Drobinin, 'Küresel siyasette Rusya' dergisi için 'Çok
Kutuplu Dünyanın Görünüşü. Medeniyet Faktörü ve Rusya’nın Oluşmakta Olan Dünya
Düzenindeki Yeri' adlı bir makale kaleme aldı.
Drobinin, Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği'nin sitesinde özeti
yayınlanan makalede şu tezleri ortaya koydu:
"Şubat 2022’de özel askeri harekatın başlamasıyla sıcak
faza geçen Rusya ile Batı ilişkilerindeki dünya görüşü krizi, dünya düzeninin
geleceği ve uluslararası ilişkilerin ilkeleri ile ilgili konuyu yeniden
haberlerin başlıklarına taşıdı ve siyasi tartışma haline getirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Uluslararası Valday
Tartışma Kulübü toplantısında yaptığı konuşmada, uluslararası ilişkilerin
gelişim perspektifinden bahsederken herkes için ortak geleceğin Batı ile çok
kutuplu dünya düzeninin yeni merkezleri arasında diyalog kurulmasını
gerektirdiğini ifade etti. Doğu, Latin Amerika, Afrika ve Avrasya’nın
geleneksel toplumlarının ise dünya medeniyetinin temelini oluşturduğunu
belirtti.
Bu bağlamda Devlet Başkanı, medeniyet boyutunu çok
kutupluluğu kavramak, tanımlamak ve inşa etmek için metodolojik temel olarak
açıkça belirlemiştir. Devlet Başkanı, mevcut tarihsel dönemin özünü, Batı'nın
yaratıcı potansiyelini yitirip diğer medeniyetlerin özgür gelişimini
dizginleme, engelleme arzusu ile nitelendirmiştir.
Bugünkü tarihi dönemde, tüm medeniyetler, devletler ve
entegrasyon birliklerinin önünde demokratik, özgün kalkınma yolu için fırsatlar
açılmaktadır.
Medeniyet yaklaşımını temel alan yeni sistem, bir
medeniyetin hakimiyeti ve onun küreselleşme, batılılaşma, Amerikanlaşma,
liberalleşme ve ulusal sınırların silinmesi gibi sloganlar altında genişlemesi
ile tanımlanan eski paradigmanın yerini almaktadır.
Liberal küreselleşme kişiliksizleştirme, Batı modelinin
dünyaya dayatılması ile nitelendirilirken entegrasyon ise, ortak kazanç
yararına her bir medeniyetin potansiyelini ortaya çıkarmaktır.
Medeni toplumlar, ekonomik ve askeri güç, toprak büyüklüğü
veya nüfus bakımından eşit olamazlar ve olmak da zorunda değiller. Ortak
noktaları ise, küresel süreçleri etkileme ve sorunların çözümüne kendi bakış
açılarını getirme kabiliyetine sahip olmalarıdır.
Medeniyetler ile küresel aktörlerin ortak unsurlarını
sıralayalım:
İlk olarak, egemen, bağımsız iç ve dış politikalar uygulama
yeteneği ve iradesidir.
İkinci olarak, yeterli kapsamlı ekonomik, askeri,
demografik, bilimsel, eğitimsel ve teknolojik potansiyele sahip olmaktır.
En önemli bileşen ise entegrasyon projelerinde öncü rol
oynayabilme kabiliyetidir.
Son olarak, kendi kalkınma felsefesinin, kendi uluslararası
politika vizyonunun ve kendine özgü ve küresel olarak önemli kültürel ve manevi
potansiyelinin bulunmasıdır.
BM Şartı'nda yer alan egemen eşitlik ilkesi, çok kutuplu
dünyadaki tüm devletlerin özgürlüğünün ve refahının garanti altına alınmasını
öngörmektedir. Aynı zamanda bu temel ilke, bağımsız ülkelerin gerçek egemenliğini,
iç ve dış politikada ulusal çıkarlara yönelmelerini de önermektedir.
Tarihsel süreç mantığı, yeni uluslararası ilişkiler
mimarisinin temel direkleri olarak medeni toplulukların veya platformların
oluşmasına yardımcı olmaktadır. Gözümüzün önünde Batı, 500 yıllık hakimiyetini
yitirmektedir. Batı'nın gücü, 1960'larda dekolonizasyon süreçleri ile kırılmaya
başlamıştır.
Halbuki, 1960’lı yıllardaki dekolonizasyon süreci, yeni
bağımsız devletlerin tam ekonomik ve siyasi egemenliğe kavuşturulmasına yol
açmamıştır. ABD dolarına odaklı uluslararası ödeme sistemi ile altın ve döviz
rezervlerinin birikimi, Bretton Woods kurumları, Batılı çok uluslu şirketlerin
sermayesinin sınır ötesi hareketi, sömürgeciliğin yeni, daha sofistike bir
tezahürü olmuştur.
SSCB’nin ve sosyalist birlik dağıldıktan sonra bu sistem,
küreselleşme sloganları altında neredeyse tüm dünyaya yayılmıştır.
XXI yüzyılın başında, sınır ötesi işbirliğinin gelişmesi
sayesinde hızlanan Küresel Doğu ve Güney’in yükselişi, bu ekonomik ve ahlaki
bakımdan bozuk olan paradigmayı dağıtmıştır. 2021 yılında BRICS ülkeleri,
G7'nin küresel ekonomik faaliyetteki payını geçti. Siyasi öznellik, ekonomik
gelişmeyi takip etmektedir. Dünyanın makro bölgelerinin her birinde küresel
öneme sahip bir lider devlet ya da bu tür birkaç ülke ön plana çıkmıştır.
Rusya’nın özel askeri harekatı, nitelikli dönüşüm sürecine
ivme kazandırmıştır. Küresel çoğunluğun Batı’nın Rusya karşıtı yaptırım
politikasına ve siyasi propaganda kampanyasına katılma konusundaki isteksizliği
bunu ispat etmektedir.
Kasım 2022'de BM Genel Kurulu'nda 'Ukrayna'ya tazminat ödenmesine'
ilişkin karar tasarısı için yapılan oylamanın sonucu oldukça manidardır. BM’ye
üye devletlerin yarısından fazlası çatışmacı metni desteklemeyi reddetmiştir.
Tabii ki küresel çoğunluğun Rusya karşıtı koalisyonun bir
parçası olma konusundaki hazırlıksızlığının derin nedenleri, doğrudan Ukrayna
ile ilgili değildir. Eski Üçüncü Dünya sakinleri, eski sömürgeci derebeylerine
karşı çıkmalarının doğru ve tarihsel olarak geri döndürülemez bulmaktadır.
Batı'ya karşı olmayan, Batı’yı bypass eden ve Batı’nın
katılmadığı etkili işbirliği ve kalkınma çerçeveleri oluşturmak için gerçek bir
fırsat ortaya çıkmaktadır. Bu, Lev Tolstoy ya da Mahatma Gandhi'ye göre
"kötülüğe karşı şiddet unsuru içermeyen direnişi" değil, kötülüğün
tezahürü olan Batı'nın kesin olarak görmezden gelinmesini ifade etmektedir.
Oyunun kurallarının değişmekte olduğunun farkına varılması,
ilkesel olarak, herkes için mutabakata varma konusunda başlı başına bir teşvik
unsuru olabilir. Ancak hala daha gördüğümüz üzere Anglosaksonlar, "böl ve
yönet" formülüne dayanarak medeni toplulukları yutulması için uygun olacak
parçalara ayırmaya çabalamaktadır.
Batı, hegemonik hırslarını saklamak için "kurala dayalı
düzen" kavramını üretmiştir. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un
belirttiği gibi bu kavram, "dünyanın, her türlü eylemi gerçekleştirme
konusunda ‘dokunulmazlığa’ sahip “ayrıcalıklı” bir grup ve ‘altın milyar’ın
ardından gitmek ve onun çıkarlarına hizmet etmek zorunda olan diğer ülkeler
olacak şekilde ırkçı bir şekilde bölünmesini öngörmektedir.
Bu "düzenin" yakında tarihin çöplüğüne
atılacağından ya da Batı dünyasının parametrelerini sadece kendi doğal coğrafi
sınırları içerisinde tanımlayacağından eminiz."