Mart 2025’te ABD Başkanı Donald Trump, İran’a nükleer
programı konusunda müzakere teklifinde bulundu ve iki ay süre tanıdı. Bu
sürecin ardından ABD, İran’a askeri baskı uygulamak amacıyla Basra Körfezi ve
Hint Okyanusu'ndaki askeri varlığını artırdı; USS Carl Vinson ve Harry S.
Truman uçak gemileri, B-2 hayalet bombardıman uçakları ve B-52’lerle bölgeye
güç gösterisi yaptı. Diego Garcia Adası'na konuşlandırılan ağır bombardıman
uçakları, derin ve güçlendirilmiş hedeflere yönelik sığınak delici saldırı kapasitesiyle
dikkat çekti. Bu gelişmeler, ABD’nin İran’a karşı askeri bir seçeneği de ciddi
şekilde değerlendirdiğini gösterdi.
16 Mart 2025’te Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump arasında bir
telefon görüşmesi gerçekleşti. Görüşmede ikili ilişkiler, Suriye ve Ukrayna
krizleri, terörle mücadele ve savunma sanayii konuları ele alındı. Erdoğan,
CAATSA yaptırımlarının kaldırılması, F-16 tedariki ve F-35 programına
Türkiye’nin yeniden katılımı taleplerini dile getirdi. Trump’ın, “Bölgesel
politikalarımızda sizinle çalışacağız” dediği aktarıldı. ABD Dışişleri, Türkiye
ile güvenlik, ticaret ve bölgesel istikrar için yakın iş birliğine vurgu yaparken,
Türkiye’nin terörle mücadele ve Ukrayna konusundaki katkılarını takdir etti,
ancak iç gelişmeler konusunda bazı endişeleri dile getirdi.
Milli Merkez Genel Sekreteri Haluk Dural yaptığı açıklamada
şu ifadeleri kaydetti:
"Gerek bölgedeki ABD üsleri ve deniz filoları ve gerekse İsrail’in hava üsleri, balistik füze üsleri ve Dimona Nükleer Araştırma Merkezi ve plütonyum bombası stokları İran’ın balistik ve hipersonik füzelerinin menzili içindedir. Bu üsleri koruyan İsrail’in Demir Kubbe ve Davut Sapanı gibi çok katmanlı hava savunma sistemlerinin ve Necef çölündeki Amerikan THAAD sisteminin, İran’ın hipersonik füzelerine karşı yetersiz kaldığı İran’ın 1 Ekim’de İsrail’e yaptığı misilleme harekâtında net şekilde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla ABD ve İsrail’in İran’a saldırısı çok olası değildir."