Rasthaber - Cesur gazeteciler (84 gün içinde 106'sı Siyonistler tarafından şehit edildi) ve sosyal medyanın mucizeleri sayesinde, 7.8 milyar insanın şaşkın ve dehşete düşmüş gözleri önünde, göz göre göre gerçekleşen korkunç bir soykırımın eşi benzeri görülmemiş manzarasıyla karşı karşıyayız.
Chicago'daki 1968 Demokratik Ulusal Kongresinin
gerçekleştiği salonun dışında polis protestocuları döverken, kalabalığın attığı
slogan "Tüm dünya izliyor" şeklindeydi. Haklı oldukları bir nokta
vardı. Televizyon kanalları kurultay konuşmalarını keserek sokaklardaki şiddet
olaylarından kesitler gösteriyordu. Kanalların en kötü ihlalleri göstermeyi
reddetmesine rağmen, polisin azmettirici ve fail olduğu çok açıktı. Geniş
kitlelerce izlenen bu "polis isyanı" kamuoyunun kısmen kuşaklar
arasında kutuplaşmasına yardımcı oldu ve ABD'nin Vietnam savaşının çökmesine
katkıda bulundu.
1968'de dünyanın sadece küçük bir kısmı Chicago polis
ayaklanmasının ağdan seçilmiş birkaç kısa videosunu izledi. Daha da küçük bir
kısmı ise yeraltı gazetelerinden çıplak gerçeği öğrendi. Ancak bugün tüm dünya
Gazze'de yaşanan soykırımı gerçekten izliyor-ya da dayanabildiği
kadarını. Cesur gazeteciler (84 gün içinde 106'sı Siyonistler
tarafından şehit edildi) ve sosyal medyanın mucizeleri sayesinde, 7.8
milyar insanın şaşkın ve dehşete düşmüş gözleri önünde, göz göre göre
gerçekleşen korkunç bir soykırımın eşi benzeri görülmemiş manzarasıyla karşı
karşıyayız. Ron Unz'un da ifade ettiği gibi, "Kesinlikle
dünya tarihindeki çaresiz sivillerin televizyonda yayınlanan en büyük
katliamına tanık oluyoruz ki bunun uzaktan yakından bir benzeri bile akla
gelmiyor."
Siyonistlerin kana susamış sefahatinin nefes kesen
vahşeti ve Filistinli kurbanların yürek parçalayan acıları, dünyanın dört bir
yanındaki milyarlarca insan için deneyimsel bir gerçeklik haline geldi. Siyonistlerin
belirlediği "güvenli bölgelerdeki" kalabalık mülteci kampları da
dahil olmak üzere, yoğun nüfuslu mahallelerde 2000 kiloluk bombaların
patlamasını izledik. Gazze nüfusunun %90'ından fazlasının Siyonist bombardıman
nedeniyle evsiz kaldığını gördük.
Siyonist soykırım failleri tarafından bir okulda yakın
mesafeden infaz edilen kadın ve çocuk mültecilerin cesetlerini
gördük. Siyonistler hastaneleri yıkarken, gıda, su ve yakıtı ablukaya alırken,
su, kanalizasyon ve elektrik altyapısını havaya uçururken ve insani yardım
sevkiyatlarını neşeyle yakarken Gazzelilerin susuzluk, açlık ve tıbbi
tedaviden yoksunluktan öldüğünü izledik.
İsrail'in Gazze halkına karşı bir imha savaşı
yürüttüğünden şüphe duyan varsa, bu şüphesini gidermek için İsrailli
yöneticilerin açıklamalarına bakması yeterlidir. Netanyahu, Filistinlileri
Tevrat'ta son erkeğine, kadınına, çocuğuna, bebeğine ve hatta hayvanına kadar
yok edilmesi gereken düşman olarak tanımlanan "Amalek" olarak
nitelendirerek açıkça İncil'deki intikam, yani soykırım çağrısında bulunmuştur.
