İngiltere Basını: 'Türkiye Avrupa'nın Çöplüğü Oldu'

GİRİŞ: 20.02.2025 10:42      GÜNCELLEME: 20.02.2025 10:42
Rasthaber -  İngiltere basınında geçen hafta Türkiye üzerine iki değerlendirme yer aldı: İlki atık ithalatıyla ilgiliydi. İkincisi ise Erdoğan'ın baskıcı politikalarını içeriyordu.

İngiltere basınında geçtiğimiz hafta, Münih’te yapılan güvenlik konferansı ve Başbakan Starmer’in Ukrayna konusundaki açıklamaları gündemdeydi. Starmer Avrupası kıtasının geleceğinin Ukrayna’nın savunulmasına bağlı olduğunu söyledi.

Muhafazakar Parti Lideri Kemi Badenoch ve Reform Uk lideri Nigel Farage’ın konuşmacılar arasında olduğu çeşitli ülkelerden sağcı politikacı ve işadamlarının biraraya geldiği Londra’daki ARC konferansı da basında yer alan önemli haber başlıklarından biriydi. Burada da ana muhalefet lideri Badenoch Batı medeniyetinin ve tüm dünyanın geleceğini Muhafazakar Parti’nin İngiltere’de iktidara gelmesine bağladı.

İngiltere gazetelerinde ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ile ilgili yazılar da yayınlandı. The Guardian gazetesindeki yazıda Emine Erdoğan’ın devlet destekli “Sıfır Atık” projesinin övgüyle karşılanmasına rağmen Türkiye’nin gelinen noktada dünyanın çöplüğü haline geldiği anlatılıyor. The Economist dergisi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2028 seçimleri için şimdiden hazırlıklara başladığını ve bu bağlamda Türkiye’yi daha zorlu günlerin beklediğini yazdı.

'Türkiye Avrupa'nın çöplüğü oldu'

The Guardian gazetesinde “Sıfır Atık ülkesi olacağını söyleyen Türkiye Avrupa'nın çöplüğü oldu” başlığıyla yayınlanan Alexander Clapp imzalı haberde, Çin’in çöp almayı bırakmasının ardından Türkiye'nin Avrupa'nın geri dönüşüm merkezi haline geldiği ancak plastiklerin çoğunun geri dönüştürülemeyip zehirli atık yığınlarına dönüştüğü ifade ediliyor. Yazı Clapp’ın “Waste Wars: Dirty Deals, International Rivalries and the Scandalous Afterlife of Rubbish” isimli kitabından bir bölümün makaleye dönüştürülmüş hali.

Yazar Clapp Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın 2017’de, sonraki 15 yıl içinde Türkiye'nin kendisini "sıfır atıklı" bir ülkeye dönüştüreceğini ilan ettiğini ve bu girişimin başlangıçta Birleşmiş Milletler'den Dünya Bankası’na varıncaya değin pek çok kurum tarafından ödüllendirildiğini aktarıyor. Clapp, bütün bu uluslararası övgülere karşın Emine Erdoğan’ın "gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya, temiz bir Türkiye" sloganıyla başlatılan devlet destekli “Sıfır Atık” projesinin ilan edilmesinin ardından Türkiye’nin çok kısa bir sürede, gezegendeki en büyük plastik atık ithalatçılarından ve haliyle en büyük ve zehirli çöplüklerinden biri haline geldiğini Adana’dan detaylı örneklerle anlatıyor.

Plastik geri dönüşümünün büyük ölçüde bir kandırmaca olduğunun belirtildiği yazıda ayrıca bu geri dönüştürülmesi mümkün olmayan çöp yığınlarının nerede istifleneceğinin, ülkelerin ekonomik gelişmişliğiyle alakalı olduğuna dikkat çekiliyor ve artık yoksul ülkelerin Batı'nın çöp bidonlarına dönüştüğü vurgulanıyor. Yazıda 2017 yılında Emine Erdoğan'ın Türkiye'yi sıfır atık ülkesi ilan etmesinden birkaç hafta sonra, Çin Komünist Partisi’nin artık ülkesine çöp kabul etmeyeceğini dünyaya duyurduğu hatırlatılıyor. Devamında Çin'in çöp ithalat yasağı kararından birkaç ay sonra Yunanistan’ın çöplerinin Liberya'dan çıkmaya başladığı; İtalya’nın çöplerinin Tunus sahillerine vurduğu; Hollanda’nın çöplerini eski sömürgesi Endonezya'ya yığmaya başladığı belirtiliyor. Yazıda ayrıca söz konusu dönemde Avrupa'dan Afrika'ya çöp ihracatının dört katına çıktığı ve örneğin Malezya’nın da ABD’nin plastik çöplüğüne döndüğü aktarılıyor. Yazar bu süreçte Erdoğan'ın Sıfır Atık Projesi'ni başlatmasının üzerinden henüz bir yıl geçmeden, eskiden olsa Çin'e gidecek 200 bin tondan fazla plastik atığın Türkiye'nin güneydoğusuna doğru yola çıktığını söylüyor.

Yazar Alexander Clapp küresel atık ticaretinin aslında küresel büyük bir suç şebekesi demek olduğunu söylüyor. İngiltere’nin çevre politikalarında örnek bir ülke gibi görünmek için geri dönüştürüldüğünde ısrar ettiği plastik çöplerin yaklaşık yarısının Türkiye'ye gönderildiği belirtilen yazı şöyle devam ediyor: “Türkiye'nin, Sıfır Atık Projesi'nin açıklamasından sonraki üç yıl içinde, 750 bin tondan fazla plastik çöpü Avrupa'nın dört bir yanından Anadolu'ya yönlendirilerek ülke gezegendeki en büyük plastik atık alıcısı hâline getirildi. Yani her altı dakikada bir, bir kamyon dolusu yabancı çöp Türkiye’ye giriyor.”

Yazar ayrıca Türkiye’nin çöp ithal etmekle kalmayıp "karbon ayak izinde önemli bir azalma" sağlama vaadiyle Adana-Ceyhan bölgesinde “mega bir petrokimya endüstri bölgesi” kurmayı planladığından da bahsediyor ve şöyle diyor: “Başka bir ifadeyle Adana artık sadece çöp toplamayacak. Bunun yerine, gelecekteki ekonomisini bunun etrafında inşa edecek. Ve Türkiye artık sıfır atıklı bir gelecek için herhangi bir taahhütte bulunuyormuş gibi rol yapmaya devam etmeyecek.”

Alexander Clapp’ın kitabıyla ilgili Financial Times’ta da bir değerlendirme yazısı çıktı.

Erdoğan’ın son hamlesi: Türkiye yeni bir baskı dönemine giriyor

The Economist dergisinde geçtiğimiz hafta yayınlanan bir analizde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “daha geniş çaplı bir baskı ortamına” zemin hazırlıyor olabileceği ifade edildi.

Oyuncu menajeri Ayşe Barım'ın Türkiye hükümetini “devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla tutuklandığı belirtilen yazıda Barım'ın yanısıra 2013 yılında Gezi Parkı protestolarına katılan aralarında Halit

Ergenç'in de bulunduğu çok sayıda ünlünün sorgulandığı ve savcıların protestoları zamanında yeterince eleştirmeyerek “meşrulaştıran” medya kuruluşlarını tespit etmek için protestoların arşiv görüntülerini taradığı belirtiliyor.

The Economist Erdoğan hükümetinin, protestoları bir darbe girişimi olarak göstermeye devam ettiğini vurguladığı yazıda savcıların protestolardan 12 yıl sonra durup dururken yeni bir Gezi soruşturması başlatmasının “daha geniş çaplı bir baskı ortamına zemin” hazırlamak için olabileceğini söylüyor.

Böyle bir baskı ortamına geçişin işaretlerinin belirmeye başladığını söyleyen dergi, ana muhalefet partisi CHP’nin belediyelerinde terör suçlamasıyla gözaltılar olduğunu ve ayrıca CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, şehrin başsavcısına yönelik “hakaret ve tehdit” gerekçesiyle hapis ve siyaset yasağı istenen bir soruşturma açıldığını aktarıyor. Dergi İmamoğlu’nun bir sonraki seçimlerde Erdoğan ya da Erdoğan’ın halefinin karşısına çıkacak muhtemel aday olduğunu belirterek söz konusu soruşturmaları Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilişkilendiriyor. Yazıda ayrıca CHP’li belediyelerle ilgili söz konusu soruşturmalarda kilit rol oynadığı söylenen bir bilirkişi ile yapılan röportajı yayınladıkları için beş gazetecinin de bu bağlamda gözaltına alındığı hatırlatılıyor.

Kürt siyasetçilerin uzun süredir buna benzer ve hatta daha kötü muamelelere maruz kaldığı ifade edilen yazıda belediyelere kayyum atamalarına da değiniliyor. Yazıda Van’ın kayyum listesinde sıradaki belediye olduğu ifade ediliyor. (Not: Bu yazı yayınladıktan iki gün sonra Van belediyesine Van Valisi Ozan Balcı kayyum olarak atandı.)

