Suudi Arabistan ve OPEC+ koalisyonundaki müttefikleri,
beklenmedik bir hamleyle nisan ayı başında petrol arzını beklenenden çok daha
fazla artırma kararı aldı. Bu karar o kadar şaşırtıcıydı ki, küresel petrol
piyasalarını şok etti. Zira bu grup bir yıldan fazla süredir arzı azaltarak
fiyatları istenilen seviyede tutmaya çalışıyor, hatta üretimi kademeli olarak
iki katına çıkarma planını bile ertelemişti.
Ancak aniden ve ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının
neden olduğu finansal piyasalardaki dalgalanmalarla aynı anda, bu grup, Mayıs
ayından itibaren günlük petrol arzını 411 bin varil artıracağını açıkladı. Bu
rakam, daha önce vaat edilenin 3 katı büyüklüğünde bir rakamdır. Bu eğilim
sonraki haftalarda da devam etti ve Haziran ayında daha hızlı bir arz artışı
planına sadık kalındı.
Bazı analistler bu kararı kotayı ihlal eden ülkelere (Irak
ve Kazakistan gibi) yönelik bir ceza olarak nitelese de, daha basit, ancak daha
politik ve gerçekçi bir açıklama var gibi görünüyor: O da Suudi Arabistan için
mümkün olan en düşük maliyetle Trump’ı, memnun etmek.
Trump, Beyaz Saray’daki ilk günlerinden itibaren petrol
fiyatlarını 60 doların altına düşürmek istediğini defalarca dile getirmiş ve
Riyad ile yerli üreticilere arzı artırma çağrısında bulunmuştu ancak bunu en
iyi başarabilecek taraf Suudi Arabistan’dı.
Günlük 13 milyon varilin üzerinde rekor üretim yapan
Amerikan şirketleri daha fazlasını üretemedi, çünkü ABD’deki kuyularda varil
petrolün yaklaşık 65 dolar civarındaki yüksek maliyeti nedeniyle bu artış
yatırımcı memnuniyetsizliğine yol açtı. Yatırımcılar enerji hâkimiyeti ile
ilgilenmiyor, enerji verimliliği istiyorlar.
Ancak karşı tarafta Suudi Arabistan’ın bunu yapacak hem
gerekli motivasyonu hem de gücü var. Riyad’ın günlük yaklaşık 3 milyon varillik
fazla üretim kapasitesinin yanı sıra arzı artırması hem Trump’ın dikkatini
çekecek hem de Amerika’nın kaya gazı üreticilerinin kaybettiği küresel Pazar
payını geri kazanacaktır.
ABD Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nin
raporuna göre Trump, bu gizli anlaşmayla petrol fiyatlarını kendi lehine
düşürebilmiş olsa da, bu başarısını pekiştirmek için hayati bir şarta ihtiyacı
var, o da Fars Körfezi'nde herhangi bir askeri gerginliğin yaşanmaması.
Trump'ın Tahran'la müzakereye girme ve gerginliği azaltma
isteği, durumun kırılganlığının farkında olduğunu gösteriyor. Ancak İsrail gibi
diğer bölgesel aktörlerin farklı bir gündemi olabilir. Özellikle İran'ın petrol
altyapısına yönelik olası bir saldırı, enerji piyasasında küresel bir krizin
başlangıç noktası olabilir.
Senatör Lindsey Graham, geçen hafta sosyal medyada
yayınladığı uyarı mesajında İran'ı tehdit etmiş ve İsrail'e İran'a saldırmanın
zamanı geldi" tavsiyesinde bulunmuştu. Ancak gerçek şu ki, asıl tehlike
saldırının kendisinde değil, İran'ın vereceği olası tepkide gizlidir.
Suudi Savunma Bakanı'nın Tahran Ziyaretinin Nedeni
Bu Amerikan düşünce kuruluşu şöyle yazıyor: ‘İran'ın 1,5
milyon varil petrol ihracatının OPEC tarafından karşılanması mümkün olsa da,
İran'ın günlük 20 milyon varilden fazla petrolün geçtiği stratejik Hürmüz
Boğazı'nı kapatması halinde bunun başka bir alternatifi yok.
Ayrıca Suudi Arabistan ve bölgedeki diğer ülkelerin petrol
tesisleri de İran'ın tehdit menzilindedir.
Belki de bu endişeler, Suudi Arabistan'ın eski Savunma
Bakanı Prens Halid bin Sultan'ın son dönemde Tahran'a yaptığı ziyaretin
sebebiydi. Muhtemelen bu ziyaret, Suudi Arabistan'ın İran'a karşı herhangi bir
askeri çatışmadan uzak durması için Tahran'a garanti verme amacıyla yapılmış
bir ziyaretti.
Sonuç olarak Trump, sadece petrol fiyatlarının düşmesine
değil, aynı zamanda Amerikan üreticilerinin üzerindeki baskının da azalmasına
yol açan bir hamle olarak Suudi Arabistan ile enerji sahasında düşük maliyetli
ama önemli bir zafer elde etmiş olsa da, bu başarının sürdürülmesi için İsrail
gibi aktörlerin ihtiraslarının dizginlenmesi ve İran ile diplomasi yoluna devam
edilmesi gerekiyor.
Petrol piyasasındaki sakinlik sadece varil ve sondaj kulelerine değil, aynı zamanda bölgenin jeopolitik yönetimindeki inceliğe de bağlı ve burada oyunu petrolden çok siyaset belirliyor.
Fatıma Sadıki/Farnews