Rasthaber - Bazıları Kürt etnik kimliğime işaret ederek “Neden Kürtlerin yakaladığı bu fırsata karşı olduğumu” sorguluyor, bazıları da sosyalist kimliğime işaret ederek “biz solcuların barışa karşı çıkmaması gerektiğini” söylüyor!
Hatta bazı aydınlarımız da beklenenin tersine, Devlet
Bahçeli’nin öncülüğündeki bu açılımın kolaylaştırılması için çaba
gösterilmesini savunuyor!
Bir sosyalist ve Kürt kökenli Türk olarak Erdoğan-Bahçeli’nin
Öcalan açılımına neden karşı olduğumu dört maddede açıklayayım:
1) İKTİDARIN GÜVENİLMEZLİĞİ
Bir kere 22 yıllık uygulamalarından hareketle, bu iktidarın
hiçbir politikasına güvenmiyorum. 22 yılda onlarca kez görüldü; her
politikalarının altında bir ajanda, bir başka hedef var. (Bugün de barış ve
silah bırakma adı altında içeride “yeni anayasa ile Erdoğan’a sınırsız
başkanlık” sağlama, dışarıda “Irak ve Suriye Kürtleriyle
Türkiye’yi genişletme” hedefi var.)
Ayrıca Erdoğan 22 yılda 22 çeşit siyasi
aktörü, çeşitli biçimlerde kullandı: Batıcı liberalleri, sol liberal aydınları,
Kürt örgütlerini, bazı Alevi örgütlerini, MHP’den BBP’ye Türk-İslam
milliyetçilerini, VP’den DSP’ye ulusalcıları, azınlıkları, sanatçıları, futbolcuları
vd..
Erdoğan bugün de Öcalan açılımı için Bahçeli’yi
koçbaşı yapmış görünüyor; sonucuna göre pozisyonunu elbette güncelleyecektir.
Bu şartlarda, DEM Parti aktörlerinin kendilerini ikinci
kez Erdoğan’ın kullanımına açmış olması, artık siyaset biliminin
konusu olmanın ötesindedir.
2) DEMOKRATİKLEŞME HAYALİ
Erdoğan ve Bahçeli’nin merkezinde
olduğu bir politikadan, demokratikleşme çıkmasını beklemek, en hafifinden
siyasi saflıktır.
Erdoğan’ın muhaliflerini toptan terörist ilan ettiği
günler daha dündü. Bahçeli’nin HDP’nin kapatılmasını istemesi daha
dündü. Bahçeli’nin HDP’yi kapatmayan Anayasa Mahkemesi’nin
kapatılmasını istemesi daha dündü. DEM’li belediyelere kayyum atanması daha
dündü.
Siyasal İslamcılıktan demokratikleşme beklemek, eşyanın
tabiatına aykırıdır. Siyasal İslamcılıkta demokrasi, iktidara götüren bir
tramvaydır, iktidar durağına gelinince inilir!
3) KOMŞULARLA SAVAŞ RİSKİ
Bu açılımın hedefi barış değildir; tersine aslında savaşın
tohumlarını ekiyorlar.
Çünkü “Irak ve Suriye Kürtleri Osmanlı’daki gibi
Türklerle yaşamak istiyor” diyorlar, bu Araplarla savaş tohumudur.
Çünkü “Esad sonrası konjonktürde İran’a karşı
Türk-Kürt-Arap ittifakı” diyorlar, bu Farslarla savaş tohumudur.
Yani Türk-Kürt barışı diye sunulan, aslında Ortadoğu’da yeni
savaş riskidir.
4) PKK’NİN SİLAHI ABD’NİN SİLAHIDIR
Kimi ülkelerin terörle nasıl masaya oturduğu, uzun
müzakerelerle nasıl barış getirdiği anlatılıyor medyada. Doğru ama arada büyük
bir fark var.
O örgütler, son tahlilde o ülkenin sorunuydu, konusuydu.
Ancak PKK, biraz da Türk devletinin yanlış politikaları nedeniyle, sadece
Türkiye’nin konusu olmaktan çoktan çıkmış durumda.
PKK, 90’lara kadar Türkiye’nin konusuydu, 2003’e kadar
bölgenin konusuydu, ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte uluslararası bir konuya
dönüştü. Yani bırakın konunun ülke düzleminde olmasını, artık bölge
düzleminde bile değildir; uluslararası düzlemdedir.
Hatta PKK’den silah bırakmasının istenilebileceği
adres bırakın İmralı’yı, Kandil bile değildir; doğrudan Washington’dur!
PKK’nin elindeki silah ABD’nin silahıdır. Dolayısıyla Türkiye
PKK’nin silahlarını teslim almak istiyorsa ABD’yle müzakere, hatta mücadele
etmelidir.
ABD’yle müzakere/mücadele edebilmek için de Türkiye’nin
güçlü bir müttefik ağı inşa etmesi gerekiyor. Bunun için de önce “Irak
ve Suriye Kürtleriyle Türkiye’yi genişletme” hayalinden çıkılmalıdır.
cumhuriyet