalizmine dair kitaplar yazıyorlardı.
Kurtuluşun İslam’da olduğuna dair sloganlar atıyorduk, ama
“nasıl?” sorusuna cevap veremiyorduk. İnkılap gerçekleşince, bizde kökleşmiş
“iki kutup düşüncesi” bir müddet İnkılabın arkasında SSCB’yi aradı. İmam
Humeyni (r.a) Amerika’nın kuklasını devirdiğine göre, bunu ancak SSCB desteği
ile yapmıştır. İçimizdeki Amerikancılar açıktan merhum imamın “SSCB’nin
adamıdır” diye propaganda yaptılar.
İnkılapla birlikte “La Şarkıyye La Garbıyye İslamiyye İslamiyye”
sloganını İmamdan duyduk, haykırdık ama bir müddet şüphelerimizden
kurtulamadık. Çünkü bilinçaltımızda “eğer imamın dediği gibi ise, eğer
arkasında gerçekten SSCB yoksa, Amerika bunu bir kaşık suda boğar” düşüncesi
mevcuttu.
Zira ülke topraklarımızdan önce bilincimiz işgale uğramıştı.
Sözde, Allah cc “kadiri mutlaktır” diyorduk ama buna rağmen özellikle
Amerika’ya rağmen yaprak kımıldamaz anlayışına mahkûm yaşıyorduk. Açıkçası
İslam’ın hâkimiyetini çok istememize rağmen hayali bir şeyin peşinden koştuğumuza
inandırılmıştık.
İmam Humeyni (r.a) “ne Doğu ne Batı” diyerek İran’da
gerçekleştirdiği inkılapla İran halkını özgürlüğüne kavuştururken bizim de
bilinç dünyamızda muazzam bir İnkılap gerçekleştirdi. Ümmet gençliğinin zihin
dünyasını işgalden ve prangalardan kurtardı. İçimizdeki fosilleşmiş beyinler
uzun süre buna inanmak istemdiler, Amerika’yla işbirliğine girdiler.
15 Temmuzda darbe yapacak kadar güçlenmiş sözde “dini”
aslında “Amerika’nın taşeronu” FETÖ örgütü, İslam İnkılabına doğduğu günden
itibaren düşmanlık etti. Ona paralele başka cemaat ve tarikatlardan düşmanlık
edenler oldu.
Ama şehitlerimiz Hasan el-Benna, Seyyid Kutup ve merhum
allame Mevdudi’nin eserleri ile yetişen Merhum Erbakan’ın başında bulunduğu
gençlik derhal İnkılabın yanında yerini aldı. Bu inkılabi gençlerin sembol ismi
de şehit Metin Yüksel olmuştur.
Evet, bu yoldan dönenler oldu. Ancak bu dönüşler fikri
temellere dayalı olmayıp Suudi ve bölgenin Petro dolarları ile oluşan
dönüşlerdir.
Her şeye rağmen dünyanın yine de iki kutuplu olduğunda ısrar
etmek isteyenlere diyoruz ki, Evet dünya iki Kutupludur, Bir tarafında dünya mustazaflarını
temsil eden İslam İnkılabı, diğer tarafta küresel emperyalizm ve Siyonizm.
2. İslam Devrimi'nin
İmam Humeyni (r.a) tarafından kurulmasının ardından Batı dünyası, bu devrimin
ve İmam'ın fikirlerinin sadece bölge halklarını bilgilendirmekle kalmayıp aynı
zamanda Siyonist Rejim başta olmak üzere onların çıkarlarını ve güvenliğini
tehdit edecek tehlikeli kavramlar içerdiğine inanıyordu. Siz, İmam Humeyni'nin
(r.a) düşüncelerinin Kudüs'teki son gelişmeler üzerindeki etkisini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Kudüs tarih boyunca müminler ve kâfirler arasında sürekli el
değiştirmiştir. Mesela Hz. İsa (as) bu bölgeye dinlerini tahrif eden Yahudilere
gönderilmişti. İşgallere çok büyük yıkımlara uğramış olan Kudüs’ün üzerinde
mel’un Yahudilerin emelleri biliniyordu. Bu amaçla daha Osmanlı devleti
yıkılmadan buralara yerleşme girişimlerinde bulundular. Onların bu
hedeflerinden haberdar olan ümmetin şuurlu âlimleri de bu konuya duyarlı
idiler. Henüz İsrail kurulmadan Şii ve Sünni ulema Kudüs’te konferanslar
düzenliyor, Küresel emperyalizme karşı “takribi mezahip” çalışmaları yaparak
iki büyük ülke İran ve Osmanlıyı birlikte hareket etmeye zorluyorlardı.
Kudüs henüz işgal dahi edilmeden olası bir işgal tehlikesine
karşı teyakkuz halinde olan alimler ümmetin her tarafında mevcuttu. Mesela çok
bilinmez ama Merhum Abdüsselam Berzani’nin Osmanlı padişahına gönderdiği
mektubundaki taleplerinden biri de bölgeye Yahudi göçünün önüne geçilmesidir.
İmam bu anti Siyonist ulemanın takipçilerinden biridir. Yani
Kudüs hassasiyeti ondan önce olduğu gibi ondan sonra da devam etmiştir. Mesela
biz Anadolu gençliği olarak Kudüs’ün özgürlüğünün önemini Siyonizm’in
melanetlerini Merhum Necmeddin Erbakan’dan öğrendik. Bu duyarlılık başta
Siyonist rejim olmak üzere Batılı devletlerde de mevcuttu. Onlar da ümmetin
muhtelif coğrafyalarında her ırk ve mezhepten Kudüs’e duyarlı Şahsiyetleri
takip ediyor, kuklaları eliyle önlerini kesmeye çalışıyordu. Mesela Türkiye’de
hemen her askeri müdahalenin temelinde Mescidi Aksa duyarlılığına dair izler
bulabiliriz. En meşhuru olan 12 Eylül darbesi altı gün önce Konya’da
gerçekleşen “Kudüs Mitingi” gerekçesini en önemli bir darbe gerekçesi kabul
etmiştir. 28 Şubat postmodern darbesi Ankara/Sincan’da yapılan “Kudüs gecesi”
etkinliği nedeniyledir. Kudüs gönüllüsü siyasiler yasaklanıyor, partiler
kapatılıyor, gençler uyduruk mahkemelerce yargılanıp zindanlara atılıyordu.
Merhum İmam Humeyni (r.a) İslam İnkılabını gerçekleştirir
gerçekleştirmez ilk işi ümmetin rüyası olan İşgal rejimini devlet olarak
tanımaması, büyükelçiliğini kapatması ve Ramazan’ın son cumasını “dünya Kudüs
günü” olarak ilan etmesidir.
İmam Humeyni’nin (r.a) Kudüs’teki son gelişmeler üzerinde
etkisi bir röportajla sınırlanamaz, bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılsa
yeridir. Ancak kısaca şöyle özetleyebilirim.
a- Evvela, İmam Humeyni’nin (r.a) Kudüs hakkındaki
düşünceleri ‘söylemden eyleme’ geçirdiğini görüyoruz.
b- İlk intifada İmam Humeyni’nin (r.a) mazlum Filistin
halkına “kıyam edin, direnin, ya kazanırsınız ya kazanırsınız, çünkü
kaybedeceğiniz bir şeyiniz kalmamıştır.” Bu çağrı karşılık bulmuş, ilk intifada
başlamış, Siyonist rejimi ciddi anlamda sarsılmıştır.
c- İmam Humeyni’nin (r.a) gerçekleştirdiği İslam İnkılabı
Siyonist işgal rejimi için bir devrin kapanıp yeni bir devrin açılmasına sebep
olmuştur. Genişleme, büyüme, taarruz devri kapanmış; duraklama, gerileme ve
savunma dönemine geçilmiştir.
d- İmam Humeyni’nin (r.a) Merhum Erbakan hocamızın “Siyonist
rejim ancak kuvvetten anlar” sözünü icraata geçirerek Kudüs’ün özgürlüğü için
“Kudüs gücü” adlı bir askeri ordu oluşturması emsalsizdir. Dünyada böyle bir
örnek yoktur. Dünyanın her yerindeki mustazafların her konuda yardımına koşan
İslam Cumhuriyetinin sırf Kudüs’ün kurtarılması için ordusunun bir bölümünü
tahsis etmesi, gıpta ettiğimiz bir konudur.
e- Bu ordunun şehit komutanı Kasım Süleymani Filistin
direnişini kısa zamanda “taş devrinden füze çağına” taşımıştır.
f- Mazlum ve mustazaflardan oluşan farklı ırk, mezhep ve
ülkelere mensup gençlerden oluşan örgütlerle “direniş cephesi” oluşturulmuştur.
Bu cephe ümmetin göz bebeği ve onuru, mustazafların umudu olmuştur.
g- “Kudüs Kılıcı” zaferi İmam Humeyni’nin (r.a) başlatmış
olduğu çalışmalarının en tatlı ve görünür meyvesidir.
3. İmam Humeyni'nin
(r.a) İslam dünyasının gelecekteki gelişmelerine yönelik tedbirleriyle ile
ilgili ne düşünüyorsunuz?
İmam Humeyni’nin (r.a) ektiği tohumlar her yerde
filizleniyor. Çağın nemrutları doğacak Humeynileri öldürebilmek için planlar
yapsalar da Allah’ın cc planı kusursuz bir şekilde işliyor. Darağacına giderken
“ Ne ben Hz. Hüseyin'den daha değerliyim, ne de benim ailem onun ailesinden daha
kıymetlidir.” Diyen Şehit Şeyh Said’i Pirani’nin oğlu merhum Şeyh Selahaddin
Efendi müritlerine şu tavsiyede bulunmuştur: “Mümin ve münafıkları ayırmada
ölçünüz İmam Humeyni (r.a) taraftarlığı ve karşıtlığı olsun. O’na ancak
münafıklar düşmanlık eder.” Demiştir. Ümmet, bu ilke ile imtihan olmaktadır.
İmam merhumun dostlarını dost, düşmanları düşman kabul edenler ile küresel
Siyonizm’e hizmet edenlerin mücadelesi devam edecektir. Bize göre zafer
inananlarındır ve zafer yakındır inşallah.
İmam Humeyni’nin (r.a) başlattığı hareketi Suriye fitnesi
ile kirletmeye çalışanlar, özellikle İnkılabı mezhepçilikle itham edenler,
Kudüs direnişi komutanlarının beyanları ile bir kez daha zelil olmuşlardır.
4. İmam Humeyni'nin
izlediği politikanın en önemli eksenlerinden biri, İhvancılık modellerine karşı
siyasi ve pratik bir İslam oluşturmaktı. Siz bu konuyu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Müslümanların Hak Batıl mücadelesi insanlık tarihi kadar
eskidir. Batılın bir şubesi olan küresel Emperyalizmle mücadele de son iki yüz
yıldır ümmetin her tarafında çeşitli yöntemlerle devam ediyor. Farklı
coğrafyalarda oluşan İslami hareketler Küfrün tasallutundan kurtulmak ve aziz
İslam’ı hayata hâkim kılmak için çok çeşitli modelleri tartıştılar. Barışçıl
yöntemlerden silahlı mücadeleye, kültürel çalışmadan ekonomik üstünlük
sağlamaya, devletin kadrolarına sızmaktan demokratik yöntemlere kadar, her
model tartışıldı, konuşuldu bir kısım girişimlerde de bulunuldu.
İnkılap öncesi en revaçta olan model kuşkusuz İhvanı
Müslümin modeli idi. Kuşkusuz her coğrafyanın kendine özel şartları da mevcut
idi. Buna rağmen toplum bir modeli benimsediğinde diğerlerine sert şekilde
muhalefet ediyordu. Mesela bu iş ancak siyasetle yani parti kurmakla olur
diyenlere karşı “partilere oy vermek küfürdür” diyenler oluyordu. Milli görüş
ve Cemaati İslami particiliği savunurken buna başta sıcak bakmayan İhvan
hareketi de bu çizgiye geldi.
Ama unutulmaması gereken gerçek şu ki herkesin amacı aynı
idi. İslam cumhuriyeti kurmak, İslam’ı mahkûmiyetten hâkimiyete geçirmek, İslam
esaslarına dayalı hükumetler kurmaktı. İşte bu çalışmalardan biri olan İmam
Humeyni’nin (r.a) hareketi hedefine ulaşmış oldu.
Artık önümüzde zaferle sonuçlanmış bir model mevcut idi.
Artık diğer metotların terkedilmesi gündeme geldi. Batılılar, “İran devrim
ihraç ediyor” deseler de bana göre “inkılabın metodunu ithal etmek isteyenler”
oldu. Ama maalesef ikinci bir örneği görülmedi. Başarılı bir model olarak
ortada duruyor. Fakat modelin her yere uygulanmasının, şartların farklılığı
nedeniyle mümkün olamayacağı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Ancak önemli ölçüde
yararlanılabilecek bir modeldir.
En önemlisi İmam Humeyni (r.a) gibi maddi ve manevi yönden
donanımlı bir “lider” kolay bulunmuyor. Karşı karşıya kalınan Emperyalist
uşaklardan hiç biri belki Şah kadar güçlü değil ama bizler zayıfız. Şahlarla
mücadele edecek kadrolarımız şahlardan önce nefislerine, ihtiraslarına,
kibirlerine mağlup oluyorlar. Bu da bize Lider ve kadrosunun en az model/metod
kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Rabbim bizler gibi kendi coğrafyalarında İslam’ın hâkimiyeti
için mücahede edenlere de İmam Humeyni (r.a) gibi bir lider nasip etsin
inşallah.