Hayır yanlış okumadınız evet öyle “birliğimizi” bozsun.
Siyasiler bu duayı çok kullanırlar. Ederler değil,
kullanırlar. Çünkü onları samimi
bulmuyoruz. Allah’a ve dine hiçbir yer ve söz hakkı vermeyen devlet rejimi olan
Laik Demokratik Cumhuriyette yöneticilik yapan birinin duası olabilir mi? Olsa
da samimi olabilir mi? Dinin adalet helal haram gibi ilkelerinin hiç birini,
ülkeyi yönetme söz konusu olunca işe karıştırmayan birinin duası olsa olsa dini
kullanmak için olur. “Ben beşeri kanunlara göre yönetip ilahi kanunları işime
karıştırmayayım ama ilahi kanunların sahibi olan Allah beni korusun ve bu
dinsiz yönetimimde başarılı kılsın.” anlamındadır.
PEYGAMBERİMİZE BÖLÜCÜ DEDİLER!
Bu dua (!), “Birlik muhafaza edilmeli” “birliğimize
beraberliğimize kasteden düşmanlar” şeklinde öğeler içermektedir. Ama bunu
nedense hakim düzenin sahipleri yapar. Bu duayı muhalefette olan örneğin zulme
uğrayan kesimler yapmazlar, iktidarın yönetimini kabulde birleşmeyi kabul
etmez, kendileri iktidara geçmeyi amaçlarlar. Kendileri de iktidara geçecek
olsa artık muhalif seslerin çıkmasını engellemek için “Allah birliğimizi
muhafaza etsin korusun diye bu kez kendileri “dua” ederler!
İslamın doğduğu zamanlardaki Mekkeli müşrikler Peygamberimize
(s.a.a); “Sen bozguncusun, fitne fesat, ikilik çıkarıyorsun, dış düşmanlar
tetikte bekliyorlar. Sen Mekke'yi ikiye böldün, kardeşi kardeşe, çocukları anne
babaya düşürdün. Biz böyle birbirimize düşmüşken birliğimizi kaybetmişken
dışarıdan gelecek bir saldırı bizi mahveder.” diyorlardı. Peygamberimiz (s.a.a)
onlara; Haklısınız vazgeçtim, davamı bıraktım, artık putlara tapıyorum put
düzeninize ben de bağlıyım ülkenin bölünmez bütünlüğünü ihlal etmeyeyim.”
demedi. “Allah’tan başka hüküm koyacak
kabul edilemez, hiçbir ilah yok sadece Allah var! Siz kanun koymaya yetkili
değilsiniz” dedi. Eğer birlik olacaksa o İslam'da doğruda adalette olmalı
Allah'ın istediği düzende olmalı, dedi.
SÖZDE Şİİ ÂLİMLERİN AKINTIYA KAPILMASI
Şer ve şerrin hakim olması, zalimin hükmü ve iktidarının
korunması onun yönetimi altında kurulacak bir birlik asla hayırlı birlik
değildir. Zulümde, zorbalığın hakimiyetinde, onun iktidarının sürmesinde
birleşmek asla ve asla İslami, doğru, adil ve mantıklı bir şey değildir.
Nedense bu duayı Şii Sünni her kesimden ulema yapmaktadır. Sünnilerden olan
bazı ulemayı anlarım; saray, kapı kulu ulemaları, çanak yalayıcıları… Peki
adaletin temsilcisi zayıfların ezilenlerin masumların tarafında olması gereken
Şii ulema nasıl oluyor da... Türkiye'de zulüm düzeninin kurulduğu, fakirlerin
ezildiği, asgari ücretlilerin geçinemediği, insanların fakirlikten ailelerinin
dağıldığı, işsizliğin alabildiğini genişlediği ve bunların “kader” diye
sunulduğu, iktidarın, zalimlerin hiç suçlanmadığı bir ittifakta nasıl yer
alabiliyorlar! Nasıl böyle bir toplumsal anlaşmada hep bir ağızdan; Allah
birliğimizi korusun diye dua edebiliyorlar? Demek ki kendi tuzları kuru, o
düzenin değişmesini, rahatlarının bozulmasını istemiyorlar! Kur'an-ı Kerim bu
durumu Beyyine suresinde ifade etmektedir:
BEYYİNE (HUCCET) BÖLÜCÜDÜR!
Kitab ehlinden ve müşriklerden küfre sapanlar, kendilerine
(özürlerini ortadan kaldıracak) apaçık bir delil gelinceye kadar, (kendi
hallerine) salıverilecek değillerdir. (O apaçık delil) Allah'tan gönderilmiş
bir elçi (olup) tertemiz sahifeleri okumaktadır. Onların içinde dosdoğru yazılı
gerçekler vardır. Kitap ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler
geldikten sonra fırkalara ayrıldılar. (Beyyine Suresi 1-4)
Yahudi ve Hristiyanlar kendilerine Allah'tan vahiy getiren
peygamber bu vahyi onlara okumadığı sürece ihtilafa ayrılığa düşmeyecekler;
toplumsal zulmü kabullenme ittifakı birliği içerisinde toplumsal birlik
içerisinde yaşayacaklardı. Vahiy bu zulüm ittifakını darmadağın etti!
Kendilerine BEYYİNE geldikten sonra artık onlar ayrılığa düştüler. Tümü gelen
doğrunun tarafına geçemediler ki birlik olsun! Ne Beyyine’ye uyanlar eski fesat
ittifakta kaldılar ne toplum tümden ıslah olup hakta ittifak oluştu.
FAKİRLERİN KAYBEDECEK NEYİ VAR?
Demek ki zulüm ittifakı ve şerrin hakimiyeti altındaki
birlik İslam'ın emrettiği Allah'ın razı olduğu birlik değil! Sanıyoruz ki bu
birlik mazlum halkın lehine, savaş olmasın barış huzur olsun! Hayır savaş olsa
ya da başka sorunlar olsa fakir ne kaybedebilir? Kaybedeceği ne var ki, zaten
zor şartlarda yaşıyor! Canını mı kaybedecek? Zaten ölmeyecek mi? Şehit olarak
öteki dünyaya göçer. Bir de hakim düzenin sahiplerini iktidar sahiplerini
zenginleri düşünün! Çevresini malını mülkünü şan şöhretini rahatını kibrini
bırakmak zorunda kalacak! O yüzden onlar, hiç sömürgesi altındaki mazlumlar ses
çıkarmasın diye birlik beraberliğin devamından yana dua etmezler mi? Tabi ki
ederler!
Şerre sapma pahasına da olsa birliğin korunmasına yorumlanabilecek
tarihi bir olay var. Musa ve Harun Aleyhisselam'ın olayı incelenecek olursa..
Harun Aleyhisselam Musa Aleyhisselam'ın; “sen bu kavim putlara taparken
neredeydin! demesi üzerine ey anamın oğlu sakalımı yakamı çekiştirme bırak
(Bkz. Taha 94) ben ikilik çıkmasından korkuyordum beni dinlemediler! Burada
görüldüğü gibi buzağıya tapma sapkınlığına düşenler Harun aleyhisselam'a itaat
etmediler. Harun a.s’ın onları bırakması geçici bir durumdur. Zulmün iktidarına
yol açacak olsa da zalimin iktidarı altında birliktelik kast edilmiyor, geçici
ihtilaf kastediliyor.
ZORAKİ BİRLİK
O zaman diyebiliriz ki Beyyine (Hucceti tamamlayan açıklama)
gelmediği zaman insanlar zulmün iktidarı altında birlik olabiliyorlar ve Allahu
Teala'nın buyurduğu gibi; “insan hayır için dua ettiği gibi şer için de dua
eder, İyi bir şeymiş gibi zulmün iktidarının sürmesi, toplumun fitne fesat
üzere devam etmesi için insanlar birlik beraberliğimiz bozulmasın diye dua
ediyorlar! Aslında bu tam rızaya dayalı bir birlik olmayıp, mazlumların elinden
bir şey gelmeyeceğine inanıp yapacak bir şey yok diye durumu kabullendikleri
bir birliktir.
Tabi değinmemiz gereken önemli bir nokta da, devleti kafir
halkı Müslüman olan ülkeler halkı da kafir olan ülkelere göre daha az
kötüdürler. Halkı ve iktidarı kafir olan ülkeler kadar olmasa da bunlar da
kötüdürler. Allah’ın hakimiyetinin iptal edilip bir avuç zengin ve güçlülerin
hakimiyetinin sürmesi, zayıfların fakirlerin ezilmesi, kötülüğün reklamının her
vesile ile ve her yerde yapılması, fesat fuhuş açıklık haksız kazanç, ehil
olmayanların makamlara atanması daha bir sürü fitne fesad üzere bir birliktelik
oluşmuştur bu tür toplumlarda. Ancak yine de onlarda bulunan inanç ve İslam
kültürü bir avantaj olup halkı ve devleti kafir olan ülkeler gibi görülemezler.
Bu artı değerleri uğruna dışarıdan bir saldırı ve ülkelerinin açık istila ve
sömürüsüne karşı birlik olup düşmanı defetmek şarttır. Ne; “ha bu halkı
Müslüman siyasal düzeni yönetim, ha halkı ve devleti kafir yönetim, ne fark
eder” deyip halkın inanç ve dini kültürü yok gibi hareket edilmeli, ne halkın
bu iyi tarafları var diye zalim kafir kanunlarla şerri hakim kılmış olan kafir
iktidarın sürmesi için toplumsal anlaşı ve uzlaşı sağlanmalıdır. Her şey yeri
ve zamanına uygun şekilde düşünülmelidir.
Allah sonumuzu hayır etsin; şer, zulüm, haksızlık,
kandırmaca gibi değersiz, haram, aşağılık konular üzerine birleşen toplumun
Allah birlikteliğini bozsun! Onların içinden adalet taraftarı ve bundan taviz
vermeyen bir topluluk çıkartsın. Zulmü darmadağın etsin! Hayra adalete çağıran
bir grup çıkarsın ve bu hak, adalet fedailerini hakim kılsın. İşte o zaman
adaletin hakim olduğu bir toplumda Allah birliğimizi muhafaza etsin diye dua
edilir.