2- Trump'ın müzakerelerdeki özel temsilcisi Steve Whitkoff,
müzakereler sırasında belirlenen süreci takip ederken, müzakere alanı dışında
Trump ve diğer ABD yetkililerinin şantaj niteliğindeki açıklamalarını da dile
getiriyor ve müzakerelerin nihai hedefi olarak İran'ın nükleer tesislerinin ve
tüm nükleer programlarının tasfiyesinden bahsediyor! Ve benzer iddialar her gün
Amerikalı yetkililerin açıklamalarında görülmekte ve tekrarlanmaktadır. Neden?!
Trump, Whitkof ve diğer ABD yetkilileri, müzakerelerin konusu hakkında
anlaştıkları hususların, iddia ettikleri hususlarla çeliştiğini bilmiyorlar mı?
Elbette ki bu gerçeğin farkındalar, peki bu çelişkili açıklamaların hedefi ve
amacı ne?
3- Daha önce de yazdığımız gibi, Trump ve diğer bazı
Amerikalı yetkililerin askeri seçeneğin masada olduğuna dair tekrarlanan açıklamalarının
aksine, ne ABD ne de Siyonist rejim İran İslam Cumhuriyeti'ne askeri olarak
karşı koyabilecek kapasitede değiller ve eğer aptalca davranırlarsa ağır ve
katlanılmaz bir bedelle karşı karşıya kalacaklarını çok iyi biliyorlar.
Örneğin, İran karşıtı yaptırımların mimarı Richard Nephew'un, Amerika’nın
Foreign Affairs dergisine verdiği röportajda, yaptırımların etkililiğinden
duyduğu hayal kırıklığını dile getirerek şöyle yazdığını aktardık: ‘İran'a
yönelik askeri saldırının sonuçları çok ciddidir ve yenilgiye uğrama ve
Amerika'nın güvenilirliğinin zayıflaması ihtimali vardır. İran'ın nükleer
tesislerine saldırı da etkisizdir, çünkü İran'ın nükleer bilgisi yerlidir ve
ithal edilmemiştir. Müzakere, İran'la mücadelenin ve onu kontrol altına almanın
tek yoludur! Richard Nephew'un yazdığı gibi, Amerika'nın müzakerelerdeki amacı diğer
birçok kanıtla da desteklendiği gibi “İran'la mücadele” ise Amerika bu müzakere
hedefini nasıl ve hangi araçlarla sürdürüyor?
4- Amerika'nın devam eden müzakerelere ilişkin çelişkili ve
ikili tutumları, rakibin bu müzakerelerin Amerika'ya fayda sağlamayacağını çok
iyi bildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Zira müzakerelerde denge sağlamak için
ortaya konulan formülün her iki tarafı da tıkanmış durumdadır. Ne İran, NPT'de
tanınan sınırsız zenginleşme hakkından vazgeçecek, ne de ABD, İran'a karşı bir
baskı aracı olarak kullandığı yaptırımlardan vazgeçecektir. Peki, tarafların
müzakerelere girmelerinin ardındaki amaç nedir ve hangi hedefle bunu takip
etmektedir?
5- İran, müzakerelere ilişkin net bir yorum yaptı ve yapmaya
devam ediyor ve bu, ABD ve müttefiklerinin İran'ın nükleer programının silah
niteliği hakkındaki propagandasını ve yalanlarını etkisiz hale getirmektir. Ancak
hikâyenin diğer tarafında, Amerika, İran'ın nükleer silah üretme peşinde
olmadığını ve ortaya attığı asılsız iddianın, İran’ın bilimsel yeteneklerini
sorgulamak için bir bahane olduğunu biliyor. Hatta imkânsız da olsa onların dediği
gibi farz edelim nükleer programdan vazgeçtik, onlar bu defa da başka bir bahane
bulacaklardır!
6- Şimdi şu soru akla gelmektedir; ABD, şu anki
müzakerelerde dengelerin her iki tarafının da tıkandığını gördüğü halde neden
müzakereleri sürdürüyor ve ne gibi bir amacı var?! İşte tam da bu noktayı
gözden kaçırmamak gerekir. ABD, müzakereleri iki taraf arasındaki meseleleri
çözmenin bir yolu olarak görmüyor, aksine, Richard Nephew'un ifadesiyle,
müzakereleri İran İslam Cumhuriyeti’nin varlığıyla mücadelenin tek yolu olarak
kullanıyor. Ama nasıl?!
7- Tüm deliller, Amerika'nın nükleer meseleye ve
zenginleştirme oranına bakışının iddia ettiği gibi olmadığını göstermektedir.
Amerika’nın bakış açısına göre müzakerelerin son durağı ülke içinde fitne
çıkarmak ve kaos yaratmaktır. Amerika'nın müzakereler konusundaki çelişkili
tutumları bu çerçevede değerlendirilmelidir ve onlar istedikleri noktaya
varıncaya kadar müzakereleri sürdürme yönündeki bu çarpık ve eğri taktiği
kullanmaya devam edecektir. Halkın ekonomik koşullarını ve geçim kaynaklarını
koşullu hale getirip müzakereye bağlamak, muhaliflerin temel hedeflerinden
biridir. Bu arada ülke içinde, tutum ve eylemlerini düşmandan ayırt etmenin zor
olduğu yozlaşmış bir siyasi akımın uzun süredir bu alanda faaliyet gösterdiği
açıkça görülüyor. Bu akım, bilinçli ve bazı durumlarda bilinçsiz olarak
ekonomik mafyayla işbirliği yaparak, Amerika'nın beşinci kolu rolünü oynuyor.
Bu yolsuz örgütün her bir eylemini ve (bilinçli veya bilinçsiz) ekonomik
mafyayla olan ilişkisini anlatmak uzun zaman alacaktır, ancak bu kısa yazıda en
bilinen örneklerinden birine kısaca değineceğiz.
8- Söz konusu hareket uzun zamandır sahte ve çarpık bir iki
kutupluluk yaratıyor ve bunu elindeki gazete ve medya aracılığıyla güçlü bir
şekilde açıklıyor. Gerçek şu ki müzakereler konusunda iki görüş var; Bir görüş,
ülkenin ekonomik sorunlarının ABD ile müzakerelerle çözülebileceğine inanıyor;
diğer görüş ise sorunların iç çözümleri olduğunu ve müzakerelerin bunları
çözmeye yardımcı olmayacağını savunuyor. Söz konusu sapkın hareket bu iki
görüşü çarpıtarak, bazılarının sorunları müzakere yoluyla çözmek istediğini ileri
sürmekte ve karşı tarafta da inkılabi güçlerin adresini vermekte ve onların
müzakereye sıcak bakmadıklarını, sorunları müzakere yoluyla çözmeye
yanaşmadıklarını açıklamaktadır! Bu sapkın hareketler, ikinci grubun sorunların
çözülemeyeceğine değil, müzakere yoluyla çözülemeyeceğine inandığını söylemiyorlar!
Bu çarpıtmaya bulaşan akım, bir yandan da rejim yetkililerinin müzakerelerin
devamını beyhude ve muhaliflerin lehine görmesi ve durdurma niyetinde olması
durumunda, rejimi ve inkılabi güçleri sorunları çözmekten uzak göstermeye
çalışmaktadır! Diğer yandan da Amerika'yı halkın iyiliğini isteyen (Trump'ın
oyunu) ve sorunları çözmeye odaklı olarak göstermeye çalışmakta ve inkılabın
destekçilerinin halkın sorunlarına duyarsız olduğunu ileri sürmektedir!
9- Üzülerek belirtmek gerekir ki, söz konusu akım ve onunla
birlikte yürüyen ekonomik mafya, hiçbir ciddi ve önleyici engelle
karşılaşmadan, halkın ekonomik koşullarını ve geçim kaynaklarını koşullu hale
getirerek, müzakereye bağlayarak rehin tutmakla meşguldür. Müzakerelerin
başlangıcından bu yana, mal ve hizmet fiyatlarında çok sayıda ve artan
dalgalanmalara, döviz kurunda hesaplanamayan artışlara ve bunun insanların
hayatları üzerindeki felaket boyutlarına varan yansımalarına vb. şahit olduk ve
özür dileyerek belirtmek gerekir ki, burada şu soru cevapsız kalıyor ve bu
soruya henüz uygun bir cevap verilmiş değil; Eğer böyleyse, bütün yetkililer ve
istihbarat, güvenlik ve yargı merkezleri ne yapıyorlar?
10- Burada iki dipnota değinmemek haksızlık olur. Birincisi;
Sayın Irakçi’nin akıllıca açıklamalarıdır ve Irakçi şu ifadelerde bulunmuştur: ‘Boykotçular
yaptırımlardan hayal kırıklığına uğradılar, yoksa neden gelip bizimle müzakere
etsinler ki? Eğer yaptırımların işe yarayacağından emin olsalardı müzakereye
girmezlerdi.’ Yani bir başka ifadeyle düşmanın son oyununu ilan etmiş oldu.
İkincisi: Bütün fitne ve kargaşalarda dış düşmanların iç kolu rolünü oynayan
hırsızlara ve haydutlara karşı polis teşkilatının kararlı ve takdire şayan
eylemidir.
11- Ancak eldeki veriler, müzakerelere yönelik ikili ve
çelişkili yaklaşımın ABD'nin Aşil topuğu olduğunu ve bu çarpık ve ayrıştırıcı
yaklaşımın, İran'ın müzakereleri durdurma ya da devam ettirme konusunda kesin
bir karar almasını engellemek amacıyla kullanıldığını göstermektedir. İran’ın saygın
yetkililerinin, müzakerelerin devamını, ABD'nin müzakerelere ilişkin
görüşlerini ve müzakerelerden beklentilerini net bir şekilde ortaya koymasına
bağlamaları beklenmektedir. Böyle olursa, öncelikle onlar müzakereleri bozan
unsurlar olarak değerlendirilmez ve ikincisi de kamuoyunda milli çıkarları
korudukları vurgulanır. Üçüncüsü, Amerika'nın kaçamak tavrı, müzakereleri bozan
ülkenin İran değil, ABD olduğunu gösterir ve nihayetinde Amerika'nın Aşil
topuğuna ateş ederek, rakibin çifte standart hilesini kullanmasını engellenir.
Hüseyin Şeriatmedari