Emperyalizmin ve NATO’nun desteğini alan İsrail, Gazze’nin
ardından Lübnan’da insanlık suçu işlemeye, katliam yapmaya devam ediyor.
Dünyada ve ülkemizde bu saldırılar pek çok farklı açıdan yorumlara, analizlere
konu oluyor. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise ülkemizde de başını utangaçca
kaldıran liberal analizler. Bu değerlendirmelerde uluslararası alandaki güç
dengeleri kabalaştırılıyor, toplumsal ölçekteki çelişkiler görmezden geliniyor,
kolaycı çıkarımlar pahasına kestirimler yapılıyor. Bunun da ötesinde sınıfsal
çelişkiler görmezden gelinip, İsrail saldırganlığı mazur görülüyor. Bu yazıyla
başımıza kakılan bu liberal yalanları ifşa etmeye çalışacağız.
Yalan-1: Lübnan pager saldırısı siber bir saldırıydı
Bu analiz teknik bir bilgisizlikten ileri gelmiyor.
Özellikle korku salmak, karşıda tarif edilemeyen ve hiçbir şekilde
engellenemeyecek bir hasım olduğu hissi özellikle pompalanıyor. Burada anahtar
kelime “siber”. Çok yüksek teknoloji ürünü, ne yapılırsa yapılsın önü
alınamayacak anlamı çıkarılmaya çalışılıyor. Oysa yapılanın güçlü bir
istihbarat faaliyeti ardından ancak emperyalizmin onayı ve desteğiyle devlet
ölçeğinde yapılabilecek bir organizasyon olduğu ortaya çıkmış durumda. Burada
teknik ayrıntılar, üretimin yapıldığı ülke, paravan şirket vb. önemli değildir.
Emperyalizmin açık ve doğrudan desteğini alan İsrail istihbaratı uzaktan
kumanda edebileceği patlayıcılar koyduğu cihazların satın alınmasını (pek
muhtemel kendi hesabına çalışan ajanlar eliyle) sağlamış ve sonrasında saldırı
gerçekleştirilmiştir. Ortada “siber” bir durum yoktur.
Yalan-2: İsrail’in böylesi bir saldırısı terör saldırısı
değil operasyondur
Aslında bu yorum, sınıfsal analiz yapılmamasından ileri
gelmektedir. İsrail’in ilan edilmemiş bir savaş kapsamında çeşitli iletişim
araçlarını patlatması adlı adınca devlet terörüdür. Ancak eğer yaşananları
medeniyetler savaşı veya Batılı İsrail ile çağdışı Araplar arasındaki mücadele
olarak okursanız bu tarz analizlere kapı açılabilmektedir. İsrail anında
Ortadoğu bataklığında bir medeniyet beşiği, Araplar da o coğrafyanın pislikleri
halini almaktadır. Dolayısıyla asker-sivil-kadın-çocuk demeden adeta kitlesel
bubi tuzaklarıyla insanları öldürmek ve ağır yaralamak derhal teröre karşı
operasyon olabilmekte, haklılığı asla sorgulanmamaktadır.
Yalan-3: 7 Ekim 2023 terör saldırısıydı
Aynı bakış açısının bir başka yalanı da budur. 7 Ekim 2023
tarihinde Hamas önderliğinde tüm Filistin direniş örgütlerinin ortak olarak
katıldığı saldırı bu bakış açısına göre medeniyete karşı bir saldırı, bir
vahşettir. Bu bakış açısı, Filistinlilerin kendilerine yakıştığı gibi çağdışı
ilkel Orta Çağ koşullarında yaşamasını layık görmekte, yıllar boyunca
istisnasız her gün süren sivil-faşist yerleşimci terörünü, İsrail içinde
çalışmak zorunda yoksul Filistinlilerin gündelik hayatlarında maruz bırakıldığı
toplama kampı hayatını bilmemekte, hatırlamak dahi istememektedir. Onlara göre,
canları istediği gibi komşu Filistinli ailelerin kapısına bir gece vakti
dayanan silahlı milislerin başlattığı katliamlar, Filistin topraklarındaki
sayısız askeri kontrol noktasında her gün yaşanan insanlık dışı muameleler ve
cinayetler aslında hiç olmamaktadır! Bunlar unutulduğunda ise bir halkın onu
boyun eğdirmeye çalışan işgalciye karşı giriştiği silahlı ayaklanma da “terör
saldırısı” olmaktadır. Ayrıca Batı medyasında anlatılanın aksine saldırıların
asıl ekseni askeri karakollar ve komuta merkezleriydi. Buralarda yaşanan ağır
çarpışmaların ardından çok sayıda İsrail askeri tesisi düşmüş, azımsanmayacak
seviyede İsrail subayı esir edilmiştir.
