İsrail işgali Dünyaya Nasıl Pazarlıyor?

GİRİŞ: 16.07.2025 09:15      GÜNCELLEME: 16.07.2025 09:15

Rasthaber -  Yüz tanıma sistemlerinden casus yazılımlara, İHA’lardan kitle kontrol teknolojilerine kadar pek çok sistem ve silah, önce burada denenir. Bu teknolojiler önce Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilere karşı uygulanır. Sonra “savaşta test edildi” etiketiyle dünyaya pazarlanır.


Düşünün ki bir işgalci güç, bir ülkeyi onlarca yıldır işgal altında tutuyor, halkını kırımdan geçiriyor.

Ama bu işgal, yalnızca askeri bir durum değil… Aynı zamanda bir test sahası, bir vitrin ve devasa bir pazarlama stratejisinin parçası olarak çok boyutlu.

İsrail on yıllar boyu Filistin’de uyguladığı zulmü soykırıma dönüştürürken Filistin topraklarını yalnızca bir açık hava hapishanesine çevirmekle kalmadı. Aynı zamanda işgal altındaki Filistin’i yeni silahlar ve gözetim teknolojileri için bir test sahası olarak da kullandı.

Burada geliştirdiği “askeri ve güvenlik teknolojilerini” terminolojide “Combat-proven” yani "savaşta test edildi" etiketiyle dünyaya ihraç ederek savunma sanayisini küresel pazarda hakim konuma getirdi. Yani İsrail, işgali aynı zamanda büyük kârlar elde ettiği, endüstriyel büyümesinin dinamosu haline getirdiği bir gelir kaynağı olarak kullandı, kullanmayı sürdürüyor.

Avustralya’da yaşayan Yahudi gazeteci yazar Antony Loewenstein, "Filistin Laboratuvarı" adını verdiği kitabında İsrail'in işgal altında geliştirdiği teknolojileri ve güvenlik stratejilerini dünyaya ihraç etmesini inceliyor. Kendi deyimiyle Filistin Laboratuvarı, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarını gerçek zamanlı bir test alanı olarak kullanması.

Yüz tanıma sistemlerinden casus yazılımlara, İHA’lardan kitle kontrol teknolojilerine kadar pek çok sistem ve silah, önce burada denenir. Bu teknolojiler önce Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilere karşı uygulanır. Sonra “savaşta test edildi” etiketiyle dünyaya pazarlanır.

İsrail işgal teknolojilerini uluslararası pazar ve stratejik ülkelere satış yoluyla yaygınlaştırırken, Batı demokrasileri bu duruma ya göz yumar ya da ortak olur.

Loewenstein’ın görüşlerine yer verdiği yazar ve akademisyen Jeff Halper, "Halkla Savaş: İsrail, Filistin ve Küresel Pasifleştirme" adlı kitabında işgalin, İsrail’e mali açıdan yük olmanın tersine ekonomik olarak çıkar sağladığını açıklıyor.

Dünyada sınır güvenliği endüstrisinin günümüz itibarıyla 50 milyar doların üzerinde olduğu, 2030’a kadarsa yaklaşık 79 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor.

Büyüyen pazardan en çok payı kimlerin alacağı da ortada.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) dünyanın en büyük 100 silah üreticisini incelediği listesinde yer alan üç İsrail şirketinin silah satışından elde ettiği toplam gelir, 2023 yılı sonunda İsrailli şirketler için bugüne kadar kaydedilen en yüksek seviyeye ulaşarak 13,6 milyar dolar oldu.

2024'te İsrail’in savunma ihracatı yüzde 13 artarak yaklaşık 14,8 milyar dolar ile tüm zamanların rekorunu kırdı. Bu ihracat, son beş yılda iki katına yükseldi. Siber güvenlik ve istihbarat teknolojileri, askerî ihracatın yaklaşık yüzde 4’ünü temsil etse de bu oran yanıltıcı.

Özellikle NSO Group’un Pegasus casus yazılımına dair skandalların ortaya çıkmasıyla 2021 sonunda İsrail Savunma Bakanlığı, siber saldırı ve gözetim araçlarının ihracatını 37 ülkeye indirdiğini duyursa da yaklaşık 450 siber güvenlik şirketi bulunan İsrail, ticareti offshore şirketler ya da üçüncü taraflar aracılığıyla sürdürüyor.

İsrail'in 2000 yılından itibaren askeri, güvenlik, silah ve ekipman ticareti ve kullanım alanlarının veritabanı DIMSE (Database of Israeli Military and Security Export) projesinin internet sitesinde yer alan bilgilere göre İsrail bu alanlarda 130 ülkeyle doğrudan ticaret yaparak her yıl dünyanın en büyük 10 silah ihracatçısı arasında yer aldı. İsrailli özel şirketlerin kayıt dışı “ticari” faaliyetlerini ekleyince bu ülkelerin sayısı artıyor.

İsrail’in dijital istihbarat beyni Birim 8200
İsrail için işgal altındaki Filistin halkını kontrol etmek her zaman birincil önemdeydi. Bunun için İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) Askerî İstihbarat Müdürlüğü AMAN bünyesindeki sinyal istihbaratı (SIGINT) ve siber istihbarat toplamaktan sorumlu yapılanması Birim 8200’ün faaliyetlerine hız verildi.

Lise çağından itibaren seçilen en parlak gençler, özel eğitimlerle bu birime yönlendiriliyordu. 1952’de kurulan yapı İsrail’in dijital istihbarat beyni haline geldi. İşgalin ve Filistin’in açık hava hapishanesine dönüştürülmesinin ardındaki itici güç Birim 8200 oldu.

Dünya ölçeğinde telefon ve internet dinlemesi, siber saldırı ve savunma operasyonları, kriptografi, yapay zekâ, büyük veri analitiği, özellikle psikolojik baskı uygulama şantaj, sosyal çevre haritalama gibi amaçlarla Filistinlilere yönelik kitlesel veri toplama işini Birim 8200 üstleniyordu. Ayrıca 2005-2010 yılları arasında Stuxnet virüsüyle İran’ın nükleer tesislerinde santrifüjlerini devre dışı bırakan siber saldırıda oynadığı rol başta olmak üzere Arap ülkeleri, Afrika devletleri ve Avrupa’da gözetim faaliyetleri yürütmesiyle biliniyor.

2014’te Birim 8200’de görev yapmış 43 personelin, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya ve Genelkurmay Başkanı Beni Gantz’a gönderdikleri açık mektup bu yapının işleyişini anlamamızı kolaylaştırıyor.

Eski çalışanlar, işgal altındaki bölgelerde hizmet vermeyi neden reddettiklerini Filistinlilere karşı sistematik olarak uygulanan istismarla açıkladıkları mektupta; Filistinlilerin cinsel yönelimleri, psikolojik travmaları, borçları ya da özel ilişkilerine dair bilgilerini istihbarat için kullandıklarını itiraf ediyorlardı.

Buradan emekli olanlar ya da ayrılanlarsa genellikle kendi siber güvenlik şirketlerini kuruyorlar. İsrail Devleti’nin, hükümetlerin, diplomatlarının, desteğiyle Filistin Laboratuvarı’nda sınanmış teknolojileri dünyaya ihraç ediyorlar. NSO Group, Cellebrite, Paragon Solutions, Quadream, Black Cube, Intellexa gibi firmalar eski Birim 8200 çalışanlarının kurduğu ya da yöneticisi oldukları şirketler.

Kudüs’ü çembere alan Mabat 2000

Birim 8200’ün eski çalışanlarından Nir Lempert’in CEO’su olduğu Mer Security, kırktan fazla ülkede faaliyette bulunan 1200 çalışanlı uluslararası bir işletme. Şirket 1999 yılında, işgal altındaki Filistinlileri izlemek üzere Kudüs’ün Eski Şehir bölgesine yüzlerce kameranın yerleştirilmesini içeren “Mabat 2000” projesini gerçekleştirmek üzere bir anlaşma imzaladı.

Mabat 2000, İsrail polisinin Kudüs'te kurduğu, şehir genelinde ağ bağlantılı yüzlerce güvenlik kamerası üzerinden merkezi bir kontrol sağlayan gelişmiş bir gözetim sistemi. “Mabat” İbranice’de “bakış” veya “gözlem” anlamına geliyor.

Sistem, özellikle Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinlilere karşı bir dijital apartheid aracı olarak kullanılıyor. Şehirdeki ana caddeler, kavşaklar ve özellikle eski şehir çevresine yerleştirilen yüksek çözünürlüklü kameralarla bütünleşmiş bir şekilde çalışıyor. Kalabalık yoğunluğu, olağan dışı hareket gibi başlıklarda akıllı video analizi yapıyor, plaka tanıma sistemleri ve yüz tanıma algoritmalarını içeriyor. Filistinli mahallelerin gözetim seviyesi, Yahudi ağırlıklı mahallelere göre elbette çok daha yüksek.

Şirketin yönetim kurulu başkanı ve yine Birim 8200 eski çalışanı Chaim Mer “projelerini” “Polisin, Büyük Biraderin Eski Şehir bölgesini kontrol ettiği, orada olan bitene tamamıyla hâkim olduğu bir sisteme ihtiyacı vardı.” diye açıklıyor.

Savunma fuarlarında katliam görüntüleri: İsrail dünyaya açılıyor


İsrail Savunma Bakanlığı satışlara lisans veriyor. İhracatın diplomatik boyutu Mossad veya Dışişleri Bakanlığı tarafından kontrol ediliyor, şirketler Milipol, ISS World, Paris Air Show gibi uluslararası fuarlarda boy gösteriyor.

İsrail’in siber teknolojisi yalnızca “güvenlik ürünü” değil, aynı zamanda apartheid paradigmasının küresel ölçekte yerleşiklik kazanmasında bir dış politika aracı olarak da ihraç ediliyor. İsrail’in en büyük savunma şirketlerinden Elbit Systems’ın 2009’daki Paris Air Show’da savaş sırasında çekilmiş bir İHA saldırısı görüntüsünü tanıtım filmi olarak kullanması bu konudaki çarpıcı örneklerden biri.

Videoda Filistinli sivillerin öldürülmesi konuklara gösterilmese de reklamın hedefi, diğer devletlerin bu teknolojiyi satın almak üzere hazırda bulunan general ve subayları... Gazeteci Andrew Feinstein bu durumu “Başka hiçbir ülke, bir İHA’nın çocukları öldürdüğü gerçek görüntüyü müşterilerine izletmeye cüret edemezdi.” diye açıklıyor.

Siyonistlerin işgali kalıcılaştırmak adına saldırıları tüm şiddetiyle sürerken daha bu ay İsrailli silah tekeli Rafael, Gazze'de bir Filistinli'yi Spike FireFly insansız hava aracıyla hedef alıp öldürdükleri görüntüleri söz konusu gezici mühimmatın "birden fazla savaş bölgesinde test edildiği, güvenilir olduğu ve taktiksel üstünlük sağladığı" vurgusuyla pazarlama unsuru olarak kullandı.

İsrail’in askeri teknolojilerini ihraç etme merakı yeni değil. Tıpkı sivilleri hedef alan saldırılarının yeni olmaması gibi. Örneğin Şili’de sosyalist Allende’ye karşı 11 Eylül 1973'teki darbenin ardından Augusto Pinochet rejiminin başlıca silah tedarikçisi haline geldi.

CIA’in bazı kısımları sansürlenmiş olan 5 Şubat 1988 tarihli bir istihbarat raporunda, İsrail’in cuntaya füze, tank ve hava aracı gibi yüksek teknolojili silahlar gönderdiğine dair ayrıntılar yer alıyordu. İsrail'in kuzeyindeki Beit Alfa kibbutzunda üretilen renkli tazyikli su sıkan araçlar, Santiago'daki protestoculara karşı kullanılıyordu.
Ya da bir diğer örnek İsrail’in, 1980'lerde General Efraín Ríos Montt yönetimi altındaki Guatemala'ya askeri danışmanlık, ekipman ve eğitim sağlaması…

Tadiran Israel Electronics Industries tarafından kurulan bilgisayar tabanlı bir dinleme merkezi, nüfusun yüzde 80'inin isimlerini kayıt altında tutarak rejim karşıtlarını tespit etmek için kullanıyordu. Bu sistemin hanelerdeki enerji ve su kullanımındaki değişiklikleri saptayarak evde baskı makinesi kullanılıp kullanılmadığını bile tespit edebildiği belirtiliyor.

O yıllarda Guatemala’daki İsrailli “askeri danışman” Yarbay Amatzia Shuali’nin "Centillerin (Eski Ahit'te “İsrailoğulları'ndan olmayan" anlamında kullanılan tabir) silahlarla ne yapacakları umurumda değil, önemli olan Yahudilerin kâr etmesi" sözleri, niyetlerini açıkça ifade ediyordu.

Ya da Lübnan’da İsrail’in neden olduğu korkunç olaylardan en kötü şöhretlisi, Eylül 1982’ de İsrail destekli Falanjist milislerin Beyrut’ta Filistinlilerin kaldığı Sabra ve Şatila kamplarında gerçekleştirdiği ve yaklaşık 3500 sivilin öldürüldüğü katliam…

Filistin’e bir karabasan gibi çökmek

İsrail katliamlarına aralık vermeden devam ediyor. Gazzeli çocuklar, her gün irkildikleri silah, bomba, füze, top mermisi, dron seslerini eksiksiz taklit edebiliyorlar artık.

Peki İsrail yeni silahlar ve gözetleme teknolojileri için Filistin’i bir test sahası olarak nasıl kullanıyor?

Filistin toprakları, İsrail'in Filistinlileri kontrol altında tutmak, ayrıştırmak ve etkisiz hale getirmek için "paha biçilmez bir deneyim" kazandığı bir laboratuvara nasıl dönüştü?

Burada şüphesiz en öne çıkan başlıklardan biri gözetim ve kuşatma. 7 Ekim 2023’ten bu yana neredeyse tamamen yıkılan Gazze tel örgüler, İHA'lar ve dinleme cihazlarından oluşan bir sistemle kuşatılmıştı. İsrail 2,3 milyon Filistinlinin yaşadığı toprakları dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak tutmayı amaçlıyor, Filistinlilerin boyun eğmesini umuyordu.

Batı Şeria'da da Filistinlilerin hareketleri, yüz tanıma teknolojileri ve biyometrik veriler kullanılarak belgeleniyor böylelikle sürecin otomatikleştirilmesi ve "gerçek bir etkileşimin ortadan kaldırılması" da hedefleniyordu.

Birleşmiş Milletler'e gore Batı Şeria’da Filistinlilerin hareket alanını kısıtlayan 593 kontrol noktası bulunuyor. İsrail'i Batı Şeria ve Gazze'ye bağlayan otuzdan fazla kontrol noktasının yarısından fazlası 2005'ten bu yana özelleştirildi.

Loewenstein “Sözde güvenlik hizmetlerinde “dış” kaynaklar kullanıldıkça İsrail’in öldürme amaçlı ateş açma politikası daha da yaygınlaşıyor. Amaç da bu zaten” diyor, fiziki herhangi bir kötü muamele gerçekleştiğinde İsrail suçu özel şirketin üzerine yıkabiliyor.

Yazar, 2016 yılında Kalandiya kontrol noktasında özel güvenlik görevlileri 24 yaşındaki Meram Salih Ebu İsmail’i ve 6 yaşındaki kardeşi İbrahim Taha’yı öldürdüğünde bu olaydan sorumlu tutulanın olmadığını aktarıyor. Filistinliler için Kalandiya kontrol noktasında kendilerini durdurup sorgulayanın İsrailli bir memur mu yoksa özel güvenlik görevlisi mi olduğu hiç fark etmiyor, çünkü sonuç aynı.

Öte yandan özelleştirilmiş güvenlik görevlerini alan şirketlerde genellikle İsrail ordusundan emekli olanlar çalışıyor. Bu şirketler aynı zamanda Batı Şeria’daki yerleşim bölgelerinde de faaliyet gösteriyor. G1 Secure Solutions, Malam Team, Modi’in Ezrachi ve T&M Israel’in de aralarında bulunduğu özel şirketleri yerleşimci örgütlenmeleri kiralıyor.

İsrail, Batı Şeria ve Gazze'deki Filistinlilerin nüfus kayıt işlerini işgal çıkarlarına uygun olarak düzenliyor. Kimlere Filistin pasaportu ve nüfus cüzdanı vereceği, hangi vatandaşların bölgeye girip çıkacağına izin vereceği konusunda mutlak güce sahip ve bu kayıt işlerini 1967'den beri yönetiyor.

Yani 7 Ekim öncesinde de yıllarca milyonlarca Filistinli sıcak çatışma koşulları dışında da işe, sağlık hizmetlerine, düzgün bir eğitime veya hukuk sistemine erişim sağlayamadı.

