Suudi koalisyonun Yemen'e karşı başlattığı savaş üzerinden
77 ay geçmektedir. Bu savaş dünya genelinde 21'inci yüzyılın ilk yirmi yılında
en büyük insani krizin şekillenmesine yol açmıştır. Bu savaş taraflara ilaveten birçok farklı aktörü de içine adeta bir
bataklık gibi çekmiştir. Suudi
koalisyonu ile yakın ilişkileri bulunan terör örgütleri ve çeteleri, Suudi
koalisyonuna destek veren Batılı güçler özellikle de Amerika ve de Birleşmiş
Milletler Teşkilatı Yemen savaşına
karışan üç önemli ve kilit aktör olarak tanımlanabilir. Sonuç olarak bu üç tür aktör de Yemen savaşında Suudi koalisyonu yanında yer
almıştır.
Yemen ulusal kurtuluş makamlarının bu hususta yaptığı açıklamalara rağmen
gerçekte Batılı güçler ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafsızlık
doğrultusunda ve bu asimetrik ve eşit olmayan savaşın son bulmasında ciddi bir
azim ve iradeye sahip olmamışlardır.
Yani böyle bir irade var olsaydı zaten Suudi Arabistan bu iradeye karşı
koyacak güçte değildi. Çünkü esasında
Suudi Arabistan bölge ötesi güçlere tamamen bağlı olan bir ülkedir.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı Yemen krizinin başlamasından
beri 2011 yılından itibaren ve
hatta Suudi koalisyonun savaşı
başlatmasından 4 yıl önce bile Yemen özel temsilciliğini belirlemişti. Faslı diplomat Cemal bin Amru Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilk Yemen işleri özel temsilcisi olarak 2011
yılında atanmıştı. Moritanyalı diplomat
İsmail Veled el Şeyh ise 25 Nisan 2015'te
Birleşmiş Milletler Teşkilatının ikinci Yemen özel işleri temsilcisi olarak
yani Suudi koalisyonun Yemen'e karşı
savaşı başlatmasından bir ay sonra atanan ismi olmuştu. Veled el Şeyh'in görevi 31 ay sonra öyle bir
durumda son buldu ki Yemen krizinde yeni hususlar da ortaya çıkmıştı. Özellikle
açlık, hastalık, kıtlıklar ve ölümler git gide yeni bir aşamaya ayak basıyordu.
İngiliz diplomat Marthin Griffiths öyle bir dönemde yerini
İsveçli Hans Grandenberg'e bıraktı ki istatistikler BMT'nın Yemen krizinde tam
bir mağlup tarafı olduğunu göstermektedir.
Bu bağlamda Yemen sağlık bakanlığı sözcüsü 2 milyon 600 bin çocuğun
ablukalardan kaynaklanan açlıktan kötü beslenme seviyesine düştüğünü
belirtmiştir. Sana uluslararası
havalimanı müdürü Halit El Şerif ise
İran Press haber ajansına verdiği röportajda zor tedavi edilen hastalığa
sahip 500 bin Yemenlinin, 10 bin karaciğer nakline ihtiyaç duyan hastanın ve de
5 bin engellinin kuşatmalardan ve sınırlandırmalardan ötürü tedavi için ülke
dışına çıkamadıklarını açıkladı.
Bu koşullar altında BMT'nın yeni temsilcinin bu teşkilatın prestij kaybını durdurmak için
zor bir göreve getirildiği söylenmelidir. Bu temsilci Yemen'deki mevcut
gerçekleri göz önünde bulundurmasının yanı sıra
Batılı güçleri özellikle de Amerika'yı da yanına almalı ve bu krizi
sonlandırmalıdır.
Yeni temsilciyi gelip giden üç ayrı temsilciden ayırt eden
husus ise Grandenberg'in arabuluculuk ve müzakereler alanında 15 yıllık bir
geçmişe sahip olması ve Batı Asya odaklı faaliyet göstermesidir. Grandenberg Eylül
2019'dan itibaren Avrupa Birliğinin Yemen özel temsilcisi olarak faaliyet
yapmıştır.
Buna ilaveten bu İsveçli diplomat 2018 yılında Stockholm
müzakereleri sırasında da rol oynamıştır.
Bu doğrultuda Katar'ın Al Jazeera Kanalı bilgili kaynaklara dayanarak
Grandenberg'in cesurca fikirlere sahip
olduğunu ileri sürmüştür. Aslında BMT yeni temsilcisi sahadaki gerçekleri
görmezden gelip Yemen ulusal kurtuluş hükümetini gözardı ederse bu krizi hiçbir şekilde çözemeyeceği tam
tersi insani felaketi kötüleştireceği de söylenebilir.