Güllerin değerlendirmesi şu şekilde;
Trump ve Netanyahu yüklü bir ajandayla Beyaz Saray'da
buluştular. Gündemlerinde Erdoğan da vardı. Trump, Suriye'de Türkiye ile
İsrail'in karşı karşıya gelmemesi için devreye gireceğini açıkladı.
Peki, Türkiye ve İsrail neden Suriye'de karşı karşıya
geliyordu? Ve o karşı karşıya geliş riski sürüyor mu? Yoksa bazı açıklamalarla
tansiyon düşürüldü mü? Ve Trump bu konuda nasıl bir yol izleyecek? Ayrıca
Washington, İran'a karşı Türkiye ile İsrail'i aynı cepheye sürme hedefini
gerçekleştirebilecek mi? Ve Trump iddia ettiği gibi iyi arkadaşı olan Erdoğan'a
her istediğini yaptırabilecek mi? Bugün bu sorulara yanıt arayacağız.
Amerikan Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Benjamin
Netanyahu Beyaz Saray'da yüklü bir ajandayla bir araya geldiler. Gündemlerinde
Gazze vardı, gündemlerinde İran vardı, gündemlerinde gümrük vergisi vardı ve
gündemlerinde Türkiye'de vardı. İkili son dakika ortak basın toplantısı yapmak
yerine oval ofiste sınırlı sayıda gazeteciye açıklama yapmaya karar verdiler. O
açıklamaları önce ele alalım, sonra bizi ilgilendiren Türkiye boyutuna
bakacağız.
Önce Gazze ile başlayalım. Biliyorsunuz Trump göreve
başladıktan sonra bir Gazze planı açıklamıştı. Filistinlileri buradan çıkarıp
şehri baştan inşa etmeyi savunmuştu.
Bu özetle Gazze'yi Filistinsizleştirme projesiydi aslında.
Bu konu Trump ve Netanyahu'nun Beyaz Saray buluşmasında da gündeme geldi. Ve
Trump aynen şöyle dedi: “Böylelikle özgür bir bölge oluşur, her gün
insanların ölmeyeceği bir yer olur. Orası aslında çok acayip bir yer ama şimdi
kimse orada yaşamak istemiyor. Hamas var, bir sürü sorun var, ölüm orada akıl
almaz düzeyde yüksek.
İsrail niye orayı bıraktı hiç anlamıyorum. İsrail
Gazze'yi asla bırakmamalıydı. Şimdi dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri. Gazze
bir ölüm tuzağı.”
Evet ne çok şey söylenebilir bu laflar üzerine. Ama biz
gelin kısaca emperistlerin vicdanı da yoktur, ahlakı da yoktur diyelim ve
burada bu konuyu kapatmış olalım ve Netanyahu'ya geçelim. Çünkü ona da
söyleyeceklerimiz var. Bakınız o da Gazze konusunda aynen şöyle diyor:
“Trump'la yeni bir anlaşma üzerinde çalışıyoruz.
Anlaşma Hamas'ın Gazze'deki mevcudiyetini yok etmeyi ve Gazze halkına nereye
gitmek isterlerse gitme seçeneği sunmayı hedefliyor. Onları biz oraya
kilitlemedik.
İnsanlara seçenek sunmak kötü bir şey mi? Eğer
Gazze'liler gitmek istiyorsa bazı ülkeler onları almaya hazır.” Evet
yani bu sözlerin üzerine ne desek az kalır. Hangi lafı etsek eksik kalır. Netanyahu
değil, Netennazi diyelim ve kapatalım.
Evet gelelim İran konusuna. İkilinin gündeminde İran'da
vardı. Ve bu konuda da Trump şöyle dedi: “İran'la doğrudan görüşüyoruz.
Belki de harika olacak bir anlaşma yapılacak. Bu İran için gerçekten harika
olur. Bunu söyleyebilirim. Cumartesi günü en üst düzeyde bir araya geleceğiz ve
nasıl sonuçlanacağını göreceğiz.”
Evet geçen hafta tehditler vardı. Nükleer üstlerinizi
bombalayacağız diyordu. Şimdi harika bir anlaşma yapabiliriz demeye başladı. Evet
doğru. Heyetler görüşecek. Amerikan ve İran heyetleri cumartesi günü Umman’da
görüşecekler.
Trump anımsarsanız önce İran'a tehdit dolu bir müzakere
mektubu göndermişti. Tabi reddedilmişti tehditler nedeniyle. Ardından da Trump
reddedilince mektubu İran'ın nükleer üstlerinin tesislerini bombalama tehdidi
savurmuştu.
Tahran'da Amerika'ya bunun karşılığını vereceğini ilan
etmişti. Elbette İran Irak değil, Libya değil, Suriye değil. Amerika'nın öyle
açık bir saldırıya soyunabilmesi çok zayıf bir ihtimal.
Dolayısıyla müzakere yapmak zorunda olan yani Trump'ın o
tehdit dolu şartlarını içermeyen türden bir müzakere yapmaya mecbur olan
aslında Amerika'dır.
Neyse gelelim şimdi asıl konumuza. Trump ile Netanyahu'nun
buluşmasındaki ana başlıklardan biri de Türkiye'ydi. Türkiye ile İsrail'in
Suriye'de karşı karşıya gelmesiydi. Trump bu konuda Netanyahu'ya bir güvence
vermiş. Aynen şöyle dedi: “Türkiye ile yaşadığınız her sorunu
çözebileceğimi düşünüyorum.” Evet İsrail'e diyor ki Türkiye ile
yaşadığınız her sorunu çözebileceğimi düşünüyorum. Peki nasıl çözecek Trump?
Yani sorunu nasıl ortadan kaldıracak? Bunu aslında başka türlü çözeceğini ifade
etmiş oluyor şu yanıtıyla.
“Erdoğan ile çok iyi ilişkilerim var. Basının
Erdoğan'ı sevmeme kızdığını biliyorum ama ben seviyorum. O da beni seviyor ve
hiçbir sorunumuz olmadı.”
Ne güzel. Trump'ın Erdoğan ile birbirimizi seviyoruz dediği
o saatlerde ise Türkiye'de propaganda aygıtları yine sosyal medyada kesintisiz
çalışmasını elbette sürdürüyordu. AKP yerli ve milliydi. Muhalefet CHP ise
Amerikancıydı, İngilizciydi. Evet bunu da bir dipnot olarak verelim.
Şimdi meseleyi biraz açmaya başlayalım. Şimdi Trump'ın
bizzat devreye girmesini bu görüşmede yani 7 Nisan günlü görüşmede
Netanyahu'nun bizzat istediği Beyaz Saray'daki bu buluşmada istediği
anlaşılıyor. Çünkü açık açık şöyle diyor Netanyahu gazetecilere yaptığı
açıklamada da Türkiye ile çatışma istemiyoruz.
Evet Netanyahu ayrıca şöyle de söylüyor. Dedi ki “Trump
ile Türkiye ile çatışmayı nasıl önleyebileceğimizi konuştuk.” Gerçi bu
açıklama 7 Nisan'da ama 3 gün önce de benzer bir açıklama tersinden Ankara'dan
gelmişti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 4 Nisan'da İsrail ile karşı
karşıya gelmek istemiyoruz demişti. Yani önce Fidan söyledi ardından Netanyahu
da söyledi. Böylece iki taraf aynı açıklamayı yapmış oldu. Böylece de aslında
bir nevi Suriye'de yükselen tansiyon birbirleri hakkındaki bu karşılıklı
çatışma istemiyoruz karşı karşıya gelmek istemiyoruz şeklindeki beyanlarıyla o
tansiyon düşürülmüş oldu. Peki yani bu tansiyonun yükselmesine neden olan üst
konusu ortadan kalkıyor mu bu durumda? Biraz bunu yanıtlamaya çalışalım. Şimdi
önce üst meselesini bilmeyenler için hatırlatalım.
Türkiye'nin Suriye'de Suriye'nin ortasında Humus'ta T4 Tiyas
hava üssünü kontrol etmek istediği iddia edilmişti. Gerçi Milli Savunma
Bakanlığı sonrasında bunu doğrulamadı ama AKP medyası günlerdir bunu yazıyor
çiziyor zaten. Hatta ne ayrıntılar ne ayrıntılar var.
İşte Hisar düzeleri yerleştiriliyor. Teknik bir takım
ekipler gidecek vesaire gibi. Hatta iddialardan biri de şu üssün inşası
sırasında güvenlik amacıyla T4 üssüne ve Palmira'ya Türkiye S-400 kuracak diye
de bir iddia da var.
İnsanın aklına tabii S-400'ü oraya kurunca hani Türkiye
Amerika'yla o yükten mi kurtulmaya çalışıyor gibi deli deli sorular da geliyor
ama parantezi kapatıp esas meseleye gelelim. Şimdi bu iddialar ortaya
çıktığında İsrailli yetkililer de pek çok İsrail gazetesine bu konuda
açıklamalar yaptılar ve özetle Türkiye'nin Suriye'de askeri üst kurma
ihtimalini kendileri için potansiyel tehdit ilan ettiler. Bu yönde açıklamalar
yaptılar.
Ve ardından ne oldu? 2 Nisan'da İsrail ağır bir hava
saldırısı düzenledi. Hava saldırısı yaptıkları yerlerden biri de işte bu
konuşulan Türkiye'nin konuşlanacağı söylenen T4 üssüydü. İsrail bu üssüde
vurdu. Daha ilginci şu bu saldırısından sonra İsrail Hava Kuvvetleri'nin
İsrail Dışişleri Bakanı Katz bir açıklama yaptı. Ve açıklamasında doğrudan
Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmet El Şaray'a seslendi. Dedi ki İsrail'e
düşman güçlerin Suriye'ye girmesine izin verirseniz çok ağır bedel ödersiniz.
Kastettiği elbette Türkiye'ydi. Ama işte az önce de
belirttiğim gibi 2 gün sonra yani bu hava saldırısından 2 gün sonra 4 Nisan'da
Fidan Reuters'e konuştu ve İsrail ile Suriye'de karşı karşıya gelmek
istemiyoruz dedi. İşte 3 gün sonra Beyaz Saray'da da bu kez Netanyahu Türkiye
ile Suriye'de karşı karşıya gelmek istemiyoruz dedi.
Peki bu açıklama yani Netanyahu'ndan önce Fidan'ın 4
Nisan'da yaptığı bu açıklama İsrail ile karşı karşıya gelmek istemiyoruz demesi
Ankara'nın üst talebinden vazgeçtiği anlamına gelir mi? Doğrusu ben sanmıyorum.
AKP iktidarının bu konuda iddiasını sürdüreceğini düşünüyorum. Ama tabi bu
arada başka iddialar da var.
Deniliyor ki 2 Nisan'daki bu hava saldırısından sonra
tansiyon yükselip de İsrail ile Türkiye'nin karşı karşıya gelme riski artınca
Amerika devreye girdi. Ve o devreye girişin sonucunda da şu anda Ankara ile Tel
Aviv heyetleri Suriye'de bir çatışmasızlık hattı oluşturulması konusunda bu
konunun üzerinde çalışıyorlar diye iddialar da var göreceğiz. Şimdi biz yeniden
Washington'un açıklamalarına dönelim ve meseleye biraz böyle kuş bakışı bakmaya
çalışalım.
Bakınız Amerika'nın Suriye'de karşı karşıya gelen Türkiye
ile İsrail'i aynı hedefte buluşturarak bu sorunu aşmayı ve bunun üzerinden de
kendi hedefine ulaşmayı amaçladığı görülüyor. Benim okumam bu şekilde. Tekrar
edeyim yani Suriye'de diyelim Türkiye ile İsrail karşı karşıya geldi ya karşı
karşıya gelen bu iki kuvveti aynı hedefte buluştururum diyor. Aynı hedefte
buluşacakları için hem kendi aralarındaki sorunları aşmış olurlar hem de benim
hedefime eklemlenerek benim hedefimi de kolaylaştırmış olurlar diyor Amerikan
yetkililerinin yaptığı açıklamalardan çıkan okuma sonuç.
Şimdi peki nedir o hedef derseniz o hedef İran.
Aslında bunu çok açıkta söylüyorlar öyle bulmaca çözmüyoruz yani ben bu analizi
yaparken hani böyle kılı kırk yaran şeyler çıkarmıyorum notlardan. Tamamen
Amerikalı resmi yetkililerin yaptığı açıklamaların analizi bu. Gelin bu
açıklamaların bazılarını hatırlayalım. Bakın Amerikan Dışişleri Bakanlığı 26
Mart'ta Fidan ile Rubio görüşmesinden sonra resmi bir açıklama yaptı ve o
açıklamada dedi ki iki taraf Suriye'nin İran'ın istikrar bozucu
faaliyetlerinin güzergahı olmayacağı konusunda mutabık. Bunun anlamı
ortada. Bakınız önceki yayınlarda da konuştuk Amerika'nın yeni bir büyük eltisi
gelecek Ankara'ya. Thomas Barack 77 yaşında bir iş adamı. Üstelik
Trump'un çok eski arkadaşı Trump bunu Beyaz Sıray'da özel kalem müdürü yapmak
istedi kabul etmedi. Türkiye'ye gelmeyi kabul etti. Onun da AKP medyasında
Osmanlı vatandaşının torunu diye güzellendiğini konuşmuştuk. Daha önceki
yayınımızda var. Her neyse. Bakınız Tom Barack 1 Nisan'da Amerikan Senatosu'nda
görev onayı ile ilgili toplantıda çeşitli konularda açıklamalar yaptı.
Burada yaptığı açıklamada; Türkiye'nin hangi rolü
oynayacağını, kendi perspektiflerinden hangi rolü oynayacağını, hangi Amerikan
projesine eklemlenmeye çalışılacağını çok net söyledi. Aynen şöyle dedi:
Türkiye'nin, Başkan Trump'ın İran'ın Orta Doğu'daki
nüfuzuna karşı yürüttüğü azami baskı kampanyasının önemli bir ortağı olduğunu
söyledi. Thomas Barak. Evet.
İran'a karşı Amerika'nın yürüttüğü kampanyanın ortağı dedi.
Her şey ortada açık. Ve bakınız. Barak Başkan ne dedi? Suriye'de Esad'ın
devrilmesiyle hem Amerika'ya hem İsrail'e hem de Türkiye'ye alan açıldığını
söyledi. Suriye'de İran'a yakın bir ismin Esad'ın devreden çıkması Amerika,
Türkiye ve İsrail için çok iyi bir gelişme dedi.
Bakınız bütün bu açıklamalarda İran hedef Amerika, İsrail
ve Türkiye üçlüsüyle bir çıkar ortaklığı şeklinde sunuluyor. Hepsi ortada.
Yani öyle çok derin büyük analizler yapmaya gerek yok. Her şeyi açık açık
söylüyorlar. Açık açık konuşuyorlar. Bakınız burada bir parantez de açayım.
Hakan Fidan son günlerde demin Roy Terse yaptığı röportajı
aktardım ama son olarak dün Irak Televizyonu'na yaptığı önemli bir röportaj
var. O röportajın İsrail'le ilgili bölümünü size aktarmak istiyorum. Şöyle
diyor.
“İsrail'de iki tane ana akım düşünce var. Birinci
düşünce grubu bölgeyle gerçekten saygıya, sevgiye ve karşılıklı ilişkilere
dayalı bir ilişki geliştirmek ve İsrail'i böylece daha güvenli hale getirmek. İkinci
düşünce bölge ülkelerini hep zayıf ve iç karışıklık içerisinde tutarak İsrail'i
güvenli tutmak. Netanyahu bu ikinci gruba mensup.”
İlginç bir açıklama değil mi? Yani İsrail'de iki akım var.
Bir akım barış istiyor. Bir akım da bölge ülkelerini karıştırmayı istiyor diye
bir analiz yapmış.
Şimdi dahası da var. Şöyle de diyor Dışişleri Bakanı Fidan.
Irak Televizyonu'na yaptığı bu röportajında diyor ki; “Sayın Şara'ın yani
Suriye'nin geçici cumhurbaşkanının bölge ülkelerinin hiçbiri için bir tehdit
oluşturmamaya yönelik politikası İsrail'i de içeriyor. Gördünüz mü? Ve ekliyor.
İsrail'in de bu nedenle burada sorumlu davranması önemli.”
İlginç tabii. Yani Aralık öncesine dönün. 27 Kasım'da
biliyorsunuz HTŞ İdlib'den Türkiye desteğiyle çıktı.
8 Aralık'ta da Esad rejimi devrildi. Şimdi ondan öncesinde
İran'ın doğrudan Filistin'e uzanan bir yardım hattı vardı. Irak'ın kuzeyi
Suriye ve Lübnan'dan Filistin'e uzanan bir hattı buna direniş hattı da
diyorlardı. İsrail de bu eksenin kesilmesini istiyordu. Şimdi bu kesilmiş
oluyor. Ve daha ötesinde Türkiye İsrail'e diyor ki Suriye Cumhurbaşkanı'nın
tehdit oluşturmama politikası sizi de kapsıyor. Size de tehdit oluşturmuyor
diyor. Ve zaten Amerikalı yetkililerle de işte az önce söylediğimiz gibi
Suriye'de İran'ın yeniden istikrar tırnak içinde onların ifadesiyle istikrar
bozucu faaliyetlerde bulunmamasında mutabıkız denilmiş oluyor.
Neresinden bakarsanız bakın bu açıklama sanki biraz uzlaşma
çağrısı gibi kokuyor. Bilmem siz ne düşünürsünüz. Şimdi gelelim Amerika
açısından esas olana.
Bakınız Orta Doğu'da Amerika ve İsrail'in temel hedefi
İran'ı çevrelemek ve ağır bir baskı kampanyası uygulayarak zayıflatmak.
Daha önce söyledim. Yani açık bir savaş ilan edebilmeleri, öyle işgale falan
soyunabilmeleri mümkün değil. İran çok güçlü bir ülke. Irak değil, Libya değil,
Suriye değil. Hem güçlü bir ülke hem uzun zamandır ambargo altında olduğu için
kendi kendine yetmeyi becermiş bir ülke. Kendi milli silahlanmasını
sağlayabilmiş bir ülke. Tabii bir yandan da hem coğrafi derinliği olan bir ülke
hem de daha kalabalık bu saydığım diğer işgal edilmiş üç ülkeye göre daha geniş
bir nüfusu var. Dolayısıyla öyle Amerika ve İsrail'in açık bir saldırıya bir
işgale soyunabilmesi mümkün değil. Ama tabii yine kendi ifadeleriyle söylersek
ki ona en açık Thomas Barak söyledi. Ağır bir baskı kampanyası uygulayacakları
da ortada. Şimdi bu ağır baskı kampanyası ne olur? Tabii ağır bir çevreleme
olur, ağır bir ambargo olur. Hatta zaman zaman kimi suikastler, zaman zaman
sabotajlar, zaman zaman elektrik santrallerinin vurulması, çeşitli kritik
teknolojik tesislerin vurulması gibi sabotajlara elbette soyunabilirler.
Geçmişte olduğu gibi bu kimseyi şaşırtmaz.
Şimdi gelelim bir başka hedefe yani Amerika ve İsrail'in
ortak hedefi İran'ı zayıflatmak ama bir de İsrail'in bölgede kendine özel
bir hedefi daha var. O da doğrudan Suriye ile ilgili. Nedir o? O da şu, İsrail
Suriye'de işgal ettiği bölgeyi elinde tutmaya ve burayı genişletip bir tampon
bölge yapmayı arzuluyor. Tampon bölge yapmanın merkezinde Golan Tepeleri
vardı. 67'deki savaştan beri işgal ettiği bölgeydi. Şimdi HTŞ'nin Esad'ı
devirmesini fırsat bilip hatırlıyorsunuz Golan'dan girdiler. Hermon Dağı'nın
yamacı vesaire hatta işte Şam'a 13 kilometreye kadar geldiler, buralara
genişlediler. Ve açık bir şekilde İsrail Dışişleri Bakanı Katz başta olmak
üzere pek çok İsrailli yetkili sonradan da girdikleri bu işgal ettikleri
yerlerden kesinlikle çıkmayacaklarını söylediler. İsrail'in zaten başından beri
buraya bir dürzi bölgesi inşa ederek Şam rejimiyle kendisi arasında bir tampon
olmasını sağlayan bir hedefi vardı. Bu daha İsrail, Amerika ve Atlantik
saldırısı Suriye'ye başlamadan önce de İsrail'in zaten hedefiydi. O süreçler
boyunca da hem Amerika'nın hem İsrail'in Irak'la Suriye'yi bölüp çeşitli
parçalarını da birleştirerek yeniden Orta Doğu'yu dizayn etmek gibi hedefleri
de vardı. Yani Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesi ile Suriye'nin kuzeyinde bir
Kürt bölgesi ayırıp bunları birleştirmek ve bunu Doğu Akdeniz'e açmak. İşte
Sünni bölgesi için ortada Suriye'nin doğusuyla Irak'ın ortasını birleştirmek. Irak'ın
güneyinde bir Şiiistan sonra Suriye'nin güneyinde bir dürziistan ve sahilde de
Aleviler için bir bölge. Yani hem Suriye'yi hem Irak'ı 3'e 4'e birleştirip
bunları da sonra birleştirip toplam 5 parçalı bir harita çizmek istiyorlardı.
Her neyse şimdi bundan tamamen vazgeçmiş değil aslında İsrail.
Hala federal bir Suriye kurarak Suriye'nin güneyinde
kendinin bulunduğu işgal ettiği topraklardan kurulu bir tampon bölge ve onun
üstünde bir dürzi bölgesini istiyor İsrail. Böyle bir hedefi var. Tabi Esad'ın
devrilmesi neticede İsrail'in bu hedefine ulaşmasını kolaylaştırmış oldu.
Suriye'deki İran varlığı etkisizleşti ve İsrail'de
Suriye'deki işgalini genişletmiş oldu. Ha bu arada Ankara'da tabi HTŞ
üzerindeki nüfuzunu kullanarak Suriye'de uzun dönemli askeri varlık
bulundurmayı arzuluyor. Esad'ın devrilmesi de Türkiye'ye AKP hükümetine böyle
bir fırsat doğurdu.
Şimdi bunlar bölgedeki çıkar çatışmaları ve denklemler. Ama
işte Amerika bunların hepsini bir potada eritmeyi planlıyor. İşte yeni Amerikan
büyükelçisi Tom Barak'ın söylediği de aslında tam buydu. Yani Esad'ın
devrilmesi Türkiye'de yaradı, Amerika'ya da yaradı, İsrail'e de yaradı demesi
bundandı. Trump yönetimi Ankara'yla Tel Aviv merkezli bu karşı karşıya
görünen denklemleri Washington'un stratejik çıkarlarına eklemlemek istiyor.
Bakınız bunun için de işe önce HTŞ-SDG anlaşmasını yaparak başladılar
biliyorsunuz.
O anlaşma tamamen Amerika'nın garantörlüğünde, ara
buluculuğunda, koordinatörlüğünde yapıldı. Ve federal bir Suriye oluşmasını
sağlayacak o 12 madde içerisinde çeşitli ifadeler var ki daha önce bu konuda
yayın yaptık. Kaçırmış olanlar bulup izleyebilir.
Şimdi bakınız Suriye'yi bir bakıma Türkiye ile İsrail'in
etki alanları olarak aslında paylaştırarak bu etki alanlarına Amerika iki gücü
asıl hedefine kanalize etmeye çalışıyor. Yani Suriye'nin bir tarafında senin
etki alanı olsun diğer tarafında öbürünün etki alanı olsun ama siz gelin
gücünüzü de aynı hedefte yani İran'a karşı ağır baskı kampanyasında yan yana
getirin demiş oluyor Amerika. Amerika'nın planlaması bu.
Trump bunu nasıl yapacak peki? Bunu işte tıpkı ilk döneminde
olduğu gibi Erdoğan'la kişisel ilişkisi üzerinden kurabileceğini hesaplıyor.
İşte çok iyi arkadaşım ilişkimiz şöyle iyi böyle iyi basın bu ilişkiden
rahatsız olsa da o beni seviyor ben onu seviyorum gibi laflar tam da bu
nedenle. Fakat bu işler Erdoğan'ın Trump'la iyi geçinip geçinmeme meselesine
bağlı olamayacak kadar Türkiye açısından kritik öneme sahip. Çünkü bu planlama
özetlemeye çalıştığım bu planlama Türkiye'nin çıkarına değil. Dolayısıyla
Amerika'nın Irak ve Suriye tuzaklarından sonra bir de Türkiye'yi İran tuzağına
düşürmek gibi bir gayesi var bu planlamanın içinde. Dolayısıyla Türkiye'yi
tuzağa düşürebilecek bu planlamaya karşı bunu bozmaya çalışmak Türkiye'nin
bağımsızlıkçı, bölgeci tüm muhalif güçlerinin en önemli işidir şu anda.
Tüm yurtseverlerin görevi bu Amerika-İsrail planına karşı
çıkmaktır. Türkiye'yi İran'la karşı karşıya getirmeyi hedefleyen bu planı
bozmaktır herkesin görevi. Evet beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.