Elde edilen veriler günlük işgal ve kontrol mekanizmalarının içinde kolay hedef haline getirilen Filistinlileri aynı zamanda “insandışılaştırma” amacıyla da kullanıldı.
İsrail ordusunun 2020'de geliştirdiği bir uygulama ile sahadaki bir komutanın elektronik bir cihazla hedefe dair ayrıntıları birliklere gönderebiliyor ve bu yolla Filistinlileri öldürmek ya da yaralamak İsrail’li askerlere göre pizza vermek kadar kolay oluyor.

Zira İsrailli Albay Oren Matzliach, Israel Defense internet sitesinde bu uygulamanın kullanımı için "akıllı telefondan Amazon'dan kitap veya pizzacıdan pizza sipariş etmek gibi" ifadelerini kullanıyor.
“Filistin laboratuvarında” kandan imal edilmiş bazı siber güvenlik teknolojilerine göz atalım.

İsrail askerlerinin işgalci rekabet oyunu: Blue Wolf

Blue Wolf, İsrail ordusu tarafından işgal altındaki Batı Şeria’da görevli askerlerin kullanımı için geliştirilmiş bir yüz tanıma uygulaması. Bu uygulama, cep telefonlarına kurularak askerlerin karşılaştıkları her Filistinlinin yüzünü anında tarayıp merkezi bir veri tabanı olan “Wolf Pack” ile karşılaştırmasına olanak tanıyor. Sistem yalnızca kimlik tespiti yapmakla kalmıyor; aynı zamanda kişinin güvenlik seviyesi, aile geçmişi, önceki gözaltı bilgileri ve hatta eğitim durumu gibi çok sayıda kişisel veriye ulaşıyor.

Uygulama şöyle işliyor: İsrail askeri, örneğin kontrol noktasında durdurduğu bir Filistinlinin yüzünü Blue Wolf ile taradığında, uygulama o kişiye ait dijital profil kartını getiriyor. Eğer sistem, kişinin “risk seviyesini” yüksek olarak işaretliyorsa, asker anında güç kullanma, gözaltına alma ya da “daha ileri kontrolleri” başlatma hakkına sahip oluyor.
2022 itibarıyla, İsrail ordusu askerlerine her nöbet süresince en az 50 farklı Filistinlinin fotoğrafını Blue Wolf’a yüklemeleri zorunlu kılındığı belirtiliyor.

Ancak bu sayı tamamlanmadığı takdirde nöbet sona ermiyor. Blue Wolf sisteminin askerler arasında daha fazla sayıda veri toplama yarışlarının düzenlendiği, en çok veri yükleyen askerlerin ödüllendirildiği bir uygulamaya döndüğü biliniyor.

Smart Shooter: İşgalin mikro kozmosu El-Halil’de Filistinlileri yapay zekâ hedef alıyor

Batı Şeria’nın en büyük şehri El Halil, (İsraillilerin adlandırmasıyla Hebron) İsrail’in gözetim teknolojilerini en yoğun ve ileri düzeyde uyguladığı şehirlerden biri. Şehirde yalnızca sokaklarda değil, bazı Filistinlilerin evlerinin içine dahi yönlendirilmiş kameralar yerleşik. Bu kameralar, yapay zekâ destekli yüz tanıma algoritmaları ile sürekli tarama yapıp gelen geçen her kişiyi tanıyor, geçmişteki aktiviteleriyle eşleştiriyor ve güvenlik skorları oluşturuyor. Şehir İsrail işgalinin bir mikro kozmosu olarak da adlandırılıyor.

2022 yılında El-Halil’de kurulan bir başka sistem, yapay zekâ destekli uzaktan kitle kontrol platformu. Smart Shooter tarafından geliştirilen bu sistem uzaktan kumandayla göz yaşartıcı gaz, sünger başlı mermi ve ses bombası fırlatırken hedef tespitini tamamen yapay zekâ gerçekleştiriyor.

Bu teknolojiyle asker veya polis, kalabalığın içinden “potansiyel tehlike” teşkil eden kişiyi fiziksel olarak tanımak zorunda kalmadan kamera sistemine bütünleşik çalışan yapay zekâ, veri tabanlarındaki geçmiş suç kaydı, yüz ifadesi analizi, vücut dili gibi parametreleri değerlendirerek hedef seçimi yapıyor.
Yalnızca askeri bir kontrol aracı değil, aynı zamanda pazarlanabilir bir “akıllı savaş” ürünü haline getirilen bu sistemi Smart Shooter’ın bugüne kadar en az 10 ülkeye ihraç ettiği biliniyor.

Cebinizdeki gizli ajan Pegasus

Pegasus, İsrail merkezli NSO Group tarafından geliştirilen, gelişmiş bir casus yazılım. Bu yazılım, hedef aldığı akıllı telefona genellikle bir bağlantı aracılığıyla ya da tamamen ‘zero-click’ olarak adlandırılan tıklama gerektirmeyen yöntemlerle bulaşır. Bir kez bulaştığında telefonun mikrofonuna, kamerasına, GPS verilerine, rehberine, mesajlarına ve WhatsApp gibi şifreli uygulamalarına erişim sağlar.

İsrail, bu yazılımı önce Filistin davası için mücadele edenler, gazeteciler ve diplomatlar üzerinde kullandı. Ardından dünyanın birçok ülkesine “savaşta test edildi” etiketiyle satmaya başladı. Pegasus’un teknik özelliği, hedef alınan cihazın kullanıcısına herhangi bir uyarı vermeden ve veri kullanımında dahi fark edilemeyecek düzeyde sessiz kalabilmesi.

Örneğin Suudi Arabistan’ın Pegasus'u Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın cinayetinden önce hem kendisini hem de çevresini izlemek için kullandığı, NSO Group’un Kaşıkçı’nın Kanada’da yaşayan yakın arkadaşı Ömer Abdulaziz’in telefonuna yazılımı sızdırarak Kaşıkçı’nın mesajlarını ele geçirdiği açıklandı.

