İran Nükleer Silah Yapmaya Zorlanıyor

GİRİŞ: 07.10.2024 09:33      GÜNCELLEME: 07.10.2024 09:33
Rasthaber -  Sınırlı seçenekler ve birçok zorlukla karşı karşıya olan Tahran, İsrail'in algılanan askeri üstünlüğüyle mücadelenin bir yolu olarak nükleer silah elde etme konusundaki potansiyel konumunu yükseltebilir ve nükleerleşmenin eşiğindeki bir ülke olarak konumunu kullanmayı düşünebilir.

Carnegie Enstitüsü’nün “Nicole Grajewski” tarafından kaleme alınan bir makalesinde şu ifadeler yer aldı:

İran, 1 Ekim'de son altı ay içinde İsrail'e yönelik ikinci doğrudan saldırısını başlattı. “Gerçek Vaad-2”  olarak adlandırılan bu operasyon, İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları'nın üst düzey komutanlarının yanı sıra İran'ın vekalet güçleri olan müttefiklerinin üst düzey yetkililerinin İsrail tarafından öldürülmesinin ardından gerçekleştirildi.

Bu saldırı aslında İran'ın İsrail ile çatışmada caydırıcılığını yeniden sağlamaya yönelik bir başka girişimidir ve gölge savaşından açık bir çatışmaya dönüşmüştür. İran şiddetli intikam alma isteğini ve kapasitesini göstererek, İsrail'i, İran'ın çıkarlarına yönelik herhangi bir saldırının olması halinde bunun bedelinin ne olacağını yeniden düşünmeye zorlamayı amaçlamaktadır.

Yeni denklem

Geçtiğimiz yıllarda İran'ın İsrail'e yönelik tehdidi iki ana temele dayanıyordu ve bunlar: Geniş füze ve insansız hava aracı cephaneliği ve başta Lübnan Hizbullah Hareketi olmak üzere vekil güçlerinin yeteneğiydi. İran'ın ileri savunma doktrini olarak bilinen bu strateji, güç göstermeyi ve doğrudan çatışma olmadan sınırları dışındaki düşmanları caydırmayı amaçlıyor.

Bir zamanlar İran'ın bölgedeki nüfuzunun temel taşı olan bu strateji, vekil güçlerin aşınması ve Nisan saldırılarının İsrail'in stratejik hesaplarını değiştirme konusunda sınırlı kalması nedeniyle artık ciddi bir baskı altındadır.

Nisan ayındaki saldırı, İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği saldırının ardından geldi. Yüzlerce füze ve insansız hava aracının yer aldığı Nisan ayı saldırısı, İran-Irak savaşından bu yana yapılan en büyük askeri operasyon ve İsrail'e kendi topraklarından yapılan ilk doğrudan saldırıydı. İsrail daha sonra Beyrut'un güney bölgelerinde Hizbullah’ın üst düzey yetkilisi Fuad Şükür’ü hedef alan bir hava saldırısı düzenledi. Mesud Pezeşkiyan’ın İran Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasından birkaç saat sonra İsrail, Hamas lideri İsmail Haniye’ye Tahran'da suikast düzenledi. Bu hamle birçok uluslararası gözlemciyi şaşırttı ve Nisan ayındaki saldırı gibi İran bu saldırıyı da kırmızı çizgisi olarak değerlendirdi.

Sonraki haftalarda İranlı yetkililer yakın bir zamanda İsrail'e karşı misilleme saldırısı sözü verdiler. Ancak İran ve Hizbullah, Gazze'de ateşkes müzakerelerinin devam etmesi nedeniyle yanıt vermeyi reddetti. Bunu yaparken İsrail'in direniş eksenine yönelik saldırısını durdurmak olan hedeflerine diplomatik yollarla daha düşük maliyetle ulaşmayı amaçladılar. Ayrıca İsrail'in eylemleri Tahran ile Washington arasında daha geniş bir çatışmayı kışkırtacak gibi görünüyor.

Ancak Ağustos ayı sonlarında Hizbullah, İran'ın temkinli tutumundan vazgeçerek İsrail'deki hedeflere 300'den fazla füze ateşledi ve ilk açıklamada bunun Fuad Şükür suikastına bir yanıt olduğunu vurguladı. İsrail daha sonra Hizbullah'a karşı savaşını yoğunlaştırdı. 27 Eylül'de İsrail uçakları, Hizbullah Genel Sekreteri ve İran'ın vekalet ağının tartışmasız en önemli figürü Hasan Nasrallah'ın yanı sıra Devrim Muhafızları komutanlarından Tuğgeneral Abbas Nilfuruşan'a suikast düzenledi. Nasrallah suikastı başlı başına bir dönüm noktasıydı ancak Nilfuruşan suikastı da İran için bir başka kırmızı çizgiydi.

Bu olayın hemen ardından Tahran'daki yetkililerin açıklamaları, savaşın geniş çaplı olarak tırmandırılmak istenmediğini ortaya koydu. İran Dışişleri Bakanlığı 30 Eylül'de İran'ın Lübnan veya Gazze'ye asker göndermeyeceğini duyurdu. İslam İnkılabı Rehberi direniş ekseninin Nasrallah olmadan devam edeceğini vurguladı. Ancak İran kendisini belirsizlik içinde gördü. İsrail'e doğrudan bir askeri saldırı başlatmak, teknolojik açıdan gelişmiş bir düşman olan ABD ile topyekün bir savaşın ateşlenmesi tehlikesini taşımaktadır.

Buna karşılık olarak, geri planda durma da İran'ın hem müttefikleri hem de düşmanları nezdindeki güvenilirliğini ve bölgesel stratejisinin merkezinde özenle oluşturulan vekil ağını potansiyel olarak yok edebilir.

İran, İsrail ve ABD'ye misilleme yapmak için Irak, Suriye ve Yemen'deki Şii gruplar da dahil kendi ekseninin diğer üyelerini potansiyel olarak kullanabilirken, Hizbullah liderinin kaybı İran'ın bölgesel nüfuzunu ve etkili güç kullanma yeteneğini önemli ölçüde zayıflatacaktır.

Bu sorunun tırmanması, İran askeri liderliği arasında Lübnan'dan sonra sıranın Suriye, ardından Irak ve son olarak da İran’a geleceği duygusunun artmasına neden oldu. Savaşın kaçınılmaz olduğuna dair bu yaygın inanç, birçok kişinin önleyici eylemi savunmasına yol açtı. Bunun nedeni, hazırlıksız ve savunmasız yakalanma riski yerine tehditle aktif bir şekilde mücadelenin daha iyi olmasıdır.

1 Ekim'de İran misilleme yaptı ancak saldırının niteliği Nisan operasyonundan önemli ölçüde farklıydı. Nisan saldırısında İsrail hedeflerine dakikalar içinde ulaşabilen balistik füzelerin yanı sıra vurulması saatler süren insansız hava araçları ve seyir füzeleri de yer aldı. Ancak Ekim saldırısında İran, uyarı süresini en aza indirmek ve İsrail'in savunmasının etkinliğini azaltmak için yalnızca balistik füzeler kullandı.

Ayrıca Nisan ayına göre daha az füze gönderdi ancak Fetih-1 de dahil olmak üzere İran İslam Cumhuriyeti'nin en gelişmiş sistemlerini sergiledi. İlk analizler, Ekim saldırılarının altyapıya Nisan saldırılarından daha fazla zarar verdiğini gösteriyor. Bununla birlikte İsrail'e verdiği zarar, Tel Aviv'in bakış açısına göre çok ağır görünmüyordu. Bunun bir nedeni, çoğunlukla askeri tesisleri hedef alması ve sivil kayıplardan kaçınmasıydı ve sadece Eriha'da bir kişi ölmüş, Tel Aviv'de ise iki kişi yaralanmıştı.

İran'ın caydırıcılığı yeniden tesis etme ve hatta İsrail'i gelecekte seçeneklerini yeniden hesaplamaya zorlama yönündeki olası stratejisi geri tepebilir. Sadece füze fırlatmak otomatik olarak etkili bir caydırıcılık yaratmaz. Hatta, İsrail'in beklenen misillemesi, Nisan ayındaki tepkisinden çok daha şiddetli olabilir.

Artık İsrail'in İran hedeflerine zarar verebilecek güçlü bir karşı saldırı gerçekleştirmesi muhtemel. İsrail'in şu anda en radikal seçeneği, Natanz uranyum zenginleştirme sahası da dahil olmak üzere İran'ın nükleer tesislerine saldırmak. Bir diğer radikal seçenek ise İsfahan ve Abadan'daki petrol rafinerilerine, Fars Körfezi'ndeki deniz gaz tesislerine veya Bender Abbas gibi önemli ulaşım merkezlerine saldırmak olabilir.

Bu seçenekler İran'ın ekonomisini ve operasyonel yeteneklerini felce uğratabilir. Ancak İsrail'in son saldırılarla bağlantılı askeri tesislere veya İran'ın füze üretim ve konuşlandırma merkezlerine saldırmaya odaklanması daha muhtemel. Böyle bir tepki, nükleer sahalara yönelik saldırılarla birlikte gelen daha geniş uluslararası tepkiyi kışkırtmadan, İran'ın askeri kapasitesini zayıflatabilir.

İsrail'in eylemleri üzerinde etkili bir şekilde caydırıcılık oluşturmamanın veya Hizbullah gibi kilit vekil güçlerini korumamanın İran'ın bölgedeki konumunu zayıflatacağını ve ileriye dönük savunma stratejisinin uzun vadede uygulanabilirliği hakkında soruları gündeme getireceğini söylemek gerekir Her ne kadar “Gerçek Vaad-2” operasyonu ilk saldırıdan daha gelişmiş olsa da İran'ın füzelere olan bağımlılığının, İsrail'in askeri yeteneklerini dengelemek veya topyekün ve uzun süreli bir savaşa girmek için yeterli olmayabileceğini bir kez daha gösterdi.

İran'ın nükleer programı şüphesiz “Gerçek Vaaad-2” Operasyonunu başlatma kararının arka planını oluşturdu. Nükleerleşmenin eşiğindeki bir ülke olarak İran, nükleer silah üretmek için bölünebilir malzeme, teknik uzmanlık, dağıtım sistemleri ve tesisler gibi tüm temel bileşenlere sahiptir.

İsrail'e saldırının yapıldığı gün İran parlamentosu nükleer doktrini üzerinde bir oturum düzenledi. Bazı milletvekilleri de nükleer silahların potansiyel gelişimini destekledi. Bu tür tartışmalar nükleer seçeneğin giderek ulusal söylemin daha belirgin bir parçası haline geldiğini gösteriyor. İran, nükleer mesele konusundaki duruşunu yeniden gözden geçirmek istediğini belirterek, rakiplerine açık bir mesaj veriyor olabilir. Eğer anlaşmaya dayalı yöntemler başarısız olursa, nükleer seçenek hala mevcuttur.

İran nükleer potansiyelini daha geniş bir güvenlik stratejisinin kritik bir parçası olarak görebilir. İsrail gibi teknolojik açıdan üstün bir düşmana karşı füze saldırılarının ve vekil güçlerin sınırlı etkinliği, İranlı politikacıları nükleerleşmenin eşiğinde olduklarını açıkça vurgulamaya sevk edebilir. Bu mutlaka nükleer silah geliştirmeye yönelik acil bir hamle anlamına gelmez, ancak düşmana nüfuz etme yaklaşımında bir değişiklik olduğunu gösterir.

İran henüz nükleer silah edinme yönünde önemli bir karar vermedi. Bunun nedeni, ilk olarak nükleer silah üretiminin zorlu ve uzun yıllar sürecek bir süreç olacak olması ve İran için önemli bir risk oluşturacak olmasıdır ve İsrail ile ABD’nin İran'a karşı önleyici saldırılarını tetikleyebilir. Ancak İran ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu arasındaki anlaşmazlıklar ve nükleer anlaşmadaki çıkmaz nedeniyle müfettişlerin görevden alınması, bugün İran'ın bazı silah faaliyetlerinin tespit edilmesini daha da zorlaştırdı. Gerçek silahlar birçok risk taşısa da İran'ın bunları geleneksel ve vekalet temelli caydırıcılığının zayıfladığı bir dönemde gücünü yansıtmasının bir yolu olarak sağlaması muhtemeldir.

İran içindeki bu ülkenin bölgesel konumu ve potansiyel nükleer seçeneğine ilişkin mevcut tartışmalar, Tahran'ın içinde bulunduğu stratejik kavşağı vurgulamaktadır. İleri savunma stratejisinin zayıflaması, İran'ın muhafazakarlarının daha sert eylemlerde bulunmasına yol açabilir. Bu, mutlaka nükleer silah edinmeye yönelik acil bir karara işaret etmese de İran'ın inandırıcı caydırıcılık yaratmanın alternatif yollarını değerlendiriyor olabileceğine işaret etmektedir.

İran ve İsrail arasında süregelen asimetrik çatışma, İran'ın füze saldırıları ve İsrail misillemesinden oluşan beyhude bir döngüye dönüşme riski taşıyor. Bunların her biri askeri sınırlamaları açığa çıkarırken dengeyi değiştirmeyi başaramıyor ve bu, potansiyel olarak  inandırıcı bir caydırıcılık arayışında olanİran'ı daha umutsuz ve öngörülemeyen eylemlere sürükleyebilir.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM