Netzarim'den Morag'a: İsrail Gazze'yi İşgal Etmeyi mi Planlıyor?

GİRİŞ: 20.04.2025 12:05      GÜNCELLEME: 20.04.2025 12:05
Rasthaber -  Donald Trump’ın yeniden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olmasıyla birlikte Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin İsrail işgali altındaki topraklara resmen ilhak edilmesiyle ilgili endişeler önemli ölçüde artmış durumda.

Bu yılın nisan ayının başından itibaren İsrail ordusunun 36. Tümeni, Refah ve Han Yunus geçiş noktalarını birbirinden ayırmak amacıyla Morag Koridoru’nun işgal sürecine başladı ve 12 Nisan’da bu süreci tamamladı. Siyonist kaynaklara göre, İsrail ordusu Refah şehrinin kuşatmasını tamamlamayı ve Gazze halkının dünya ile olan tek bağlantı noktasını güvenlik bölgesi haline getirerek sivil yerleşimden arındırmayı planlıyor.

Daha önce İsrail ordusu, direnişin silah tedarikini engellemek amacıyla Filadelfi Koridoru’nu işgal etmiş ve Netzarim Koridoru’nu oluşturarak Gazze’nin kuzeyi ile güneyini birbirinden ayırmaya çalışmıştı. Uzmanlar, Netanyahu’nun uluslararası hukukun ötesine geçerek aşırı Ortodoks liderler olan Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich gibi isimlerle birlikte hareket ederek önce Gazze’yi, ardından Batı Şeria’yı yasadışı bir şekilde ilhak etme niyetinde olduğunu belirtiyorlar.

Morag Koridoru Nedir?

Morag Koridoru, Gazze Şeridi’nde bulunan ve Gazze’nin merkezindeki Han Yunus ile güneydeki Refah şehirleri arasında hayati bir bağlantı sağlayan stratejik bir bölgeyi ifade eder. Bu koridor, 2005 yılında siyonist yerleşimlerinin tahliye edilmesinden önce var olan Morag siyonist yerleşim biriminin yakınında yer alıyor. Coğrafi olarak, Gazze’nin güney ve merkez bölgeleri arasındaki ulaşım, mal taşımacılığı ve iletişim açısından kilit bir güzergâh olarak kabul ediliyor.

2-12 Nisan tarihleri arasında İsrail ordusunun 36. Tümeni tarafından bu güzergâhın işgali, Han Yunus ile Refah arasındaki kara bağlantısının kesilmesi anlamına geliyor ve bu durum Filistin halkının günlük yaşamını ve direniş hareketinin faaliyetlerini ciddi şekilde etkileyebilir. Bölgenin Gazze sınırlarına yakın olması ve stratejik konumu nedeniyle, uzun zamandır İsrail güçlerinin hedefinde yer alıyor. Bu güzergâhın kontrol altına alınması, Filistinlilerin hareket alanlarını sınırlamak ve Gazze üzerindeki askeri ve ekonomik baskıyı artırmak için İsrail’e avantaj sağlıyor. Tel Aviv’in bu adımı, Gazze Şeridi’ni bölünmüş parçalara ayırma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Bu strateji, Gazze’deki Filistinlilerin coğrafi ve sosyal bütünlüğünü zayıflatma amacı güden uzun süreli bir politikanın devamı olarak görülüyor.

Morag Koridoru’nun işgali, Filistin halkı ve Hamas hareketi için birçok tehlike barındırıyor. Sıradan insanlar için bu işgal, Han Yunus ile Refah arasındaki ulaşımın kesilmesi demek ve bu da hastane, okul ve pazar gibi temel hizmetlere erişimi zorlaştırıyor. Bu iki şehirdeki birçok Filistinli aile birbiriyle bağlantılı olduğu için ayrılmaları sosyal ve ekonomik sorunlara yol açabilir.

Ayrıca, Refah geçiş noktasıyla bağlantının kesilmesi, insani yardımların, gıda ve ilaçların girişinde aksamalara yol açabilir. Zaten ağır bir ablukaya maruz kalan Gazze için bu durum, güneydeki insani krizi daha da derinleştirir ve halk üzerindeki fiziksel ve psikolojik baskıyı artırır. Hamas ve diğer direniş grupları açısından da bu koridorun işgali, askeri ve lojistik hareket alanlarını ciddi ölçüde sınırlandırır. Bu güzergâh, teçhizat, insan gücü ve iletişim açısından Gazze’deki direniş faaliyetleri için hayati öneme sahiptir. Bu yolun kesilmesi, Hamas’ın operasyonlarını koordine etme kabiliyetini zayıflatabilir. Ayrıca İsrail’in bu eylemi, özellikle Refah’ta daha geniş kapsamlı askeri operasyonların ön hazırlığı olarak da değerlendirilebilir ki bu bölge, direnişin önemli merkezlerinden biridir.

