Azerbaycan Rejimi Ve Siyonist İsrail'in Entrikaları

GİRİŞ: 14.10.2021 18:40      GÜNCELLEME: 14.10.2021 18:40
Rasthaber -  Av. Musa Güneş 3 Ekim 2021 tarihli "Kardeş Halklar Ve Kalleş Hükümetler" isimli İslâmî Analiz'de yayınlanan makalesinde Azerbaycan hükümetinin Siyonist rejimle girdiği ittifakları ve TC rejiminin kurulduğu yıllarda halkımızın aidiyet değerlerine olan düşmanlığından söz ederek çarpıcı örnekler veriyor. Gerçekten tek parti diktatörlüğü döneminde halkımız oldukça eziyet görmüştü. Musa Güneş Bey'in de ifade ettiği gibi gâvur şapkası giymek istemeyen mümtaz şahsiyetli nice âlimlerimiz darağaçlarında sallandırıldı. Yine şapka giymek  istemeyen Karadeniz halkı Hamidiye gemisi ile topa tutulmuştu. Daha sonraları Karadeniz'in Hamidiye gemisi ile vurulması hadisesi hicvedilip darb- ı mesel hâline gelmişti. Karadeniz lehçesi ile dile getirilen şudur: "Atma Hamidiye atma, şapka da giyecook, vergi de verecook."

Bu meseleleri, bu acı hadiseleri bilmeyenler "inanılacak gibi değil, nasıl olur da dinî değerlerimize ve mukaddesatımıza bu derece düşmanlık adilip insanımıza gavûr yaşam biçimi silahla, ölüm tehditleri ile dayatılır?" diyebilir. Ama bunlar tarihin kaydettiği acı gerçekler. Bu zulümlerle ilgili Gazeteci Yazar Yalçın Bayer 06.06.2013 tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki

"Şapka da giyeceğiz vergi de vereceğiz" isimli köşe yazısında şöyle açıklamalarda bulunuyor:

"Bazı anılar dikkat çekiyor:

Atatürk Şapka Kanunu’nu çıkarıyor. Ancak büyük tepki verilen bölgelerden biri de Karadeniz oluyor.

15 Aralık 1925 günü halk, 'Biz zorla şapka giymek istemiyoruz, sarığımız bize yeter!' diyerek Ulu Cami önünde toplanıyor; uyarının dinlenmemesi üzerine jandarma bunlara ateş açıyor; 17 kişi ölüyor.

Rizelilerin isyanı karşısında yeni Cumhuriyet hükümeti, donanmanın en büyük harp gemisi olan Hamidiye kruvazörünü Rize sahillerine gönderiyor. Ulu Caminin bulunduğu Bataniye yamaçlarını dövüyor.

Sadece bir gün içinde 143 kişinin yargılama işlemi bitiriliyor; 14 kişi 15’er yıl, 22 kişi 10’ar yıl, 19 kişi de 5’er yıl kalebend denilen ağır hapis cezalarına çarptırılıyor.

Geriye kalanlar ise dayak ve para ödeme gibi hafif ceza alıyorlar. İstiklal Mahkemesi’nin hızla verdiği kararla 8 kişi hemen Ulu Cami önünde kurulan darağacında idam ediliyor.

Yıllar sonra bu bombardıman hadisesi türkülere konu oluyor:

'Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz.

Ula şapka da giyeceğiz, vergi de vereceğiz!"

Evet bunlar Anadolu topraklarında yaşanmış acı gerçekler. (Yalçın Bayer, makalenin ilerleyen satırlarında idamları tasvip etmemekle birlikte rejimi temize çıkarmaya çalışıyor.)

Türkiye olarak elbette köprünün altından çok sular aktı. Azerbaycan ise SSCB yıkılıp bağımsızlığını ilân ettiği 18 Ekim 1991 tarihinden bu yana 30 yıl geçti. Azerbaycan rejiminin kurulma aşamasında geçici başkan İsa Gamber oldu. Ebulfazl Elçibey ise resmi olarak 7 Haziran 1992 - 24 Haziran 1993 tarihleri arasında görev yaptı. Bu tarihten sonra siyasî entrikalarla Haydar Aliyev iktidara geldi. Haydar Aliyev SSCB döneminde komünizm ideolojisine sadakatle bağlılığından dolayı devlet kademelerinde büyük görevlerde bulunmuş ve KGB'nin başkan yardımcılığına getirilmişti. (Mihail Gorbaçov'un komünist rejimin yıkılmasına ilişkin başlatmış olduğu "glasnost ve perestroika" hareketine şiddetle karşı çıkanlardandı.)

Kariyerini KGB'de sürdüren Aliyev, 1967'de Azerbaycan KGB'si başkanı olarak atandı ve kendisine tümgeneral rütbesi verildi. 1993 yılında 2003 tarihine kadar Azerbaycan cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü. Yirmi yıllık süreç içerisinde İslâmî yapılara göz açtırmadı. Dindar kesime baskı uyguladı. Birçok tanınmış mümtaz âlim hâlâ zindanlarda çile çekmektedir. Oğul İlham Aliyev 2003 yılından bu yana babasından devraldığı baskıcı politikalara misliyle devam etmektedir. Ayrıca başta petrol olmak üzere birçok şirket devlete ait olması gerekirken Aliyev ailesinin tekelindedir. Tıpkı Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi. Bu alan ve vantuzlama durumunu bir gazeteci es kaza gündeme getirecek olsa tıpkı Suud rejiminde olduğu gibi ağır işkencelerden geçirip hapsi boylayacaktır.

Bu ülkede rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, illegal yollardan iş görme vs. had safhada. Özellikle bir zamanlar sahte diploma ayarlama furyası vardı. İki - üç bin dolara resmî prosedüre uygun üniversite diplomaları satılıyordu. Kara yolu ile gidenler bilir, rüşvet gümrükten girerken başlıyor. O ülkede ticaret yapanlar adeta gümrük mevzuatlarını rüşvetsiz hâlletmeleri mümkün değildi. TIR şoförü arkadaşlar gümrüklerde nasıl söğüşlenip soyulduklarını anlatırlardı. Biz de, "pes doğrusu" derdik. Ülkede ahlâkî yozlaşma da dibe vurmuş vaziyette. Bu yılki Eurovizyon şarkı yarışmasındaki müstehcen show sahnelerini görenler olayı tiksinti ile anlatıyor. Müslüman bir ülke böyle mi olmalı? Rejim adeta dinî değerlere savaş açmış. Ülkede İslâm'ın esamesi okunsun istenmiyor. Dinî hizmet ve faaliyette bulunmak isteyen sivil toplum kuruluşlarına göz açtırmıyorlar. Birçok yerde harabeye dönmüş camilerin onarılmasına müsaade edilmiyor. Bütün bu baskı politikalarına rağmen dinî değerlere uygun bir hayat yaşama azmi içerisinde olan kesim varKomünizm bu ülkeyi silindir gibi ezmiş geçmiş. Ancak komünizm ideolojisinden kurtulalı 30 yıl oldu. Ne olurdu da yönettiğiniz halkın aidiyet değerlerine uygun bir yapılanmaya gitseydiniz. Hemen yanıbaşınızdaki İslâm devletinden "devrim ihracı" korkusuyla kaçabildikçe kaçtınız. Ve en acısı mazlum Filistin halkının katili Siyonist çete ile iş tuttunuz. Bu ihaneti sadece ticarî konularda değil, askerî işbirliği anlaşmalarıyla da yaptınız.

Filistin'e yönelik ihanet süreci sadece Arap ülkeleri ile sınırlı kalmadı. Birçok Müslüman ülke Siyonist çete ile ilişkiye girdi. Azerbaycan cenahında Baba Haydar Aliyev zamanında başlayan bu ilişkiler oğul İlham Aliyev ile zirveye çıktı. Şimdi Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu askerî işbirliği anlaşması ile konsorsiyum oluşturmak isteniyor. Daha açıkçası "askerî pakt" kurmak istiyorlar. Türkiye buna ne cevap verecek bilmiyoruz. Bunlar öylesine karanlık ve şeytanî plânlar ki, hedef sadece İran İslâm Cumhuriyeti, başka değil. Azerbaycan hükümeti yani İlham Aliyev ve avanesi öyle bir oyuna getirilmek isteniyor ki, eğer bu oyuna gelirlerse büyük bir ateşin içerisine atılmış olacaklar. İran İslâm Cumhuriyeti'ne Saddam vasıtasıyla yapamadıklarını şimdi Aliyev'i maşa olarak kullanıp yapmak istiyorlar...

İran çok açık bir şekilde Filistin işgalcisi Siyonist çetenin Azerbaycan'daki varlığından rahatsız. İlham Aliyev ise Siyonist çeteden almış olduğu Harop marka İHA'ların önünde show yaparcasına ve İHA'yı okşayarak "İsrail nerede?" diyor. Yani bir devlet başkanına yakışmayan tarzda müptezelce/şaklabanca bir tavır sergileyerek ironik sorular soruyor. Oysa Azerbaycan topraklarında Siyonist çeteye verilmiş olan üslerden kalkan İHA'lar sınır ihlâli yaparak İran hava sahasına girip keşif uçuşları yapıyor. İran'ın bilim insanlarına yönelik suikastlar bu keşif uçuşlarından sonra gerçekleştiği biliniyor. Sormamız lazım, komşusunu vurması için katile balkonu kiraya vermek ne anlama geliyor? Aliyev rejimi işte bunu yapıyor...

İran bu son gelişmelerden sonra sınır bölgesinde büyük bir tatbikat yapmış oldu. Peki yine soracak olursak, bölgemizde tansiyonun yükselmesi kimin işine yarar?

Bu şeytanî plânda Müslümanın Müslümana kırdırılması var. Siyonist çete ile konsorsiyum da oluşturulsa, yani askerî pakt da kurulmuş olsa Siyonist çete İran ile asla sıcak bir çatışmaya girmez/giremez. Maksat iki Müslüman ülkeyi kapıştırıp kenara çekilmek. İranlı siyasî ve askerî mesuller bunu çok iyi bildiği için krizi tırmandırmadan sadece tatbikat yapmakla yetindiler. En son gelinen nokta itibariyle iki ülkenin dışişleri bakanları görüşüp sağduyulu beyanatlarda bulunarak kamuoyunu teskin etmiş oldular. Müslümanlar olarak bizim de temenni ve beklentimiz bu yönde. Müslüman kamuoyu olarak bizim istediğimiz, hiçbir Müslüman ülkenin Siyonist çete ile ne ticarî alanda ne askerî sahada asla işbirliğine ve bir takım ittifaklara gitmemesidir. Zira Siyonist işgalci çeteye karşı bizim akidemize taallûk eden kırmızı çizgimiz bellidir.

Siyonist çetenin Filistin topraklarındaki varlığı bizim için illegaldir. Birleşmiş Milletler nezdinde kabul görse ve Birleşmiş Milletler tarafından tescillenmiş olsa da İngilizlerin işgal ederek Siyonistlere peşkeş çektiği topraklarımız üzerinde devlet kurmak biz Müslümanların nezdinde geçerliliği yoktur. Böyle bir işgalci yapı ile diplomatik ve ticarî ilişkilere girmek ve bunun ötesinde askerî işbirliği anlaşmaları yaparak stratejik ortaklıklar geliştirmek Kûr'ân-ı Kerim'e, mukaddesatımıza ve tüm İslâm ümmetine yapılmış en alçakça ihanettir. İlham Aliyev ve avanesi bunu çok iyi bilmelidir.

YORUMLAR

REKLAM