İsrailli bir general "Gazze'nin hiçbir insanın var
olamayacağı bir yer haline geleceğini" ilan etti. Mevcut rejimin bir
bakanı Gazze'ye nükleer silah atılmasını önerdi. İsrailli okul çocuklarına
"Bir yıl içinde herkesi yok edeceğiz" şarkısı öğretiliyor.
Bu soykırım manzarasını daha da çirkin kılan şey, ABD
rejimi ve Siyonist egemen medyanın başını çektiği dünyanın en büyük güçlerinin,
soykırımı sansürleme, karartma ve soykırım hakkında herhangi bir şey
yapılmasını engelleme çabasıdır. İnternet sansürünü aşma konusunda daha
becerikli olan gençler özellikle öfkeliler.
1968'de olduğu gibi, izleyen "tüm dünya" orantısız
bir şekilde gençlerden oluşuyor. Bugün anketler, Amerikalı genç
yetişkinlerin çoğunluğunun Filistin direnişi tarafından "İsrail"in
ortadan kaldırılmasını desteklediğini gösteriyor!
Dünyadaki yaklaşık iki milyar Müslümanın çoğunun gözünde,
ülkelerinin siyasi liderlerinin eylemsizliği de aynı derecede çirkin.
"Suudi" Arabistan gibi yerlerde büyük bir tepki gelişiyor:
"Twitter'da bir kullanıcı iki çarpıcı fotoğrafla
birlikte şu yorumu paylaştı: 'Bunlar iki fotoğraf, biri Gazze'den diğeri dün
gece Suudi Arabistan'ın Riyad kentinden. Bir resimde Gazze'deki Müslümanlar
Mescid-i Aksa'yı korumak için soykırımla karşı karşıya! İkinci resimde ise
Suudi Yehud bin Salman Shakira ile çıplak dans ediyor! Utanmalılar'."
Başta ABD rejimi ve onun hem Batı'daki hem de Müslüman
Doğu'daki vasalları olmak üzere Gazze soykırımına suç ortaklığı yapan kurumlar
ciddi şekilde itibarsızlaşıyor. İnsanlar, özellikle de gençler ile kurumsal
liderlik arasında bir uçurum açıldı.
Eğilim açık: Mevcut kurumlar zayıflayıp yok olurken,
yenileri ortaya çıkacaktır. Irak, Afganistan ve (yakında) Ukrayna'daki
savaşları kaybettikten sonra, ABD liderliğindeki Batı imparatorluğu artık o
kadar da zorlu, sıkı bir yapı gibi görünmüyor. Gazze soykırımının ardından,
genel olarak Küresel Güney'in ve özel olarak Müslüman Doğu'nun şok olmuş ve
öfkeli insanları şimdiden Amerikan ve İsrail ürünlerini boykot etmekte ve
hükümetlerini faillerden uzaklaşıp yükselen BRICS ittifakına yönelmeye, İşgal
Edilmişler ve Batılılaştırılmışlar Ekseninden uzaklaşıp Direniş Eksenine
yönelmeye zorlama sürecindedir.
Huntington'ın Batı'nın dünya egemenliğine bir tehdit
olarak gördüğü "Konfüçyüs-İslam bağlantısı", ABD'nin Gazze
soykırımındaki suç ortaklığıyla ölçülemeyecek kadar güçlenmiştir. Önde gelen
bağımsız güçler, Rusya, Çin ve İran, Birleşmiş Milletler'de ateşkes kararlarını
zorluyorlar (ki bu kararlar ABD tarafından her zaman veto ediliyor ya da
sulandırılıyor). Soykırım faillerini silahlandıran, finanse eden ve diplomatik
olarak destekleyen Amerikalılar ile soykırımı durdurmak isteyen ABD karşıtı
blok arasındaki keskin zıtlık, dünyanın büyük bir kısmını ABD'ye karşı
çeviriyor.
ABD imparatorluğunun devam eden gayrimeşrulaşma süreci en
hızlı Müslüman Doğu'da gerçekleşiyor; bugün açık ara en popüler iki oluşum El
Kassam Tugayları ve Yemen'deki Ensarullah hareketi. Endonezya'dan Fas'a
milyarlarca insan Hamas'ı ve Direniş Ekseni'ndeki destekçilerini, özellikle de
Kızıldeniz'i İsrail gemilerine kapatan kahraman Ensarullah güçlerini çılgınca
alkışlıyor. Devlet propagandasıyla Ensarullah'ı düşman olarak görmeye
şartlandırılmış "Suudi" Arabistan halkı bile artık İsrail'e giden
gemileri ele geçirmek için helikopterlerden inen Husi komandolarını alkışlıyor.
Gazze soykırımının yarattığı şok etkisi, Müslüman
dünyasındaki milyarlarca gözü, önde gelen direniş gruplarının son videolarına
çevirdi. Ancak Hamas bir gruptan ziyade bir fikir -Siyonizme karşı Pan-İslamist
direniş- olduğundan ve İsrail'in soykırım kampanyası bu grup üzerinde
kahramanlığı içeren bir parıltı yarattığından, Siyonistlerin sadece
"Hamas'ı yok etme" arayışlarında başarısız olmaya mahkum olmadıkları,
aynı zamanda "Hamas fikrini" dünyanın yaklaşık iki milyar Müslümanı
için yol gösterici bir ışık statüsüne yükseltmeyi başardıkları açıktır.
Siyonistler ve onların soykırımı sayesinde Hamas bugün
İslami siyasi kimliğin merkezi simgesi haline gelmiştir. Ve Siyonistler mevcut
liderliği öldürseler bile, yüz milyonlarca potansiyel yedek, kanatlarda
beklemektedir.
Dolayısıyla, Siyonist varlık "Hamas'ı ortadan
kaldırma" savaşında öyle ya da böyle kaybetmeye mahkumdur. Soykırımcı
yıkımın mevcut turu sona erdiğinde, Siyonizme karşı İslami direniş fikri, İslam
ümmetinin kalbine en derin düzeyde sağlam bir şekilde yerleştirilmiş olacaktır.
Ve bu direnişin merkezi sembolü, Hamas'ın kahramanca yürüttüğü El Aksa
Fırtınası operasyonunun simgesi olan Mescid-i Aksa olacaktır.
El Aksa'nın önemi
Mescid-i Aksa, İslam'ın ekümenik ve ruhani özlemlerinin en
önde gelen sembolüdür. Kur'an'ın bize söylediği gibi, "Ona [Muhammed'e]
kudretimizin [olağanüstü] delillerini gösterelim diye, kulunu [Muhammed'i] bir
gece Mescid-i Haram'dan [Mekke'deki] Mescid-i Aksa'ya [Kudüs'teki uzak
mescide], tarafımızdan kutsanmış bir bölgeye götüren Allah'ın şanı yücedir. O,
her şeyi işitendir, her şeyi görendir" (İsra: 01). Bu ayet, Son
Peygamber'in (s.a.v.) Mekke'den Kudüs'e yaptığı mucizevi "gece yolculuğu"
ve göksel kürelerden Allah'ın (c.c.) huzuruna yükselişi olan İsra ve Miraç'la
ilgili birçok anlatının temel taşıdır. İsra ve Miraç'ın Kur'an'ın vahyinden
sonra ikinci bir mucize olduğu söylenir. Peygamber'in (s.a.a) İlahi Huzur'a
yükseliş yolculuğuna başladığı noktada bulunan Mescid'in yüce mimarisine ve
sanatına ilham veren de bu mucizedir.
İsra ve Miraç, her Müslüman'ın manevi olarak yükselme ve
Allah'a yaklaşma çabası anlamına gelen içsel yolculuğunun sembolü ve ilham
kaynağıdır. Güzel Mescid-i Aksa ve Allah'ın ilksel birlikten çokluğu
yaratmasını çağrıştıran karmaşık geometrik tasarımlara sahip muhteşem
kubbesiyle Kubbetü's-Sahra, İslam dünyasının en eski ve en büyük mimari anıtı
ve İslam maneviyatının en üstün sanatsal ifadesi olarak durmaktadır. Bugün bile
Kubbetü's-Sahra'nın tavanına bakanlar ruhani bir genişleme ya da yükselme hissine
kapılabilirler.
Mescid-i Aksa sadece İslami maneviyatı değil, aynı
zamanda ekümenikliği de sembolize etmektedir. İsra ve Miraç
rivayetlerine göre, Peygamberimiz (s.a.a.) şu anda caminin bulunduğu yerden
göksel kürelere yükselirken, Musa ve İsa da dahil olmak üzere önceki
peygamberlerle karşılaşmıştır. Tüm peygamberlerin kardeşliğine ve mesajlarının
altında yatan kimliğe dair bu imge, İslam'ın tüm peygamberlerin takipçileri
arasında uyum ve birlik sağlayan nihai mesaj rolünü bildirir: "Onlardan
hiçbiri arasında ayrım yapmayız ve biz O'na teslim olmuşuzdur" (2:136).
Dolayısıyla, üç büyük tektanrıcılığın takipçileri için de kutsal olan Kudüs,
herkesin haklarının korunduğu bir yer olmalıdır; Hıristiyanlara tüküren ve
kanlı bir kurban tapınağı inşa etmek için İslam'ın en büyük mimari anıtını
yıkmayı planlayan narsist ve soykırımcı bir "seçilmiş
halkın" üstünlükçülüğünün anıtı değil. "Onlar tuzak kurarlar, Allah
da planlar. Ve Allah plan yapanların en hayırlısıdır" (8:30).
Gelişen birliğin sembolü olarak El Aksa
Siyonistlerin Gazze soykırımıyla sarsılan İslam Ümmeti ve
Küresel Güney, genel olarak Filistin'i ve özel olarak El Aksa'yı savunmak için
birleştikçe, Anglo-siyonist İmparatorluğun küllerinden doğan yeni düzen,
bölünme ve çekişme yerine birlik ve işbirliğine odaklanacaktır. Uluslararası
düzeyde bu, Siyonist-Batı'nın "sıfır toplamlı, sonsuz savaş" modeli
yerine Çin'in "kazan-kazan, savaş yok" yaklaşımının benimsenmesi
anlamına gelmektedir.
Bu arada Hamas fikrinin -Aksa'yı savunmak için İslam
birliği- zaferi, Müslüman çoğunluğa sahip ülkeleri İslam bayrağı altında bir
araya getirecek ve 19. ve 20. yüzyıllarda Batılı fatihler ve sömürgeciler
tarafından dayatılan küçük milliyetçiliklerin etkisini azaltacaktır. Batı
imparatorluğu ve onunla birlikte Batı'nın böl ve yönet gücü çökerken,
teknolojinin sağladığı iletişim ve ticaret bağlarıyla bir araya gelen yeniden
birleşmiş bir İslam dünyası ortaya çıkacaktır.
Seyyid Hasan Nasrallah'ın dediği gibi:
"Birden fazla İslam cumhuriyetine inanmıyoruz; ancak
merkezi bir hükümet tarafından yönetilen tek bir İslam dünyasına inanıyoruz,
çünkü İslam dünyasındaki tüm sınırları sahte ve sömürgeci ve dolayısıyla yok
olmaya mahkum olarak görüyoruz."
"Tek İslam dünyasının" merkezi hükümeti nerede
olacak? Büyük ihtimalle Kudüs'te... İnşallah.
Bu, geçtiğimiz yüzyıl boyunca soykırıma karşı direnen ve
ben bunu yazarken hala devam etmekte olan kahramanca El Aksa Fırtınası
savaşıyla doruğa ulaşan Filistin halkının gerçekten anıtsal cesareti ve azmi
için uygun bir anıt olacaktır; bu sadece İslam dünyasının yeniden birleşmesinin
değil, aynı zamanda patolojik olarak yalancı, soykırımcı Siyonist Batı'nın
şeytani imparatorluğu üzerinde güneş nihayet batarken, yeryüzünde en azından
asgari bir adaletin yeniden tesis edilmesinin yol gösterici ışığı ve ilham kaynağı
olacaktır.
Kevin Barrett
Crescent International