1945 yılında İkinci
Dünya Savaşı'nın sona erdiğini ve Birleşmiş Milletler'in kurulduğunu ilan eden James
F. Byrnes, İran'ı etnik kökenlere göre yedi ülkeye bölen haritayı yayınladı ve
bu harita hâlâ Pentagon’da duruyor. O şöyle dedi: “Bütün İslam ülkeleri ya
bölünmeli ya da yok edilmelidir ki Batı'ya tehdit oluşturmasınlar ve İsrail'i kurmaya
yönelik her oyun bu politikanın ilk adımıdır!”
Üst düzey Amerikalı
General Wesley Clark, 11 Eylül saldırılarından sonra hâlâ Afganistan'ı bombaladıkları
dönemde Pentagon'a gittiğini ve generallerden birinin masasından bir kağıt alıp
şöyle dediğini söylüyor: “5 yıl içinde 7 ülkeyi nasıl yok etmemiz gerektiğini
gösteren bir belgeyi az önce bakanlıktan getirdiler!
Bu plan, Irak'la
başlıyor, Suriye, Lübnan, Libya, Somali ve Sudan'dan sonra İran'la bitiyor!”
İsrail Maliye
Bakanı Smotrich de birkaç gün önce, işgal altındaki topraklarda bu rejimin
kuşatma çemberi sıkılaşırken hayali bir iddiada bulunmuş ve şöyle demişti: ‘Ürdün,
Suudi Arabistan, Mısır, Irak, Suriye ve Lübnan'ı, hatta İran'ın bir kısmını
kapsayan bir Yahudi devleti istediğimizi açıkça söylüyorum!’
2. Washington Post gazetesi birkaç gün önce şu
itirafta bulundu: ‘Gerçek şu ki Netanyahu'nun politikaları Amerika'nın
politikalarıyla aynı ve Netanyahu'nun stratejisine Biden yönetimi liderlik ediyor!”
Bu Amerikan
gazetesi, Batı medyasındaki Biden'ın savaşı bitirmeye çalıştığı yönündeki
iddiaları yalan olarak nitelendirdi ve bir analizde şunları yazdı: ‘İsrail'in
Gazze ve Lübnan'daki tüm eylemleri ABD'nin emriyle gerçekleştiriliyor. Bir
ülkenin, milyarlarca dolar silah sağladığı yakın müttefiklerinden biri üzerinde
bu kadar az etkiye sahip olabileceğine inanmak çok zor.’
Siyonist rejim gazetelerinden
Ma'ariv de şu itirafta bulundu: ‘İsrail, Amerika’nın paralı askeridir ve
Biden'ın elindeki bir sopadan başka bir şey değildir!’
Amerikan Quincy
düşünce kuruluşunun başkan yardımcısı da şunları itiraf etti: ‘Amerika'nın İsrail
tarafından bölgede meydana gelen olaylara karşı olduğu düşüncesi yalandır ve
gerçek dışıdır!’
3. Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılarda
Siyonistlerin suç ve cinayetlerinden Direniş Cephesi'ni, İran İslam
Cumhuriyeti'ni, Hamas'ı, Hizbullah'ı ve Aksa Tufanı’nı sorumlu tutanların ve
milletlerin tarihi hafızasının zayıflığını istismar edenlerin, direnişin, İran İslam
Cumhuriyeti'nin, Hamas'ın ve Hizbullah'ın olmadığı 60'lı yılların gazetelerinin
manşetlerine bakmaları yeterlidir.
Lübnan’ın el Nahar
Gazetesinin 21 Şubat 1973 tarihli ilk manşeti şöyle: “14 Haziran 1968'den 21
Aralık 1973'e kadar İsrail'in Lübnan'a 2000 saldırısı!” Bu, yılda 400 saldırı demektir,
bu da ortalama olarak her gün Lübnan'a saldırdığı ve binlerce Lübnanlının şehit
olduğu anlamına geliyor!
Bugün dünyada
Amerika’nın savaşlarının acısını tatmayan hiçbir yer yoktur ve o toprakların
insanları Amerika'yı kendilerinin ve insanlığın düşmanı olarak görmemektedir. Eski
Yugoslavyalı olan ve Amerika’nın savaşının acısını tatmış Huzistan’ın İstiklal Takımı
Teknik direktörü Miodrag Bozovic, Rehberin “Savaş çıkarsa silaha sarılıp
Amerika ile savaşırım” ifadelerinin anlamını şu şekilde dile getiriyor: ‘Gençliğimde
eski Yugoslavya Amerika tarafından işgal edildiğinde elime silah alıp savaşmıştım!
O paranın düşmanınız Amerika'nın hesabına yatırıldığını bildiğiniz halde bazı
insanların Coca-Cola ve Pepsi içmesine şaşırıyorum. Ben asla onlara ağzımı
sürmeyeceğim.’
4. Artık bölge ülkelerini, özellikle de İslam
ülkelerini bölme ve zayıflatma politikası, Amerika'nın dünyaya ve bölgeye hâkim
olma yönünde istikrarlı ve kalıcı bir politikası olmuş ve temelde İsrail'i bu
politikayı uygulamaya itmiştir. Eğer bazı İslam ülkeleri ve bölge, bölgenin
ortak düşmanını ve düşmanlıklarını anlayamıyorsa bu İran ve diğer ülkelerin de bu
ortak düşmanı görmemesinin, onun kötü niyetli politikalarını anlamamasının ve
bu cani politikaların karşısında durmamasının nedeni olamaz! Düşman ortaktır
ancak onunla mücadele yöntemleri her ülkede farklıdır. Amerikalılar bir gün
Libya'nın nükleer sanayisini bir gülümsemeyle yükleyip götürdüler, ülkenin füze
gelişimini durdurup silahsızlandırdılar, sonra gülümseme bombaya dönüştü ve
Libya'nın bombalanmasıyla ekonomik durumu en iyi olan bu ülkenin halkı iç
savaşa sürüklendi!
İran'a saldırmak
için Irak'ı tepeden tırnağa silahlandıran aynı Amerika, bir gün yalan olduğu
ortaya çıkan bir bahaneyle Irak'a saldırdı ve ülkenin tüm altyapısını
bombaladı. Sonra da petrol kaynaklarına hâkim olarak bu ülkede olduğu gibi
Suriye'de de tekfirci IŞİD teröristlerini bu ülkelerin üzerine saldı. Eğer İran
ve Şii merciiyeti olmasaydı şimdi Irak ve Suriye hala bir iç savaşın içinde
olacaktı!
Bir gün Sudan'a
yönelik baskı ve yaptırımların doruğa ulaştığı bir dönemde İran İslam
Cumhuriyeti bu ülkenin yanında yer aldı ve ortak düşmanın Sudan'ı bölme planını
bozguna uğrattı ama ortak düşman, Ömer el Beşir'i aldatıcı vaatlerle direniş
ekseninden ayırmayı başarınca, Sudan'ı bölerek yok etmeyi başardı ve yıllarca bu
ülkede iç çatışma ve kavgalar yaşandı!
2011 yılında
bölgede yaşanan İslami uyanışın ardından Mısır halkı, ABD'nin kukla diktatörü
Mübarek'i devirerek 25 Ocak’ta bu ülkede tarihi bir devrime imza attı, ancak ne
yazık ki iktidara gelen Muhammed Mursi de dahil olmak üzere bazıları Amerika ve
İsrail tarafından kandırılıp kendilerini direniş cephesinden bağımsız ve ihtiyaçsız
göstermeye çalıştılar, Müslüman Mısır milletinin devrimini İslam dışı ilan
ederek İsrail'le yapılan barış anlaşmasına bağlılığı vurguladılar. Bu durum, bu
halk devriminin başarısızlığa uğramasına zemin hazırlardı, oysa Mısır halkının
temel taleplerinden biri de İsrail ile bağların kesilmesiydi. 9 Eylül 2011'de
binlerce öfkeli Mısırlı İsrail büyükelçiliğine saldırdı. Kahire'deki İsrail
büyükelçiliğinin önündeki 2,5 metrelik duvarı balyozlarla yıktılar ve
büyükelçiliğe girip Siyonist rejimin bayrağını yaktılar, binlerce belgeyi
çıkardılar ve bunun sonucunda İsrail büyükelçisi Mısır'dan kaçmak zorunda
kaldı. Eğer Mısır halkının seçilmiş yetkilileri ortak düşmana aldanmasaydı ve
bugün Gazze sınırındaki Mısır direniş cephesinde olsaydı, İsrail kesinlikle
Gazze'yi kuşatamaz ve bu bölgede tüm bu suçları işleyemezdi!
5. Bazılarının
Lübnan'daki üçüncü savaş ve 7 Ekim konusundaki
düşüncesi bölgeseldir, ancak Amerika ve Siyonistlerin uluslararası bir düşüncesi
vardır ve buna farklı şekillerde de olsa dünyaya hâkim olma hedefinin bir
parçası olarak bakmaktadırlar; Bir gün gülümsemeyle, bir gün yalan vaatlerle,
bir gün yaptırımlarla ve ekonomik baskılarla, bir gün söylentilerle ve
savaşlarla, bir gün havan bombalarıyla…! Amerikalılar yüzyılın en büyük
meselesi olan İsrail'in Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerini
normalleştirme planıyla Filistin davasını sonsuza dek kapatmaya çalışıyorlardı.
Netanyahu geçen yıl Birleşmiş Milletler'de bu şeytani komplonun uygulanması
talimatını vermiş ve şunları iddia etmişti: “Arapların yüzde 95'inin İsrail'le
ilişkisi var ve sadece yüzde 5’lik bir kesimi oluşturan Gazzeliler kalıyor ama onlar
da bu denklemin içinde sindirilecekler!” Yani önce Arapları aldatarak, ilişkilerin
normalleşmesi için imza attıracak, sonra da Filistin’in dönemin uzlaşmacı
liderlerini Oslo ve Camp David anlaşmalarıyla aldatacak ve bu anlaşmaları
imzaladıktan sonra Filistinlileri katletmeye başlayacak, Gazze'deki
Filistinlileri tamamen katlettikten sonra Lübnan'a gidecek ve bu ülkeyi bir kez
daha iç savaşa sokacaktı. Eğer bu uğursuz hedeflerine ulaşırlarsa bir sonraki
hedefleri de İran'ı yok etmek olacaktı.
Dolayısıyla
İsrail'in mevcut suçları Aksa Tufanı Operasyonunun sonrası ve sonucu değil,
yüzyılın anlaşması sonrasında işlenmesi beklenen suçlardır. Ancak Aksa Tufanı
Operasyonu, bu rejimin Arapları aldatmak ve daha sonra gönül rahatlığıyla suç
işleyebilmek istediği planı boşa çıkardı. Bu operasyon, ilişkileri
normalleştirme planı konusunda Amerika ve İsrail tarafından aldatılan bölgedeki
İslam ülkelerinin, hatta Arap ülkelerinin ve direnişin yok edilmesi yönündeki
büyük tehlikeyi bertaraf eden, cesur ve düşünceli bir önleyici eylemdi. Bu
nedenle sahte İsrail ve Amerika rejimi tüm iddialardan vazgeçerek, utanmadan
Müslümanlara karşı suç işliyorlar ve bu sadece Gazze ve Lübnan'da bitecek bir
olay değil, bu suçların tüm bölgede tekrarlanması yönünde büyük bir plan
vardır. Böyle bir durumda ortak düşmanı tanıyıp, birbirimizin arkasında durup
ortak hareket etmemiz gerekmez mi?! Olay Gazze ve Lübnan'daki savaşla bitmiyor
ki ateşkes ve barış bir son olsun!
Dr. Muhammed
Hüseyin Muhterem