The Economist “aşırı sağcı” Ümit Özdağ'ın “cumhurbaşkanına hakaret” ve halkı nefrete teşvik suçlamalarıyla tutuklanmasını ise, Erdoğan hükümetinin PKK ile yapılan görüşmeleriyle ilişkilendiriyor. Erdoğan'ın meclisteki ortağı milliyetçi partinin de aralarında bulunduğu bazı milliyetçi çevrelerin PKK ile görüşmelere artık itiraz etmediği belirtilen yazıda Özdağ’ın bu itirazı sürdürenlerden birisi olduğu ifade ediliyor.

Yazı şu cümleyle bitiyor: “Türkiye'de bir sonraki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin 2028 yılında yapılması planlanıyor. Erdoğan bu seçimlere daha şimdiden hazırlanmaya başlamış.”

Starmer: 'Kıtamızın güvenliği için Ukrayna’ya asker göndermeye hazırız'

Başbakan Keir Starmer, geçtiğimiz hafta Birleşik Krallık askerlerini Ukrayna'ya göndererek ülkesinin güvenliğini garanti altına almaya "hazır ve istekli" olduğunu söyledi.

Starmer pazartesi günü Paris'te Avrupa liderleriyle yapılan acil güvenlik zirvesi öncesinde The Daily Telegraph gazetesinde yayınlanan açıklamasında şöyle dedi: "İngiliz askerlerini tehlikeye atmanın getirdiği sorumluluğu derinden hissediyorum. (…) Ancak Ukrayna'nın güvenliğini garanti altına almaya yardımcı olmak, kıtamızın güvenliğini ve bu ülkenin güvenliğini garantilemeye yardımcı olmaktır."

Başbakan Paris'te Avrupa liderleriyle yaptığı toplantının ardından ise, kalıcı bir barış anlaşması imzalanması durumunda Birleşik Krallık askerlerini Ukrayna'ya gönderme olasılığını tekrar gündeme getirdi ve Avrupa'nın, Rusya'nın oluşturduğu "yeni nesil" güvenlik tehdidi karşısında kıtayı savunmak için "daha fazla şey yapması gerektiğini" söyledi. Ancak bu kez "ABD güvenlik garantisinin Rusya'yı etkili bir şekilde caydırmanın tek yolu olduğunu" vurguladı.

Badenoch: 'Biz seçilmezsek Batı medeniyeti yok olur'

İngiltere Muhafazakar Parti lideri Kemi Badenoch, Londra’daki "Alliance for Responsible Citizenship" (Sorumlu Yurttaş İttifakı -ARC) konferansında yaptığı konuşmada partisinin Donald Trump’ın Maga (Make America Great Again) hareketine benzediğini savundu ve şöyle dedi: “Başkan Trump’a bakın. Bazen neyin sorun olduğunu tespit etmek için önce iktidarda olmanız gerekir ve ikinci kez iktidara gelince de ülkedeki sorunları çözmenin yolunu artık biliyor olursunuz. Ve bunlar hep, gerçekleri söylemekle başlar.”

Konuşmasında İngiliz parlamentosunu önemsiz konulara takılmakla suçlayan ve bu durumun gençlerin demokrasiden uzaklaşmasına neden olduğunu savunan Badenoch, Muhafazakar Parti’nin büyük bir politik yenilenme hamlesi başlattığını belirtti ve partinin bu anlamda değişmemesi halinde bir sonraki seçimleri kaybedebileceğini ve bunun da “İngiltere’nin ve tüm Batı medeniyetinin yokoluşu” anlamına geleceğini söyledi.

Sol ideolojilerin Batı medeniyetinin mirasını değersizleştirdiğini ve Batı kültürüne dair nefret aşıladığını düşünen Badenoch, üniversitelerin de bu fikirleri yayarak “zihinleri zehirlediğini” ileri sürdü.

“Hakim medyanın popülizmden şikayet etmesine kulak asmayın. Demokrasinin özü, halkın iradesini kabul etmek ve bunu hayata geçirmektir” diyen Badenoch’un konuşmasına Liberal Parti’den ağır eleştiriler geldi. Liberal Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Daisy Cooper, Badenoch’u Trump’a yaranmak için aşırı sağcı Nigel Farage ile rekabet etmekle ve ayrıca ABD Başkanı’nın tehlikeli söylemlerini “papağan gibi” tekrar etmekle suçladı.

“Ailenin önemi”, “doğum oranlarındaki düşüş” ve “net sıfır karbon hedeflerinin ekonomik maliyeti” başlıklarının ana gündem maddeleri olduğu konferansa, aşırı sağcı figürlerden Jordan Peterson, Peter Thiel, Nigel Farage ve Mike Johnson gibi isimler katıldı/duvar

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM