Anlaşma, iki Ortadoğu ülkesinin üst düzey güvenlik
yetkilileri arasında Çin Ulusal Halk Kongresi sırasında Pekin'de yapılan
görüşmelerin ardından sağlandı.
İran, Suudi Arabistan ve Çin tarafından yapılan üçlü
bildiride Tahran ve Riyad’ın iki ay içinde diplomatik ilişkilerin yeniden
başlatılması, büyükelçiliklerin ve temsilciliklerin karşılıklı olarak yeniden
açılması konusunda anlaştıkları belirtildi.
Arap Dünyasının tanımış analistlerinden olan ve Rey el-Yevm
Gazetesi Baş Editörü Abdulbari Atvan, İran-Suudi Arabistan anlaşması ile ilgili
kaleme aldığı yazısında şu ifadelerde bulundu:
“Çin'in arabuluculuğunda İran ile Suudi Arabistan arasında
imzalanan normalleşme anlaşması, ABD ve İngiltere'nin Fars Körfezi ve Orta Doğu
üzerindeki 80 yıllık hegemonyasının yakında sona ermesi anlamına gelen
stratejik bir "tsunami" idi. Bu, Çin'in Fars Körfezi ve Orta Doğu'da
önemli bir stratejik oyuncu olarak rolünün güçlendiğini gösteriyor.
Riyad yönetimi, bu anlaşma sayesinde yüz milyarlarca
dolarını biriktirerek gelecekteki projelerini finanse edebilir. Suudi Arabistan
bu projelerin aracılığıyla mali, ekonomik ve belki de askeri bir güç haline
gelebilir, bununla birlikte gelir kaynaklarını çeşitlendirme ile petrole olan
bağımlılığı azaltabilir.
Tahran-Riyad ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi, ABD ve
İsrail'in bölge ve dünya çapındaki gücünün azaldığının en büyük işaretlerinden
biri ve Amerikan-Siyonist ittifakı ile Fars Körfezi'ndeki zengin ülkeleri
tarafından yönetilen projelerin çöküşünün başlangıcıdır.
Bu anlaşma aynı zamanda, Arap ülkelerine egemenliğini
sürdürmek amacıyla İran'ın bölge için tehlike oluşturduğunu iddia eden
Amerikalılar ve Siyonistlerin İran'a karşıtı tüm planlarını da çökertecek. Son
20 yılda İran kabusu ile yaşayan Siyonist İsrail, dünyadaki Yahudi lobilerini
İran'la başa çıkmak için seferber etti ve İran'a karşı Arap ülkelerinden oluşan
bir duvar örmeye çalıştı.
Siyonist Rejim, İran'ın nükleer programını ortadan kaldırmak
için de planlar tasarlamıştı ancak tüm bu çabalar sonuçsuz kaldı. Öyle ki İran'ın
Suudi Arabistan ile ilişkilerini yeniden tesis ettiğini ve iki ülke arasında
tarihi bir anlaşmaya imza atıldığına tanık olduk.
Suudi Arabistan bu anlaşmadan sonra İran'ın askeri
tecrübesinden yararlanmak isteyebilir. Eğer iyi niyet olursa bu konuda hiçbir
bir engel yok çünkü İran hassas ve hipersonik füzelerin yanı sıra insansız hava
araçları ve denizaltı üretiminde çok iyi seviyede Pakistan'ın aksine Amerikan
hegemonyasına tabi değil ve kararlarında bağımsız hareket ediyor.
Suudi Arabistan, ABD ve Orta Doğu'daki tüm müttefiklerini
kandırdığı gibi, işgalci rejimi de kandırdı. Amerika'nın müttefiklerinden
Mısır, Fas, Ürdün ve Sudan'ı kastediyoruz. Çünkü Suudi Arabistan, Çin ve
Rusya'ya yakınlaşma planını söz konusu taraflardan saklamıştır. Riyad'ın stratejik
Doğu yaklaşımı, Amerika'nın dünyadaki liderliğinin sonu geldiğini ve hızla Çin
ve Rusya liderliğindeki yeni dünya düzenine katılması gerektiğini savunan derin
çalışmalara dayanıyor.
Bölge üzerindeki hegemonyasını sürdürmek ve zenginliğini ele
geçirmek için Arap ülkeleriyle normalleşme anlaşmalarına bel bağlayan Siyonist
Rejim, Suudilerin bu anlaşmalara katılmasını bekliyordu, ancak İran ve Suudi
Arabistan arasında sağlanan anlaşmanın ardından Siyonist-Arap normalleşme
anlaşmasının keyfi yerinde değil ve yoğun bakıma kaldırılan bir hasta gibidir.
Suudi Arabistan, Çin ve Rusya ve bunun sonucunda BRICS üye
ülkeleri (Güney Afrika, Brezilya ve Hindistan) ile birleştiğinde, artık İsrail
ve ABD’ye veya sözde Demir Kubbe sistemi ve Patriot füzelerine ihtiyacı
kalmayacak ve bunların yerine Amerikan silahlarından çok daha gelişmiş S-500
hava savunma sistemi ve Sukhoi 35 savaş uçağını kullanabilir ve Çin'in
cephaneliğinde ne sürprizler olduğunu sadece yüce Allah bilir.
Bölgedeki "karıncaların" hareketlerini bile anbean
izlediklerini iddia eden ve bilgilerini cahillere satarak milyarlarca doları
cebe indiren İsrail’in casusluk servisleri nerede? Bu servisler İran ile Suudi
Arabistan arasındaki müzakerelerin Irak, Umman ve ardından Çin'deki
ilerleyişini engellemede neden başarısız oldu? Bu sözde gelişmiş casusluk
servisleri nereye gitti?
Yıllardır Arap ülkelerinin İran karşıtı Amerikan-Siyonist
komplosuna katılmamasını talep ediyoruz; bu plan bölgede mezhep düşmanlığı ve
fitneye dayalı yıkıcı savaşlar başlatmayı amaçlıyor. Bölgede bu tür projelerden
dolayı çok zarar gördük. Komşumuz ve Müslüman bir ülke olan İran’ın medeniyeti
ile kültürel ve tarihi rolü göz ardı edilemez. Neden İran'a düşmanlık yapalım
ve gönüllü olarak ona karşı düşmanca planlara katılarak yüz milyarlarca doları
boşa harcayalım?
ABD ve İsrail'in İran'a karşı kışkırtma ve entrika tuzağına
düşen Arap ülkelerinin tavrını esefle karşılıyoruz. Bu ülkeler İran-Suudi
Arabistan normalleşme anlaşmasından sonra şimdi ne diyecek? Şu anda Suudi
Arabistan, ABD ekseni ve Arap karşıtı tüm projelerden çekilmek üzeredir ve
Yemen'deki savaşın Yemen-Suudi Arabistan müzakereleri, esir değişimi ve ateşkes
anlaşmasının sağlanmasıyla sona ermesini iki ülke arasında karşılıklı saygıya
dayalı ilişkilerin kurulmasını bekliyoruz.
Suudi Arabistan stratejik olarak değişiyor ve Çin, Suudi
Arabistan aracılığıyla Fars Körfezi bölgesinde ve Orta Doğu'da kilit bir aktör
haline geldi ve bu da Amerikan etkisinin azalması anlamına geliyor. ABD’nin
talimatıyla İran'la ilişkilerini kesen Arap ülkeleri için bir tesellisi yok.
Artık bölgede tarihi bir dönüm noktasındayız ve bunun devam edip derinleşmesini
umuyoruz.
İran ile Suudi Arabistan arasında imzalanan anlaşma, bölgede
diyaloğa dayalı yeni bir aşamanın başlangıcı, Batı ve ABD’nin 80 yıllık egemenliği ve sömürgeciliğinin
sonudur. Bu anlaşmayı destekledikleri için Çin ve yetkililerine, Tahran-Riyad
müzakere sürecini başlattıkları için Umman ve Irak'a teşekkür ediyoruz.
Dünyadaki yeni gelişmeler dikkatle yorumlandığında ABD’nin dünya üzerindeki
hegemonyasının çöktüğü ve Araplar ile Müslüman halkların çıkarlarının her
şeyden önce geldiği anlaşılır.