Yalan-4: Adamlarda öyle bir teknoloji var ki, hepimiz
tehlike altındayız
Hem doğru hem yalan. Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi
ortada başarılmış bir “siber” saldırı yok ancak bu böylesi bir saldırının
olmayacağı anlamına gelmiyor. Özellikle ülkemizde devletin kamu güvenliği için
elzem basit bir veri tabanı olan e-devlet kişisel verilerini koruyamadığı düşünülürse.
Burada önemli olan egemen olduğunu ilan eden bir ülkenin teknolojik
altyapısında dışarıya (yani emperyalizme) bağımlı olması gerçeğidir.
Kullandığınız yazılım, güvenlik protokolleri, veri tabanları yabancı şirketler
eliyle üretilmiş olunca buradaki güvenlik açıkları veya sızıntılar
engellenebilir olmaktan uzaktır. Dolayısıyla egemen bir ülkenin iletişim, veri
paylaşımı ve kamusal bilgilerin güvenliği için mutlaka ulusal bir teknoloji
geliştirmek, bunu gelişen tehditlere karşı sürekli güncel tutmak sorumluluğu
vardır. Böylesi bir ulusal teknolojik altyapının olduğu ortamda emperyalizm
eliyle benzer saldırı girişimleri kolaylıkla boşa düşürülebilir. Ancak bunun
için emperyalizmle bağını kesebilen bir iktidar ön şarttır.
Yalan-5: Özel savunma şirketleri 'vatansever'dir ve
kamusal çıkarı düşünür
Buradan güncel başka bir alana geçiyoruz. Aynı liberal bakış
açısı özel silah şirketlerine güzelleme düzmekte, kapitalizmin onlara izin
verdiği sınırları asla geçmeyecek şekilde gezmektedir. Bu bakış açısına göre damat
Baykarların Azerbaycan’da İsrailli silah şirketiyle bir silah fuarına ortak
sponsor olmasında hiçbir terslik yoktur! Oysa iddia edildiği gibi kapitalist
patronlar için önemli olan vatan savunması falan değil, kârdır. Bu durum
insanlık tarihinde sayısız örneklerle kanıtlanmıştır. Kendi çıkarları için
toplumları ateşe atan şirket isimlerini alt alta yazmaya kalkışmayacağız,
sadece her yıl açıklanan dünyadaki en çok kâr eden 100 silah şirketi listesine,
bu listedeki Türk şirketlerine bakmak yeterli olacaktır.
Yalan-6: İsrail pek çok cephede aynı anda savaşabilecek
kabiliyete sahiptir
Liberalizmin düşüncemizi ve refleksimizi teslim almaya
yönelik bir diğer hamlesi de İsrail’in “yenilmez” olduğu tezidir. Askerî
anlamda bunun böyle olmadığını 7 Ekim günü yaşanan hezimetle ifade etmeye
çalıştık. Ancak bunun da ötesinde olan bitenin İsrail ile alakalı olmadığını
açık bir biçimde ifade ettiğimizde göreceğiz. 7 Ekim gününden bu yana İsrail
durmadan her gün Gazze’ye ölüm yağdırdı, işgal harekâtı düzenledi, sınır dışı
saldırılar yaptı, şimdi de Lübnan cephesini açıyor. Bütün bunların
emperyalizmin ve NATO’nun doğrudan ve gayretli desteği olmadan asla
olamayacağını söylemek durumundayız. ABD ve Avrupa’daki emperyalist merkezlerin
maddi fon ve kredi yardımı, her anlamda askeri desteği, istihbarat paylaşımı,
mühimmat-teçhizat yardımı, sonu kesilmeyen nakliye-lojistik destek uçuşları,
kesintisiz jet yakıtı desteği vb olmasaydı bırakın savaşın bir gün daha
sürmesini bugün İsrail’de çökmüş ve iflasını isteyen bir ekonomiden bahsediyor
olurduk. İsrail, emperyalizm eliyle her alanda desteklenmekte ve daha da ileri
gitmesi için yüreklendirilmektedir. Tersinden okursak, İsrail’in bölge
halklarına kusturduğu kanın durması için emperyalizmin ve onun
işbirlikçilerinin ifşa edilmesi ve geriletilmesi elzemdir./sol