Gazze'nin Yasadışı İlhakı Yakın mı?

Trump’ın yeniden başkan olmasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin İsrail topraklarına resmen ilhak edilmesi ihtimali daha da güçlendi. Trump, başkanlığının ilk döneminde açık bir şekilde İsrail sağcılarının politikalarını desteklemişti; Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, ABD Büyükelçiliği’nin bu şehre taşınması, Golan Tepeleri’nin ilhakını tanıması ve "Yüzyılın Anlaşması" olarak bilinen ve Filistinlilerin haklarını göz ardı eden barış planı, bu desteğin örnekleridir.

Bu geçmiş, Trump’ın ikinci döneminde de benzer bir yaklaşım sergileyeceğini ve İsrail’in bu bölgeleri ilhak etme girişimlerine destek vereceğini gösteriyor. Bu durum, Birleşmiş Milletler’in 242 ve 2334 numaralı kararları gibi uluslararası hukuku ve yasadışı ilhak yasağını ihlal etse bile geçerli olabilir.

Son yıllarda, özellikle Aksa Tufanı Savaşı’ndan sonra, İsrail daha saldırgan politikalar benimsemiş; altyapıları tahrip etmiş ve Filistinlilerin zorla göç ettirilmesine yönelik adımlar atmıştır. Gazze’de yoğun bombardımanlar, sivil alanların yıkımı ve ağır abluka, bölgeyi yaşanmaz hale getirmiştir. Birleşmiş Milletler ve insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre Gazze’deki altyapının %70’inden fazlası tahrip olmuş ve bu bölge pratikte yaşanamaz hale gelmiştir.

Batı Şeria’da ise yasadışı yerleşimlerin yayılması, Filistinlilerin evlerinin yıkımı ve yerleşimcilerin şiddeti, İsrail ordusunun desteğiyle birlikte, Filistinlilerin topraklarını terk etmesi yönünde baskıyı artırmaktadır. Bu eylemler, uzun vadeli bir etnik temizlik stratejisinin parçası olarak yorumlanabilir. İsrail, yaşanmaz hale getirdiği bu bölgelerdeki Filistin nüfusunu azaltarak demografik yapıyı değiştirmek ve kendi egemenliğini pekiştirmek istemektedir.

Batı Şeria ve Gazze’nin İsrail’e ilhak edilme ihtimali birçok faktöre bağlıdır; ancak mevcut şartlar, bu senaryonun daha da olası hale geldiğini göstermektedir. Öncelikle, Trump’ın İsrail’e koşulsuz desteği, Netanyahu’ya bu politikaları uygulamak için cesaret verebilir. Trump’ın ilk döneminde Batı Şeria’nın %30’unun ilhakı ciddi bir şekilde gündeme gelmişti ancak uluslararası baskılar ve iç siyasi dengeler nedeniyle ertelenmişti. Şu anki İsrail kabinesi, aşırı sağcı partileri içermesi bakımından bu tür bir planı daha hızlı bir şekilde gündeme getirebilir. Uluslararası toplumun İsrail üzerinde etkili bir baskı kuramaması ve Amerika’nın Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanması, bu ilhaka yönelik yasal ve siyasi engelleri ortadan kaldırabilir. Gazze ve Batı Şeria’daki krizler, zorunlu göçler ve yaygın yıkım, Filistinlilerin direnişini kırabilir ve onları yeni şartlara boyun eğmeye zorlayabilir. Ancak buna karşılık, Filistin halkının direnişi, Ürdün ve Mısır gibi bölge ülkelerinin (İsrail ile barış anlaşmaları bulunan) olası tepkileri ve dünya kamuoyunun baskısı, bu adımın Tel Aviv için siyasi maliyetini artırabilir.

Sonuç Olarak

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz —ki Netanyahu’nun yakın çevresindeki isimlerden biri olarak bilinir— Refah’ın kuşatmasının tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada, Gazze halkı için tek çıkış yolunun bu bölgeden ayrılarak başka bir ülkeye göç etmek olduğunu söyledi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına ve uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen, ABD, İsrail, Arjantin, Macaristan gibi sağcı yönetimler Gazze’deki jeopolitik durumun değiştirilmesini destekliyorlar. Gazze’de yaşanan sahne, "aşırı milliyetçi" güçler tarafından "liberal uluslararası düzenin ölümünün" son perdesi olarak nitelendirilebilir. Yeni dünya düzeninde, hukuk sistemleri değil, "zorun hukuku" devletlerin ve milletlerin kaderini belirlemektedir. Çok taraflılığa inanan güçler, Trump ve Netanyahu gibi tek taraflı hareket eden liderlere karşı durmak istiyorlarsa, öncelikle Gazze’deki bu insanlık trajedisine son vermelidirler.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM