Donald Trump'ın ABD başkanlığına gelmesinden bu yana geçen
birkaç hafta içinde, Tahran-Washington müzakerelerine ilişkin söylentiler
giderek yoğunlaşıyor. Daha önce tün karşı çıkmalara rağmen dolaylı olarak
başlatılan müzakereler, "Kapsamlı Ortak Eylem Anlaşması" (OKEP) ile
sonuçlandı.
Ancak Trump, başkanlığının ilk döneminde, İran'ın yapıcı iş
birliğine rağmen anlaşmadan tek taraflı olarak çekilerek "azami
baskı" çerçevesinde İran'a karşı en ağır yaptırımları uyguladı.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei bu gelişmeler nedeniyle
geçen hafta yaptığı bir açıklamada "ABD ile müzakere hiçbir sorunu
çözemez. Bunun nedeni tecrübe. Böyle bir hükümetle müzakere yapılmamalı.
Müzakere akıllıca ve mantıklı değil, onurluca değil" dedi.
Nükleer Anlaşma’nın yanı sıra, ABD'nin dünyadaki diğer
ülkelerle yaptığı taahhüt ve anlaşmaların geçmişine bakıldığında, bu
müzakerelern ne kadar boş, hatta zararlı olduğu ortaya çıkmaktadır. ABD-Irak
anlaşması da bunun bir örneğidir.
Geçen seferki yazı dizimizde ABD'nin Rusya ve Libya ile
yaptığı müzakerler ve anlaşmaları ele almıştık. Bu yazımızda ABD'nin Irak'a
karşı anlaşma ihlallerini ele alacağız.
ABD-Irak ilişkileri son yıllarda her zaman askeri
müdahaleler, siyasi anlaşmalar ve güvenlik paktlarının etkisi altında
kalmıştır. 2003'teki Irak işgalinden, Amerikan güçlerinin çekilmesine ve
ardından gelen askeri anlaşmalara kadar Washington, taahhütlerini defalarca
ihlal ederek Irak'ı stratejik hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak
kullandı.
Bu politikalar sadece Irak'ta istikrarsızlığa yol açmakla
kalmadı, aynı zamanda ülke halkının ve yetkililerinin ABD'ye olan güvenini de
ciddi şekilde azalttı.
Burada Amerika'nın Irak'a yönelik taahhütlerinin en önemli
ihlallerini ve bunların sonuçlarını inceleyeceğiz.
1. Irak'ın işgali ve istikrarı sağlama vaadinin boş olması
ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgali, ülkenin kitle imha
silahlarına sahip olduğu ve uluslararası güvenliğin sağlanması için Saddam
rejiminin devrilmesi gerektiği gerekçesiyle gerçekleştirilmişti. Ancak Irak'ın
işgali sonrasında böyle bir silahın olmadığı, saldırının her şeyden önce
ABD'nin bölgedeki stratejik çıkarlarıyla ilgili olduğu ortaya çıktı.
Saddam'ın devrilmesinden sonra ABD, Irak'ta güvenlik ve istikrarı sağlama ve ülkenin altyapısını yeniden inşa etme sözü verdi. Ancak ABD'nin ilk icraatlarından biri Irak ordusunu ve güvenlik güçlerini tamamen imha etmek oldu; bu da yüz binlerce askerin işsiz kalmasına bu güçlerin çoğunun silahlı gruplar tarafından kullanılmasına ve ülkenin kısa sürede silahlı isyanlara sürüklenmesine yol açtı. Ayrıca ABD, Irak'taki siyasi sürece doğrudan müdahale ederek etnik ve dinsel farklılıkları daha da kötüleştirecek şekilde yeni anayasanın hazırlanmasına yön verdi. Bu durum Irak'ta hala devam eden iç çatışmalara yol açmıştır.
ABD kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesini öngören anlaşma. Uzun
adı ‘Status of Forces Agreement’ yani ‘Kuvvetlerin Durumu Anlaşması’. Resmi adı
ise ‘ABD Kuvvetleri'nin Irak'tan Çekilmesi ve Irak'taki Geçici Varlıkları
Süresindeki Faaliyetlerinin Düzenlenmesi Üzerine Anlaşma’ 2008 yılında yapıldı.
ABD askerleri Irak'tan 2011 yılı sonuna kadar tamamen çekilmeyi planlıyor. Bu
karar, iki ülke hükümetleri arasında yapılan bir dizi müzakerenin ardından
alındı ve o dönemde birçok Iraklı, yabancı güçlerin tamamen çekilmesini istiyordu. Ancak bu anlaşma
kapsamında Amerikan güçlerinin Irak'tan çekilmesi eksik ve koşulluydu. ABD'nin
muharip güçleri 2011 yılı sonunda resmen Irak'tan çekilmiş olsa da ülkedeki
askeri üsleri aktifliğini sürdürdü. Irak hükümeti, askerlerin tamamen
çekilmesini istedi ancak pratikte Washington, terör tehditleriyle mücadele ve
bölgedeki nüfuzunu sürdürme gibi çeşitli nedenlerle güçlerinin bir kısmını
Irak'ta kalmasını sağladı.
Bu eksik geri çekilme, sadece kuvvetlerin statüsüne ilişkin
anlaşmanın açık bir ihlali olmakla kalmayıp, aynı zamanda iki ülke arasındaki
güvensizliği de körükledi.
Ancak ABD, bölgedeki stratejik çıkarları nedeniyle bu
taleplere kulak asmadı. ABD güçlerinin gayrıresmi varlığı ve askeri üslerin
çeşitli operasyonlar için kullanılması Iraklılar arasında hoşnutsuzluğa yol
açtı ve iki ülke arasındaki ilişkilerde gerginliğin artmasına neden oldu.
Sonuç olarak, bu istikrarsız politikalar ve ABD'nin
Kuvvetler Statüsü Anlaşması kapsamındaki taahhütlerinin ihlali, Irak'ın giderek
ABD ve diğer bölgesel güçlerin etki alanına girmesine ve siyasi ve güvenlik
bağımsızlığı hedeflerinden uzaklaşmasına neden oldu.
ABD'nin Irak egemenliğine yönelik en önemli ihlallerinden
biri, Irak hükümetinin onayı ve danışmanlığı olmadan gerçekleştirdiği askeri
operasyonlardır.
Bu askeri müdahaleler, özellikle 2011 yılında Amerikan
muharip güçlerinin resmen çekilmesinden sonra da devam etti ve Irak'ın
egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça ihlal etti. Egemenlik ihlalinin en önemli
örneklerinden biri, Bağdat hükümetinin bilgisi veya izni olmadan üst düzey Irak
komutanlarının suikasta uğramasıydı.
Bu bağlamda, Ocak 2020'de Amerikan insansız hava araçları
tarafından Bağdat Havaalanı yakınlarında Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü
Komutanı Korgeneral Kasım Süleymani ile Haşdi Şabi Güçleri Komutan Yardımcısı
Ebu Mehdi el-Mühendis'in şehit edilmesi, Irak egemenliğini tamamen gölgeleyen
en önemli ve tartışmalı eylemlerden biri
olmuştur.Bu operasyonlar sadece uluslararası hukukun açık bir ihlali
değil, aynı zamanda Irak ile ABD arasındaki ilişkileri de doğrudan etkiledi.
ABD, Irak'a yönelik askeri müdahalelerinin yanı sıra, Bağdat
hükümetine baskı yapmak ve ülkenin ekonomik politikalarını kontrol altına almak
amacıyla ekonomik ve finansal araçlarını da yoğun şekilde kullanmaktadır. Bu
ekonomik baskıların en belirgin örneklerinden biri de Iraklı yetkililere ve
çeşitli kurumlara yönelik ekonomik yaptırımlar ve tehditlerdi. ABD, Irak'ın
Amerikan bankalarındaki varlıklarını dondurmak ve ülkenin küresel finans
sistemine erişimini engellemekle tehdit ederek, Irak hükümetine baskı yapmaya
ve kendi politikalarını kabul etmesini sağlamaya çalışmaktadır.
ABD'nin Irak'ın egemenliğine yönelik ihlallerinin önemli
boyutlarından biri de ülkeyi bölgesel gerginliklerin aracı olarak
kullanmasıdır. Irak, Ortadoğu'nun kalbindeki stratejik konumu nedeniyle ABD'nin
bölgeye yönelik politikalarında her zaman önemli bir araç olarak
kullanılmıştır. Saddam rejiminin devrilmesi ve 2003 yılında Irak'ın işgal
edilmesinin ardından ABD, bu ülkeyi bölgesel tehditlere karşı koymak ve
jeopolitik çıkarlarını ilerletmek için bir üs olarak kullandı.
Irak'ın, özellikle ABD'nin İran, Suriye ve bölgesel silahlı
gruplarla ilişkilerinde bölgesel gerginliklerde araç olarak kullanılması,
Irak'ın doğrudan bölge ötesi çatışmalara ve rekabetlere dahil olmasına yol
açmış ve egemenliği ciddi şekilde zedelenmiştir. Irak aynı zamanda ekonomik anlamda
da Amerikan nüfuzunu bölgede güçlendirmenin bir aracı haline geldi. Washington,
Irak'ı Amerikan malları için bir pazar ve bölgedeki ticaret alışverişinin
merkezi olarak kullanarak çevre ülkelerdeki nüfuzunu artırmaya çalıştı.
Sonuç
ABD'nin 2003'te Irak'ı işgal etmesinden bu yana iki ülke
arasındaki ilişkiler, Washington'ın taahhütlerini defalarca ihlal ettiğini ve
ülkeyi stratejik çıkarlarını ilerletmek için bir araç olarak kullandığını
gösteriyor. ABD, Irak'ın işgali ve yeniden inşa vaatleri sırasında da,
birliklerinin çekilmesi sırasında da, askeri saldırılar ve ekonomik baskılar
sırasında da Irak'ın egemenliğine ve bağımsızlığına saygı göstermediğini
kanıtlamıştır. Bunlar Irak’ın ABD’ye karşı bir güvensizlik oluşturduğunu ve bu
nedenle bölgesel işbirliğine gittiğini söyleyebiliriz.
Bu gelişmelere baktığımızda akla gelen ilk soru şudur:
ABD’ye itimad etmek müzakere etmek doğru mudur?/mehr