Kaddafi'nin Amerika İle Müzakereye Güvenmesi Libya'yı Nasıl Harabeye Çevirdi?

GİRİŞ: 08.02.2025 17:16      GÜNCELLEME: 08.02.2025 17:16
Rasthaber -   Kaddafi'nin Amerika'ya güvenmesi ve 2003'te silah programından vazgeçmesi, Libya'nın güvenliğini garanti altına almadığı gibi, onun çöküşünün ve bu Afrika ülkesinin savaşla yıkıma uğramış bir harabeye dönmesine yol açtı.

Donald Trump'ın ABD başkanlığına gelmesinden bu yana geçen bu son birkaç hafta içinde, daha önce muhalefete rağmen dolaylı olarak başlayan ve Nükleer Anlaşmaya yol açan Tahran-Washington müzakerelerine ilişkin tartışma ve tahminler giderek artıyor. Ancak Trump, başkanlığının ilk döneminde, İran'ın yapıcı iş birliğine rağmen anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş ve Tahran'a azami baskı çerçevesinde İran'a karşı en ağır yaptırımları uygulamıştır.

Bu bağlamda, İslam İnkılabı Rehberi Cuma günü (7 Şubat) Hava ve Savunma Kuvvetleri Komutanları ile gerçekleştirdiği görüşmede, iki yıllık müzakere, taviz ve alttan almalara rağmen sonuçsuz kalan tecrübelerden yararlanılması gerektiğini belirterek şunları vurguladı: ‘ABD, kusurlarına rağmen aynı anlaşmayı ihlal etti ve anlaşmadan çekildi. Dolayısıyla böyle bir hükümetle pazarlık yapmak akılsızlıktır, mantıksızdır, onursuzluktur ve müzakere yapılmamalıdır.’

Nükleer Anlaşmanın yanı sıra, ABD'nin dünyadaki diğer ülkelerle yaptığı taahhüt ve anlaşmaların geçmişine bakıldığında, bu görüşmelerin ne kadar boş, hatta zararlı olduğu ortaya çıkmaktadır. ABD-Libya anlaşması da bunun bir örneğidir.

ABD-Libya Arasındaki 2003 Anlaşması: Kader Niteliğinde Bir Karar ve Amerika'nın Sözünü Tutmaması

1970'li ve 1980'li yıllarda dönemin Libya lideri Muammer Kaddafi, nükleer, kimyasal ve füze programları geliştirerek Libya'yı bağımsız bir güç haline getirmeye çalıştı. ABD'nin bu ülkedeki silahlı gruplara verdiği destek ve siyasi müdahaleler, onu Batı'nın bir numaralı düşmanı haline getirdi. 1990'lı yıllarda yaygın yaptırımlar ve uluslararası izolasyonun ardından Libya yoğun baskı altına girdi ve yavaş yavaş Batı'yla müzakerelere doğru yöneldi.

Kaddafi'nin Amerika'ya Güvenmesi Libya'yı Nasıl Bölgesel Bir Güçten Harabeye Çevirdi?

2003 yılında Kaddafi, Libya’nın politikalarını değiştirmeye karar verdi ve özellikle nükleer programı olmak üzere silah programlarını azaltmayı kabul etti. Bu karar Batı, özellikle de Amerika için büyük bir zafer olarak değerlendirildi. Bu anlaşma, Libya siyasetinde büyük bir değişim ve Batı'nın Kaddafi ve rejimine karşı düşmanca tutumunun sona ermesi olarak görüldü. ABD açısından bu adım, Libya'dan kaynaklanan nükleer ve silah tehditlerinin geçici olarak sona erdiğinin işareti oldu ve bu ülkenin Libya'ya yönelik yaptırımları hafifletmesine yol açtı.

Bu anlaşma sonucunda Kaddafi, artık Batı'dan gelecek bir tehdidin kalmayacağına ve özellikle ABD ile işbirliği yapıldıktan sonra Libya'nın uluslararası topluma yeniden kazandırılması, hatta ekonomik kalkınması için zemin hazırlanacağına inanıyordu. ABD, bu kararın ardından Libya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımları kaldıracağını ve bu ülkeyle ticari ve diplomatik ilişkilerin kademeli olarak yeniden başlayacağını duyurdu. Aslında Libya, modernleşmeye ve Batı ile işbirliğine doğru bir rota çiziyor gibi görünüyordu ve Kaddafi için bu ihtimal bir başarı ve krizlerin sonu olarak görülebilirdi.

Ancak zamanla ABD, jeopolitik değişimler ve Kaddafi'nin iktidarının istikrarını yanlış anlaması nedeniyle bu taahhütlerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Krizlerin ortaya çıkması ve Amerika’nın iç politikalarında değişikliklerin yaşanmasıyla birlikte ABD ve Batılı ülkeler verdikleri sözleri tutmamaya başladılar.

Bir süre sonra, 2011 yılında bu ülkeler harekete geçti ve sonunda NATO öncülüğündeki askeri müdahaleyle Kaddafi devrildi ve Libya tam kapsamlı bir iç savaşa sürüklendi. O dönemde kendilerini sözde özgürlük ve demokrasi yanlısı olarak tanıtan ABD ve NATO, bu sözde düşüncenin kisvesi altında Libya'nın içişlerine müdahale etti ve kısa sürede Kaddafi muhaliflerine diplomatik ve askeri destek sağlamaya başladılar. Bu eylem, Libya'nın merkezi hükümete sahip nispeten güçlü bir ülkeden parçalanmış bir ülkeye dönüşmesine neden oldu. O dönemde çeşitli silahlı gruplar birbirleriyle çatışıyordu ve bu ülkenin altyapısı tahrip edilmişti.

Verilen bu sözlerin tutulmamasının ardından Kaddafi'nin akıbeti felaket oldu. Kaddafi rejiminin devrilmesi ve hükümet sisteminin çökmesinin ardından ülke çeşitli grupların ve isyancıların savaş alanına döndü. Batı'nın tehditlerinden, silah programlarını terk edip uluslararası denetimi kabul ederek kurtulabileceğini düşünen Kaddafi, sonunda Batı'nın hiçbir desteği olmadan ve büyük bir askeri saldırının ardından yakalanıp öldürüldü. Kaddafi’nin akıbeti ve özellikle de acı dolu ve vahşi ölümü, son yüzyılın en büyük diplomatik başarısızlıklarından biri olarak kabul edildi.

Sonuç olarak bu anlaşmalar ve ihlaller sadece Kaddafi rejimini yıkmakla kalmadı, aynı zamanda Libya'yı da harap bir ülkeye dönüştürdü. Libya içerisinde çeşitli kesimlerin iç savaşlara, insani ve ekonomik krizlere maruz kaldığı bir dönem yaşandı. Bu durum Libya'da hâlâ devam ediyor ve bu ülkede siyasal, ekonomik ve toplumsal krizler yaşanıyor.

Kaddafi Sonrası Libya; Harabeye Dönen Bir Ülke

2011 yılında Kaddafi'nin devrilmesinin ardından Libya, kaos, iç savaş ve fiili parçalanmanın yaşandığı bir yer haline geldi. Merkezi hükümetin çökmesiyle birlikte IŞİD ve El Kaide gibi silahlı gruplar, milisler ve terör örgütleri hızla iktidara geldi. Kaddafi döneminde Afrika'nın en zengin ülkeleri arasında sayılan Libya, NATO müdahalesinin ardından 10 yıldan kısa bir sürede dünyanın en istikrarsız ve güvensiz ülkelerinden biri haline geldi.

BM tarafından resmi olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti güçleri ile Mısır, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin desteklediği General Halife Hafter komutasındaki güçler arasındaki iç savaş da ülkeyi ikiye böldü. Bu çatışmalar altyapının tahrip olmasına, çok sayıda petrol tesisinin kapanmasına ve yaygın bir ekonomik krize yol açtı. BM raporlarına göre, Libya'da 2011'den bu yana yaşanan iç savaşta 20 binden fazla kişi hayatını kaybetti, bir milyondan fazla kişi de yerinden edildi.

Kaddafi'nin devrilmesinden önce günlük yaklaşık 1,6 milyon varil petrol üreten Libya, iç savaştan sonraki yıllarda petrol üretiminde keskin bir düşüşle karşı karşıya kaldı. Öyle ki bazı dönemlerde bu ülkenin petrol üretimi günlük 300 bin varilin de altına düştü. Petrol gelirlerindeki bu düşüş ekonomik krize, artan işsizlik oranlarına ve ulusal para biriminin değer kaybetmesine neden oldu. Libya'da insan ticareti ve yasadışı göç de hızla artarken, bu ülke, Afrika'dan Avrupa'ya mülteci kaçakçılığının başlıca merkezlerinden biri haline geldi.

Kaddafi'nin Kandırılmasından Alınacak Dersler

Libya-ABD anlaşmasının en önemli derslerinden biri, uluslararası siyasette güvenlik garantileri olmaksızın büyük güçlerin vaatlerine güvenmenin telafisi imkânsız sonuçlar doğurabileceğidir. Kaddafi, silah programlarından vazgeçilmesinin Libya'yı askeri saldırı riskinden kurtaracağına ve Batı ile ilişkilerin önünü açacağına inanıyordu. Ancak pratikte bu karar onu dış müdahalelere karşı daha savunmasız hale getirdi ve hükümetinin hızla çöküşüne neden oldu.

Libya deneyimi, stratejik askeri planlara sahip ülkelerin caydırıcı silahlarını kolayca terk etmeleri durumunda, giderek nüfuz altına girmek ve rejim değişikliği için kolay hedefler haline geldiklerini göstermektedir. Ekonomik baskılar ve uluslararası yaptırımlar nedeniyle müzakereye zorlanan Kaddafi, yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra rejiminin bekası ve güvenliğinin hiçbir garantisi olmadığını anladı. Bu olaydan çıkarılacak ders, uluslararası politikada müzakere etmek isteyen her ülkenin, koşullar değiştiğinde Libya'nın başına gelen benzer bir akıbete uğramamak için nüfuzunu koruması gerektiğidir.

Ayrıca Libya'nın düşüşü, Batı'nın bu ülkeleri zayıflatmak için silahsızlanmayı nasıl stratejik bir araç olarak kullandığının bir örneğidir. Kaddafi savunma planlarından vazgeçince, Washington ve müttefikleri artık taahhütlerini sürdürmek için bir neden görmediler ve koşullar değişince Libya hükümetine olan desteği kolayca kestiler. Bu, uluslararası gerginlikleri azaltmak için müzakere etmeye çalışan ülkelerin, karşı taraf sözlerini tutmasa bile, krizle mücadele edip krizi yönetebilecek kapasitede savunma ve caydırma yapılarını sürdürmeleri gerektiğini gösteriyor.

Bugün Libya ve Kaddafi'nin akıbeti diğer ülkeler için bir ibret niteliğindedir. ABD merkezli Batı ile güvenlik anlaşması arayışında olan ülkeler, diplomatik garantilerin tek başına yeterli olmadığını, savunma gücü ve caydırıcılık sağlanmadan her türlü anlaşmanın aldatma ve zayıflatma aracı haline gelebileceğini bilmelidir. Eğer Libya silah programını sürdürseydi, bu ülkenin kaderi bugün farklı olabilirdi.


(MehrHaber Ajansından Çevirilmiştir)

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM