Bu meseleleri, bu acı hadiseleri bilmeyenler
"inanılacak gibi değil, nasıl olur da dinî değerlerimize ve
mukaddesatımıza bu derece düşmanlık adilip insanımıza gavûr yaşam biçimi
silahla, ölüm tehditleri ile dayatılır?" diyebilir. Ama bunlar tarihin
kaydettiği acı gerçekler. Bu zulümlerle ilgili Gazeteci Yazar Yalçın Bayer
06.06.2013 tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki
"Şapka da giyeceğiz vergi de vereceğiz" isimli
köşe yazısında şöyle açıklamalarda bulunuyor:
"Bazı anılar dikkat çekiyor:
Atatürk Şapka Kanunu’nu çıkarıyor. Ancak büyük tepki verilen
bölgelerden biri de Karadeniz oluyor.
15 Aralık 1925 günü halk, 'Biz zorla şapka giymek
istemiyoruz, sarığımız bize yeter!' diyerek Ulu Cami önünde toplanıyor;
uyarının dinlenmemesi üzerine jandarma bunlara ateş açıyor; 17 kişi ölüyor.
Rizelilerin isyanı karşısında yeni Cumhuriyet hükümeti,
donanmanın en büyük harp gemisi olan Hamidiye kruvazörünü Rize sahillerine
gönderiyor. Ulu Caminin bulunduğu Bataniye yamaçlarını dövüyor.
Sadece bir gün içinde 143 kişinin yargılama işlemi
bitiriliyor; 14 kişi 15’er yıl, 22 kişi 10’ar yıl, 19 kişi de 5’er yıl kalebend
denilen ağır hapis cezalarına çarptırılıyor.
Geriye kalanlar ise dayak ve para ödeme gibi hafif ceza
alıyorlar. İstiklal Mahkemesi’nin hızla verdiği kararla 8 kişi hemen Ulu Cami
önünde kurulan darağacında idam ediliyor.
Yıllar sonra bu bombardıman hadisesi türkülere konu oluyor:
'Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz.
Ula şapka da giyeceğiz, vergi de vereceğiz!"
Evet bunlar Anadolu topraklarında yaşanmış acı gerçekler.
(Yalçın Bayer, makalenin ilerleyen satırlarında idamları tasvip etmemekle
birlikte rejimi temize çıkarmaya çalışıyor.)
Türkiye olarak elbette köprünün altından çok sular aktı.
Azerbaycan ise SSCB yıkılıp bağımsızlığını ilân ettiği 18 Ekim 1991 tarihinden
bu yana 30 yıl geçti. Azerbaycan rejiminin kurulma aşamasında geçici başkan İsa
Gamber oldu. Ebulfazl Elçibey ise resmi olarak 7 Haziran 1992 - 24 Haziran 1993
tarihleri arasında görev yaptı. Bu tarihten sonra siyasî entrikalarla Haydar
Aliyev iktidara geldi. Haydar Aliyev SSCB döneminde komünizm ideolojisine
sadakatle bağlılığından dolayı devlet kademelerinde büyük görevlerde bulunmuş
ve KGB'nin başkan yardımcılığına getirilmişti. (Mihail Gorbaçov'un komünist
rejimin yıkılmasına ilişkin başlatmış olduğu "glasnost ve
perestroika" hareketine şiddetle karşı çıkanlardandı.)
Kariyerini KGB'de sürdüren Aliyev, 1967'de Azerbaycan KGB'si
başkanı olarak atandı ve kendisine tümgeneral rütbesi verildi. 1993 yılında
2003 tarihine kadar Azerbaycan cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü. Yirmi yıllık
süreç içerisinde İslâmî yapılara göz açtırmadı. Dindar kesime baskı uyguladı.
Birçok tanınmış mümtaz âlim hâlâ zindanlarda çile çekmektedir. Oğul İlham
Aliyev 2003 yılından bu yana babasından devraldığı baskıcı politikalara
misliyle devam etmektedir. Ayrıca başta petrol olmak üzere birçok şirket
devlete ait olması gerekirken Aliyev ailesinin tekelindedir. Tıpkı Suudi
Arabistan ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi. Bu alan ve vantuzlama durumunu
bir gazeteci es kaza gündeme getirecek olsa tıpkı Suud rejiminde olduğu gibi
ağır işkencelerden geçirip hapsi boylayacaktır.
Bu ülkede rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, illegal yollardan
iş görme vs. had safhada. Özellikle bir zamanlar sahte diploma ayarlama furyası
vardı. İki - üç bin dolara resmî prosedüre uygun üniversite diplomaları
satılıyordu. Kara yolu ile gidenler bilir, rüşvet gümrükten girerken başlıyor.
O ülkede ticaret yapanlar adeta gümrük mevzuatlarını rüşvetsiz hâlletmeleri
mümkün değildi. TIR şoförü arkadaşlar gümrüklerde nasıl söğüşlenip
soyulduklarını anlatırlardı. Biz de, "pes doğrusu" derdik. Ülkede
ahlâkî yozlaşma da dibe vurmuş vaziyette. Bu yılki Eurovizyon şarkı
yarışmasındaki müstehcen show sahnelerini görenler olayı tiksinti ile
anlatıyor. Müslüman bir ülke böyle mi olmalı? Rejim adeta dinî değerlere savaş
açmış. Ülkede İslâm'ın esamesi okunsun istenmiyor. Dinî hizmet ve faaliyette
bulunmak isteyen sivil toplum kuruluşlarına göz açtırmıyorlar. Birçok yerde
harabeye dönmüş camilerin onarılmasına müsaade edilmiyor. Bütün bu baskı
politikalarına rağmen dinî değerlere uygun bir hayat yaşama azmi içerisinde
olan kesim varKomünizm bu ülkeyi silindir gibi ezmiş geçmiş. Ancak komünizm
ideolojisinden kurtulalı 30 yıl oldu. Ne olurdu da yönettiğiniz halkın aidiyet
değerlerine uygun bir yapılanmaya gitseydiniz. Hemen yanıbaşınızdaki İslâm
devletinden "devrim ihracı" korkusuyla kaçabildikçe kaçtınız. Ve en
acısı mazlum Filistin halkının katili Siyonist çete ile iş tuttunuz. Bu ihaneti
sadece ticarî konularda değil, askerî işbirliği anlaşmalarıyla da yaptınız.
Filistin'e yönelik ihanet süreci sadece Arap ülkeleri ile
sınırlı kalmadı. Birçok Müslüman ülke Siyonist çete ile ilişkiye girdi.
Azerbaycan cenahında Baba Haydar Aliyev zamanında başlayan bu ilişkiler oğul
İlham Aliyev ile zirveye çıktı. Şimdi Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu
askerî işbirliği anlaşması ile konsorsiyum oluşturmak isteniyor. Daha açıkçası
"askerî pakt" kurmak istiyorlar. Türkiye buna ne cevap verecek
bilmiyoruz. Bunlar öylesine karanlık ve şeytanî plânlar ki, hedef sadece İran
İslâm Cumhuriyeti, başka değil. Azerbaycan hükümeti yani İlham Aliyev ve
avanesi öyle bir oyuna getirilmek isteniyor ki, eğer bu oyuna gelirlerse büyük
bir ateşin içerisine atılmış olacaklar. İran İslâm Cumhuriyeti'ne Saddam
vasıtasıyla yapamadıklarını şimdi Aliyev'i maşa olarak kullanıp yapmak
istiyorlar...
İran çok açık bir şekilde Filistin işgalcisi Siyonist
çetenin Azerbaycan'daki varlığından rahatsız. İlham Aliyev ise Siyonist çeteden
almış olduğu Harop marka İHA'ların önünde show yaparcasına ve İHA'yı okşayarak
"İsrail nerede?" diyor. Yani bir devlet başkanına yakışmayan tarzda
müptezelce/şaklabanca bir tavır sergileyerek ironik sorular soruyor. Oysa
Azerbaycan topraklarında Siyonist çeteye verilmiş olan üslerden kalkan İHA'lar
sınır ihlâli yaparak İran hava sahasına girip keşif uçuşları yapıyor. İran'ın
bilim insanlarına yönelik suikastlar bu keşif uçuşlarından sonra gerçekleştiği
biliniyor. Sormamız lazım, komşusunu vurması için katile balkonu kiraya vermek
ne anlama geliyor? Aliyev rejimi işte bunu yapıyor...
İran bu son gelişmelerden sonra sınır bölgesinde büyük bir
tatbikat yapmış oldu. Peki yine soracak olursak, bölgemizde tansiyonun
yükselmesi kimin işine yarar?
Bu şeytanî plânda Müslümanın Müslümana kırdırılması var.
Siyonist çete ile konsorsiyum da oluşturulsa, yani askerî pakt da kurulmuş olsa
Siyonist çete İran ile asla sıcak bir çatışmaya girmez/giremez. Maksat iki
Müslüman ülkeyi kapıştırıp kenara çekilmek. İranlı siyasî ve askerî mesuller
bunu çok iyi bildiği için krizi tırmandırmadan sadece tatbikat yapmakla
yetindiler. En son gelinen nokta itibariyle iki ülkenin dışişleri bakanları
görüşüp sağduyulu beyanatlarda bulunarak kamuoyunu teskin etmiş oldular.
Müslümanlar olarak bizim de temenni ve beklentimiz bu yönde. Müslüman kamuoyu
olarak bizim istediğimiz, hiçbir Müslüman ülkenin Siyonist çete ile ne ticarî
alanda ne askerî sahada asla işbirliğine ve bir takım ittifaklara gitmemesidir.
Zira Siyonist işgalci çeteye karşı bizim akidemize taallûk eden kırmızı
çizgimiz bellidir.
Siyonist çetenin Filistin topraklarındaki varlığı bizim için
illegaldir. Birleşmiş Milletler nezdinde kabul görse ve Birleşmiş Milletler
tarafından tescillenmiş olsa da İngilizlerin işgal ederek Siyonistlere peşkeş
çektiği topraklarımız üzerinde devlet kurmak biz Müslümanların nezdinde
geçerliliği yoktur. Böyle bir işgalci yapı ile diplomatik ve ticarî ilişkilere
girmek ve bunun ötesinde askerî işbirliği anlaşmaları yaparak stratejik
ortaklıklar geliştirmek Kûr'ân-ı Kerim'e, mukaddesatımıza ve tüm İslâm ümmetine
yapılmış en alçakça ihanettir. İlham Aliyev ve avanesi bunu çok iyi bilmelidir.