Gece Yine Açlık Ağlıyordu

GİRİŞ: 23.07.2025 16:51      GÜNCELLEME: 23.07.2025 16:51
Rasthaber -  Gazze’nin kırık kalbinde, bombaların sustuğu ama açlığın hiç durmadığı bir geceydi. Zehra, iki çocuğunu, Yusuf ve Lina’yı, tek battaniyenin altında tutmaya çalışıyordu. Duvarın içine işlemiş soğuk, kemiklerine kadar işliyor, ama ondan daha keskin, daha acımasız olan, midelerinde kıvrılıp duran açlıktı.

Küçük Lina, daha beş yaşında, karanlığa dönük yüzünde gözyaşları kurumuş izlerle, sessizce inliyordu. "Anne... Karnım... Ağrıyor..." Kelimeler, nefesinin zayıf titreşimi kadar hafifti. Yusuf, yedi yaşında ama gözlerinde yaşının çok ötesinde bir yorgunluk, kız kardeşini sıkıca sarmıştı. "Uyu Lina, uyu," diye fısıldıyordu, sesi kendi açlığının titremesiyle kırılıyor. "Sabah olunca... Bir şeyler buluruz belki..." Ama bu 'belki'nin artık hiçbir ağırlığı kalmamıştı. Sabahlar hep aynı boşlukla, aynı umutsuzlukla geliyordu.

Zehra, çocuklarının bedenlerindeki değişimi her gün bir bıçak gibi hissediyordu. Yusuf'un bir zamanlar dolgun olan yanakları çökmüş, gözleri devleşmişti. Lina'nın minik kolları, bir kuş tüyünden daha narin görünüyordu. Kemikleri, incecik derinin altında birer sırtan gibi belirgindi. Uyku, açlığın keskin dişlerine yenik düşüyordu. Göz kapakları ağırlaşır gibi olur, sonra midelerinin korkunç krampları, korku dolu rüyaları ya da sadece boşluğun verdiği ıstırap onları yeniden uyandırırdı.

"Anne... Ekmek?" Lina'nın gözleri aniden açıldı, bulanık bir umutla baktı. Zehra'nın yüreği paramparça oldu. Mutfak bomboştu. Son bir avuç pirinç, üç gün önce bitmişti. Komşu kadının gizlice uzattığı birkaç hurma dün tükenmişti. Rafa baktı. Toz. Boşluk. Hiçlik.

"Yakında gelir kızım, yardım gelir," diye mırıldandı Zehra, sesi boğazında düğümlenerek. Aynı cümleyi kaç kez tekrarlamıştı? Kaç kez sokakta kamyon sesi duyduklarında pencerelere koşmuş, kalpleri umutla çarpmış, sonra o sesler uzaklaşıp gittiğinde birbirlerine bakakalmışlardı? Yardım, bir efsane gibiydi; herkes duymuştu, kimse görmemişti. Ya da çok azı, çok seyrek...

Yusuf, battaniyenin altında kıvrıldı. "Anne, ben... eskiden okula giderken... o sıcak çorbaları hatırlıyor musun? Mercimek çorbası..." Sesinde özlem ve tarifsiz bir acı vardı. Zehra gözlerini kapadı. Kokusu burnuna geldi, sıcaklığını, doyuruculuğunu hatırladı. Şimdi o anılar bile bir işkenceydi. Bir zamanların normali, şimdi ulaşılmaz bir lükstü.

Dışarıda, yıkık bir binanın gölgesinde, başka bir çocuğun uzun, tiz ağlama sesi duyuldu. Sonra aniden kesildi. Ya bitkinlikten uykuya dalmıştı ya da... Zehra düşünmek bile istemedi. Gazze'nin her köşesinde, her evde, her battaniyenin altında aynı sessiz çığlık yükseliyordu: *"Açlıktan perişanız. Çocuklar uyuyamıyor, yiyecek istiyorlar."*

Lina yeniden huzursuzca kıpırdandı. Zehra, kızını kucağına aldı. Hafifliği korkutucuydu. Bir kuş kadar hafif. Sırtını sıvazlamaya başladı, eski bir ninniyi mırıldanarak: "Uyu ya habibi, uyu... Rüzgar eser, bulut ağlar... Ama sabah güneşi doğar..." Ninninin sözleri boğazında takılı kaldı. Sabah güneşi ne getirecekti? Bir kez daha boş market raflarını mı? Bir kez daha çocuklarının gözlerindeki umutsuz soruyu mu?

Pençe gibi açlık, Yusuf'un da bedenini kavradı. Karnına bastırdı, dişlerini sıktı, gözyaşlarını içine akıttı. Zehra bir elini oğluna uzattı, saçlarını okşadı. Dokunuşu, verebileceği tek şeydi. Yiyecek yoktu. İlaç yoktu. Güvenlik yoktu. Sadece bu sonsuz bekleyiş ve açlığın kemiren sessizliği vardı.

Gökyüzüne, yıldızların soğuk ışığına baktı. Dünya ne kadar geniş, ne kadar bolluk içindeydi. Ve Gazze'nin bu küçük köşesinde, bir anne, çocuklarının basit bir ekmek parçası için bile ölümle burun buruna yaşadığını biliyordu. İçinde, yıkık evlerin, paramparça yolların, sessizleşmiş oyun alanlarının ötesine, okyanusların, kıtaların ötesine ulaşacak bir çığlık yükseldi. *Duyun bizi!* diye haykırmak istedi. *Görün bizi! Çocuklarım aç! Çocuklarım uyuyamıyor! Çocuklarım ölüyor!*

Ama sesi sadece Gazze'nin ağır, tozlu gece havasında kayboldu. Lina, bitkinlikten nihayet huzursuz bir uykuya daldı, küçük yüzünde acı çizgileriyle. Yusuf gözlerini kapamıştı, ama göz kapakları hızla titriyordu, açlık dolu kabuslarla boğuşuyordu. Zehra, onları tuttu, battaniyeyi daha sıkı sardı. Gece uzundu. Açlık hiç durmuyordu. Ve dünyanın sessizliği, bombalardan bile daha yıkıcıydı

*Bir anne olarak yalvarıyorum:* Çocuklarımızın karnını doyurmak için bir parça ekmeğimiz yok. Sesimizi duyun. Bu suskunluğu kırın. İnsanlığınızı hatırlayın.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM