İşte Ayhan Bilgen’in açıklamalarından satırbaşları:
"2006’da ben insan hakları mücadelesi içerisindeydim.
Mazlum Der genel başkanıydım ve gazetecilik yapıyordumKürtlerin her şeye rağmen
yaşadıkları acıya rağmen Türkiye’de Mehmet Ağar gibi bir ismin bile olumlu
kurduğu bir cümle (Düz ovada siyaset) bir beklentiyi, bir umudu yeşertebilir.
Diyarbakır’daki çay ocaklarında büyük bir umut ve beklentiyle neredeyse tek
gündem bu tartışmaydı. Mehmet Ağar bunu söyleyecek adam mı ya demedi insanlar,
Ağar diyorsa mutlaka iyi güzel bir şey olacaktır diyorlardı. Pozitif okuma
arzusu, iradesi ve beklentisi var. Bu toplumsal psikolojiyi, siyasetçinin artık
bir sonuca taşıması gerekiyor. Toplum daha ne yapsın? Toplum bütün yaşadığı
acıya rağmen buradan bir intikam duygusu değil tam tersine hala çözüm istiyorsa
bu bence önemli bir fırsattır. Ben bu konuda toplumun siyasetçilerden ileri
olduğunu düşünüyorum. Aynı şeyi MHP tabanı için de düşünüyorum."
'Popülist siyaset çözümsüzlüğü besler'
"Elbette her partinin fanatikleri var ama aynı iktidar
partisi, CHP, İYİ Parti ve HDP için de. Toplum birbiriyle bir şekilde değiyor,
dokunuyor ve artık bu işin ne çocukların babalarının tabutlarına sarılması
gerektiği bir ülke ne annelerin çocuklarının mezarına bile kavuşamadığı bir
ülke olmaktan çıkmamız gerektiği konusuna toplumda ortak akıl, ortak vicdan
oluşuyor ama bütün partilerin içerisindeki fanatikler ne yazık ki siyaseti
uçlaştırıyorlar, marjinalize ediyorlar ve liderler de söylemi futbol taraftarı
gibi tribünleri popülist yapmak zorunda kalıyorlar. Popülist siyaset
çözümsüzlüğü besliyor. Parti çıkarları ülke çıkarlarının önüne geçiyor ve ne
yazık ki herkesin bildiği doğru adımları atmak konusunda uzlaşamıyoruz."
'HDP’den neden ayrıldım?'
"HDP’ye hangi niyetle girdiysem aynı niyetle ayrıldım.
Benim için değişen hiçbir şey yok. Ne kişisel bir kariyer hesabıyla HDP
saflarında yer aldım ki çok riskli bir tercih. Ben farklı bir çevrede yetişmiş
bir kişi olarak sonuçta Kürt sorunun barışçıl çözümünü benimsediğim için, insan
haklarını önemsediğim için orada bir dayanışma tavrı ortaya koydum ama bununa
artık işlevsizleştiğini, anlamsızlaştığını, istediğim sonucu elde edemediğimi
görünce de yine aynı amaca hizmet için yolumu ayırdım. HDP tabanının daha çok
kırgınlık duygusu taşıdığını hissediyorum. Terk edilme, yalnız bırakılma gibi
bir duygu. Çok anlaşılmayacak bir psikoloji değil, iyi niyetli bir yaklaşım.
Çok daha kötü bir dille sosyal medyada hakaret ve tehdit söylemlerini
kullananlar var ama ben onun 5-6 milyonluk seçmen kitlesini temsil ettiğini
düşünmüyorum. Toplumsal kaygı ve duyarlılıkla tercih ettiğini HDP seçmeninin
bildiğinden eminim. Farklı biri kaygıyla başka bir hesap içerisinde olmadığımı
en azından taban çok net biliyor. Parti içerisinde bu tartışmayı uzun zamandır
yapıyorum. Bir tıkanıklık yaşadığımızı, bu tıkanıklığı aşmak için risk almamız
gerektiğini, yeni bir hamle ve konsept geliştirmemiz gerektiğini defaten ifade
ettim. HDP’yi suçlamıyorum."
'Herkes birbirini geri çekiyor'
"Yeni bir inisiyatif geliştirmenin önünde çokça engel
var. Muhalefetin cesaretsizliği, iktidarın zaman zaman olayı sadece güvenlik
konsepti üzerinden okuma eğilimi var ama sonuçta bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacı
görmek ve bu ihtiyacı gerektirdiği adımları atmak konusunda HDP bekleyen bir
parti değil inisiyatif alıp ilk adımı atan aktör olmalı. Burada herkes
birbirinden bekliyor, tıkanıklığın sebebi bu. Diğer partiler HDP’den mesafe
koysun diye bekliyor, HDP diğer partilerden demokratikleşme adımlarını atsın
silahın koşulları ortadan kalksın diye. Böylece herkes birbirini geriye
çekiyor. Birinin ilk adımı atıp riski alması durumunda muhtemelen karşıdan da
benzer olumlu adımlar olacak ve çözüm süreçlerinin konseptinde olduğu gibi bir
adım ata ata ilerleyeceğiz. Siyaseti bu çatışma denklemi üzerinden kuranlar ne
yazık ki daha yüksek sesle, daha yüksek perden konuşmaya devam ediyorlar."