Rasthaber - Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında tutuklama emri yayımladı. ABD yönetimi, UCM’nin bu kararını engellemek için aylardır mahkemeye ağır baskı uyguluyordu.
UCM’nin bu kararı, elbette pek çok yönüyle incelenecektir ve
tartışılacaktır. Ancak ben bugün meseleye, uluslararası kurumların dönüşümü
açısından bakmak istiyorum.
Dolayısıyla soru şu: UCM ABD’nin ağır baskısına rağmen bu
kararı nasıl alabildi? Yanıtı hukukun bağımsızlığı, üstünlüğü gibi kavramlarda
değil elbette. Yanıt, dünyanın değişmesiyle ilgili. Küresel Güney’in ekonomik
ve siyasi etkisi arttıkça, Atlantik’in uluslararası kurumlar üzerindeki
hegemonyası zayıflıyor. Somutlarsak Çin güçlendikçe ABD’nin uluslararası
kurumlar üzerinde etkisi dengeleniyor.
SONUÇ BİLDİRGESİNDE KÜRESEL GÜNEY ETKİSİ
Bu dengenin görüldüğü uluslararası platformlardan biri de
G20’ydi. 2022 ve 2023’teki zirveler o dengeyi yansıtmıştı. Bu yıl 18-19 Kasım
2024’te Brezilya’ın Rio de Janerio kentinde düzenlenen G20 Zirvesi ise artık
ağırlığın Küresel Güney lehine değişmeye başladığını ortaya koydu.
“Adil Bir Dünya ve Sürdürülebilir Bir Gezegen İnşa Etmek”
temalı G20 Zirvesi’nin 85 maddelik sonuç bildirgesinde dikkat çeken sonuçlar
şunlardı:
1) Ukrayna konusunda “kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışı
destekleyen tüm ilgili ve yapıcı girişimlere” destek açıklandı.
2) Gazze’de kapsamlı bir ateşkes çağrısı yapıldı. Ayrıca
Filistin’de “felaket yaratan insani durumla ilgili derin endişe” açıklandı.
3) “Güvenlik Konseyi’nin 21. yüzyılın gerekliliklerini ve
gerçeklerini karşılayan, daha temsili, kapsayıcı, verimli, etkili, demokratik
ve sorumlu ve aynı zamanda tüm BM üyeleri için daha şeffaf hale getiren bir
reformu destekliyoruz” denilen bildirgede, Afrika, Asya-Pasifik, Latin Amerika
ve Karayipler’den temsilin artırılması için “Güvenlik Konseyi’nin
genişletilmesi çağrısında” bulunuldu.
Küresel Güney’in G20’deki diğer etkileri de şunlardı: Afrika
Birliği G20’ye tam üye olarak katıldı, Arap Birliği liderleri ve BRICS Yeni
Kalkınma Bankası başkanı zirveye davet edildi.
ALMANYA’NIN G20’DEKİ ÜÇ HOŞNUTSUZLUĞU
Bu tür metinler, içeriğinde ne olduğu kadar neler olmadığı
bakımından da çok önemlidir. Bu nedenle Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un
bildirgeyi yorumlaması çok şey anlatıyor. Scholz’un sonuç bildirgesi hakkında
sıraladığı şu üç memnuniyetsizlik, G20’nin artık Atlantik’in kararlarını dikte
ettiği bir platform olmaktan çıktığını ortaya koyuyor.
1) Scholz G20’nin Rusya’yı açıkça suçlamamasından rahatsız:
“G20’nin Ukrayna’daki savaştan Rusya’nın sorumlu olduğunu açıkça ifade edecek
kelimeleri bulamaması çok yavan.”
2) Scholz, G20 sonuç bildirgesinin “İsrail’in kendini
savunma hakkına işaret etmemesinden rahatsız: “Hamas, Hizbullah ve İran’dan
gelen tehditler karşısında İsrail’in kendini savunma hakkına değinilmemesinden
üzüntü duyuyorum.”
3) Scholz ayrıca bildirgede çatışmanın yayılmasından
Hamas’ın sorumlu tutulmamasından da memnun olmadığını belirtti (Harici,
20.11.2024).
SÜPER ZENGİNLERE KÜRESEL VERGİ
En önemsediğim konuyu ise sona bıraktım: Ev sahibi Brezilya
Cumhurbaşkanı Lula da Silva, G20 Zirvesi’nde “süper zenginlere küresel vergi
uygulanmasını” önerdi.
Lula da Silva, dünyada 3.300 milyarderin bulunduğunu, bu
kişilerin bulundukları ülkedeki servetlerinin sadece yüzde 2’sini küresel vergi
olarak ödemesi durumunda, yoksulluk, açlık ve iklim değişikliğiyle mücadele
projelerinin kaynak sorununun çözüleceğini belirtti.
Süper zenginlerin servetine vergi konusunun G20’ye
konuşulmuş olması kritik önemdedir ve etkilerini önümüzdeki yıllarda daha iyi
göreceğiz.
Sonuç olarak Küresel Güney’in ağırlığıyla çok kutuplu bir
dünyanın inşası, süreç inişli ve çıkışlı olsa da adım adım daha adil ve eşit
bir uluslararası ilişkiler düzenine ilerliyor.
cumhuriyet