Yazılımın eriştiği bilgi türleri arasında ses kayıtları, ekran görüntüleri, dosya sistemindeki tüm medya içerikleri ve e-posta hesapları yer alıyor. Üstelik Pegasus, bu bilgileri kullanıcının internete bağlı olup olmamasına bakmaksızın toplayabiliyor.

Pegasus’un bir diğer alıcısı Meksika. Uyuşturucu kartelleriyle mücadelede kullanıldığı iddia edilse de başta gazeteciler olmak üzere muhalifleri takip etmek için kullanıldığı bilinen bir gerçek. Örneğin, Meksika'da yıllarca suç örgütlerini araştıran ve 2017’de kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürülen gazeteci Javier Valdez Cardenas'ın ölümünden günler sonra gazeteci eşi Griselda Triana’nın telefonuna Pegasus yazılımıyla sızma girişimleri tespit edildi.

Cellebrite: Mobil cihazlardan verileri kazıyan sistem
Cellebrite, temelde fiziksel erişim sağlanan cep telefonlarındaki tüm verileri kopyalayabilen bir “adli analiz” sistemi. “UFED” (Universal Forensic Extraction Device, Evrensel Adli Bilişim Çıkarma Cihazı), hedef cihazın bağlanmasıyla birlikte dosya sistemi içindeki şifreli, silinmiş veya erişilmesi engellenmiş tüm verileri çıkarabiliyor.

İsrail, bu cihazları işgal altındaki Filistin’de özellikle kontrol noktalarında kullanıyor. Askerler, geçiş yapan Filistinlilerin telefonlarını toplayıp Cellebrite cihazına bağlayarak birkaç dakika içinde tüm içeriği indirebiliyor. Bu içerikler arasında özel mesajlaşmalar, sosyal medya uygulamalarındaki konuşmalar, konum verileri, rehber ve internet geçmişi gibi kritik bilgiler yer alıyor.

Yazılımın algoritması, ayrıca cihazdaki uygulamalardan elde edilen verilerle kişinin sosyal çevresini, siyasi görüşünü ve potansiyel ‘radikal eğilimlerini’ de analiz etmeye çalışıyor. Cellebrite bu verileri polise, askere veya istihbarata anlık raporlar olarak sunuyor.

2015 yılında San Bernardino'da düzenledikleri saldırıda 14 kişiyi öldüren IŞİD’li saldırganlardan Rizwan Farook'a ait Apple ile FBI arasında dava konusu olan iPhone'un şifresinin de Cellebrite aracılığıyla kırıldığı tahmin ediliyor.

FBI, Farook'un telefonuna işbirliği yaptığı kişiler olup olmadığını ve başka saldırılar planlayıp planlamadığını anlamak için ihtiyaçları olduğu gerekçesiyle erişmek isterken Apple telefonların şifresini kendilerinin de kıramadığını, gerekirse Cloud'daki bilgileri verebileceklerini duyurmuştu. Telefonun şifresini kıran FBI davadan vazgeçmişti.

Apple’ın yazılımlarında tüm telefonlara erişim sağlayacak bir açık kapı bırakmanın, müşterilerinin gizlilik hakkının ihlali olacağı tartışmalara neden olurken Cellebrite yetkilileri BBC’ye FBI ile çalıştıklarını ancak daha fazlasını söyleyemeyeceklerini açıkladı. Cellebrite’in dijital veri toplama cihazlarını en az 150 ülkeye sattığı bildiriliyor.

AnyVision: Mimikleriniz dahi veri olarak işleniyor
AnyVision şimdiki adıyla Oosto, İsrail merkezli bir başka gözetim şirketi olup Batı Şeria’daki İsrail kontrol noktalarına ve yerleşim bölgelerine yüz tanıma kameraları yerleştirmesiyle biliniyor. Şirket, cihazlarının tam olarak nerelerde kullanıldığını açıklamasa da araştırmalar, bu kameraların Batı Şeria’daki onlarca bölgede aktif olarak çalıştığını gösteriyor.

Sistem, yalnızca biyometrik verileri değil, yapay zekâ destekli analizle kişilerin yüz ifadeleri, kıyafet türleri, birlikte yürüdükleri kişiler gibi detayları da veri olarak işliyor. Google Ayosh adı verilen projeyle sunulan bu sistem, sürekli izleme ve davranış tahminleme amacı güdüyor.

"Google" teknolojinin insanları arama “yeteneğini”, "Ayosh" işgal altındaki Filistin bölgelerini ifade ediyor. Proje uluslararası tekellerin o kadar hoşuna gidiyor ki 2019 yılında Microsoft 74 milyon dolarlık Seri A finansman turunun bir parçası olarak AnyVision'a yatırım yapacağını duyuruyor.

CEO Eylon Etshtein, Batı Şeria’da uygulama yapıldığını önce reddederken daha sonraları yapılan açıklamalarda şirketin “ırk ya da din temelli ayrım yapmadan çalışan bir yüz tanıma sistemi” sunduğunu iddia ediyor. Batı Şeria’da fiilen uygulama alanının yalnızca Filistinlileri kapsadığı bilinen bir gerçek.

Batı Şeria'da yaşayan, İsrail vatandaşlığı veya oy hakları olmayan Filistinlilerin İsrail hükümeti tarafından her hareketlerini izleyen proje, 2018'de İsrail’in en iyi savunma ödülünü kazandı.

İsrail Savunma Bakanı törende “büyük miktarlarda veri” kullanarak “yüzlerce terör saldırısını” önlediklerini övgüyle anlattı. İsrail bu ödülü 1958’den bu yana her yıl cumhurbaşkanı eliyle takdim ediyor.

Loewenstein, 2021’de adını Oosto olarak değiştiren şirketin, yapay zekâ destekli gözetim araçlarını daha da geliştirmek üzere o yıl 235 milyon dolar topladığını belirterek “Görsel istihbarat sayesinde daha güvenli bir dünya” inşa ettiğini iddia eden şirketin danışmanlığını Mossad’ın eski başkanı Tamir Pardo’nun yaptığını; kadrosunun da tahmin edileceği üzere Birim 8200’ün emekli üyelerinden oluştuğunu aktarıyor.

Teknolojisini ABD’ye ihraç eden Anyvision’a eski Beyaz Saray basın sekreteri Jen Psaki'nin "kriz iletişim danışmanlığı” yaptığı da ortaya çıkmıştı.
Intellexa ve Predator: Ruhunuz duymadan verilerinizi çalıyor.

Intellexa, eski İsrail generali ve istihbarat yetkilisi Tal Dilian tarafından kurulan, merkezi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde bulunan ancak faaliyetleri küresel olan bir casus yazılım grubu. Kıbrıs son zamanlarda Yahudi topluluklarının adanın hem kuzey hem güneyinde giderek daha fazla toprak satın alarak Siyonist gettolar oluşturmasıyla gündeme geliyor. İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında savunma sektöründe güçlü bir bağ var.

Dilian’ın şirketinin en dikkat çekici ürünü, Yunanistan ve Mısır gibi ülkelerde kullanılan Predator adlı casus yazılım.

Predator, NSO’nun Pegasus’una benzer biçimde telefona sızıyor, ancak genellikle sosyal medya veya WhatsApp üzerinden gönderilen sahte bağlantılarla çalışıyor. Yazılım bulaştığında telefonun kamerasına, mikrofonuna, mesajlara ve dosyalara erişebiliyor; ekran kaydı alıp GPS takibi yapabiliyor.

Intellexa, sistemlerini genellikle Avrupa, Afrika ve Orta Doğu’da pazarlıyor. Yunanistan’da muhalif siyasetçilerin ve gazetecilerin telefonlarının Predator’la izlendiği ifşa edilmiş, bu skandal ülkenin başbakanlık ofisine kadar ulaşmıştı. Bu yazılımların önemli bir özelliği, izleme işleminin hedefin hiçbir farkındalık geliştirmemesi için özel olarak optimize edilmesi.

2019'un yaz ve sonbahar aylarında Larnaka Uluslararası Havalimanı'nda seyahat edenler, yenilenen Wi-Fi sistemiyle internet sörfünün keyfini çıkarırken yeni ekipmanı kuran şirket, bu süre zarfında kurduğu üç erişim noktasıyla şehrin ana seyahat merkezinden geçen 9 milyondan fazla mobil cihazdan kişisel verileri çalıyordu.

Tal Dilian 2019’da Forbes muhabirine verdiği röportajda, Predator yüklü bir casus kamyonun içini gösterip herhangi bir cep telefonuna gizlice erişim sağlayabileceklerini anlatıyordu. Ne de olsa casusluk da demokrasinin bir parçası…

Diplomasi ve Mossad’ın rolü

İsrail’in küresel pazarda yerini alan siber güvenlik teknolojileri hakkında çok daha fazla konuşulabilir. Elektronik kelepçeler konusunda uzmanlaşan Supercom hapisten çıkan mahkumları izlemek için ABD'ye satılan teknolojilerden. Finlandiya'ya da GPS takip sistemi olarak satıldı. Güney Sudan, Azerbaycan ve Endonezya'ya satılan Verint Systems iletişim dinleme teknolojisinin bu ülkelerde LGBT topluluklarını hedef almak için kullanıldığı belirtiliyor.

İsrail’in siber güvenlik ve gözetim teknolojileri, yalnızca ekonomik birer ürün değiller. Bu sistemler aynı zamanda dış politika aracı olarak da kullanılıyor. Bu teknoloji ihracatı sayesinde İsrail, birçok ülkeyle askeri ilişki kurmadan stratejik ittifaklar geliştiriyor.

İsrail dış istihbarat teşkilatı Mossad, bazı ülkelerde bu yazılımların pazarlığını bizzat yürütüyor; örneğin Suudi Arabistan’la NSO anlaşmalarında doğrudan devreye girdiği Suudi Arabistan’ın, İsrail ile resmi diplomatik ilişkileri yokken Pegasus’u lisanslamak için Mossad üzerinden gizli görüşmeler yürüttü açığa çıkmıştı.

Birleşik Arap Emirlikleri, 2020 yılında Beyaz Saray'da imzalanan İsrail’le normalleşme anlaşması öncesinde Pegasus sistemini satın almış, Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Reşit el Maktum’un ülkeden kaçışı dünya gündemine oturan kızı Prenses Latifa ve 2019’da İngiltere’ye giden eski eşi Prenses Haya’nın telefonlarının izlendiği ortaya çıkınca el Maktum İngiliz mahkemelerince suçlanmıştı.

NSO yetkilileri 2019 yılında Uganda ve Ruanda ile doğrudan milyonlarca dolarlık anlaşma yapmış NSO Başkanı Shalev Hulio, Uganda’yı bizzat ziyaret etmişti.

Ülkelerin yazılımı muhalif gazetecileri hedef almakta kullandığı belirtilirken 2021’in sonlarında, NSO teknolojilerinin ABD’nin Uganda’daki Dışişleri Bakanlığı yetkililerini hedef aldığının ortaya çıkması İsrail ve ABD arasında krize yol açacak; şirket bundan duyduğu derin üzüntüyü dile getirerek bunun, ABD’li yetkililerin mağdur edildiği bilinen ilk durum olduğunu açıklayacaktı.

Afrika ülkeleriyle yapılan yazılım anlaşmalarının çoğu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki İsrail lehine oylamaları etkilemenin bir parçası olarak da değerlendiriliyor.

Batı illüzyonsuz yapamaz: Sınırları İsrail dronları koruyor, siber savaş aygıtları AB projeleriyle fonlanıyor, yasaklar deliniyor.

İsrail menşeli gözetim yazılımları pek tabii “Batı demokrasilerinde” yaygın şekilde kullanılıyor. ABD'de, 49 eyalet polisi Cellebrite sistemlerini aktif olarak kullanıyor. İngiltere, özel güvenlik şirketleri üzerinden NSO “çözümlerini” kullanıyor; içişleri bakanlıkları gözetim izni vermeksizin yazılımları test ediyor.

Avrupa Birliği içerisinde Cellebrite, İsrail’de de yatırımlar yapan AB destekli teknoloji araştırma programı Horizon Europe projelerine dahil edilen sistemlerden. Şirket, AB fonlarından pay alıyor ve güvenlik araştırmalarına katılıyor. Bu tür örnekler, Filistin’de başlayan ve işgale dijital hizmeti sunan sistemlerin nasıl globalleştirildiğini gösteriyor. Yazılım burada test ediliyor, Batı’da “gelişmiş teknoloji” olarak karşılık buluyor.

İsrail şirketleri, uluslararası baskılarla karşılaştığında iki temel stratejiye başvuruyor: “Biz satıyoruz, onlar nasıl kullanırsa” yaklaşımıyla suçu kullanıcı ülkeye atmak ve teknolojiyi bir kahramanlık aracı olarak sunmak. Örneğin Cellebrite, “Kahramanların Ardındaki Kahramanlar” adlı reklam kampanyasında, ürünlerini “pedofili ağlarını çökerten, kaçırılan çocukları kurtaran” çözümler olarak tanıtıyor.

Gazetecilerin Pegasus’la hedef alınması üzerine NSO Group’un CEO’su Washington Post'a verdiği röportajda “Bu teknoloji kelimenin tam anlamıyla dünyada görüp görülebilecek en kötü aktörlerle mücadele etmekte kullanıldı. Pis işleri de birilerinin yapması gerekiyor. Biri çıkıp da suçluları, teröristleri yakalamak, bir pedofilden bilgi almak için daha iyi bir yol bulduğunu söylese bu şirketi kapatırım” diyerek “bu şirketi hayat kurtarmak için kurduklarını” savunuyordu.

Hayat kurtarmak AB’nin en ikiyüzlü olduğu başlıklardan biri. Ağustos 2021'de AB'nin sınır koruma kurumu Frontex, Akdeniz'i geçmeye çalışan göçmenleri izlemek için insansız hava araçları temin etmek ve işletmek üzere Airbus, Israel Aerospace Industries (IAI) ve yine İsrail şirketi Elbit Systems ile 100 milyon Avro değerinde sözleşme imzaladı.

İsrail’li Elbit'in Hermes İHA'ları ve Heron insansız hava araçları (MALE RPAS) Frontex'in Akdeniz'de kullanmaya başladığı en işlevsel araçlarından. Göçmenleri uzak tutma mücadelesinde Frontex’in yardımına koşulan ve Gazze’de test edilerek “combat-proven” etiketiyle satışa sunulan bu İHA'lar termal kameralar, hareket eden hedefleri belirleyen yapay zekâ teknolojileri ve cep telefonu müdahale sistemleri gibi ekipmanlar taşıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW) tarafından 2022’de yayımlanan bir rapor Orta Akdeniz'de göçmen teknelerinin tespit edilmesinde ve daha sonra Libya güçleri tarafından durdurulmasında oynadıkları rolü belgeliyor. Bu araçlar, video görüntülerini ve diğer bilgileri Varşova'daki Frontex merkezinde bulunan ve göçmen tekneleri hakkında ne zaman ve kimin uyarılacağına dair operasyonel kararların alındığı bir merkeze iletiyor.

İHA'lar, denizde zor durumdaki göçmenlerin yerini tespit etme, ancak kurtarma çalışmalarına doğrudan katılmama ve hatta “boğulmalarına göz yumma” veya onları Libya Sahil Güvenliği'ne teslim etme seçeneğini sunuyor.

Geçtiğimiz günlerde AB’nin işgal teknolojisini üreten şirketlerle el altından yürüttüğü işbirliği yeni bir raporda açığa çıktı. “İşgal Ekonomisinden Soykırım Ekonomisine” başlıklı rapor, Birleşmiş Milletler'in 1967'den beri işgal altında tutulan Filistin topraklarındaki insan hakları özel raportörü Francesca Albanese tarafından, ABD'nin kendisine yaptırım uygulayacağını açıklamasından önce Haziran ayında derlendi.

Albanese’nin raporu Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA), 2024’te İsrail savunma ödülünü de alan en büyük silah şirketlerinden Elbit’le kurduğu ticari ağı anlatıyor. Rapora göre geçtiğimiz ay Belçika merkezli bir Elbit yan kuruluşu olan OIP, ESA’nın Venüs misyonunda kullanılması için “yüksek çözünürlüklü termal kızılötesi dağıtıcı spektrometre” geliştirmek üzere seçildiğini duyurdu.

Belçikalı bir firma olarak tanıtılarak İsrail bağlantıları gizlenmeye çalışılan OIP, bu “yeni teknolojinin” potansiyel kullanım alanları arasında “hedef belirleme” ve hava kalitesinin izlenmesinin yer aldığını açıkladı. Geçtiğimiz Aralık ayında da firma, Güneş'in koronasını gözlemlemek üzere iki uzay aracı gönderilmesini içeren bir ESA projesine “kritik bileşenler” sağlamakla görevlendirilmiş.

Merkezi Paris'te bulunan Avrupa Uzay Ajansı kamu tarafından finanse edilen bir kurum. Öte yandan AB kurumu olmasa da “Dünya gözlemi” uydu programı Kopernik bünyesinde AB ile bir ortaklığa sahip. Albanese’nin raporu yılın başlarında OIP’in, Kopernik için bir “bulut görüntüleyici” teslim etmek üzere başta havacılık ve siber güvenlik alanlarında faaliyet gösteren Fransız silah sanayii tekeli Thales ile sözleşme imzalamasına da yer veriyor.

Elbit ve diğer İsrailli silah üreticilerinin geçen ayki Paris Air Show'a katılmaları yasaklanmış, Batı basını silah tekellerinin fuardaki stantlarının kapatıldığı görüntüleri büyük bir iştahla servis etmişti. İsrail’in herhangi bir yasağı tanıdığı görülmemiştir. OIP de “Belçikalı” bir firma olarak fuara katılmış.

Uygar Batı göçmenlerin yaşam ve ölüm kararlarını havadan gözetleme yoluyla toplanan bilgilere dayanarak alıyor. İsrailli şirketlerle ortaklıklar kuruyor. İsrail’in askeri, dijital ve psikolojik işgal stratejisinin parçası ölüm makineleri sadece Filistinliler üzerinde değil, dünya ölçeğinde kullanılıyor.

Türkiye eksik kalır mı?

Başta devlet şirketi Israel Military Industries olmak üzere Aeronautics Defense Systems, Cellebrite, Israel Aerospace Industries (IAI), Rafael Advanced Defense Systems Türkiye’nin İsrail’le askeri ve siber güvenlik teknolojileri ticareti yaptığı başlıca şirketler. F 4, M60, İHA modernizasyonu gibi projelerde geçmiş dönemlerde 2 milyar dolar civarı toplam ticaret hacminin olduğu hesaplanıyor.

Siber güvenlik alanındaysa Cellebrite ve benzeri dijital analiz sistemleri Türkiye’de özellikle adli bilişim alanında ve emniyet teşkilatlarında kullanılıyor. 2016 yılında darbe girişiminin ardından dijital delil çıkarımında en çok Cellebrite cihazlarından yardım alındığı belirtiliyor.

Pegasus’un üçüncü taraflar üzerinden dolaylı olarak Türkiye’ye sızdığı, NSO dışındaki firmalara ait casus yazılımların da Türkiye’de özel şirketler aracılığıyla satıldığına dair bulgularla birlikte, havalimanı güvenlik altyapısı, sınır geçişleri ve büyükşehir belediyelerine ait kamera sistemlerinde Anyvision vb. İsrail çıkışlı yüz tanıma yazılımlarıyla entegrasyonu bulunan sistemler kullanıldığı yine güçlü iddialar arasında.

İsrail kökenli ancak ABD üzerinden faaliyet yürüten Verint Systems’ın İstanbul’da bir ofisi ve farklı alanlarda faaliyet gösteren pek çok partneri bulunuyor. Türkiye'nin 2000’li yıllarda iletişim gözetimi altyapısını kurarken GSM şebekelerine entegre olarak arama kayıtları, konum verileri, SMS içerikleri ve internet kullanımını gerçek zamanlı analiz eden Verint ürünlerini kullandığı biliniyor.

Bu sistemlerin kullanımı genellikle istihbarat birimleri içinde olduğu için doğrudan kamuya açık belgeler bulunmamakla birlikte örneğin WikiLeaks belgelerinde ve uluslararası sızıntılarda, Türkiye'nin Verint “çözümleriyle” ilişkisine dair bilgiler bulunuyor.

soL’un İran-İsrail Savaşı Dersleri yazı dizisinde Okan Ataer, Türkiye ile İsrail arasında siber güvenlik ve gözetleme alanındaki çok katmanlı işbirliğini Check Point ve CyberArk gibi İsrailli şirketlerle Turkcell arasındaki ortaklığa da değinerek anlatmıştı.

İşgal sansürsüz olmaz

“Filistin Laboratuvarı’nın” işleyişi sansürle de güvence altına alınıyor. Facebook, Instagram, TikTok, Twitter gibi sosyal medya şirketleri, İsrail'i eleştiren veya Filistinlilerin bakış açısını gösteren içerikleri düzenli olarak engelliyor. Loewenstein kitabında 2021 Mayıs ayındaki Hamas-İsrail çatışması sırasında Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki yıkımla ilgili #SaveSheikhJarrah etiketli gönderilerin anında kaldırılarak erişime engellenmesini hatırlatıyor. Bugün Filistinlilerin "direniş" ve "şehit" gibi kelimeleri içeren paylaşımları da algoritmalar tarafından "şiddete teşvik" olarak algılanıp kaldırılıyor.

Sosyal medya platformlarının içerik politikaları İsraillilerin ırkçı söylemler içeren gönderileri konusundaysa bekleneceği üzere aynı doğrultuda işlemiyor. 2016 yılında İsrail Adalet Bakanı Ayelet Şaked, Facebook yöneticileriyle yaptığı görüşmenin ardından övünerek YouTube, Google ve Facebook’un İsrail hükümetinin talebiyle, şiddete teşvik ettiğini iddia ettikleri içeriklerin yüzde 95’ini kaldırdığını söylüyor.

Şaked’in Filistinli çocukların hepsini “düşman savaşçılar” ve “küçük yılanlar” olarak niteleyerek öldürülmelerini savunduğu konuşması tabii ki Facebook’un filtrelerine takılmıyor.

“Filistin Laboratuvarı”nda sınanan emperyalist saldırganlık tüm dünyayı büyük bir ateşin içine atıyor. O ateş yalnızca füzelerle, topla, tüfekle değil; algoritmalar, kodlar ve uygulamalarla harlanıyor/sol

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM