Rasthaber - ABD Başkanı Donald Trump, önceki gün ‘İran’a maksimum baskı’
politikasını yeniden hayata geçirecek başkanlık kararnamesini imzaladı.
Trump kararnameyi imzalarken nükleer program konusunda
Tahran'la müzakereye hazır olduğunu gösterdi.
Donald Trump, bu kararından mutlu olmadığını ancak "İran'a karşı sert
olmak" zorunda olduğunu ileri sürdü.
Trump, “İran nükleer silaha sahip olamaz. İran, bu silaha
ulaşmaya çok yakın. İran’ın diğer ülkelere petrol satmasını engelleme hakkına
sahibiz.” iddialarında bulundu.
Trump ayrıca İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan ile
sorunların çözümü için görüşmeye hazır olduğunu söylemişti.
Ancak Trump'ın yaptığı açıklamaların arkasında yatan
hedeflerin doğru değerlendirilmesi lazım.
Trump'a Göre Müzakere Ne Demek?
Trump'ın bu açıklamaları, ABD'den gelen olumlu bir mesaj
olarak değerlendirebilir ve İran ile nükleer meselede gerçek bir diyalog
arayışında olduğu şeklinde yorumlanabilir. Ancak Trump'ın zihinsel yapısına
bakıldığında, "diyalog" derken, karşılıklı çıkarlara dayalı iki yönlü
bir etkileşim değil, daha ziyade birinin taleplerini dayatmak ve diğer tarafı
teslim olmaya zorlamak olduğu anlaşılıyor. Ya da bir diğer değilse bu
görüşmelerin müzakere olarak adlandırılmasının ilk koşulu ABD için çok da önemli
değil.
Trump'ın hem Gazze hem de Grönland, Panama, Kanada ve Meksika konusunda aldığı
sert tutumlarda tek bir amacı var: Karşı tarafı baskı altına alarak taleplerini
kabul ettirmek. O esasen Amerika'nın lehine olan müzakereyi desteklediğini
kanıtladı.
Geçenlerde Fransa Başbakanı François Bayrou, Avrupa Birliği (AB) ve Fransa'nın,
ABD'nin Başkanı Donald Trump'ın politikaları karşısında hiçbir şey yapmaması
durumunda ezileceklerini ifade etti.
Başbakan Bayrou, Trump'la beraber ABD'nin dolar ve sanayi politikasının yanı
sıra tüm araştırmaları kontrol altına alarak ve herkesin yatırımlarını elde
ederek "baskın politikalar" yürütmeye karar verdiğini belirtti.
Bayrou, "(Bu politikalara karşı) Bir şey yapmazsak, baskı altına
alınacağız, ezileceğiz, göz ardı edileceğiz. Bu karar Fransızlar ve Avrupalılar
olarak bize bağlı, çünkü Avrupa (Birliği) olmadan bunu yapmak imkansız."
diye konuştu.
Trump'ın İlk Dönemi Deneyimi Bize Ne Anlatıyor?
Trump'ın ilk döneminde İran'a ilişkin görüşlerine bakacak
olursak, benzer bir sonuca varırız. O zamanlar, Tahran'ın teslim olmasına yol
açacak bir anlaşmayı desteklemiş ve genel olarak İran'ın herhangi bir
anlaşmanın getirisinden yaralanmasını tanımamıştır.
Trump ilk başkanlık döneminde İran nükleer anlaşması olarak bilinen Kapsamlı
Ortak Eylem Planı'nı (KOEP) hedef alarak Tahran ile imzalanan bir belgede, İran
İslam Cumhuriyeti'nin füze programı, bölgesel gücü ve insan hakları gibi
konuların yer alması gerektiğini savunmuştu. Trump, Amerika'nın
muhaliflerine ilham verecek fikri güce sahip olan İran'la bir anlaşmanın, bu
gücü tanımlamak anlamına geldiğine inanıyor.
Trump'ın Çelişkili İran Politikası: Müzakere-Maksimum
Baskı
Trump'ın müzakere önerisinin bir diğer amacı da İran'da
"baskı veya müzakere" gündemi yaratmaktır. Aslında bu teklifle
İran'daki görüş ayrılıklarını derinleştirmeyi ve İran'ın ekonomisini ve geçim
kaynaklarını müzakerelerin şartı haline getirerek yaptırımların acısını
artırmayı amaçlıyor.
Aslında Trump ve ekibinin müzakere önerisi, ekonomik baskının yanı sıra hibrit
savaş, askeri tehditler gibi bileşenleri de içeren "maksimum baskı
savaşı"nın bir parçasıdır.
Elbette, tüm bunlar Trump'ın müzakereleri hiç istemediği ve önerilerinin
başarısızlığa uğraması umuduyla yapıldığı anlamına gelmiyor. Ancak Trump'ın
İran konusunda içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurursak, katılmaktan
başka seçeneği yok ve bu konuda kendisi de bazı sonuçlara varmış gibi görünüyor.
Maksimum Baskı Zor Durumda
Aslında Trump'ın Beyaz Saray'da göreve başladığı dönem, ilk
görev döneminden çok farklı, bu da onun "maksimum baskı" politikasını
hayata geçirmesini daha da zorlaştırıyor. Bu dört yıldaki önemli olaylar
arasında Ukrayna savaşı da var.
Bu İran, Rusya ve Çin arasındaki ittifakı eskisinden daha da güçlendirdi ve
Tahran'ın izole edilmesini daha da zorlaştırdı.
Birçok analist, Trump'ın İran'a karşı yaptırımları başarıyla uygulayabilmesi
için İran, Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerde bir kopuş yaratması gerektiğine
ve bir an önce Ukrayna'daki savaşı sonlandırmayı gerektireceğine inanıyor. Öte
yandan, Trump'ın bu karmaşık krizi çözebilmesi için Washington yönetiminin
Rusya'ya uyguladığı yaptırımların büyük bir kısmını uygulamaması gerekecek ki
bu da pek olası görünmüyor.
Ayrıca son dönemde yaptırım baskısını etkisiz hale getirmek için harekete geçen
İran yaptırımları aşmak için etkili bir ağ oluşturmuştur ve bu nedenle Trump
maksimum baskı politikasını hayata geçirmek için zorlanacaktır.
İran'ın yaptırımların etkilerini en aza indirmek ve etkisiz hale getirmek için
petrol satışlarını artırmak, dış ticareti güçlendirmek, komşu ve müttefik
ülkelerle ticaret seviyesini yükseltmek, BRICS grubu ve Şanghay İşbirliği
Örgütü (ŞİÖ) gibi kurumlara katılmak gibi adımlar atmıştır. Ayrıca İran'ın
nükleer programında Trump'ın görevden ayrılmasından bu yana önemli ilerlemeler
kaydedildi. İran, her türlü kitle imha silahının üretimini din öğretilerine
aykırı gördüğünü defalarca dile getirse de Washington’da İran'ın nükleer silah üretecek
teknik bilgiye yaklaştığına dair görüşler var.
Dört yıl önce İran'ın nükleer programına yönelik kısıtlamalar uygulama
konusunda Trump'ın eli açıktı, ancak şimdi İran güçlü durumda.
Öte yandan Trump'ın ilk aşamada İran’ı köşeye sıkıştırmak için uyguladığı
maksimum baskı yaptırımları amacına ulaşamadı. Trump, "uzun vadeli ve daha
iyi bir anlaşma" için İran’ı müzakere masasına geri getirebileceğini
söylemişti, ancak ABD'nin 2018'de İran konulu Kapsamlı Ortak Eylem Planı
anlaşmasından çekilmesinden ve bu iddianın üzerinden 7 yıl geçmesinden bu yana
böyle bir şey gerçekleşemedi.
Sonuç
Bu nedenle Donald Trump'ın müzakereler için yaptığı
teklifin, İran'dan maksimum taviz elde etmek için zemin hazırlamayı amaçlayan
bir jestten başka bir şey olduğu görünmüyor ve Trump’ın bu durumu daha fazla
uzatmak istediği anlamına gelmiyor.
İran'a yönelik yaptırım ağının mimarlarından biri olarak anılan Richard Nephew
da son günlerde Foreign Affairs dergisinde kaleme aldığı yazıda bu konuya
değiniyor.
Nephew’e göre, ABD'nin diplomasiye bir şans daha vermesi için çeşitli nedenler
var; Birincisi ve en önemlisi, Amerikalı yetkililerin askeri saldırının
başarılı olup olmayacağını bilmemeleridir. ABD ve ortakları İran'ın ana nükleer
tesislerini yok edecek araçlara sahip olabilir, ancak bu, ülkenin tüm nükleer
ürünlerini yok edeceğine dair bir garanti sağlamaz.
Yazıda, ‘’İran'ın nükleer güç ilan eden bir ülke tarafından saldırıya uğraması
durumunda, İran'ın yeni bir caydırıcılık elde etme isteği iki katına çıkacak,
Tahran da bunun için uluslararası meşruiyetini daha fazla hissedecektir.’’
ifadesine yer verildi.
Uluslararası durumun karmaşıklığına değinen Richard Nephew, bunun İran'a karşı
askeri eylemin önündeki bir diğer engel olduğunu belirtti.
Nephew, "Sonuç ne olursa olsun, İran'a yönelik askeri saldırı Amerika’yı
zor duruma sokacak. Bazı raporlar ABD’nin hava savunma sistemlerinin mühimmat
eksikliğine işaret ediyor."
Dolayısıyla İran ile ABD arasında nükleer konulu müzakerelerin mümkün olup
olmadığı konusunda topun ABD hükümetinin sahasında olduğu ve Trump'ın
zihniyetini değiştirip müzakerelere ilişkin karar vermesi gerektiği
söylenebilir.