Şiraz’a vardıklarında “Serezdek” mahallesinde[2] Ehl-i
Beyt’i seven dostlarından birisinin evine saklanıp geceyle gündüzü ibadetle
geçiriyordu. Fars valisi “Katlağ han” tarafından İmam zadelerin bulanması için
her tarafa casuslar dikiliyor velhasıl bir yıldan sonra cenabı Seyyid Emir
Ahmed’in yerini buluyorlar, derken hükümete haber veriyorlar, hükmet de o
hazreti yakalamak için çok sayıda asker gönderiyor.
Seyyid Emir Ahmed (Şah Çırağ)’in Şahadeti
Cenab-ı Emir Ahmed o zalim kavme karşı tek başına kendisini
öyle savundu ve onlara karşı öyle cesaretli ve yiğitçe davrandı ki bin üç yüz
yıldan sonra şimdi de tarih erbaplarının ibret ve hasretlerine sebep
olmaktadır. Nihayet, onun hakkından gelemediklerini görünce komşunun evini
delip o hazretin sığındığı eve girdiler. Hazret savaştan yorulduğu zaman orada
birazcık nefes alıp tekrar saldırıyordu. Duvara yaslanıp nefes aldığı vakit
arkadan kafasına bir kılıç indirdiler, aynı halde diğer bir grup da evi
yıkmakla meşguldüler. İşte bundan dolayı mübarek bedeni yığınca toprakların
atında gizli kaldı; o harabe ev o şehrin halkı tarafından büyük çöplüğe
dönüştü. Çünkü Şiraz şehrinin halkı az sayıda insanlar hariç
muhaliflerindendiler. Hicri yedinci asrın evvellerine kadar yani Fars
saltanatı, “Atabek Ebubekir bin Saad Muzafferuddin” şahın eline geçene dek
(mübarek bedeni o yıkıklar altında gizli kaldı). Muzafferuddin şah salih bir
padişahtı; otuz altı yıl süren saltanat döneminde zahit, abid, alim ve
faziletli kimselere karşı çok saygı gösteriyordu ve mutahhar (pâk) İslam
şeriatını yaymakta çok çaba sarf ediyordu.
“Ennas-u ala din-i mulukihim”[3] babından Fars memleketinin
bütün vezir ve büyük şahsiyetleri pâk ve İslam şiârını koruyan kimselerdi.
“Atabek Muzafferuddin” şahın yakın vezirlerinden biri de “Emir Mukarrebuddin
Mesud bin Bedruddin” idi; bu vezir ümran ve bayındırlığa çok düşkün olan bir
kimseydi. İşte bundan dolayı Şiraz şehrinin ortasında kötü bir durum haline
gelen o çöplük yığınını kaldırılıp yerinde büyük bir bina yapılmasını emretti;
bunun üzerine çok sayıda işçiler oradaki toprak ve çöpleri şehrin dışına
götürmeye başladılar. Bir gün iş esnasında hiç bozulmamış ve kafasından darbe
almış bir maktulün cesedini yıkıntılar altında kalmış olduğunu görüp bu
meseleyi hükümete bildirirler derken vezir-i a’zem ve bir grup diğer kimseler
olayın ne olduğunu öğrenmek amacıyla teftiş etmek için oraya geliyorlar.
Şah Çırağın Cesedinin Bulunması
Uzun süren teftişten sonra o genç maktulün tanınmasına sebep
olan tek şey onun parmağındaki yüzük kaşına yazılmış olan şu yazı oluyor: “El
İzzet-u lillah Ahmed bin Musa” o mekanda Haşimi gencinin savaşıp şehit olması
çok meşhur olduğundan dolayı o şerif cesedin ihtiramı farz olan İmam zade
cenab-ı “Seyyid Emir Ahmed bin Kazım”ın (a.s) cesedi olduğunu anlıyorlar. Takriben
dört yüz yıl geçtikten sonra o bedenin bozulmaması, görenlerin hidayetine ve
bir grup muhaliflerin de basiretleşmelerine sebep oluyor.
“Atabek Muzafferuddin şah” ve vezir-i a’zamın emriyle
cesedin bulunduğu yerde güzel bir anıt yapıyorlar; o şerif cesedi büyük bir
ihtiramla alim ve büyük şahsiyetlerin huzurunda kazılmış olan kabre gömüyorlar.
Halk bu anıta oldukça ihtiram ve saygı gösteriyor. Atabek Muzafferuddin şah H.
658. yılında vefat ediyor. H. 750’de Şiraz ve Fars saltanatı “İshak bin Mahmud”şahın
eline geçiyor. Çok salihe ve hayır sever bir kadın olan şahın annesi “Meleke
Taşi Hatun” O hazretin anıtını çok güzel tamir ettiriyor ve çok güzel bir
kubbe de o kabrin üzerine diktiriyor. Şiraz şehrinin on sekiz fersahında vaki
olan “Meymend” kasabasını da o mübarek mekana vakfediyor, halen o kasaba
duruyor; Meymend’in gül suyu dünyada meşhurdur.
[1] - Şah Çerağ
(Çırağ) ismiyle meşhurdur.
[2] – İran’ın Şiraz kentinde mezarın şimdiki bulunduğu
mekan.
[3] - İnsanlar padişahlarının dini üzeredirler.